19 Ağustos 2019 Pazartesi

Uzun Yazı

Pek çok alanda hele de kaotik yapısı nedeniyle yönetilmesi ustalık isteyen siyaset gibi bir alanda bilgi önemli ama asla yeterli değildir. Bilgi, teknik düzey gibi daha düzenli, akışkan, ucu başı belirli (determine) ortamlarda önemli ve gereklidir.
Kaos, sezgiyle ustalıkla yönetilir. Sezgi, kendi içinde tecrubi örüntülerin davranış kalıplarını, sistem kurallarını (sünnetullah'ı) içselleştirmiş olmayı gerektirir. Bakkal dükkanı ile ulusal yahut uluslararası ölçekte bir firmayı işleten zekanın ihtiyaç duyacağı yeteneklerin farklı olması, mekanlardaki işlev ve ilişkilerin karmaşıklığı ile ilgilidir. Sistemde karmaşa arttıkça bilgi azalır, sezgi öne çıkar. Bilgiden yoksun bir sezgi de işe yarayabilir ancak bu durum bilginin küçümsenmesine yol açmamalıdır. Nitekim sağlıklı bir geçmiş analizi ve sünnetullah, bilginin üstüne bina edilmiş ancak bilgiyi davranışa, karar almaya dönüştürerek kendini sezgi, his yolu ile ifade eder hale gelmiştir. Bu işi en iyi kadınlar anlar.
İstişare, evet önemlidir. Ama unutmayalım ki İNSANLAR istişare ediyor. Güce yakınlık, ihtiyaç sahibi olma, beklentiler vb. nedeniyle ifade ve fikir hürriyeti, istişarede ortamında da olsa her zaman çalışmaz. Hatta bunun çalışacağı beklentisi, istisnaidir. İstişareden pratikte beklenen murad, en uygun fikri bulmanın ötesinde; katılımcı herkesi bağlayan bir karar almaktır. Bu yapılabilir ise fikir, kötü bile olsa toplumsal destek, kararın arkasında olduğundan maksat hasıl olacak, olmasa bile yönetim erki, sapmalardan bir bütün olarak sorumlu olacaktır, kısmi değil.
Siyasetin ortak kabul etmediği, %100 motivasyon halidir. 1974 Kıbrıs Harekatı sonrası Koalisyonun büyük ortağı tarafından askeri müdehale ruhunun seçimler üzerinden Meclis'te kendilerince konsolide edilmek istendi. Bu toplumsal menfaate aykırı ancak yerinde bir taktik harekettir. Sonuç, umulduğu gibi olmadı.
Tarihte kardeşçe, barış içinde, masalsı bir yönetim görmek pek mümkün olmamıştır. Il. Murat ya da İbrahim Ethem, İngiliz Kralı Vlll. Edward gibi iktidarı gönüllü bırakan insanlar çok azınlıktadır. Bu kişisel bir tercih olmanın ötesinde çevre baskısı, dış tehdit gibi unsurlar nedeniyle de tahakkuk eder. Roma'da Senato ile birlikte ikili, üçlü, dörtlü imparatorluk tecrübeleri yaşandı. Ancak İmparatorluğun çağına göre çok büyük bir coğrafyaya hitap etmesi nedeniyle alınan bu tedbirler, hiçbir tecrübe, uzun ömürlü olmamıştır.
Güç, sistem kuralı gereği temerküz (yoğunlaşmak) ister. Demokratik sistemlerin, gücü; yasama, yürütme, yargı olarak üçe ayırması ve bu alanları bağımsız kılması, gücün temerküz etmek isteyişini sınırlandırmayla ilgilidir. Demek ki, özellikle yasamanın işine odaklanması çok önemli. İşine ama... Eksik bilgi ya da algı zehirlenmesi nedenleriyle Avrupa Topluluğu tarafından kınanacak olmaktan çekindiği için terör örgütüne destek veren akademisyen bildirisini ifade hürriyetine sokmamak gerekirdi.
Tayyip Bey'in, Abdülhamit olmadığını biliyoruz ancak analoji (benzerlik kurma) yolu ile o günkü problem ve gidişatın bugün tekrarlanmaması için doğru soruları sormak zorundayız. Tayyip Bey, kaostaki artışı toplumla iletişim kanallarını (istişare) açarak aşmak yerine kendi iyi niyetine güvenip bildiği gibi gitmek istiyor. Yaptığının doğru bir yöntem olduğu kanaatinde değilim. Ancak koşullar (Doğu Akdeniz'e mevcut Türk varlığını bilmeden hesap soran muhalefet, Erdoğan düşmanı sosyolojinin performansı, İsrailinden, terör örgütü ve bileşenlerine, ABD, Rusya, Esed vb pek çok unsurun varlığı) tehdit okuması olarak öne çıkıyor. İstişare yapmadığı için yarın hep beraber Erdoğanı yanlış karar aldı diye suçlayabiliriz. Ama bugün kanaatimce, bu tip bir değerlendirmenin günü değil. Erdoğan'ın arkasında olma günü. Türkiye'nin toplumsal gücünü bu aşamada düşürecek her türlü gelişmeden kaçınmak gerekiyor.

