30 Ağustos 2015 Pazar

30 Ağustos Vizyonu Etrafında

30 Ağustos, önemli bir tarih. Ancak önemini, İngilizlerin kışkırtıp aklını başından aldığı Yunan Milletinin, büyük heveslerle işgale yeltendiği Anadolu topraklarından püskürtüldüğü, önemli bir savaşın yıl dönümünden almıyor, yalnız. Hatta bu “arızalı” okuma biçimi, yıllardır bu tarihin anlamını küçülten, gizleyen, örten bir rol oynadı. 2000’li yıllara kadar, okul müfredatında Yunanlıların düşmanımız olduğu fikri işlendi: Yunanlılar, ebedi düşmanımız! Oysa İngilizler adildi, dolayısı ile suyun öteki tarafında Yunanlılara da Türklerin “ebedi düşman” olduğu fikri öğretilmekteydi. (Ulus Devlet, motivasyonunu düşmandan alır, otoritesini kurabilmek için düşmana ihtiyacı vardır, fiili bir düşman yoksa da yaratmak zorundadır.)

Dil ve din farkına rağmen hem fiziksel hem de kültürel yönden birbirine bu kadar benzeyen iki millet olur mu? Selanik, Atina ya da Kavala sokaklarında halkın içine karışıp elinizi kolunuzu sallayıp dolaştığınızda, bir İngiliz projesi daha en azından sizin için bitmiş olacaktır.

30 Ağustos, tarihimiz açısından bir Yunan Zaferi olmanın çok ötesinde anlamlar taşır. 1683’te Viyana’da kuşatma ile başlayan, bozgun’la devam edip ikiyüzkırk yıl süren bir geri çekilmenin dip yaptığı ve dönerek toparlanmaya yüz tuttuğu, tarihi bir eşiktir.

Bu dönüm noktasının Başkumandanı Atatürk ile O’nun silah arkadaşlarına en içten saygılarımı sunuyorum.

20 Ağustos 2015 Perşembe

Şehit Cenazeleri Nedeniyle Terörle Mücadeleden Vazgeçmek

"Her defasında gariban çocuklarının öldüğü bir ülkede..." hangi konu umurunda olur ki insanın? Bu depresiv söylem, kişisel düzeyde (şehitle bağlantılı ) karşılığını bulabilir ancak ülke bağlamında bir karşılığı yoktur. (Terörün nedeni, niçini ve öncesine ilişkin analizleri bir yana bırakalım,) ülkede halen devam etmekte olan terör faaliyetlerine çocuklarımızı şehit veriyoruz diye teröristle mücadeleye bir son mu vermek, öneriliyor? Şehidin sınıfsal kökenine vurgu yapılması ve ölenlerin gariban olduğu yolundaki ayrıştırıcı söylem, ortak acıyı paylaşanlar arasına duvar çekmek istiyor. Şehit annesi ile empatiyi uzaktan, çok uzaktan kurmanın pratikte bizi atalete, hayatın anlamsızlığını düşünmeye sevk etmesi dışında nasıl bir yararı var, öğrenmek isterim. Herkes işini yapıyor, kimin bu dünyadan ne zaman ayrılacağına Allah karar veriyor. Her gün bir yerlerde bir şeyler olurken bizim adımıza bedel ödeyen bu genç insanları, kendisine "acındığı" için rahatsız edecek, konsantrasyonlarını bozacak tutum ve davranışlardan kaçınmak gerektiği kanaatindeyim. Kalanlar, gidene borçlanıyor ve gidenin ödediği bedel, amacın meşruluğunu arttırıyor. Dedeler, nineler, Kurtuluş Savaşını vermeselerdi, Türkiye Cumhuriyetini kuramazdık. Allah, şehitlere rahmet etsin, yakınlarına sabır versin. Amin.

17 Ağustos 2015 Pazartesi

Serhat Bey

Bankada çalışıyoruz. Kredilerden sorumlu iki arkadaş, Mevlüt Bayraktaroğlu ile Serhat Salihoğlulları, firma ziyaretine gidiyorlar. Sekreteryadaki kız, kimlerin geldiğini söyleyeyim, diye sorunca Serhat, boş bulunup " Serhat Bey" diye cevap veriyor. İnsanın kendisini tanıtırken Bey demesi usul olmadığından Serhat hatasını hemen fark ediyor, ancak nasıl telafi edecek?  Allah'tan anlık gelişmeler; Mevlüt, diyaloga dahil olup vaziyeti kurtarıyor: " Arkadaş Azeri asıllıdır; malum onlarda Ebulfez Elçibey gibi beyle biten isimler var. Şaşıracak bir durum yok yani, arkadaşımızın adı da Serhatbey."

