28 Eylül 2015 Pazartesi

Ne Yapsam Şaşırırdın?

Bu yazı, siyasal fantezi temalı bir oyuna ilişkindir. Oyunun, kuralı geçerli kalmak kaydı ile hayatın aile, işyeri, tanıdıklar gibi başka alanlarında yeniden tecrübe edilmesi yararlı olacaktır.
Bu oyundan maksadımız, siyasi parti ve liderlerine ilişkin algılarımızı sorgulamak, bunların gölgede kalmış belirsiz yanlarını ortaya çıkarıp görünür hale getiren bir çerçeve elde etmektir. Buna göre Cumhurbaşkanı ve en çok oy almış olan dört parti ve lideri üzerinden giderek oyunu oynayan seçmenlerdeki siyasi aktör algısının netleştirilmesi test edilmektedir.

Kural: Şimdi, bir grup iyi yetişmiş ajandan oluşan bir örgüt var. Bunlar dilimizi iyi biliyorlar, taklit yetenekleri çok üstün, plastik maske yapabiliyor, diledikleri kişilerin fizik ve davranış görünümlerine girebiliyorlar.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
CUMHURBAŞKANI
Bir gece, örgüt, Cumhurbaşkanlığı yerleşkesine sızarak Tayyip Beyi etkisiz hale getiriyor ve kimseye belli etmeden kendi adamlarını Tayyip Beyin yerine geçiriyorlar. Ertesi gün ve devam eden süreçte bu sahte Cumhurbaşkanının hangi eylem ve söylemlerinden dolayı halkımız, yani siz! ey okuyucu, “yahu durun bakalım, bu işte bir gariplik var. Tayyip Bey, bunu söylemez böyle yapmazdı, Tayyip Bey bu değil. Birisi onun yerine geçmiş olmalı” diyebilir? Evet, hangi gelişmeler olması halinde:

Eylemler:

-          Cumhurbaşkanlığı yerleşkesinde içkili, çalgılı, danslı kokteyller vermesi halinde.

-          Doğan Grubu ve Paralel Yapının Medyası çalışanlarından danışman seçmesi/ataması; fırsat bulduğu her akşam, bu ekiple Beştepe’de yemek tertip ederek onlarla samimi pozlar vermeye başlaması halinde,

-          Zorunlu haller dışında yurt dışına çıkmayacağını; devleti temsil görevini hükümete bıraktığını açıkladığında,

-          İsrail’e giderek “Arapların Osmanlıyı arkadan vurduğu” mesajını işlemesi halinde,

-          Halka sempatik görünmek amacıyla selfi çekim yapmaya başladığında,

-          Sigara içmeye başladığında,

Söylemler:

-          Türkiye’nin tüm renkleri oradayken ben de Gezi Parkında olmak isterdim. O gençlerden af dilemek istiyorum.

-          Fethullah Hoca ve cemaatine yapılan paralel devlet suçlaması haksızlıktır, operasyonlar zulümdür.

-          17/25 Aralık operasyonları, hukuk çerçevesinde yapılmıştır. Hukuk bürokrasisinde Paralel Yapı elemanları bulunmamaktadır. Huzursuzum, en kısa sürede yargılanıp aklanmak istiyorum.

-          Türkiye, çok etnisiteli bir toplumdur. Her bir etnisite kendi kaderini tayinde özgür bırakılmalıdır.

-          Türkiye’de terör örgütü yoktur ve hiç olmamıştır. Kimse birilerinin hak hukuk mücadelesi veriyor olmasını çarpıtmasın.

-          Bayrak, milli marş, din, iman, milletin gelişmesine bağlı olarak bugünkü önemini yitirmelidir, yitirecektir.

-          Kıbrıs Türk Toplumu, kendi kararlarını biz dahil kimseye sormadan alabilecek olgunluktadır.

-          Gazze ve Filistin sorunu, İsrail’in iç işleri sorunudur, İsrail otoritesinin karar vereceği bir konudur.

-          Mursi konusunda yanıldım, Sisi’ye hayranlık duyuyorum, Esed kardeşimdir.

-          ABD, Avrupa Birliği ve İsrail, ülkemizin gerçek dost ve müttefikidir.

YORUM : Beyan listesinin maddeleri uzatılabilir. Buradan da görülüyorki, Tayyip Bey, Türkiye’nin tarihsel vizyon ve misyonuna sahip gerçek bir liderdir. Varlığı, değer ve yaklaşımları, ülkemizin kodlarıyla uyumlu ve temsil kabiliyeti açısından yeterli ve gereklidir. Yokluğu ya da politikalarının tasfiyesi halinde Türkiye, başka fren mekanizmaları üretemezse çözülme sürecine girer.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
AK PARTİ

Şimdi başlangıç koşullarına dönüyoruz. Yani olay, bu defa Cumhurbaşkanlığı yerleşkesinde değil AkParti Merkez Binasında geçiyor: Aynı ekip, AkPartiye sızarak Başbakan ve önemli bazı parti ve hükümet yetkililerinin yerlerine geçiyor. Ertesi günden itibaren bu sahte AkPartili yetkililerden duyacağımız hangi beyanlar, “yahu, durun, bu işte bir terslik var. Bunlar neler diyor, neler yapıyor böyle? ” kanaatinin oluşmasına yol açar? Diğer bir deyişle hangi eylem ve söylemler, AkPartili yetkililerin sahteleri tarafından rehin alındığını kuşkusu uyandırır?

