23 Kasım 2013 Cumartesi

Sözün Büyüsü - 3

Söz büyüdür. Bu nedenle kullandığınız her sözcüğün niyetinizle, varmak istediğiniz noktayla ilgili olmasına özen gösterin. Ağzımızdan çıkan en küçük bir söz bile tüm vücudumuza, tüm evrene yaydığımız bir emirdir. Dolayısıyla odaklandığımız düşünceler ve sıkça ağzımızdan çıkan sözler bir süre sonra bizim gerçekliğimiz olmaya başlar.
Bugüne kadar kim bilir size neler söylendi? Sadece öyle söylendi d...iye hiç denemeden, farkında bile olmadan kabul ettiğiniz kim bilir neler var? Ancak bunların artık önemi yok. Önemli olan nasıl bir "siz" yaratmak istediğiniz. Hayal ettiğiniz yeni sizi yaratırken, kelimelerin, hedefinize uygun olumlama cümlelerinin gücünü unutmayın. Bu cümleleri boş kaldığınızda, araba kullanırken, uykuya dalmadan önce, sabah kalkar kalkmaz aynaya bakarak sık sık yüksek sesle tekrar edin. Ödev verilmiş bir ilkokul çocuğu gibi sayfalar dolusu yazın. Yazı evrenle yaptığınız bir sözleşmedir.
Sitedeki olumlama cümleleri her gün artacağından, her seferinde karşınıza yepyeni cümleler gelecek. Bu cümlelerden faydalanabilirsiniz. Ancak kendi olumlama cümlelerinizi yazmak isterseniz dikkat etmeniz gereken birkaç nokta var:
1. Olumlama cümleniz olumlu olsun! Yani Hasta olmak istemiyorum yerine Sağlıklıyım gibi tamamen olumlu kelimelerden seçilmiş kalıplar kullanın.
2. İstiyorum ifadesinden kaçının. Mutlu bir hayat istiyorum demek yerine Mutlu bir hayata sahibim deyin. Evren onaylayandır. İstiyorum dedikçe istemekle kalırsınız. Sahibim dediğinizde tüm hücreleriniz o andan itibaren mutlu bir hayata sahip olduğu komutunu alır ve size bunu yaşatmaya başlar.
3. Cümleler hedefinizi net içersin. Zayıflıyorum gibi sonunun nereye gittiği belli olmayan cümleler kullanmayın. Eğer muhakkak zayıflamakla ilgili bir cümle kurmak istiyorsanız, varmak istediğiniz hedef kiloyu da içine koyarak 55 kilodayım, hatta 55 kiloda olduğum için şükürler olsun deyin.
4. Belirsiz ifadelerden kaçının. Kurduğunuz cümle herkes tarafından anlaşılabilecek basitlikte olsun.
5. Cümlelerinizi gelecek zaman yerine şimdiki zaman veya geniş zaman kipinde kurun. Çok mutlu olacağım demek yerine Çok mutluyum deyin. Gelecek zaman kipi yaşamak istediğiniz durumu her zaman daha ileri bir zamana öteler. Böylece hiçbir zaman o durumun içinde olamazsınız.
6. Olumlamalarınız başka insanlar hakkında değil kendiniz hakkında olsun. Bana saygı göstersin demek yerine, saygı görmeyi hak ediyorum deyin.
7. Cümlelerinizi yumuşatabilirsiniz. Kendimi olduğum gibi kabul ediyorum şeklinde ilk başta ikna olmakta zorluk çektiğiniz cümleleri kendimi olduğum gibi kabul etmeye niyet ediyorum/ hazırım/ başlıyorum, kendimi olduğum gibi kabul etmeyi öğreniyorum şeklinde yumuşatın. Zamanla bu cümleleri kabul ediyorum şeklinde değiştirirsiniz.
Japon Dr. Masaru Emoto suyun, söylenen sözlere, hissedilen duygulara, gösterilen görüntülere ve dinletilen müziğe göre nasıl bir değişim gösterdiğini birbirinden muhteşem su kristali fotoğraflarıyla gözler önüne seriyor. Vücudumuzun 4'te 3'ünün su olduğunu düşünürseniz, ağzınızdan çıkan her sözle önce kendinize sonra çevrenize neler yaptığınızı daha iyi anlayabilirsiniz.
Hayatınızı değiştirmek istiyorsanız mutlaka kullandığınız cümleleri de değiştirin ve olumlama cümlelerini bol bol kullanarak ruh halinizi daha olumluya çekin.
Olumsuz cümleleri şimdiki zaman kipinde değil, geçmiş zaman kipinde söyleyin: İlişkilerim kısa sürüyor yerine Bugüne kadar ilişkilerim hep kısa sürdü deyin. Böylece kendinizi bütün yeni ihtimallere açarsınız.
Olumlama cümlelerini kullanırken, aynı zamanda harekete de geçin: Artık her gün "zenginim" diyorum, yakında zengin olurum. Bu yanılgıya düşmeyin.Sadece zihininizi yeniden programlamanız yetmez. Hedeflediğiniz duruma doğru adım da atmalısınız. Bir aksiyon planı oluşturmalı ve harekete geçmelisiniz. Bu süreçte bir yaşam koçundan da destek alabilirsiniz.


