30 Eylül 2016 Cuma

İsmet Paşa ve Lozan

Birinci Dünya Harbi'nde yer almış, Kut Savaşına katılmış, İran'da ve Irak'ta başarılı operasyonlar yapmış olan Atatürk'ün dönem arkadaşı Ali İhsan Sabis Paşa, hatıralarında ateşkes zamanı ve sonrası Musul'u Ingilizlere terk etmediklerinden dolayı dönemin Hükümetince acil İstanbul'a çağırıldığını anlatır. İstanbul'a vardığında hiç beklemediği bir gelişme olur; İngilizlerce tevkif edilerek Malta'ya sürgüne gönderilir. Ankara'ya gidemediği için Malta'da huzursuzdur; bir fırsatını bulunca kaçar, Anadolu hareketine katılır. Geçmiş askeri performansından dolayı Ankara'da coşku ve iltifatla karşılanmıştır. Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak, rütbe ve liyakatça İsmet Paşa'nın üstünde olmasına rağmen bir düzen kurduklarını, buna göre Paşa'dan, İsmet Paşanın emri altındaki üç ordudan birinin başına geçmesini rica eder.
İsmet Paşa, Atatürk'ün isteği ile İstanbul'dan Ankara'ya biraz da gönülsüz olarak transfer edilmesinden kısa bir süre sonra Garp Cephesi komutanlığına atanmıştır.
Ali İhsan Paşa, dönemin egoist/küçük hesapların yapılacağı bir devir olmadığını, herkesin vatan savunması için elinden geleni azamisiyle yapması gereken bir dönemde olduklarını ifade eder. Görev yerine gider. Savaş yorgunu, teçhizatı eksik toplama askerlerini eğitime tabi tutar. Daha sonra bu ordunun yapacağı gösteri ve tatbikatlar, gözleme gelen Rus Kurmay heyetine izlettirilerek meşhur Sovyet Askeri yardımının önü açılmıştır. Ali ihsan Paşa, diğer iki ordunun yetersizliğinden yakınır ama bu ordular, kendi denetiminde olmadığından yapabileceği bir şey yoktur.
Paşa, hatıralarında daha sonra çok ciddi problemler yaşayacağı İsmet Paşa hakkında ilginç bir detaya yer verir. Buna göre Batı Cephesi Kurmay Heyetindeki subayların bir kısmı, cephede aileleri ile birlikte yaşamaktadır. Mesai saatleri içinde karargahda bulunan bu subaylar, daha sonra ev/lojmanlarına gitmekte ve savaş öncesinde yaptıkları gibi eşli, çocuklu düzenli bir hayat sürmektedirler. (Sistemik senkron/Uyum sorunu) İsmet Paşa da ailesiyle birlikte kalmakta ve mesai sonrası evine gitmektedir. Ali İhsan Paşa, bu tutumu eleştirir, ona göre bu mücadelede Mehmetçikle birlikte aynı frekansta, benzer koşulları yaşamak, sistemde sinerji (çoğalan olumlu etki) yaratmakta; aksi durum ise yabancılaşma, mekanik/ruhsuz bir girdi çıktı ilişkisi doğurmakta, sistemin entegre olmasını engellemektedir.
Paşa, İsmet Paşa'nın evcimen bir karakter olduğu saptamasında bulunur. Şüphesiz evcimen olmak bir kusur değil ancak bu tipte bir insandan da evden uzun süre ayrı kalmasını gerektirecek görevleri bihakkın yerine getirmesini beklemek yanlış olacaktır. İsmet Paşa'nın sinirli, öfkeli, çabuk karar veren yapısı da göz önünde bulundurulduğunda; diplomatik önemli bir tecrübesi olmadığı halde -Mudanya Mütarekesini örnek göstermek, anlamlı ve yeterli değildir- kendi içinde uyumsuz bir ekibin başı olarak neden Lozan'da görevlendirildiği konusunda tatminkar bir cevaba ulaşmış değiliz.
Lozan'da muhatabı olan çok sayıdaki müzakereci, İsmet Paşa'yı germekte ve maalesef ekibinden de iyi bir hizmet/performans alamamaktadır. Bazen Ankara'nın inisiyatif kullanması gerektiğini düşündüğü konulara ilişkin telgrafla şifreli mesajlar yazar, cevap bekler ancak kendisine genellikle geç dönüş yapıldığı kanaatindedir; görüşmeler süresince Başbakan Rauf Bey'in kendisiyle oynadığından kuşkulanacak ve döndüğünde de Rauf Beyi suçlayacaktır. Ancak gecikmenin kaynağının Atatürk olduğu, konuların sabır gerektirdiği de ortadadır.
İsmet Paşanın Lozan Heyetine atanması ve müzakerelerdeki ekip performansı konusunun gündeme gelmesi, dünü anlama, yarını inşa etme uğraşısı için büyük önem arz etmektedir.