Eylemler;

-          Avrupa Birliğindeki üyelik başvurumuzun, Başbakan talimatıyla geri çekilmesi halinde,

-          Ülkenin batısındaki tüm askeri birlikleri, doğu ve güneydoğuya sevk ederek bölgede sıkıyönetim ilan etmeleri halinde,

-          Misakı Milli kapsamında Musul ve Kerkük’ün ele geçirilmesi için sınır ötesi operasyon başlatılması halinde,

-          Yeni bir Anayasa yapılmasını engellemek için Anayasa Komisyonundaki partili üyelerini geri çekmesi ve komisyona yeni üye vermeyi reddetmesi halinde,

-          ABD ve İsrail’den yeni nesil savaş uçakları ve mühimmat satın alması halinde,

Söylemler;

-          Parlamenter sistem, demokrasinin ve insanlığın son durağıdır. Başkanlık modeli, Tayyip Bey’in kendi iktidarını kurması için dayattığı bir araçtır.

-          Tayyip Bey, görevinin anayasal sınırlarına dönmelidir. Ülkemizdeki tüm kötülüklerin kaynağını Tayyip Bey’de gören yaklaşıma yakınlık duyuyoruz.

-          Koalisyon, her türlü iktidarı dengeleyen ve frenleyen, Türkiye’nin de ihtiyaç duyduğu bir demokratik uyumun adıdır. Türkiye, her fikrin kendini yansıtması bakımından koalisyonları sevmeli ve alışmalıdır.

-          13 yıllık iktidarımızda çok büyük hatalar yaptık, ekonomik olarak ülkeyi küçülttük; insanımızı fakirleştirdik, millete büyük zaman kaybettirdik.

-          2023 hedefleri, ıvır zıvır, öylesine yazılmış ifadelerdir.

-          Bütçe gerçekleşmeleri, emekli maaşlarında bir artışa imkan tanımıyor.

-          Israrla Üniter Devlet modelini savunmak, faşizmdir. Bu konu da dahil olmak üzere her türlü referandum teklifine açığız.

-          Bireysel ve toplumsal özgürlükler tehlikelidir.

-          Türkiye Toplumu, dindarlar ve dinsizlerden oluşur.

YORUM : Görülüyorki, AkParti ile Tayyip Bey arasında, Türkiye’nin iyi ve güçlü yönetilmesi açısından bir anlayış ve iş birliği var. Demokratik Parlamenter sistemin, Başkanlık sistemine evrilmesi, bu bakımdan çok önemli bir aşamadır. 13 yıllık Hükümet uygulamalarının getirdiği toplumsal kazanımlar, önemlidir. AkParti, iktidar partisinin taşıması gerekli asgari özelliklere sahiptir: gelecek odaklıdır, dolayısı ile hedefleri vardır ve insanlara umut aşılamaktadır. AkPartinin, ülkesi ve milletin bölünmez bütünlüğünün korunması konusunda hassas bir yaklaşımı var.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

CHP
Şimdi CHP’ye dönelim. Ekip, bu defa Kemal Bey’i ve parti yöneticilerini etkisiz hale getiriyor. Sizce hangi eylem ve söylemler, “hey, orada neler oluyor? Bunlar neler söylüyor böyle? Bunlar dünkü CHP değil.” tepkilerini doğurur? Yabancı bir ekibin varlığını akla getirip sorgulatır?

Eylemler:

-          Cumhurbaşkanını ziyaret edip, çıkışta bu ziyaretin başlangıç olduğunu devletin zirvesinde iyi bir diyalog ile çözülmeyecek ülke sorunu bulunmadığını beyan ettiğinde,

-          Cuma namazlarına gitmeye başladığına dair görüntüler verdiğinde,

-          Doğu ve Güneydoğu turuna çıkıp parti mitingleri düzenlediğinde,

Söylemler:

-          Türkiye’de iktidar gücünün kullanımı açısından Başkanlık Sistemi elzemdir, sistemin bir an önce buna uygun bir şekle dönüştürülmesi gerekir.

-          Zamanında AkPartiye anayasayı değiştirme konusunda destek vermememiz, hataydı.

-          Çözüm sürecine aktif destek vermemiz ve denetiminde Hükümete yardımcı olmamız gerekirdi.

-          Tayyip Erdoğan, bütün kötülüklerin kaynağı değildir, saygıdeğer Cumhurbaşkanımızdır. Makamı da göz önünde bulundurulduğunda Tayyip Bey’i asılsız suçlayan beyanlardan herkes kaçınmalıdır.

-          17/25 Aralık operasyonları, darbe girişimidir. Paralel devlet yapılanması, tasfiye edilmelidir.

-          Hükümetin Suriye politikası tartışılır ama bizim Şam’a heyet gönderip uzun bir süre Esed propagandası yapmamız da yanlıştı.

-          İslam Dini, onun pratiği ve dindarlarla ilgili eleştirel tavrımızı, değiştiriyoruz. Laikliği, serbesti ve müdehale etmeme yönüyle benimsiyoruz.

