28 Ocak 2017 Cumartesi

Pink Filmi (2016) Soundtrack'ı


Pink Filmi (2016) filmi kapanış şiiri

Kendinizi bulmaya doğru yola çıkın.
Neden karamsarsınız?
Yürümeye başlayın.
Zaman bile sizin varlığınızı arıyor.
Zaman sizi de arıyor.

Giyim kurallarını fazla düşünmeyin ve onlara sadece giysi olarak bakın.
Giyim kurallarını düşünmeyin ve onlara sadece giysi olarak bakın.
Tüm kısıtlamaları yıkın ve onlardan kendinize bir silah yapın.
Onları silah olarak kullanın.
Kendinizi bulmaya doğru yola çıkın.
Neden karamsarsınız?
Yürümeye başlayın.
Zaman bile sizin varlığınızı arıyor.
Zaman sizi de arıyor.

Karakteriniz iyiyken bile neden yüzünüz asık?
Günahkarların sizi yargılamaya hakları yok.
Yargılama hakkı.
Kendinizi bulmaya doğru yola çıkın.
Neden karamsarsınız?
Yürümeye başlayın.
Zaman bile sizin varlığınızı arıyor.

Sosyal normları yakın.
Onlar hain birer tuzak.
Sosyal normları yakın.
Onlar hain birer tuzak.
Siz fitilin üstündeki küçük ışık değilsiniz.
Siz öfkenin ateşisiniz.
Kendinizi bulmaya doğru yola çıkın.
Neden karamsarsınız?
Yürümeye başlayın.
Zaman bile sizin varlığınızı arıyor.
Zaman sizi de arıyor.

Şalınızı bir bayrak gibi sallayın, devrim yaratın.
Gökyüzü de korkacak.
Şalınız düşerse, bir depreme sebep olacak.
Bir depreme.
Kendinizi bulmaya doğru yola çıkın.
Neden karamsarsınız?
Yürümeye başlayın.
Zaman bile sizin varlığınızı arıyor.
Zaman sizi de arıyor.



27 Ocak 2017 Cuma

Yunanistan'ın İadeyi Red Talebi ne anlama geliyor?

Yunanistan Yüksek Mahkemesinin, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Yunanistan'a kaçan 8 darbeci askerin Türkiye'ye iade edilmemeleri yönünde verdiği karar, Cenevre'den Kıbrıs'a taşınmış olan Kıbrıs Müzakerelerinde Türkiye'nin elini güçlendirirken Rum ve Yunan tarafını güç durumda bırakacak.
Malum olduğu üzere Rum ve Yunan tarafı, yapılacak düzenlemeler sonrasında Türkiye'nin anlaşmalarla düzenlenmiş garantörlük haklarından vaz geçmesini istiyordu.
Mahkeme kararı, Türkiye'nin garantörlüğü/kontrolü kalktığında Kıbrıs'ta neler olabileceğine dair çok yeni bir örnek oluşturdu.
Türkiye, kanıtlarını söylemle değil eylemle destekleyecek.

Trump'ın Güvenli Bölge'si ne anlama geliyor?

“Trump, Suriye'de güvenli bölgeler kurmak istiyor.” Bu durum, Türkiye tarafından, sırf benzer kelimeler kullanıldığı için bir çeşit “diplomatik zafer” olarak nitelendirilebilir mi?
Türk Dış İşleri Sözcüsünün beyanlarında, “söyleminizin belirleyici bir değeri yok, bölgede bizim de güçlerimiz, istihbaratımız var” diyen son dönem Türk Dış Politikası Yaklaşımının izlerini görmek mümkün: “detaylı açıklamayı görmek lazım, kelime oyunlarına itibar edilmeyecek” (mealen) Yeni Başkan, istediği avansı alamamış oluyor bu durumda...
ABD, ne yapmak istiyor? Türkiye, Suriye’de Fırat Kalkanı Harekatı ile şehit vererek tesis ettiği barış bölgesinde; ABD’ye güvenli bölge kurma imkanı bahşetmeyeceğine göre ABD’nin sözde projesi için PYD’nin etki alanına müracaat etmesi dışında bir seçeneğinin olmadığı görünüyor. Bu da, seküler karakterli bir terör örgütü devletinin temellerinin inşaasından başka bir anlam taşımaz. Türkiye, bu stratejiyi yer mi? Yemez tabii...
Trump, oluşturulacak güvenli bölgenin kurulum ve işletim masraflarını, tek taraflı olarak Körfez ülkelerinin karşılayacağını beyan ediyor. Meksika sınırına yapacağını iddia ettiği duvarın masraflarını da Meksika’nın ödeyeceğini söylemişti. Türkiye’de “En Kahraman Rıdvan” tavrı olarak bilinen bu tek yanlı “meydan okuyan” görüş açıklama sanatının bir yaptırım gücü bulunmuyor. Yalnızca söylem esnasında kibir duygusunu tetiklediği için söyleyen ve dinleyenlerde bir çeşit uyuşturucu zevki veren geçici, hormonal bir duygudurumuna yol açıyor.
Tepkisel Trump’ın, ayaküstü bulduğu (iç) müttefikleri ile başkalarını oyalayacak ve saçmalığındaki "boncuğu" arayacakları söylemler üretmeyi sevdiği anlaşılıyor.
Küfürbazlığı ile ünlü Filipin Devlet Başkanı Rodrigo Duterte’nin meşhur ABD söylemi, Obama’nın gidişiyle sakinleşeceği yerde küresel ölçekte bulaşıcı bir nitelik kazanacak gibi görünüyor.