19 Eylül 2016 Pazartesi

İş (Yeri) Tecrübeleri : 1990-1996


Bireysel anlamda işin doyum sağlayan bir araç olduğunu keşfettim, pek çok zirve deneyimi yaşadım.
Network, ete kemiğe bürünmüş bir şekilde ilk kez burada karşıma çıktı ancak ben dışındaydım.
Doyum veren bir işin, mutluluk da verdiğini duyumsadım.
Gaflet ettim ve ne yazık! İş kimliğimin özel hayatımı ele geçirmesine, diğer kimliklerimin alanını işgal etmesine izin verdim.

İş (Yeri) Tecrübeleri : 1989-1990


"Sahada yapılan çalışmaların bilgi düzeyine çıkarılamazsa işletmeye dönük pozitif bir katkı sağlamayacağını" öğrendim.
Bir motivasyon aracı olarak sabit maliyetli işlerin değişken maliyetli bir yapıya evrilmesiyle ilgili tasarladığımız matematiksel modelin çalıştığını ve somut bir verim artışına yol açtığını görmek heyecan vericiydi.
İş kimliğinin inşa edilen ve rıza gösterdikçe üzerime yapışan ve kendini çeşitlendiren bir karakteristik...te olduğunu müşehade ettim.
Operasyonel iş üzerinden nesneler arasındaki deterministik ilişkileri görmeyi, icra etmeyi ve giderek sistemi yönetmeyi öğrendim. Teknik olarak beslendim, işimin uzmanı oldum.
İkinci profesyonel iş tecrübemdi.
Oradayken evlendim.
Bugüne taşıyamadığım dostluklarım oldu, sitayişle andığım.

16 Eylül 2016 Cuma

GSMH-Şirketin ciro İlişkisi

Depresyon hastaları, gerek hastalık gerekse tedavi aşamalarında malum olduğu üzere bir yandan ilaç kullanılırken diğer yanda toplum içerisinde herkesle birebir ilişki kurularak geçirilmektedir.
Normal bir insan ile depresyondaki bir insanı, fizik olarak ayırt etmek zordur. Konuşmaya başlayınca suçlayan, bardağın sürekli boş tarafını gören ya da ortada bardak göremeyen, kendini ve kendine ait herşeyi küçümseyen vb. ışıksız zindanda kalmış bireylerdir, depresyon hastaları.
Bu hastaların tanı konmamış, aramızda dolaşanları da "bizden hiç bir şey" olmaz biçiminde beliren özgüvensizliklerini örneklemek için sıkça Apple, Microsoft, BP vb. şirketlerin ciroları ile ülkemiz GSMH'ları arasında mukayese yaparak ülke olarak tarih boyunca bir arpa boyu yol gidemediğimizi iddia etmekten anlaşılmaz bir zevk alırlar.
Tek tek uğraşmaktan yoruldum. Bazen Facebook gibi sosyal mecralarda da yayımlandığı için böyle iddialar, bunların yanlışlığını burada açıklayayım da gerekirse linkini paylaşır, kimseyi üzmeden bir aydınlanma sağlarız diye düşündüm:
Şirket ciroları ile ülkelerin bir yılda ürettiği mal ve hizmet toplamı anlamına gelen Gayri Safi Milli Hasılasını (GSMH) karşılaştırmak suretiyle yapılan bütün analizler, ekonomi disiplini açısından anlamsızdır; elmalarla armutları karşılaştırmak gibidir.
GSMH, mal ve hizmet üretimine katılan ekonomik birimlerin katma değerlerinin toplamıdır.
Şirketlerin katma değerleri de kabaca gelir tablolarındaki vergi öncesi kar demektir.
Yani Apple'ın cirosun Amerikan GSMH'na girmez, çünkü ürünlerinin Satılan Malın Maliyeti, tedarikçilerinin cirolarında görünür. O zaman vergi öncesi karı alırsın ki, katma değerin başkalarının performansından arındırılmış olur.
GSMH, bütün işletmelerin katma değerlerinin toplamıdır, cirolarının değil.


