24 Ekim 2018 Çarşamba

Algının değişimi

Amerikanın sesi (VOA), Uluslararası Ekonomi Peterson Enstitüsü uzmanlarından Jacob Kirkegaard ile kısa bir söyleşi yapıp yayınlamış. Uzman, misyon sahibi tüm kaçamak severler gibi arkası boş bir büyük resim okuması yapıyor. İsminin önünde yer alan uzmanlık titri, titrememizi sağlayacak kadar güçlü değil. IMF'yi adres gösterip ekonomik krizin başında olduğumuzu müjdeliyor.(!)
Kirkegaard, söylemlerinde haklı çıksa ünlü biri olur mu, sanmıyorum. Ancak gerek kimliğinin Türkiye toplumu için önemsizliği, gerekse söylemi, zaten haklı çıkmaması halinde büyük bir bedel ödemesini gerektirmeyecek.
Bu ara kerameti kendinden menkul çok uzman göreceğiz, benzer ağız kullanan. Medya bunları karamsar bir algı tasarımı için görünür kılıyor olmalı... Zira iş yapmak istese Berat Albayrak'tan randevu alır. Haber yapıyor ki dezenformasyon olsun, senin benim algım değişsin.
Yakup kardeşin "Allah, bir" beyanına dahi ihtiyacımız yok. İşimize, gücümüze bakalım.
Yalancı kahinleri; ihbar halinde polis, toplayıp savcıya götürüyor. Bkz. Aydınlı cinci hoca (!) Mehmet Pala. 36 yaşında hayatın festivalden ibaret olmadığını gösteren süreçle tanıştı.
Umarım Uzman Yakup ta gün gelir, emeğinin karşılığını alır.

İnşaat Sektörü Tercihi

Bir konuyu kayda geçirmeyi, unutulmasına tercih ediyorum: Bir takım akıl sahipleri, Türkiye'nin yurt dışından borçlanma yolu ile temin ettiği fonları, inşaat sektörü gibi verimsiz alanlarda değerlendirdiğini, sırf bunun için bile olsa cezalandırılması gerektiği görüşündeler.
Büyük resim anlatıları böyle olur. Detayları olabildiğince sadeleştirir, görüneni anlatırsınız. O zaman problem nerede?
Türkiye, liberal demokrasi rejimini tercih etmiş bir ülke. Burada devlet ekonomik planlar yapar, kendi kamusal hedeflerine uygun yatırım yapan girişimcileri, vergi almayarak, kredi tesis ederek vb. yöntemlerle destekler, yönlendirir teşvik eder. Hiç bir yöne icbar etmez.
Girişimci, inşaat yapmak istiyorsa kaynağını bulur, yapar. Devletin Toki dışında inşaat yatırımı yok. Toki de bildiğim kadarıyla yurt dışından kredi almıyor. Ancak bankalar, üretilen konutların finansmanı için ihtiyaç duydukları fonları, yurt dışından temin ediyorlar, edebilirler.
Etrafımızdan biliyoruz, imkanı olan pek çok girişimci gerek fırsat gerekse imkanları elvermesi nedeniyle konut yapmaya yöneldi. Görünür konut stokunda bir arz fazlası var. Durumu gören yeni girişimci, piyasanın doyduğunu anlıyor, yeni pozisyon açmıyor.
Büyük resim anlatısında kullanılan ete kemiğe bürünmüş Türkiye somutlamasının fiziki karşılığı, bankalar ve çeşitli proje sahibi müteahhitler. Devletin özellikle müteahhitlerin batmaması için özen gösterdiğini, kampanyalar yaptığını da gördük. Zira inşaat sektörünün çok fazla sektör ve kesimle ticari bağları var ve sektörel bir batış, ekonominin bütününde onarılmaz hasarlara neden olabilir.
Türkiye'yi ve Türk Devleti'ni şamar oğlanı gibi gören anlayışın detayda devletle birebir karşılığı olmayan büyük resim beyanlarında bulunması ve bu kapsamda kendi gibi olanla girdiği karşılıklı onay mekanizmasını "değil mi Muhittin?" anekdotuyla bağlamak üzere insafınıza terk ediyorum.

Değil mi Muhittin?