-          Hükümet, terör örgütünün üstüne gitmelidir. Bizden istenecek her türlü desteğe açığız.

-          Gezi eylemleri, bir çeşit kalkışmadır.

YORUM : CHP, hükümet politikalarına taban tabana zıt bir politika izleyerek müzmin muhalif bir şekilde kendini istihdam etmeyi sonsuza değin sürdüremez. Sosyolojik tabanı, AkParti seçmeninden pek çok açıdan farklılaşmış bir durumdadır. Bu nedenle MHP’den farklı olarak bir taban kayması tehlikesi olmaksızın, bir yandan ülkenin önünü açan hükümet politikalarını açık yüreklilikle desteklerken diğer yandan ülkenin menfaatlerine uymayacağını düşündüğü uygulamaları eleştirerek iktidarı yolda tutabilir, kendi partisi dışındaki seçmen kitlesine de ülke meselelerine vakıf, her zaman tercih edilebilir bir alternatif olduğu mesajını verebilir.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
MHP
Ekibin bu defa MHP’ye yönelerek Devlet Bahçeli’yi ve A Takımını ele geçirdiğini varsayalım. Bundan sonra yapılacak hangi eylem ve söylemler, ülke seçmeninin “işin içinde bir iş olduğunu, Bahçeli ve arkadaşlarının doğal davranmadığını, orada neler olduğu?” şeklinde düşünmesine yol açabilir?

Eylemler:

-          Cumhurbaşkanını ziyaret edip, çıkışta bu tarz temasları, çok yararlı bulduğunu beyan ettiğinde,

-          Bahçeli, yoğun bir yurt dışı programı açıklayarak dış temaslara başladığında,

-          İlk yurt dışı gezisinin dönüşünde yapacağı basın toplantısında Türkiye’ye dışarıdan bakmanın vizyonunu geliştirdiğini ifade ettiğinde,

-          HDP parti bürokrasisinin tepesindeki yöneticilerle görüşmeler yapmaya başladığında,

-          Hiç yazılı basın bildirisi vermeyip basın toplantılarını şifahi yapmaya başladığında,

Söylemler:

-          17/25 Aralık ile MİT tırlarının aranması operasyonlarında Paralel Yapıya verdiği destekten dolayı pişmanım, görmediğim halde –maalesef- iddia ederek iftiralara alet oldum ancak tövbe ettim, değiştim.

-          Başkanlık Sistemi, Türk Milletinin tarihsel tecrübesine en uygun ve en ideal bir yönetim sistemidir. Tarihimizden çıkardığım sonuç budur.

-          Mevcut anayasa, bir darbe ürünü olarak Milletimizin bugünkü ihtiyaçlarını karşılamamaktadır. Parti olarak Parlamento çatısı altında oluşacak Anayasa Hazırlama Komisyonuna gerekli tüm desteği vereceğiz.

-          Türkiye’nin iktidarına talibiz.

-          Türkiye’yi ileriye taşıyacak her oluşumda MHP’nin misyonu, uzlaşma olacaktır. Bu kapsamda, 7 Haziran sonrası izlediğimiz uzlaşmaz politikadan dolayı tüm seçmenlerden özür diliyorum.

-          Çözüm sürecinin içindeyken parti olarak hiçbir olumlu katkı vermediğimiz gibi sürekli süreç aleyhine konuşarak Hükümet üzerindeki denetim yetkimizi kullanmadık.

-          Davutoğlu’nun nerede olduğunu söyle sana nerede olacağımızı söyleyeyim politikasını terk ettik.

-          Türkiye Ekonomisinin gelişmesi ve gelir dağılımının iyileşmesi için formüller bulduk.

YORUM : MHP liderinin ne kadar çok konuda beklentilerin tersine, olumsuz tavır takındığı stratejisini  şimdi daha net görüyoruz: Bütün varlığını karşıtına endeksleyip eleştiri üzerinden söylem inşa etmek, sürekli geçmişte yaşıyor olmak ve geleceğe ilişkin özgün hiçbir şey ifade etmemek. Gerçeklere destek vermenin taban erozyonuna neden olacağı kaygısı, kendisi gibi olmayı daha ne kadar bir süre engelleyebilir, erteleyebilir? Daha ne kadar bir süre, parti çıkarları, ülke çıkarlarının önünde tutularak sistemin çalışmasını engelleyecek olan seçenek, tercih edilebilir? Geçmişin duygusallığı üzerinden bu partide kimlik kazanmış olan seçmenler, yarınki Türkiye’nin beklentilerini karşılamada MHP adresinin yeterli olmadığını görmekte ancak eleştirdikleri ataerkil (bizden) olanın tercih edilmesi sonucunda vekaletlerini, toplumun tamamını ilgilendiren sadaka kutusuna değil kendi küçük kumbaralarına atmaktadırlar. 
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
HDP
Ajan Ekibinin, HDP’ye yönelerek başkan eşbaşkan ayrımı göz etmeden bulduğu parti yetkililerini etkisiz hale getirdiklerini ve yerlerine geçtiklerini varsayalım. Yeni ekibin yapıp ettikleri ile söylemeye başladıkları hangi hususlar, vatandaş nezdinde “yahu, neler oluyor? Bunlarda bir şey var. Hiç böyle yapmazlardı. Hayırdır inşallah?” sorularıyla birlikte yurdum insanı nezdinde “bunların başına taş mı düştü? Yerlerine birileri mi geçti?” yorumlarına vesile olur?