15 Eylül 2016 Perşembe

Muhteşem Başlangıçlar

Ulema, cühela, ehli dubara, ehli namus, ehli işret, ehli livata, hikayet ve ilan, rivayet ve beyan etmişlerdirki, Kuni kainattan 7079, isa mesihten 1681 ve Hicretten dahi 1059 yıl sonra, adına Konstantiniyye derler tarrakası ile meşhur bir kent vardı.


Puslu Kıtalar Atlası, İhsan Oktay Anar, Giriş cümlesi

14 Eylül 2016 Çarşamba

Devlet Refleksi

IHH'nın Mavi Marmara Yardım Gemisinin İsrail Askerlerince saldırıya uğraması üzerine Tayyip Bey'in IHH organizasyonuna kendi hükümetlerinin izin verdiğini açıklaması ile sınırlarımızı ihlal eden Rus uçağının düşürülmesi üzerine Tayyip Bey'in "bir bakalım" temkinli duruşuna karşın Davutoğlu'nun "emri ben verdim" demesi aynı devlet refleksinin ifadesidir.
Her iki olayda da Başbakan, doğrudan bir talimat vermediği halde sorumluluğu gereği yetki kullanan STK ve devlet personelini koruma altına almışlar, androidlik yapmışlardır.
Davutoğlu'na sitem ve yer yer saldırıların olduğu bu günlerde hatırlatmak istedim.
Allah, adil olmamızı ister.

Rakka Operasyonu

Yaklaşan Rakka Operasyonuyla ilgili dolaylı gelişmeler oluyor: Amerika her ne kadar Türkiye'ye operasyonu birlikte yapmak istediğini ifade etmiş olsa da Bölgeye kendi askerini sevk etmeyeceğinden PYD'ye kendi askeri muamelesi yapmamızı istiyor. Türk Devletini temsil eden çeşitli yetkililer, PYD ile ilgili birbiri ile örtüşen, tutarlı açıklamalar yaparak bu iştirakin sahibinin terör örgütü olduğunu ve hiçbir nedenle bunlarla işbirliği yapılmayacağını ifade etmişlerdir. Bu çerçevede Rakka'ya düzenlenecek bir operasyonda Türkiye'nin işbirliği yapacağı bir müttefiki olmadığı gibi operasyonun başarılı olması halinde Türkiye'yi buradan çıkaramayacakları ve Işid adını verdikleri ucubenin ortadan kaldırılması sonucu Bölgede yapmak istedikleri tüm değişimleri de iptal etmek zorunda kalacakları açıktır.
O zaman...
Rakka Operasyonu?
Kim yapacak?
Başarı riskini kim alacak?

AkParti ne yapsın?

Televizyonlara yansıyan partilerin bayramlaşma görüntülerini izliyorum. Her iki muhalefet partisi yetkilileri, at izi it izine karışmasın uyarısında bulunurken AkPartili muhatapları, kılı kırk yardıklarını, bu tip istenmeyen durumlar olması halinde telafi edeceklerini beyan ediyorlar...
Bu diyalogların anlamı ne?
Fetö soruşturmasını teknik açıdan kim yürütüyor? AkParti mi?
AkParti mi, dört yıl önce Bankasya'da iki kez binbeşyüz liralık hesap hareketi yapmış bir polis görevlisini sigaya çekip -üstelik emekliliğine iki yıl varken-meslekten atıyor? Bu işleri yürüten yargı bürokrasisi değil mi? AkParti bu süreçlere nasıl müdehale edebilir ki? Olağanüstü hal mevzuatı, bu konuda yürütmenin yargıya müdehalesini öngören bir düzenleme içermiyor ki?
Bir tanıdık, "ne var diyor, Türk yargısına güvenmiyorlar mı?" Hiç mi vaktin yok, otur "Pardon" filmini izle diyeceğim ama yok... "Malını peşin satan" empati yoksunlarının kibriyle uğraşmak insanın zoruna gidiyor.