18 Ocak 2017 Çarşamba

l. Dünya Savaşı bitti mi?

Birinci Dünya Harbinde ilk teslim olan ülke Bulgaristan'dı. Bulgarlar, 27 Kasım 1919 tarihinde Neuilly Antlaşmasını imzaladılar.
Anlaşma, aşağıdaki haritada kırmızı renge boyanmış toprakların komşu ülkelere devri ile Bulgar ordusunun 20 bin kişiyi aşamayacağı hükmünü öngörüyordu.
Ömrü boyunca İngiliz İstihbaratına çalışmış ünlü tarihçi Arnold Toynbee, savaşta iftira dahil her türlü namussuzluğu kullanarak yendikleri Türkleri, yok edip yeryüzünden kaldıramayacaklarını bilmenin üzüntüsüyle Sevr'i hazırladıklarını ifade etmektedir.
Savaş, bir grubun yenmesi, diğer grubun yenilmesiyle sona ermez. Savaş, kendisini ortaya çıkaran koşulların kalkmasıyla sona erer.





Merkez Bankası Stratejileri

Önce Bankalar arası piyasada sınırsız olan borç alma limitlerini, 22 milyar TL'ye düşürdü, Merkez Bankası. Hemen arkasından 22 milyar TL'yi aşabilecek taleplerini karşılamak üzere döviz mevduatındaki munzam karşılıklarını da, 50 baz puan düşürdü. Böylece "Bu değişiklik ile finansal sisteme yaklaşık 1,5 milyar ABD dolar ilave likidite sağlamış olduğu" kanaatindeydi. Bir ekip anlayışı, baba şefkati görüyor muyuz bu yaklaşımda? Sınırlıyor ama cebin...e de para koyuyor.
Ama olmadı. Bankaların döviz spekülasyonuna karşı Merkez ile birlikte hareket ettiklerini söyleyemiyoruz. Bunu Merkez'in hamlesinin döviz kurunu düşürmediği gibi yükselmesine devam etmesinden anlıyoruz. Merkez'in itibarı zedelenmişti.
Üç gün sonra Merkez, biraz sertleşerek haftalık repo ihalelerini iptal etti ve bankalar arası borçlanma limitini 11 milyar TL'ye indirdi. Bu, "ihtiyacı olan döviz rezervlerini bozdursun" anlamına geliyordu.
2001'in Kasımında Demirbank'ın yaşadığı "rezervi olmadığından" takas kapatamama gibi bankaların saygınlığını zedeleyecek bir durum olmaması için de "geç likidite penceresinden" görece yüksek faizle piyasayı destekleyeceğini açıklıyordu. Sonuç etkileyici oldu: 3,90'dan başlayan düşüş 3,72'leri gördü. Sürecin devam edeceğini bekliyorduk ancak 3,75 dengenin sağlandığı nokta oldu. Ekip ruhu hala yoktu. Bankalar, iyi oynayan kazansın modunda...
Merkez Bankası, 17 Ocak Salı günü akşam saatlerinde, Bankaların piyasadan döviz talebini önleyecek yeni bir karar aldı. Makul bir faiz karşılığı Bankaların döviz talebini kendisinin karşılayacağını, ancak bunun bir satış işlemi olmadığını ifade etti. Zira anlaşmada öngörülen süre dolduğunda banka almış olduğu dövizi Merkez'e aide edecek, TL'sini geri alacak. Bu swap yöntemi ile bir yandan Merkezin "dillere destan" rezervleri erimeyecek öte yandan da bankaların döviz ihtiyaçları için piyasadan döviz toplamasının önüne geçilmiş olacak. Etkisini, 18 Ocak Çarşamba günü göreceğiz. Şaşıracak İngilizler...
Merkez Bankası, finans hatta ekonomi literatürüne yeni iddialar, yeni tarzlar katmaya devam ediyor. Başarılar diliyorum.