Eylemler:

-          Cumhurbaşkanından randevu isterler, çıkışta görüşmenin çok yararlı olduğunu ve bu tarz görüşmeleri yine yapacaklarını, hatta rutine bağlayacaklarını açıklarlar.

-          Demirtaş, parti olarak terör örgütünün silah bırakmamasını kınadıklarını ve milletvekillerinin silah bırakma konusunda sonuç alıncaya kadar, Ankara’da açlık grevi yapma kararında olduklarını açıklar.

-          HDP eşbaşkanları, terörün durmamasını gerekçe göstererek istifa ederler.

-          HDP milletvekilleri, üzgün bir şekilde şehit cenazelerine katılmaya başlar.

-          HDP milletvekilleri, MHP’yi ziyaret etmek için girişimde bulunurlar.

Söylemler:

-          Terör örgütü, silahlarını ısrarla bırakmamakla yanlış yapmaktadır. Biz, kukla değiliz. Bizi kuran irade, bizi dinlemeyecekse bu işi sürdürmenin bir anlamı yok. İstifa ederiz. Şiddetin her türlüsünü ret ediyoruz. Örgüt, derhal tek taraflı olarak silah bırakmalı, silahlarını betona gömmelidir.

-          Bir an önce Anayasa değişikliği yapmak ve yönetimi etkin hale getirmek için Başkanlık Sistemine geçişi sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır. Biz parti olarak Hükümete bu konularda gerekli tüm desteği vereceğiz.

-          Türkiye’de Kürt Sorunu dışında da sorunlar olduğunu biliyoruz. Onlardan biri olan cari açık, Türkiye Ekonomisini kırılgan hale getirmektedir. Ekonomi politikalarına ilişkin eleştiri ve görüşlerimiz, şunlardır…

-          Doğu ve güneydoğu’da işçilik üzerinden alınan gelir vergisinin beş yıl boyunca sıfırlanması, bölge ekonomisini olumlu etkiler. Hükümeti, uygulama yapmaya davet ediyoruz.

-          Biz, arkamızı halka dayadık.

-          Türkiye’nin iktidarına talibiz.

-          Ermeni Soykırımı olmamıştır; olan biten, zulme uğrayan yol güzergahı üzerindeki Kürt halkının saldırısından ibarettir.

YORUM : HDP Eşbaşkanları, terör örgütüne sözü ile tesir edememekte, örgütün faaliyetlerini kınayamamakta, örgütün kendilerini ve partiyi kuyruk gibi, kukla gibi kullanmasına izin vermektedir. Parti ve yetkililerinin düşünce dünyası da terör örgütünün izin verdiği çapta olup Kürt sorunundan ibarettir. Partinin bunun dışında ülke sorunlarına dair bir çalışması yoktur. Zaten partinin iktidar olmak gibi bir amacı da bulunmamaktadır. Bütün bunlara rağmen halkın partiyi kendisinin sanıp sahiplenmesi ironik bir durum olmakla birlikte sonuç olarak kendi bileceği bir iştir. Zira Parti, terör örgütünü temsil etmek ve örgütün ihtiyaçlarını gidermek üzere kurulmuştur. Nitekim diğer Kürt etnisitesine sahip partiler, örgüt desteğinden yoksun oldukları için önemsenecek miktarda oy alamamaktadırlar.

21 Eylül 2015 Pazartesi

Siyasette Yalan

Hitler'in Propaganda Bakanı Goebbels, “sürekli yalan söyleyin, daha daha büyük yalanlar söyleyin, mutlaka inananlar çıkacaktır” demişti.
 

Yalanı, inandırıcılık sağlaması bakımından doğal bir şekilde söyleyebilmesi için insanın, eğitim alması gerekiyor. Bu işin eğitimini.

AkParti cenahında tahammül eşikleri düşük. En sıradan tacizleri bile püskürtürken öfke dilini kullanıyor, arkadaşlar.

Öte yandan HDP'li yetkililere ya da Kılıçdaroğlu'na bak, çok sakin, sıradan, herkesin bildiği şeyleri söylüyor tadında, kışkıtma, manipülasyon, yalan söylemlerini arka arkaya sıralayabiliyorlar.

Bir de Oktay Vural sendromu var: Ne söylersen söyle, yüksek sesle söyle, elini kolunu kullanarak söyle. Böylece söyleyen de kendi dediğini duyar, vücut hareketlerini kodlar, kendisi de inanır söylediğine...

Güç ve Para üzerine

Frank, Başkan'ın partisinde üst düzey yönetici. Remy de bir dönem Frank'ın yardımcılığını yapmış, şimdilerde bir sermaye grubunun Beyazsaray temsilcisi, parlak bir insan.
Diyaloglarını aktardığım sahnede, ikisi bir kenera çekilmiş konuşuyorlar. Remy, alacağı bazı ödünler sonrası Frank'ın 6 milyon USD alacağı; bununla da kendi adını koyacağı kütüphaneyi yaptırabileceğini söylüyor. Frank'ın bazı çekinceleri var ve Remy'nin sık sık kendisini ziyaretinden hoşnut değil.
Frank'ın, Remy ayrıldıktan sonra iç ses olarak yaptığı değerlendirme, para ile güç arasındaki ilişkiyi çarpıcı bir biçimde veriyor: (House of Cards, 1.sezon, 2.bölüm)

Frank - Söylediklerin açık ve net.
Remy - Öyle mi? Umarım.