Yine Kimlik Sorunu

Akademisyen Sosyolog kimliğiyle tanıdığım Ferhat Kentel, 2015 yılında bir güzellik yapmış, eşini kaybetmiş neredeyse evsiz diyebileceğimiz Nijeryalı bir kadını yeni doğmuş küçük kızı ile birlikte evlerine almış... Kentel diyor ki, "öyle yiyecek, giyecek yardımı yapıp görmezlikten gelerek sorunu çözmüş olmuyorsunuz." Yani, benim yaptığım gibi evlat edinir, evinizi açarsanız daha yapısal ve dönüştürücü sonuçlar alırsınız demeye getiriyor. Ne dediğinizi üç noktalı, yoruma açık ifadelerle anlatır...sanız, mesajınızı insanların algılamasına bırakmışsınız demektir. Beni yanlış anladınız demek hakkınız olamaz. Düzgün cümle kursaydın denir, şahsa.
Anladığıma devam edeyim: İnsanlarına yardım etme niyeti ile Nijeryayı boşaltmamızı, insansızlaştırmamızı talep ediyor. Ne kadar akıl dolu ve antiemperyalist bir çözüm değil mi? Sosyolog kimliği, içinde insanın, toplumsalın olmayacağı bir çözüme götürmüş, kendisini; Kel'in başına ilaç sürememesi gibi bir duruma ulaştığı görülüyor.
Ardından eşi söze giriyor. Afrikalı kadınla farklı dinlerde olduklarını söylüyor. Kendileri müslüman, anne ve küçük çocuk hristiyanmış. Şu din ve ifade hürriyetine saygıya bakar mısınız?
Son olarak etnik kimliğe de vurgu yapıyor: çocuklar malum, Nijeryalı ama Güney Afrikalı demeyi tercih ediyor, kendisi Çerkes'miş, eşi Kentel de, "Yunanistan göçmeni Tekirdağlı"ymış. Ortadaki tek Türk, televizyonu izleyen ben mişim meğer. Bu öyle yansıttıkları gibi antimilliyetçilik ya da mikro milliyetçilik meselesi filan değil, problem olarak görülen tek kimlik, Türk olmak gibi görünüyor; oysa biliyoruz ki, Türk olmak bir etiket olmaktan öte inşa edilen bir kimliktir ve Türk Tarihinin getirdiği sorumluluğu taşımayı, yedi düvele meydan okuyan bir pozisyon almayı gerektirir. İnsan, doğuştan getirdiği, emek vermeden elde ettiği bir başka kimlik olan cinsel kimliğine yüklemekten kaçındığı -bunun bir önemi yok- değersizliğini, Allah'ın bir ayeti olan etnisitesine neden yükler?
"Evi Nepal'de kalmış, Slovakyalı bir salyangoz'dur ruhum" diyen, hep sığınmacı kalmış, bulunduğu ortamla, ev sahibiyle empati kurmaktan kaçınmış hatta yurdunu açtığı, sahip olduğunu paylaştığı için ondan (Türk'ten) içten içe nefret etmek... Kişisel bir merhamet hikayesinden çıkardığım sosyolojik sonuçlar, bunlar.