Tevazusunda bile kibir var...

Eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk'un, anayasa değişikliğinin kuvveden fiile geçtiği bugünlerde sahne alma zamanı gelmiş olmalı ki, çeşitli muhalif medya organlarında yine görünür hale geldiğini görüyoruz.
Daha önce Nisan 2014 döneminde Zaman Gazetesinde dönemin Başbakanına yazdığı 4 açık mektupta Fetönün ürettiği sahte deliller üzerinden Tayyip Beyin mahkemelerde hesap vermesini istemişti.
15 Temmuz da dahil olmak üzere aradan geçen bunca zamana, ...gelişmeye, hakikat ışığına rağmen, beyan ve tavırlarından dolayı mağdur(lar)dan özür dilemedi, Selçuk.
Bugünkü anayasa değişikliği konusunda verdiği beyanlarda da; yıllardır hem konuşurken hem de yazarken kullandığı “bürokratik kibir” üslubunu sürdürdüğünü görüyoruz.
Hukuki İddialarını maddi deliller ve mevzuat hükümleri üzerinden değil de büyük resim üzerinden ifade edenler, siyaset yapmış olurlar, hukuk değil.
Nitekim, 2014'te Tayyip Beyi mahkemelere hesap vermeye çağırırken Fetönün kamuoyu önüne koyduğu delillere dayanıyordu, Sami Selçuk. Bugünse teknik hiçbir açıklama yapmayıp siyasetçi gibi konuşuyor; "başkanlık gelince erklerin birleşeceği" dediği kurt masalından ürkmemizi bekliyor.
Ahir ömründe hukukçu kimliğini de araçsallaştırıp Tayyip Erdoğan düşmanlığına katık etti ya, ibret olarak bunu görmek bize yeter... Söylemlerinin bir değeri yoktur.

9 Ocak 2017 Pazartesi

Dolar Operasyonu ve Bundan Sonrası

Dolar kuru üzerinden yaşadığımız ekonomik dalgalanmanın, Türkiye ve hedeflerine ilişkin sabotaj niteliği taşıyan bir operasyon olduğu inancını aşağıdaki nedenlerle koruyorum:
- Hareketin arkasında bu durumu destekleyen gerçek bir döviz talebi yok,
- Kur hareketi, doğal davranmıyor, sürekli ve istikrarlı bir yükseliş karakteri gösteriyor,
Yılbaşından sonraki durulma, operasyon sahiplerinin devam konusundaki kararsızlığını gösteriyor. Aralık ayının 20'sinden yılbaşına kadar ol...an (içinde pek çok piyasada işleri durduran Noel tatilinin de bulunduğu) 'saldırısız Dönem'in de Merkez Bankası tarafından değerlendirilmediğini kayıtlara düşelim.
Merkez Bankası, 2001 döviz operasyonunda olduğu gibi bu operasyonda da olayı deşifre edici bir pratik geliştiremediğinden operasyoncular, kendi kendileriyle dans ediyorlar.
Bürokratik devlet aklı, döviz kurunun aşırı artışının, ihracatı arttırıp ithalatı engellemesi nedeniyle Türkiye ekonomisini cari açık açısından olumlu etkilediği kanaatinde. Tıpkı ABD'ye gerçek mal ve hizmetleri verip karşılığında farklı mal ya da hizmetler almak yerine, adına USD denen boyalı kağıtları almamız gibi ülke kaynaklarımızın yok pahasına satılması sözkonusu. Burada şöyle yapısal bir sorun var: İhracatımızın ithalatımıza bağımlılık oranları, sanayide yüzde 40, enerjide yüzde 60, otomotivde yüzde 50, kimyasallarda yüzde 50-55 civarında olduğundan kur artışı öncesi millileştirilmiş bulunan stok kaynakların, mamul hale getirilip satılmasından (ihracatından) sonra bugün için elde edilmiş bulunan kur avantajı da yitirilmiş olacaktır. Yeni kurdan temin edilen malların iç tüketimde kullanılan kısmının fiyat artışları yolu ile enflasyona yol açacaktır. Emek ve içeride üretilen mal fiyatlarının döviz artışı karşısında kendini güncelleyememesi (alım gücünü koruyamaması), döviz kuru yükselmesinin yol açtığı fiyat artışının tüketici nezdinde gelir arttırıcı bir etkisinin olmayışı, ekonomik hayatın yavaşlaması, küçülmesi vb gibi olumsuz senaryoları devreye sokması mümkündür.
Burada siyasi devlet aklının KOBİ ve esnafı rahatlatmak üzere KOSGEB üzerinden devreye soktuğu kredi genişlemesinin rolü ve önemi büyük olacaktır. Bu program, hem 2016 yılında başlayan kamu alacaklarının yapılandırması programının sağlıklı bir biçimde devam edebilmesini sağlayacak, hem de kısa vadede yürüyen alacak-verecek dengesinin bozulmasını önleyecektir.
Merkez Bankası, iki uzmanını bu operasyonu deşifre etmeye tahsis etse de kontrol yine kendi eline geçse...