(Remy sahneyi terk ediyor, Frank yalnız kalıyor, Remy'nin ardından düşünen iç sesini duyuyoruz.)

Frank (iç ses) - Yeteneğine çok yazık ediyor. Parayı güce tercih etti. Bu şehirde neredeyse herkes aynı hatayı yapıyor. Para, Sarasota'da (bir Amerikan şehri) modern ancak çürük malzemeden yapılmış, on yıl sonra dökülmeye başlayan bir evdir. Güç ise yüzyıllar boyu dimdik duran eski bir taş ev. Aradaki farkı göremeyen birine saygı duymam imkansız.

17 Eylül 2015 Perşembe

"Milliyetçilikler" üzerine bir soru

Ülkemizde ki sosyalist ve liberal düşünürlerin "Türk milliyetçiliği faşistliğe tekabül eder" ifadesini cesurca kullanırken neden Kürt milliyetçiliğinin de faşistliğe tekabül ettiğini söyleyemez? sorusuna verdiğim cevaptır:

Siz, kategorik bir önermenin, içsel özelliklerinden bağımsız olarak benzer her olayda kullanılması gerekirken verdiğiniz örnekte neden böyle yapılmadığını soruyorsunuz.


Haklısınız. Analojik kurguda bir problem yok, dolayısı ile neden sorusu, mantıksal bir soru olmaktan çok bir ahlak sorusu olarak duruyor. O halde kanaatimce cevap, ahlaksız -fırsatçı- olduklarından dolayıdır.


Bir de kişisel olarak şunu ekliyeyim:


"Türk Milliyetçiliğinin faşistliğe tekabül ettiği" yorumuna katılmamakla birlikte bu önermeyi kurgulayanların tutarsızlığı, iki nedenle beni hiç rahatsız etmiyor. Birincisi, Nasrettin Hocaya kızının giydiklerini yakıştırması gibi tutarsızlığın bu insanlara yakıştığı kanaatindeyim. Bunları hep böyle sersefil görmek isterim. İtikatımca, karşıtında ısrarla tutarlılık arayan, bulunduğu yerden memnun değildir.
İkincisi de bu yaklaşım, zımnen ve kerameti kendinden menkul bir şekilde iddia sahiplerini hegemon olarak kabul etmektedir. Bunu da kabul etmiyorum. Kim ki bunlar böyle boylarından büyük lafları edecek ve köpeksiz köyde deyneksiz dolaşacaklar. Hiçbir şeyi ispat etme mükellefiyeti duymadan, keyifle. Yok ya, yapma mı var? Yemezler, bu tembel ve kısa yol tuşlarını kullanan zevatı otorite kabul edenlere geri yolluyorum. Burada bir değerleri yok bu zevatın.

12 Eylül 2015 Cumartesi

Hegemon Olmak

Ünlü İtalyan Marksist Gramshci'nin sosyal bilimler literatürüne kazandırdığı önemli bir kavram var: hegemonya. Yüz yıllık bir geçmişe sahip olan Hegemonya kavramı, Türkiye'de iktidar olma sürecini anlama ve anlamlandırmada anahtar kavramlarından biridir.

CHP'nin siyasi iktidarda olmamasına rağmen iktidarı da içeren toplumsal kurumlarda hegemon (belirleyici egemen kültür) olma misyonunu sürdürdüğünü; buna karşılık kabaca sağcı diyeceğimiz DP ile başlayıp AP, ANAP ve AkParti'ye kadar gelen çizginin hegemon olma konusunda önemli bir girişim/yatırım da yapmadığı kanaatindeyim. Bu sağcı kadrolar, bütün enerjilerini safiyane bir biçimde ülkenin ekonomik gelişmesinde karşılaşılan darboğazların çözümü için sarf ederlerken CHP ve onunla beraber hareket eden vesayet kurumları, bir taraftan iktidar mücadelesi yapmak adına bu iyi niyetli girişimleri sabote ettiler, diğer yandan da kendilerini kadro açısından yeniden üretebilme yolunda (mesleğin babadan oğula geçmesi; subay oğlunun subay, büyükelçi oğlunun hariciye bakanlığı yetkilisi olması vb şeklinde) yakın zamana kadar önemli bir uğraşı verdiler ve başarılı oldular.

Özal ile başlayan bürokrasideki millileşme çabaları, zamanla tedricen devam ederken AkParti döneminde iyice yoğunlaştı ancak kişisel gözlemim bu sosyolojinin hegemon olma anlamında bir hedefinin olmadığı yönündedir. Bu çizgi, hegemon olmayı siyasi iktidarın doğrudan bir sonucu sanma gafletiyle maluldü.

Bugünden geçmişe bakınca bir istisna olarak Gülen Hareketi'nin hegemon olmak amacını, neredeyse bürokrasideki kadrolaşmasının başından beri bir hedef olarak gördüğü anlaşılıyor. Ancak hegemon olma maksadının, ülke menfaati yerine kendi küçük gruplarının iktidarı olduğunun ortaya çıkması için 17/25 Aralıkların yaşanması beklenecekti.