Büyükelçilerin iç işlerimize karışması

ABD büyükelçisinin dile gelip Türk Hükümetine ayar veren açıklamalarda bulunması üzerine fikir beyan etmesem olmazdı.
Türkiye, adı daha Osmanlı iken başlamıştı bu hastalıklı ilişki.
Evveli de var ama iç işlerimize karışmanın ötesinde Dışişleri Bakanının kim olacağına da karar vermişti, bir dönemin büyükelçileri. 1820'den 1839'a oradan yıkılışa kadar elçilikler, teker teker kurulacak Balkan Devletlerini tasarlamışlar, halkını önce ikna edip ardından özerklik ve bağımsızlık... süreçlerine kadar nezaret ederek tam bir baskı terörü estireceklerdi, imparatorluk coğrafyasında... Doğudaki Ermeni ve Suud talepleri de bu performansa ilave edilmelidir.
Bu müdehaleler, gücümüzle ilgili bir sonuç aslında. Zayıf ve borçlu olduğumuz dönemlerde büyükelçiler, diplomatik nezaketi bir kenera bırakarak aleni olarak devlete ayar vermişlerdir.
Yaşadığımız günlerde dış borcu olmadığından finansal bir darboğaz içinde de olmayan Devletimiz, Sinüs (yay) karakterli güç eğrisinde yukarıya doğru bir hareket içinde bulunuyor.
Bu uzun ve yakışıklı cümlenin anlamı şu: elçiye höt! diyeceksen, şimdi tam zamanı, evine bile gönderebilirsin ve bu da tarihte bir ilk olur.
Zaten adamlarda seçim var, oradaki dengeleri bile etkilemiş olursun. Arkasından ya savaş çıkar ya da (bonus olarak) Fetoyu iade ederler...

Yerel Yönetimler ve Kayyum Meselesi

Terör Örgütleriyle ilişkisi saptanan Belediye Başkanlarının görevini Kayyuma devretmesini düzenleyen Kanun Hükmünde Kararnamenin ilk uygulaması yapıldı.
Kayyum öncesi normal yerel yönetim uygulamalarında; Başkan'ın görevden alınması ya da hürriyetini tahdit gibi bir durumun ortaya çıkması halinde, Belediye Meclisi toplanarak kendi içinden bir üyeyi başkan olarak seçerdi. Kayyum düzenlemesi ile bu hükümler geçici olarak devre dışı bırakıldı.
Teoride ve normal şartlar altında; hukukun görevden aldığı seçilmiş Başkanın yerine, yine bir başka seçilmiş olan Meclis üyesinin, Meclis tarafından yapılan bir oylama sonucu seçilerek Başkan yapılmasını öngören düzenleme, demokrasinin ruhuna daha uygundur. Ancak HDP'nin başkanları, özerk şahıslar olmadığından Meclisin içinden seçilecek üyelerin Başkan olma uygulaması, eski Başkan'ın tasfiyesinden umulan sonuçları ya da mevcut sakıncaları ortadan kaldırmayacağı öngörüldüğünden; uygulamada Kandilden talimat almayacak tersine hizmet odaklı çalışacak Kayyum uygulamasını yürürlüğe sokuldu. Eski düzen olsaydı, Başkanın değişmesine rağmen suç unsuru değişmeyecek, Belediye imkanlarının terör örgütüne tahsis edilmesi devam edecekti.
Bu konu ile ilgilenen siyaset erbabı, dile getirdikleri görüşler ile büyük resimde hangi değişimleri öngördüklerine dikkat etmelidir.
Terör örgütü tasfiye edilene kadar bu tip uygulamalara gidilmesini destekliyorum.