Bu yazı, önemli olduğu için buraya alındı ve Kişisel Gelişim Uzmanı Ayşegül Ekti tarafından yazıldı. 

Gülümsedin, Söyleştin

Gülümsedin, söyleştin

Gülümsedin, konuştun, ben hepsine inandım;
Senden gelen her söze, her gülücüğe kandım.
Başka bir erkek olsa umut duymazdı belki,
Tüm inandıklarıma ben de inanmazdım ki..
Ama, bu son dileğim, umarım boşa gitmez;
Sen aldat beni, aldat, beni aldat son bir kez!

WALTER SAVAGE LANDOR
Çev. Talat Sait Halman


Şiiri paylaşan Kenan KOCAMAN dostuma teşekkür ediyorum. Talat Halman'a da saygılar. Ancak gerçek bir şair, başka dilde yazılmış bir söz güzelliğini, Türkçede de temaşa etmemize izin verebilir. Teşekkürler.


You smiled, you spoke, and I believed
You smiled, you spoke, and I believed,
By every word and smile deceived.
Another man would hope no more;
Nor hope I what I hoped before:
But let not this last wish be vain;
Deceive, deceive me once again! 

11 Kasım 2013 Pazartesi

Girişimcilik Üzerine - 2


İstatistiklerin yalancısı olarak diyoruz ki, yeni kurulan işletmelerin %80’i, kuruluşunu izleyen birkaç yılda ekonomik hayattan çekilmekte. Nedenlerine ilişkin bir dizi gerekçe söylemek mümkünse de temelde iki nedenden söz etmek gerekli: Satışla ilgili problemler ve kurumsallaşma ile ilgili problemler...

Finansçılar, satışı işletmenin kalbine benzetirler. Kan oradan bütün vücuda pompalanır. Bütçe çalışmalarında da satış bütçesi en önce hazırlanır. Satış o kadar önemli bir faaliyettir ki, yoğun olarak devam ettiği sürece belki de işletmede var olan pek çok gider ya da maliyet esaslı problem, fark edilmek için kriz gibi daha dingin(!) zamanları bekler.

Üretim sektörü için ticari faaliyet döngüsü, hammadde alımı, üretim süreci, ürün satışı ve tahsilat olarak şekillenir. Sermaye, kısmen mal alımlarında, kısmen de faaliyet esnasında ortaya çıkan giderlerin finansmanında kullanılır. Ancak yeterince güven verdiğinizde –bankayı hatırladınız mı?- anlayışlı bir tarzı olan ticari hayat, bir taraftan girdi niteliğindeki mallarınızı vadeli almanıza imkan tanır, öte yandan sizden de aynı şekilde ürün satışlarınızı -alışlarınıza göre- daha uzun vadelerle satmanız için anlayış bekler: 45 gün vade ile al, 10 günde üret, 60 gün vade ile sat. 45.gün geldiğinde ödemeyi yapmak için yeterli kaynağınızın olduğunu umuyoruz. Zira geçmiş günler içinde kirayı, işçiliği, işçilerin sigortasını, muhtasarını, kestiğiniz faturanın tahsil etmediğiniz KDV’sinin karınıza tekabül eden kısmını, elektriği, … ödediniz. Liste uzun ama göründüğü kadar da ürkütücü değil, bilenler bilir. Ekonomik bir faaliyet içindeyiz, bunlar doğal etkinlikler. 70.gün geldiğinde müşterinizin ekonomik bir sorunu yoksa –basitleştirelim-satış gelirini tahsil edeceksiniz. Size güven telkin ettiği için kendisine vadeli mal satarak kredi açtığınız müşteriniz, iş ödemeye geldiğinde problem çıkarıyorsa, ciddi bir kalitesiz alacak stokunuz oluşuyor demektir. Böyle şeyler işin başlangıcında en azından istatistiksel olarak pek olmaz diye girişimci adayımızı rahatlatalım. Ama sermayenin önemine vurgu yapmak için verdiğimiz bu örnekten de görüleceği gibi her müşteriniz için belirlediğiniz bir kredi limiti olmalı ve bunu aşmamak için kendinizi dizginlemelisiniz. Genellikle tatlı karların önerildiği tekliflerde dile getirilmemiş riskler olur.