Ülkemizde sağcı partilerin, İslam kültürünü hegemon kılmaları mümkün mü?

Sağ partilerin hükümet etmesinden yararlanan bazı sermaye grupları, kendi kazanımlarını meşrulaştırmak için çeşitli İslami söylemler kullanabilecekleri gibi kullandıkları söylemlere inanabilirler de. Müslüman kültür, bu nevi sermaye grupları üzerinden hegemon olamaz, bu eşyanın tabiatına birkaç açıdan aykırıdır: birincisi her şeyden önce sermayenin kendisi, bir başka hegemonik güçtür: Kendi kültür ve kurumlarını beraberinde geliştirir, büyütür. Sermaye, ehlileştirilebilir ancak sürekli denetimi şarttır, zira bulduğu ilk fırsatta kendini dizginleyenler başta olmak üzere büyümesini engelleyen tüm hedefleri tehdit olarak görür, saldırır, dönüştürmeye çalışır.

İkincisi, Müslüman kültürün başarısı toplumun bunu sahiplenmesi ve geliştirmesiyle ortaya çıkar. Burada sermaye lojistik anlamda bir katalizör etkisi gösterebilirse de günümüzde STK’lar, Belediye lokalleri de toplumdaki her türlü birlikteliğe ortam sağlamada sermayenin gücünü paylaşarak azaltmaktadır.
 

10 Eylül 2015 Perşembe

Terör Propagandasına Son

 Terör örgütünün meşru plandaki temsilcisi olan HDP'nin terör örgütüne söz geçiremediğinin -Suruç sonrası ortaya çıkması üzerine- Türk Devleti nezdinde muhatap alınması için hiçbir gerekçe kalmamıştır. 

 Parti başkanları, terör örgütünün gayriresmi sözcülüğünü yapmaktadır. 


 Terör örgütünün sayıklamalarını, geniş kitlelere taşıyan bu insanların sesine mikrofon uzatmak, terör örgütü propagandasına gönüllü alet olmak anlamına gelmektedir. 


 Bu tanıma Doğan ve Paralel Medyanın yanısıra başta TRT ve Anadolu Ajansı olmak üzere yazılı ve görsel medyanın geri kalan tamamı da girmektedir. 


 Biz, karşıtı olmadan yaşayamayan, ruh hastası insanlar sınıfından değiliz, böyle olmak da istemeyiz. Dostlarımızın farkındalığına sunulur.

2 Eylül 2015 Çarşamba

Yeniden bir kez daha AkParti-Fetö ilişkisi

2015 yılının son çeyreğine yaklaştığımız şu günlerde bile hala bazı insanların Fetö yapılanmasını, bir tehdit olarak küçümseyip bununla ilgili yürütülen mücadeleye kendi sorunları değilmiş gibi yaklaşmalarını kayda değer buluyorum. “Bir zamanlar AkParti ile Fetö yapılanması, aynı tren hatta aynı vagondaydı” diyerek de sözümona herşeyin farkındaymış havasında kendince ahkam kesiyorlardı.

Bu aynı tren ve vagonda olmak metaforu, Akparti ile Fetö cemaatini anlatmak için kullanılamaz. Vagon, lokomotife bağımlı olarak diğer vagonlarla birlikte aynı yönde gider. Diyelimki AkParti ile Fetö, aynı vagondalar, ön vagonda CHP, arka vagonda MHP, onun arkasında başka partiler var. Demekki tren, Türk Siyasal Partileri treniymiş. Bu örnekten bir şey çıkmaz. Demek istiyorsanızki, AkPArti, Fetö'yü destekledi, bürokraside yerleşmesine yardımcı oldu. Haklı olursunuz. Doğru, öyle oldu. Buradan nereye varacaksınız? AkParti yetkilileri de dahil bu gruba çeşitli adlar altında insan ve maddi kaynak sağlayan Türkiye Toplumu, dindar insan profiline uygun olarak adaleti tesis eden, haksızlık karşısında kimseyi tanımayan, dürüst, çalışkan, güleryüzlü, halka hizmeti hakka hizmet olarak gören bir neslin yetiştiğini düşündü. Desteğin arka planı bu değil midir? Buraya kadar bir sorun var mı? Dindar adam, hangi koşullarda adaleti incitip/bir tarafa bırakıp ataerkil ilişkileri (akrabalarının, grubunun çıkarlarını) öne çıkaran kararlar alabilir? Türkiye’deki insanların ortalamadaki müslümanlık algısına göre bir cevap vereyim: Tahayyül dahi edilmesi güç bir soru bu, ama cevabı basit:  hiçbir koşulda.

Bir dindarın, kendi cemaatinin çıkarları için başka insanlara iftira ederek madur olmalarını sağladığını gördükten sonra hala aynı vagondaydınız benzetmesi yapmak masum görülebilir mi? Bu ülkenin gerçek dindarı ile AkPartinin yetkilileri, zihnen aldatılmışlar, tecavüze uğramışlar, bunu görmek o kadar mı zor? Tecavüze uğradığını hisseden bir insan topluluğuna, “ama siz onları çok desteklemiştiniz, bu size iyi oldu” demek midir, yapıcı, insani tavır? Hayır, bu; hadiseyi okumayla ilgili bir kapasite sorunun varlığına karşılık gelir. Herkes, yapıp ettikleriyle kendi değerini kendi belirler.