Erzurum Atatürk Üniversitesi kurulduğunda öğretim kadrosu akademik ihtiyaçtan dolayı biraz hızlı ünvan almış. İşletme dersleri hocası Aydın Türkbal da çok erken bir yaşta profesör ünvan almış, daha sonra asistanı Muhittin Hoca ile birlikte ders verir olmuştu. 90 öncesi üniversitelerde genel olarak Hoca-Asistan ilişkisi, tam bir üstad-çömez ilişkisi gibidir. Asistan, Hocanın mutlak surette emir ve kontrolündedir.
Muhittin Hoca'nın her zamanki gibi öğrencilerin arasında oturduğu bir gün Aydın Hoca, bir hatırasından bahseder: "... İlaç şirketinden geldiler. Yeni bir ilaç geliştirmişler. Benden denememi ve ilacın bağımlılık yapmadığına dair bir rapor vermemi istediler. Muhittin biliyor, değil mi Muhittin?"
Muhittin Hoca, tastik eder: "tabi hocam..."
"... Aradan şimdi hatırlamıyorum, 20 günden fazla geçmiş olmalı, ben ilacı denedim ancak bağımlılık yaptığını görmedim. Hemen raporumu yazdım gönderdim... Değil mi Muhittin?"
- Tabi Hocam...
- O hafta sonu, Kocaeli'nde bir sempozyum vardı. Muhittin'le beraber gittik. Hatırladın değil mi Muhittin?
- Evet Hocam...
- Gittik ama ben otobüste fenalaştım. Meğer, ilaç bağımlılık yapıyormuş. Kendimi otogardan eczaneye zor attım. Değil mi Muhittin?
- Evet, Hocam.
- Eczacıya ilacı sorduysamda "... Maalesef, hiç kalmadığı şeklinde bir cevap aldım. Yıkılmıştım. Eczacı, halimden müteessir olmuştu.
- Ne oldu diye sordu.
- Şey... Galiba ilacın bağımlısı oldum dedim...
- Nasıl olur, mümkün değil; bakın, ünlü profesör Aydın Türkbal'ın raporu var, bu ilaç bağımlılık yapmaz!
Çok bitkin bir şekilde gösterdiği yere baktım. Cam tezgaha alttan raporumun bir fotokopisini yapıştırmış, ona işaret ediyordu. Başımı iki yana sallayıp;
- Üzgünüm, Aydın Türkbal benim. Maalesef erken karar vermişim. İlaç, bağımlılık yapıyor dedim. Değil mi Muhittin?
- Tabi, Hocam...
- O zaman eczacı, elini ağzına götürüp "öyle mi?" dedi... Eğilip masasının çekmecelerinin birinden ilacı çıkarıp uzattı:
- Buyurun, Hocam; alın kullanın. Çok az sayıda kaldı. Yok satıyor, ilaç. Dostlar için bir kaç kutu ayırdık. Alın lütfen kullanın.
Çok teşekkür edip hemen bir tane kullandık oradan sempozyuma geçtik, değil mi Muhittin?
- tabi, Hocam...
Rahmetli Aydın Hocanın buna benzer başka hikayeleri de var. Mekanı cennet olsun. (Muhittin Hocanın bu kadar ezilmişlikten sonra ne kadar sert bir Hocalık yaptığını tahmin etmişsinizdir.)

Faiz Bülteni

Faiz oranının büyüklüğünü gelecek beklentisi belirler. Halen yıllık faizler, %25 civarında.
Şimdi kendimize soralım, bir ay ya da onbeş gün önceki 'Türkiye’nin geleceği' algısı ile şimdinin algısı aynı mı? Değil. O zaman faiz beklentisi neden aynı kalsın? Merkez, Trump'ın hamlesini beklediğimiz gibi okuduysa pas geçme hakkını bile kullanmaz, doğrudan faiz düşürür. Trump'ın desteği olmadan sivil inisiyatiflerin Türkiye'yi kaosa sokma güç ve imkanı bulunmuyor. Hele alınan bunca tedbirden sonra...
Berat Albayrak, yakın zamanda kullandığı 'en kötüsünü geride bıraktık' söylemiyle biri yabancı, diğer ikisi doğan görünümlü şahin olan bazı kişilerden tepki mesajları almış ancak kur'un gerilemesiyle Bakanı madara etme coşkusu, sessizliğe bürünmüştü.
'İlkesiz durumsallık' (duruma göre taktik geliştirme), müzmin muhalefet için uygun bir strateji olabilir. Hatta bu kişiler bir araya gelip blumberg adında bir TV kanalı da kurabilirler. Etkileri, kendilerine kulak veren seyircilerin motivasyonundan ibaret kalacaktır. Şimdi burada ATEŞ ya da KAÇIN diye bağırmamın, sizde meydana getireceği tehdidin(!) gücü gibi yani.
Akıllı ve sabırlı olalım yeter.

Türk'üm ama Türkçü değilim

"Türk'üm ama Türkçü değilim"
Türkçü nasıl olunuyor usta, bir anlatsan da öğrensek.
Türk alıp satana mı Türkçü deniyor. Hangi tarihsel tecrube, hangi itikat seni konuşturuyor? Mesela Türk olmanın pratik anlamı hakkında bana üç tane cümle kurar mısın? Bu bir etiket midir yalnızca, yoksa kimlik midir; siz, sen benua'da mı okudunuz, Fransızca mı konuşuyor, rüya görüyorsunuz; İngilizlere neden güvenmezsiniz, Alman ya da Fin olsaydınız yine böyle mi düşünürdünüz, bir fikretseniz rica etsem.
Antep'te fıstık zamanı tüccar satıcıya sorarmış, "sen mi yetiştirdin yoksa miras mı?" Zahmetli işlerin bedeli pahalı olur, ver kurtul yapmazsın emeğin görürsen...

Sanatçının özgürlüğü

Yeteneklerini icra etmek, sanatçıyı günlük maişetini tedarikten alıkoyduğu için tarih boyunca sanat ve sanatçı, hamilik müessesine ihtiyaç d...