Sonuç olarak sermaye, bir işletme için iş fikrine yakın bir değerdedir. Sermayesiz iş olmaz mı? Olur tabii… Evrende neler olmuyor ki? Romantizm, 19. Yüzyılda doğmuş bir edebiyat akımı olarak günümüzde de anlamlı örnekler, beklentiler yaratıyor. Yukarıdaki paragraf, ısrarlı romantikleri, bir başka edebiyat akımı olan realizme döndürmek için kaleme alındı. Şimdi gerçekleri konuşalım: Sermayeniz değerli ve gereklidir. Asla herhangi bir nedenle zayi edilmemeli ve dahi etkin/verimli kullanılmalıdır.
Amaç sermayenin kıt bir kaynak oluşundan hareketle etkin kullanılması olunca yeni kurulan işletmenin sabit giderlerini daha başlangıçta makul tutması elzemdir. İşte bu noktada 1980’lerden bu yana dünyada yaygınlaşmaya başlayan, ülkemizde KOSGEB’in amiralliğini yürüttüğü İŞ GELİŞTİRME MERKEZİ uygulamalarından bahsetmemiz gerekiyor.

7 Kasım 2013 Perşembe

Girişimcilik Üzerine - 1


Yeni kurulan bir işletme sahibi, kredi talebinde bulunmak üzere bankaya gittiğinde toplantısı genellikle beş dakika sürer. Bu genellemenin istisnaları da vardır kuşkusuz: Birinci ve en iyi ihtimalde; yeni girişimci, istenilen likit teminatı karşılayacak güçtedir, dolayısı ile görüşmenin beşinci dakikası itibariyle toplantının derinleşerek sürdüğü tahmin edilebilir. Daha sık görülen ikinci ihtimalde ise girişimci, bardağındaki soğumuş çayın son yudumunu içmek yerine dalgın bir şekilde dairesel olarak bardağın içinde çevirmekte; böylece aslında bitmiş olan bir görüşme süresi için istisna oluşturmaktadır.

Genellemenin doğrulandığı ya da ikinci ihtimalin baskın geldiği durumlarda, girişimci için sonuç, tahmin edebileceğiniz gibi olumsuzdur. Ama neden temel amacı topladığı fonları, kredi olarak ekonomiye geri göndermek olan bir kurum, yeni girişimci tabiriyle kendilerine yardımcı olmuyor? Yaygın kanaatte göre “onlar zaten böyledir. Güneşli havalarda şemsiye verirler, yağmurlu havalarda şemsiyeni alırlar” Gerçekten böyle mi peki? Ezberi bozalım:

İstatistikler, işletmelerin kapanma riskinin; faaliyet gösterdikleri süre ile ters orantılı olduğunu ortaya koyuyor. Tersinden ifade edersek; yeni kurulan işletmelerin faaliyetlerine devam etme imkanı, kendisinden önce kurulan işletmelere göre daha az. Peki neden böyle?

Daha net bir ifade ile bunun temel nedeni, sabit maliyetler. Yeni kurulan işletmeler, işletme sermayesinin önemli bir kısmını, sabit maliyetlerini finanse etmek için kullanıyor. İşletmenin kuruluş masrafları, faaliyet gösterilecek mekanın kirası ve çalışmaya uygun hale getirilmesi için yapılan masraflar, elektrik, su, doğalgaz, telefon abonelikleri, bilgisayar, faks, projeksiyon makinası ve -olmuşken- perdesi gibi ofis ekipmanlarının temini, işletme sermayesinden birer birer düşülmek üzere sıraya giriyorlar.

Bir iş kurmakta en önemli faktör, pazarın mevcudiyeti olsa da bu bazen çok da sağlama alınmadan “nasılsa olur, biz bir başlayalım” denildiği için iş planları yapılmıyor, “hedef olmayınca nereye gittiğinin ne önemi var?” dolayısı ile ilk aylar, işletmeye nakdi taşıyacak ana faaliyet olan satış, çoğu zaman ekonomik bir etkinlik olarak ortada görülmüyor. Bu dönemde ortaya çıkan giderler, bizatihi sermaye tarafından karşılanıyor. Yani masal diliyle söyleyecek olursak, kral ayağımıza gelmiş, biz fani kullarına hal hatır sorup sırt okşuyor, ceplerimize bir şeyler sıkıştıryor. Bu doğal değil yani. Ters giden bir şeyler var. Kral gidici…

Banka, tam da bu istatistiksel nedenden ötürü, yeni girişimciye kredi veremiyor. Girişimci, ekonomik yolda biraz ilerlesin, kendini göstersin, en az bir yıl kralı üzmeden, azaltmadan kendi ticari döngüsünü kurarak faaliyette bulunsun; banka, açtığı krediyi tahsil edeceğine dair bir izlenim alacak kadar feraset sahibidir. Hem bu banka işini çok da abartmayalım. Kredi, bir itibar müessesi olduğu kadar işletmelerin özellikle büyüme dönemlerinde nakit darboğazlarını aşmak için kullanmaları gerekli emanet/katalizör bir kaynaktan başka nedir ki? Abartmamız gereken sorun, yeni kurulan işletmemizi nasıl ayakta tutacağımız ile ilgili alacağımız kararlardır.

Sanatçının özgürlüğü

Yeteneklerini icra etmek, sanatçıyı günlük maişetini tedarikten alıkoyduğu için tarih boyunca sanat ve sanatçı, hamilik müessesine ihtiyaç d...