Sosyal Medyanın Ajitasyonu

Sosyal medyada bakanı/okuyanı, hiçbir olumlu sonuca ulaştırmadığı gibi pasifize eden “kıyıya vurmuş suriyeli çocuk ve yetişkin cesetlerinin arsızca resmedildiği, altında da boğulmuş olanın etnisitesinin Fransız ya da farklı olarak bir balina olması halinde medyanın dünyayı harekete geçireceği, sivil toplumun ayaklanacağını beyan eden depresif söylemi yazıp yayınlayan ve bu yayınlara aracılık eden iyi niyetli arkadaşlara, kaldırın bunları lütfen diyorum.

Saçma sapan mesajlarla dolu ifadeler: Çocuğun dini ve etnik kimliği mi olur? Balinaları Allah yaratmadı mı? İki tane medya yöneticisine kızıp yazdığı aptalca iletin ile adamların “haber gündemi belirleme” anlayışlarını mı etkilemiş olacaksın? Değiştiremezsin tabii. Ama kendine kazık atabilirsin: O medyanın haber ölçeğinde seni veya denizde boğulmuş kardeşi yok saymasıyla ne kadar önemsiz biri olduğunu, nasıl değersiz hissedebileceğini de göstermiş oluyorsun. Adamın sana ilave bir şey söylemesine gerek yok, sen en ağırlarını kendine söylüyorsun zaten. Veyl olsun(muş.) Aydın Doğan'ın seni iyi hissettireceğini kim söyledi. Neden Paralel Medyasından merhamet umuyorsun? Bunların tutarsızlığı neden seni çileden çıkarıyor.
Şehrin çeşitli yerlerinde meskun insanların çeşitli nedenlerle "satın alıp" sonra canı sıkıldığında arabasına koyup Pendik'in Ballıca Köyünde araziye terk edip bıraktığı, 5.000'in üzerindeki köpek, 5.000 can, bir dizi duyarlı insanın beslemesiyle karınlarını doğuruyor. Ne yapamadığını biliyorum, biraz da ne yapabileceğimize odaklanalım, lütfen.

1 Eylül 2015 Salı

HDP ve Büyübozumu

7 Haziran seçimlerinde HDP’nin %13 oranında oy alması, seçim barajını aşma konusunda son güne kadar kaygı yaşayan HDP’li yöneticiler de dahil olmak üzere siyasetle ilgilenen herkesi şaşırttı. Nitekim ilk geceki açıklamada kendilerine yönelen bu ilave oy, emanet olarak tanımlandı. Bu emanet oyların, kabaca iki gruptan kaynaklandığı düşünülüyor: Daha önce AkPartiye oy vermiş olan Kürt kökenli seçmen ile bütün motivasyonunu Tayyip Erdoğan nefretinden alan ve meclise dördüncü partinin girmesi halinde Tayyip Erdoğan’ın iktidardan düşeceğine “bir şekilde inanmış” ulusalcı, muhalif kitle. İktidarda olanın AkParti olduğu, Tayyip Erdoğan olmadığı gibi düzeltici söylemler, Tayyip Bey’e kilitlenmiş güdümlü zihinlere sahip bu ikinci kitle için üzerinde durulması yersiz ifadeler olarak algılanmakta dolayısı ile tesirsiz kalmaktadır.

Hani derler ya, Allah her şeyin hayırlısını versin. Bu oy oranı da, öncelikle HDP ile terör örgütünün arasını bozdu. Ömrünü terör örgütü çatısı altında geçirdiği için hayatını düzene sokamamış, evlenmemiş, çocuk sahibi olup “arkadaşlarıyla” hoşça vakit geçirememiş örgüt yöneticileri –unutmayalım yaşları da altmış civarında bulunduğundan- bu saatten sonra iki çocuk sahibi, “saz çalan bir dünkü çocuğun” kendilerini gölgeleyeceğini görmüş ve buna isyan etmişlerdir.
Gerçek hayatta tam olarak ne istediği bilinmeyen “gizemli” terör örgütünün, silahlarını betona gömüp eylemci kadrosuyla sınır dışına çıkması, 2013 tasarımı çözüm sürecinin en önemli hedefiydi. HDP, terör örgütüne söz geçirebilecek, onun meşru alandaki temsilcisi olarak öne çıktı, müzakereleri yürüttü. Öcalan’la görüştüler, Hükümetin uygulamalarına görüş ve katkı verdiler.