14 Ağustos 2015 Cuma

Ülkeden Kaçan Savcılara Dair

Memlekette yapıp ettikleri bir yana, yalın bir okumayla Türk mevzuatına vakıf, hukukçu birinin tekerlekli valizini çekiştirerek ülkeden gitmesi… hem de gecenin bir yarısı... Artvin'den Gürcistan’a, oradan Ermenistan ve Almanya’ya, Kanada'ya… Arkadaşı ile birlikte tabii…

Mesleki birikimleri, bildikleri, yurt dışında bir işle iştigal edip ekmek parası kazanmaya uygun değil, hem dil hem de mevzuat farkı var çünkü.

Bu durum Zekmen ve arkadaşının bundan böyle net bir tüketici oldukları anlamına gelir. Artık evde oturacaklar ve başkasının getirdiğini yiyecekler. Hocaya, daha yolda, hareket halindeyken, iskan olmamışken, övgü düzmeye başlamasının, bu ilişkiyi açık etmesinin, ikircikli yaşamaya ve yalan söylemeye bir son vermesinin, aşikar olanı saklamamasının nedeni de budur.

Daha şimdiden yeni düzende ihtiyaç duyacağı kimliği geliştirmeye başlamıştır. Bundan böyle iftira ve olumsuz duygu (öfke, alay, kışkırtma, küfür, meydan okuma) dolu twitleri daha sık gelecektir. Ama biliyorumki artık O, düşüş trendinde biri, arkadaşıyla birlikte kuşkusuz.

Zekmenin Türkiye'de savcı kimliği ile bir anlamı vardı, cemaati için. Artık yok: Kimlik yok, önem de yok.

Fetonun işi gücü yok, bu süzme ile mi derin entellektüel sohbetler yapacak? Boks torbasının görevi, boksöre karşı durması, boksörün kendini geliştirmesine imkan vermesidir. Bu kadarını olsun, yapabilir mi? Üç gün zor dayanır buna. Fetö zarar görmese yurt dışında kimsenin ihtiyacı yok buna, iade ederler hemen. O zaman, yeni bir gelişme oluncaya kadar bekleyecek herkes.  
 
Hani bazen, aç olmamıza rağmen, teklif edilen yemeği çeşitli gerekçelerle ret ederiz de, içimizdeki ses, aç olduğunu, o yemeği reddetmenin yanlış olduğunu söyler durur ya. İşte bunun gibi. Türkiye'de "kudurmadan" evvel, bir şekilde günler geçiyordu, maaşı da vardı zaten. Ama yurt dışında başkalarının kucağında, merhametindeler artık. “Akşama babacığım, unutma ülker getir.” Bilinçaltları, o iç ses gibi, özgürlüğünü kaybettiğini hemen anlamış, fark etmiş, ayılmıştır... Geri dönülemez yol, bilinçaltı düzeyde de anlaşılmıştır. Kısa vadede, ya depresyona gireceksin ya da eline tutuşturulan metni okuyacak, her söyleneni yapacaksın.

Umarım, en kısa sürede hatıralarını yazmaya başlarsın. İlk manipülatif, iftira dolu versiyon, herhalde 2015 yılı içinde çıkar. İtiraf etmek, insanı rahatlatan bir eylem. İdeolojik koruma ve çarpıtmalar yerine yalnızca kendi algı süzgeçlerinin şekillendirdiği 'versiyon'u yazdığın, daha geniş bir hatıratı da sanırım ölümünden sonra yayımlanmak üzere bekletirsin. Yaşayan kardeşlerini utandırmak, duygularını yüzüne söylemelerini istemezsin.

Biliyorum, hicret kelimesine yükleyeceksin bütün olan biten anlamı. Kendini kurban gibi görmen, göstermen için elverişli olduğunu düşünebilirsin, Hicret'in. Resulullah, mahkemeden kaçmak için hicret etmedi. Seni dininden dolayı aramıyor, kolluk kuvvetleri. Bu yaptığının hicret olmadığını görmek de bir yıkım olacak senin için. 

İyi bir şeyler yaptığını sandı, dindar insanlar. Meğer suç, suçlu ve suç delili imal eden bir sistemin karar halkasında, sana emanet edilen yetkiyi-hukuku kullanarak bir hayli kul hakkı edinmişsin.

Seçimini yaptın, sonuçlarını yaşa!
 

