12 Mayıs 2016 Perşembe

Davutoğlu'nun Psikolojisi

Kimlik tanımı ile başlamak istiyorum. Bulunduğumuz ortama uyum sağlamak üzere geliştirdiğimiz davranış kalıplarının bütününe, kimlik diyoruz. Ego, anne, baba, çocuk, kardeş, arkadaş, siyasetçi, akademisyen, senarist vb. gibi hayatın tüm aşamalarında kullanageldiğimiz kimliklerimiz var.
Kimlik değişimleri, ortam değiştikçe bizzat bilinçaltımız tarafından otomatik bir şekilde gerçekleştirilir. Bir kimlikten ötekine takılmadan, rahatça geçeriz.

Davutoğlu, oldum olası akademik kimliği ile birlikte anıldı. Şüphesiz hocalık, Davutoğlu'nu kendisi yapan önemli doruk deneyimleri yaşamasına vesile olan ego kadar güçlü bir kimlikti. Bu nedenle olsa gerek akademik kimliğin, ikinci bir deri gibi Davutoğlu'nun üstüne yapıştığını müşehade ettik.

Davutoğlu, hoca ve akademisyen kimliğini siyasi ve başbakanlık kimliğinin önünde tuttuğunu, diğer bir deyişle parti ve hükümet başkanlıkları gibi icracısı olduğu "siyasi kimliklerine" gereken önemi vermediğini iktidarı süresince gözlemleme imkanı bulmuştuk.

Tutumunu, performans verdiği alanı sahiplenmekten kaçınması, değersiz görmesi gibi anlamlara yol açabileceği dolayısı ile toplum nezdinde siyaset kurumunun itibarını zedeleyebileceği endişesiyle yanlış bulduğumu ifade etmiştim.
Kendini gerçekleştiren kehanet midir bilmiyorum; gidişatı, tam da Davutoğlu'nun kendi önceliklerinde beyan ettiği üzere seyrediyor. 
Davutoğlu, akademik, diplomatik ve siyasi alandaki müzakere ortamlarının gerektirdiği önemli özelliklerden biri olan "oyunculuk" yeteneği ile mücehhez olduğundan görevi bırakma kararı alması ile fiili olarak bırakması arasında geçen süre içinde psikolojik açıdan yaşadıklarını büyük oranda kendi içinde tuttuğu, dışarıya herşeyin son derece sakin geçtiği algısını vermekte olduğunu görüyoruz. Türkiye'yi yönetirken bir anda görevden çekilmek, inisiyatif %100 oranında sizde olduğunda bile ne kadar normaldir? İnsanda hiçbir psikolojik iz bırakmaz, etki uyandırmaz mı?

Bir Android'ten bahsetmediğimiz açık olduğuna göre psikolojik bir değerlendirme olarak Davutoğlu'nun oyunculuk yeteneğinin, içinde olan biteni maskeleyebilecek kadar güçlü olduğunu söylemek hakkını teslim etmek olur.

Davutoğlu'nun ani bir kararla görevini bırakması, psikolojik açıdan travma geçirdiği biçiminde yorumlanabilir. Travma, en yalın tanımı ile insanın kendine, "bu yaşadıklarım nedir? neler yaşıyorum? bu benim başıma neden geldi? yaşadıklarıma ne anlam vermeliyim?" gibi temel soruları sorduğu ve henüz tatminkar bir cevaba ulaşmadığı dönemi tanımlar.
 
Davutoğlu'nun, bu sorulara bulacağı güçlü cevapların yanında halen diri ve işlevsel bir konumda olan akademisyen kimliğinin kaldıraç etkisi ile başta Tayyip Bey olmak üzere sevenlerinin emeğini onurlandıracağı, kendisine teşekkür edeceği çeşitli girişimler ile bu depresif süreci makul bir sürede aşacağı kanaatindeyim.

Tekrar edeyim : En yetkili ağızdan alınmış bir teşekkür, kendini adamış bir performansın sukuna/huzura erişmesine yeterli gelir mi? Arınç'tan "o, bir teşekkürü" bile esirgemiş olan Tayyip Bey'in, dil ve hal yolu ile emeği onore etmek anlamına gelecek kapanış seramonisine gereken önemi vermesi, herkesin yoluna sağlıklı bir şekilde devam edebilmesinin en önemli koşuludur.
 
Alacağı Türkiye merkezli, yeni uluslararası görevlerin yanısıra yazmasını ümit ettiğim hatıralarını sabırsızlıkla beklediğimizi, emekleri için müteşekkir olduğumuzu da bilmesini isterim.
 
İyi ki varmış, iyi ki var.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sanatçının özgürlüğü

Yeteneklerini icra etmek, sanatçıyı günlük maişetini tedarikten alıkoyduğu için tarih boyunca sanat ve sanatçı, hamilik müessesine ihtiyaç d...