Ancak hemen Suruç olayları öncesi, HDP’li yetkililer, halkın oyunu aldıkları halde terör örgütü ve onun çeşitli adlar altındaki oluşumlarını velinimet olarak gördüklerini başka kimseyi tanımadıklarını açıklamaya başladılar. Bu politika, aldıkları yüksek oy oranı karşısında terör örgütünün tepkisini yumuşatma, ona yaltaklanarak kişisel pozisyonunu ve partinin sürekliliğini sağlamanın da pratik bir yolu olarak görülebilir.
Suruç olaylarının akabinde başlayan terör örgütü saldırılarına, Tayyip Bey ve Davutoğlu’nun kararlı tutumlarından beslenen devlet operasyonları ile çok ciddi ve sonuç alıcı karşılıklar verilmeye başlandı. Bu süreç içinde HDP'ye kızgınlığımız, halkın oyunu aldığı halde terör örgütünü veli nimet olarak görmekte ısrar etmesi; halkın verdiği meşru gücü, halkın aleyhindeki bir yapıya teveccüh olarak -ses sanatçısının şarkı söyledikten sonra gelen alkışlar için arkasındaki saz ekibini işaret etmesi gibi- değersizleştirmesi nedeniyledir. Yani, çözüm sürecinde kendisine yüklenen misyona uygun olarak sözünün terör örgütüne tesir edeceği sanılmış ancak tam tersinin doğru olduğu görülmüştür:  HDP, terör örgütünün yönlendirme ile seslendirmesi ile hareket etmekte, bizatihi kendisi terör örgütüne en ufak bir öneri dahi getirememiştir.

Süreç boyunca operasyonların durdurmasına yönelik olarak Demirtaş ve Yüksekdağ, terör örgütüne değil, devlete seslenmiş; garip çağrılarda bulunmuş ve ayar vermeye kalkışmıştır. Şimdilerde terör örgütüne de cılız bazı önerilerde bulunarak kanaatimizce denge sağladığını göstermekte ve olmayan bir şeyi oldurmaya; toplumda sözleriyle terör örgütüne etki edebileceği konusunda etki uyandırmaya çalışmaktadır.
Terör örgütü üzerinde gücü ve etkinliği olamayan bir HDP, içi boş hamasi söylemlerle devlete ayar vermek üzere mi kurulmuştur? HDP'yi yöneten kadro, devlet yetkililerine yalan söyleyerek aslında üzerinde hiçbir iktidar, güç, tasarruf yetkisi bulunmadığı bir örgütü “temsil” adına devletle görüşmesi zaman, imkan ve prestij kaybına yol açmıştır. Çözüm sürecindeki onca emeğin heba olmasından öncelikle HDP parti bürokrasisindeki yetkililer sorumludur.

Bugün üstünde durulması gerekli noktada, terör örgütü yöneticilerine söz geçiremeyen HDP’nin mevcut yönetici kadrosu, derhal istifa etmeli ve yerlerine terör örgütü yetkilileri üzerinde gücü olacak siyasiler gelmelidir. Sistem olarak bunun mümkün olamayacağı söyleniyorsa o zaman terör örgütünün meşru zeminde bir temsilcisi olamayacağı ortaya çıkmaktadır.
Terör örgütü, çözüm sürecinde samimi olmadığını başka delillerin yanı sıra; gerçekte temsil kabiliyeti olmayan HDP gibi bir kadroyu vitrinde tutup kendi adına müzakere yapmasına izin vererek çok net bir biçimde ortaya koymuş bulunmaktadır. Diğer yandan terör örgütünün, çevresel unsurlarıyla birlikte kendince ciddi bir “ekonomik ve sosyal ağ” oluşturması, -tasfiye sürecinin en basit şirketlerde bile birkaç yıl sürmesi bilinmekteyken- bu yapıda hiçbir düzenleme yapılmaması, örgütün tasfiyesini değil imhasını beklediği sonucunu ortaya koymaktadır.

Bundan sonra ne olur? Devletin operasyonları, son terörist Türkiye’den ayrılıncaya kadar sürer. Bu sonuca ulaşmada yardımcı olacak iki önemli araçtan ilki, teröristin ihbarını ödüllendiren mekanizma henüz yürürlüğe girmiş olup elini kolunu sallayarak etrafta rahatça dolaşan teröristlere gezinti sınırlaması getirecek, hareket alanlarını daraltacaktır. Diğer uygulama teröre bulaşmış olan şahısların vatandaşlıktan çıkarılması ve sınırdışına sürgün edilmesi uygulamasıdır. Seçimlerden sonra yürürlüğe girmesi beklenen bu uygulama ile Anadolu’da arzu edilen barış ve asayiş ortamı tesis edilecektir.
Seçim hükümetinde iki bakanlık almış olan HDP, bu durumu kendisi açısından meşruiyetinin onaylanması olarak görmektedir. Mecliste yer almış olan diğer üç parti, HDP’nin bakanlık alması nedeniyle terör örgütünün bakanlık aldığı yönünde birbirlerini suçlayıcı propaganda yapmaktadır. HDP’ye oy veren seçmenin rencide edilmemesi, HDP’nin bir etnik kimliği temsil etmemesi bakımlarından hiç olmazsa AkPartinin, HDP’yi terör örgütü ile bir gören söylemi, kullanmaktan kaçınarak Türkiye’nin yarınları için geçmişte olduğu gibi Kürt seçmeninden de desteğini yine kendisine vermesini istemeli, belki de “1 Kasım” stratejisinin merkezine bu fikri oturtmalıdır.

Sanatçının özgürlüğü

Yeteneklerini icra etmek, sanatçıyı günlük maişetini tedarikten alıkoyduğu için tarih boyunca sanat ve sanatçı, hamilik müessesine ihtiyaç d...