9 Ağustos 2015 Pazar

Koalisyon görüşmeleri sonucu üzerine


Yarın tarihli (10.08.2015) Davutoğlu-Kılıçdaroğlu koalisyon görüşmelerinden hükümet kurulması ile ilgili olumlu bir sonuç çıkmasını beklemiyorum. Ancak bu görüşmenin kısa vadede siyasi hayatımızda genişletici bir etkisi olacağını düşünüyorum:

Her iki partinin de demokratik parlamenter sistemin işlerliğini gösterdikleri görevi, başarıyla yerine getirdiklerini görüyoruz. Bu süreç içinde her iki parti başkanı, neden birbirleriyle koalisyon kuramayacaklarını da bir şekilde ifade etmiş oldular.

AkParti, hem kurulduğu dönemde ülkenin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik koşulların etkisi hem de teorik olarak kendi karşıtı gördüğü, CHP’nin tarihsel uygulamaları ve kimliğine yönelik eleştirilerinin etkisi ile kendine siyasi alanda yer açmış ve her geçen seçim döneminde de bu alanı genişletmişti. Bu bağlamda AkParti bürokrasisinin CHP ile koalisyon yapması, bizzat AkParti seçmeninin rızasına bağlıdır. Hatırlanacağı üzere seçimleri müteakip bir çok AkPartili seçmen hatta teşkilat mensubu, CHP ile yapılacak bir koalisyona şiddetle karşı olduklarını, şayet bu irade beyanına rağmen koalisyon kurulursa bir daha AkPartiye oy vermeyeceklerini de söylemişlerdi. Sürecin içinde olan bitenden etkilenerek şekillenmeye devam ediyoruz, seçmen kararları da öyle.

Kendi seçmeninden rıza alınmadan yapılacak bir koalisyon, AkPartinin tabanı ve bürokrasisi içinde de öngörülemeyen sonuçlar doğurabilir, en hafif tabirle bu kaosu yönetmek mümkün olmayabilir. Öte yandan bu koalisyon, öncelikle Devlet Bahçeli’nin projesidir ve “bir demokrasi sevdalısı” olarak kendisinin 7 Haziran akşamından bugüne değin AkPartiyi yönlendirdiği senaryo da budur.

Bahçeli'nin stratejisi, AkPartiyi CHP ile koalisyona icbar edip oy kaybına uğratmak ve buradan gelecek oy kaymalarına sahip çıkmaktır.

CHP için de AkParti karşıtlığı, kendisine bir odak/kutup olma kimliği kazandırmış, başka herhangi bir proje üretmeden söylem düzeyinde yapılacak beyanların, seçmen tercihinde yeterli olduğu görülmüştür. CHP, kendi içinde bir çok koalisyona da sahip olduğundan genel başkanın parti sisteminin bütünlüğünü koruması ancak iktidar potansiyeline yaklaşıldığı, en azından korunduğu ümidini vermesine bağlıdır. Bu koalisyon görüşmelerine CHP bürokrasisinin bir yönüyle katı, 14 maddeden oluşan bir olmazsa olmaz listesi, diğer yönüyle Türkiye’yi hükümetsiz bırakmama söylemi ve bu sorumluluğun getirdiği yapıcı, sabırlı işbirliği olarak formüle edeceğimiz performansı, mevcut bürokratik kadronun, partinin yaklaşan kongresinde kullanacağı en önemli “yeniden seçilme” malzemesidir.

Öte yandan AkParti ile koalisyon yapacak bir CHP’nin, geçen seçimde seçmenini motive etmede kullandığı en önemli araç olan AkParti karşıtlığı misyonunu görmezden gelerek seçmenini tatmin etmeden koalisyon kararı alması, partinin geleceği bakımından ciddi riskler doğurur. Dolayısı ile kararın CHP tarafından da seçmene götürülmesi ve rızasının alınması gereklidir.

Masayı devirenin faturayı ödeyeceği bilinciyle koalisyon görüşmelerini yürüten her iki partinin, el sıkışarak uygun bir erken seçim hükümetiyle en kısa zamanda seçimlere gitmeyi ve seçim kampanyasında kendi seçmenlerinden tek parti iktidarının kurulamadığı hallerde birbirleriyle ittifak yapabileceklerini açıklamalarını bekliyorum.

Sanatçının özgürlüğü

Yeteneklerini icra etmek, sanatçıyı günlük maişetini tedarikten alıkoyduğu için tarih boyunca sanat ve sanatçı, hamilik müessesine ihtiyaç d...