9 Eylül 2016 Cuma

Obama ve Başının Belası Rodrigo Duterte

Obama, dünyanın kendisine yüklediği sempatiyi kötü yönetmenin sonuçlarını yaşıyor.
Bu konudaki son örnek Filipin Devlet Başkanı Rodrigo Duterte'ten geldi. Bu ilginç gelişmeyi ajanstan kısaltarak yayımlıyorum.
6 Eylül'de başlayacak Güneydoğu Asya Ülkeler Birliği 2016 Liderler Zirvesi'ne ABD, Hindistan, Çin, Japonya, Endonezya ve Malezya gibi ülkelerin devlet başkanları katılacak.
Laos'ta yapılacak toplantıya giderken uçakta gazetecilerin Çin'in Hangzhou şehrinde gerçekleşen... G20 zirvesinde
Obama'nın kendisi hakkındaki sözlerine ilişkin düşüncelerini sormaları üzerine Duterte,"Kimsenin benim davranışlarımı gözlemlemesi umurumda değil. (Obama için) Bana saygılı ol, Orospu çocuğu!Bana sorular ve ifadeler göndermeyin. O forumda size lanet edeceğim" dedi
Haziran ayında göreve gelmesinden bu yana geçen iki ay içinde 2 bin 400 uyuşturucu kaçakçısının öldürüldüğü Filipinler'de uyuşturucu kaçakçıları ile ilgili davranışları için ABD tarafından Duterte'ye uyarı yapılması bekleniyordu.
Obama, G20 de, Washington yönetiminin Filipinler için uyuşturucu ticaretinini önemli bir sorun olduğunun farkında olduklarını, "Ancak uyuşturucu kaçakçılarıyla mücadele konusunda Duterte hükümetinin uyguladığı politika konusunda kaygılarımız var" diyen Obama "Uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadelenin nasıl yapılacağı konusu hepimiz için ciddi bir şeydir. Bunu doğru şekilde yapmak gerekir" dedi.
Duterte ise Filipinler'de yasa dışı uyuşturucu kaçakçılığını ülkeden tamemen temizleyene kadar ülkeyi kan gölüne çeviremeye devam edeceğini açıkladı. Duterte, "Ülkedeki son uyuşturucu üreticisi öldürülene dek bizim mücadelemiz devam edecek Bunun kökü kazınana kadar daha çok kişi ölecek"
"İnsan hakları konusunda Obama'dan laf dinlemeyeceğini' söyleyen Duterte, ABD'li başkana hakaret etti. Obama'nın soru sorduğu durumda 'domuzlar gibi çamurda yuvarlanacaklarını' söyledi.
Filipinler lideri Duterte, uyuşturucu ticaretine karşı giriştiği savaşta "yasal sınırlar içerisinde" kaldığını iddia ederek, "Çocuk mu öldürdüm? Esad ya da diğer idiotlar gibi bomba mı attım?" diyerek kendini savundu.

6-7 Eylül 1955 ve Kayıplarımız

Ötekinin varlığı, sınırlarımızı da belirler, empati ve uyum yeteneklerimizi geliştirerek insan olma sürecimize olumlu katkı verir. Dünyada başka okuma, görüş, anlayış, inanış olduğunu görmek, başkasını kabul etmeyi, esnek olmayı sağlar, kesin inançlı (davar) olmaktan korur bizi.
6-7 Eylül olaylarıyla Türkiye toplumunun sosyolojisi değişti. Görünürde; 'gâvurları' kaçırınca tarihte hiç olmadığımız kadar homojen (Müslüman) bir toplum olduk. Oysa Millet, daha çok kısa bir süre önce Cumhuriyeti kuranlarca formatlanmış, eklektik bir kimlik değişim sürecinin içinden geçiyordu, dolayısı ile bu homojenize oluşun pratikte pozitif bir anlamı olamadı. Kızılelması olmayan ataerkil bir köylü toplumuyduk ve köyden kente göç, artan sanayileşme ile birlikte çok farklı-yeni kültürel ortalamalar üretmekteydi.
Yıllar sonra Nihat Genç, Ofli Hocaya "gâvurdan korkan müslümanluk, habu yüzyilda icat oldi" dedirtir. Öteki ile yüzleşmek, kendimizi anlamamızı, keşfetmemizi sağlar, gelişimimiz için probiyotik gibidir, bağışıklık sistemimizi destekler.
Gayrimüslimler, bizim insan kardeşlerimizdir.
6-7 Eylül, Türk Milletinin toplumsal gelişimini olumsuz etkilemiş siyasi bir operasyondur.

Numan Kurtulmuş ve ABD'nin Darbedeki Rolü

Numan Kurtulmuş, CNN Televizyonuna verdiği bir mülakatta gelen bir soru üzerine ABD'nin 15 Temmuz Darbesi'nde rolü olduğunu düşünmediğini ifade etmiş. Bu çıkışın tepkisel yorumlanmaması gerekir:
Numan Bey, Fetonun iadesi talebi ile ABD'nin darbeyi desteklemesi tezlerinin aynı anda ifade edilmesi halinde iadenin gerçekleşmeyeceğini öngörüyor olabilir. ABD'ye, darbeyi siz yaptınız; denmesinin getireceği pozisyon değişimi için henüz yeterli imkan olmadığı da ortada. Dolayısı ile... Numan Bey'in, ABD'yi suçsuz gören bir açıklama yapması, seçmenin bunu yanlış anlaması halinde -beyanını samimi düşüncesi sanması- elbette ciddi bir siyasi risktir ve bu riskin alınması, Türkiye'nin çıkarlarının başka bütün çıkarların üzerinde tutulduğunu göstermek bakımından da anlamlıdır.
Egemenlik yetkisini kullanan siyasetçimize, muhataplarına esenlik veren bu açıklaması için posta koymanın uygulanan stratejiyi bozacağı kanaatindeyim.
Kendimizin ve iade konusunda yetki kullanacak iyi niyetli Amerikalılar'ın işlerini kolaylaştıralım.