Sel Gittikten Sonra Kalanlar: Abdülhamit Dönemi


II. Abdülhamid devri (1876-1909) Osmanlı tarihinin siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan en sıkıntılı dönemlerinden biridir. Nitekim, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) ve savaşın ardından imzalanan Ayastefanos ve Berlin Antlaşmalarıyla Sırbistan, Karadağ ve Romanya’ya bağımsızlık, Bosna-Hersek ile Bulgaristan’a ise özerklik verilmesi, Berlin Kongresi’nde İngiltere’nin desteğini sağlamak amacıyla askeri bir üs olarak Kıbrıs’ın İngiltere’ye devredilmesi, 1881’de Tunus’un Fransa, 1882’de ise Mısır’ın İngiltere tarafından işgal edilmesi, Girit İsyanı ve 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı, Doğu Rumeli Sorunu ve 1908’de Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilanı, Avusturya’nın BosnaHersek’i ilhakı, 1911 Trablusgarp Savaşı, 1912-13 Balkan Savaşları ve nihayet 1914-18 Birinci Dünya Savaşı Osmanlı Devleti’nin siyasi, sosyal ve ekonomik yapısını derinden etkiledi. Savaşların mali külfeti bir yana, kaybedilen topraklardan yapılan büyük göçler başta İstanbul, Edirne, Bursa, Trabzon, Samsun, Aydın ve İzmir olmak üzere şehirlerin demografik yapısını değiştirdi. İmparatorluğun ticaret ve sanayi merkezlerindeki bu ani ve keskin nüfus değişiklikleri, beslenme, barınma, sağlık, eğitim ve istihdam gibi alanlarda daha genel bir ifadeyle ekonomik ve sosyal alanda ciddi sorunlar yarattı. II. Abdülhamid’in tahta geçtiği dönemde Osmanlı başkentinde siyasi istikrar yoktu. Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesinin ardından şüpheli bir şekilde vefatı, yerine V. Murad’ın devlet adamlarının vesayetinde tahta geçmesi, Balkanlarda gayrimüslim unsurların ve daha sonra doğuda Ermenilerin katıldığı ayrılıkçı isyanlar, Yahudilerin Filistin civarında yurt edinme çabaları, yukarıda ana hatlarıyla çerçevesi çizilen sorunları, devletin dağılmasına yol açacak boyutlara taşıdı. Bu tehlike bazı siyasetçi ve aydınları devletin kurtulması için arayışlara, rejim değişikliği ve siyasi erkin kullanımı gibi konularda bir takım girişimlerde bulunmaya sevk etti.
 Osmanlı Devleti’nde Yenileşme Hareketleri (1876-1918), sh.171

Sanatçının özgürlüğü

Yeteneklerini icra etmek, sanatçıyı günlük maişetini tedarikten alıkoyduğu için tarih boyunca sanat ve sanatçı, hamilik müessesine ihtiyaç d...