9 Ağustos 2019 Cuma

Konut Finansmanını eleştirirken yanlışa düşenlerin eleştirisi

Dünya Gazetesi köşe yazarı Alaaddin AKTAŞ, 9 Ağustos 2019 tarihli yazısında kamu bankalarınca %0,99'a düşürülen konut faizlerini hakkında büyük oranda alıntı içeren bir yazı kaleme almış.
Konut işinin ne satıcısı, ne de banka kısmının bir tarafı olmamak hasebiyle tarafsızlık ilkesini sağlamış biri olarak yazıya ilişkin eleştirilerimi kalıcı kılmak istedim:
Yazar, takdim öncesinde kendi fikri ile giriş yaparak;
Bankaların yüksek faiz ile topladığı mevduatlarını, ucuz faiz ile kullandırdığını; dolayısı ile emirin demiri kesme durumu ile karşı karşıya olduğumuzu ifade ediyor.
Arkasından, ODTÜ İşletme Öğretim üyesi Dr. Can Pamir'in bir yazısından beyanla;
Türkiye Cumhuriyeti'nin 10 yıllık tahvili bileşik faiz getirisinin %15,5 olduğunu beyanla konut kredilerinde yıllık ulaşılan %12,6'nın düşük olduğu, bu düşüklüğün emirle sağlandığı, son söz olarak ta bilimle inatlaşanın bilimin altında kalacağı öngörüsü yer alıyor.
Pamir, devletin ülke içinde temerrüt riski en düşük borçlanıcı olmak nedeniyle kamu borçlanma faizinin içinde olması gereken risk priminin de mevcutların içinde en düşük olması gerekirken bunun böyle olmadığı,
Banka kredisindeki alacağın zaman içinde ortaya çıkabilecek her türlü riske karşı duyarsız olması hasebiyle yüksek bir risk primi içermesi gerekirken, devlet tahvilinden ucuz olmasını belirterek özetle;
"-Ödenememe riski devlet tahvilinin ödenememe riskinden çok daha fazla olan;
-Devlet tahvilinden çok daha zor nakde çevrilebilen;
-En uzun devlet tahvilinden bile uzun vadeli olan konut kredisinde daha düşük krediye razı olmak (faiz istemek) evrensel finans biliminin bütün çıkarımları ile terstir, finans bilimi ile inatlaşmak demektir."
Analizin tamamı, özetle bu. Bir akademisyen için eksikler var tabloda. Bu eksikler, analizi de topal kılıyor, güvenirliğini ortadan kaldırıyor.
Birinci eksik, faiz oranlarındaki değişim daha bir kaç gün önce meydana geldi. Kamu bankaları, piyasa yapıcı olmaları hasebiyle devleti yöneten iktidarın yönlendirmesi (emirin demiri kesmesi) suretiyle hızlı davranıp faiz indiriminde ön aldılar. Elbette tahvil piyasasında geçerli faiz oranları da yakın bir vadede kendisini güncelleyecek. Henüz bu gerçekleşmeden yapılan analiz, hiperaktif bir karakter taşımakta ve tarafsızlık ilkesine uyulmadığını ortaya koymaktadır.
İkinci husus, pahalı mevduatın ucuz kullanılarak Bankalara zarar ettirilmesi iddiasıdır ki o mevduat ile o kullanımın gerçekleşeceğini düşünmek, en hafif tabirle muhaldir. 
Kullanım faiz oranları, gelecek beklentisinin bir sonucu olarak tespit edilir. Gelecekteki mevduat faiz beklentileri de doğal olarak bundan etkilenecektir. 
Bütün yatırımcıların portföy mantığı ile yatırım yapmalarının beklendiği bir atmosferde bankanın bu plasman (kullanım) da bulunsun kullanımlarımın arasında demesinden daha doğal ne olabilir. Ancak banka plasmanlarının önemli bir kısmının konut finansmanına yönlendirildiği şeklindeki çarpıtılmış algı, bankaların finansman ilkeleri dışında emirle iş yapmaları sonucu finans bilimi ile inatlaşma biçiminde biçiminde yorumlanabilir. Yanlış bir değerlendirmedir.


Sanatçının özgürlüğü

Yeteneklerini icra etmek, sanatçıyı günlük maişetini tedarikten alıkoyduğu için tarih boyunca sanat ve sanatçı, hamilik müessesine ihtiyaç d...