Çözüm Sürecinin tarafı olmak mı?

Türkiye'nin Güneydoğusunda terör örgütü ile devam etmekte olan fiili mücadelenin sona ermesi halinde;
"Bir çözüm olacak ve masanın karşı tarafında -terör örgütü ve onun bileşenlerinin yerine- halkın gerçek temsilcileri olacak" söylemine katılmıyorum.
Hayırlısı ile bu mücadelenin bitiminden sonra bir masanın kurulmayacağı; halkın sorunları, batıda nasıl çözümleniyorsa doğuda da benzer şekilde çözümleneceği kanaatindeyim.
Türkiye'de yöneten yönetilen yabancılaşması bitme süre...cindedir. Buradan geriye dönüşün, hayatın doğal akışında mümkün olmayacağı sosyolojik olarak ortadadır.
Kürdistan işçi partisi terör örgütünün bir sgk'sı olmadığından; örgüt, ömrünü bu yolda heba etmiş teröristlere makul bir gelecek vaad edememekte dolayısı ile kendini lağv da edememektedir.
Tüm sabit kapasiteli organizasyonlar gibi var olmak için hiç olmazsa bu sabit kapasiteyi doyuracak bir enerji girişine ihtiyaç duyacak dolayısı ile kendini istihdam edecek sosyolojik ve ekonomik koşulların sürmesini isteyecek; gerekirse bu koşulları bizzat kendisi yaratacaktır.
Huzurun tesisi için bu örgütün ortadan tümüyle kaldırılması en makul olanıdır.
Yönetime katılımın siyasi kanalları, halkımızın kullanımına açıktır. Terör örgütlerinin halkı temsil konusunda kimseye verebileceği pozitif bir motivasyon yoktur.

At izi, it izi

Başarısız darbe teşebbüsünün ardından ilan edilen olağanüstü hal ve mevzuatı, Hukuk Devleti'nin rutin çalışması sırasında yapılamayacak, yapılsa bile göreve iade gibi itirazlarla hüküm icra edemeyecek bir çok uygulamayı, yapılabilir hale getirdi. Böylelikle Fetöcü devlet çalışanlarının tasfiyesi ile başlayan süreç, terör örgütü sempatizanlarını da içine almaya başladı.
Devletin böylelikle bir çeşit bağırsak temizliği yaptığı ifade edilebilir. Bunun hızlı yapılması yolundaki ...söylemlere prensipte katılmakla birlikte şeffaf yapılması hususundaki isteklerin üzüm yemekten çok bağcıyı dövmeye yol açacağı endişesi ile hızı yavaşlatacağı kanaatindeyim.
Devlete meydan okuyan, devlet içinde bir devlet kurmak isteyen bu insanların, dürüst bir şekilde "kaybettik, kendiliğimizden sistem dışına çıkıyoruz" demeleri beklenmediğinden; olası yanlış kararların yol açacağı tahribatı önlemek üzere yargı yolu daha sonra açılmak kaydıyla sistem dışına atılmaları, zamanın ruhuna uygun bir işlemdir.
Ergenekon ve benzeri davalarda mağdur edilen sanıkların daha sonra tazminat almaları gibi uygulamaların önü, ileriki bir tarihten başlayacak şekilde açılmalıdır.
Son olarak sistem dışına atmanın kriterleri ve referanslar, mahkeme aşamasında kullanmak üzere geriye sorumluluk verecek şekilde arşivlenmeli, olası sabotaj ihbarları değerlendirilerek sürecin tıkanması ve manipüle edilmesinin önüne geçilmelidir.

Sanatçının özgürlüğü

Yeteneklerini icra etmek, sanatçıyı günlük maişetini tedarikten alıkoyduğu için tarih boyunca sanat ve sanatçı, hamilik müessesine ihtiyaç d...