27 Aralık 2014 Cumartesi

14 Aralık Tahşiye Soruşturması Notları

İddialı, ego merkezli bir örgüt adı olarak Tahşiye kelimesinin seçilmesi, en az Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Örgütü adı kadar saçma ve kullanışsız görünüyor. Tahşiye, dipnot demek, çünkü.

Yazıdan bağımsız, tek başına bir "dipnot" fikri, garip olacağından; tahşiye, yazının ardılı ve anlam itibariyle -yazıya göre-ikincil önemdedir. Buradan hareketle, Tahşiye adını alan grubun, kendini bu "gerçeğe" uygun konumlandırdığını düşünüyorum. Yani kendilerine koydukları ad ile mütevazı davranıyor  ve asıl ilgiyi, ilgilendikleri metne (Risaleyi Nur’a) yansıtıyorlar.
--------------------------------

Sahibi olduğu medya organlarında 14 Aralık 2014 günü yapılan Tahşiye Soruşturması ile kendini akıllı; başkalarını salak yerine koymaya cüret eden ve tüm gücünü olguları çarpıtıp yanlış algılar oluşturmaya harcayan ekibe; bütün bu çabalarının büyük resimde tasfiye edilmekte olan topluluğu dağılmaktan ve normalleşmeye dönüşmekten kurtarmaya yetmeyeceğini öngörerek aşağıdaki fıkrayı gönderiyorum:

Temel İstanbul'da birisini öldürmüştür.
Yapılan duruşmada yargıç sorar:
- Anlat bakalım, neden elini kana buladın?
Temel cevap verir:
- Samsun'dan açıldık, derken hava patladı, geri dönmek zorunda kaldık. Ertesi gün tekrar Samsun'dan bindik vapura, açıldık denize, hava bozdu döndük Samsun'a....
Konuşma aynı şekilde üç dört defa tekrarlanır. Yargıç bakar ki, açılıp dönmeler hiç bitmek bilmiyor. Kızar:
- Bırak Samsun'u ... İstanbul'a gel İstanbul'a...
Temel:
- Yağma yok sayın yargıç İstanbul'a geleyim de asın beni değil mi?






 

21 Aralık 2014 Pazar

Benim Şarkılarım (3)

1. Gece Yolcuları  -  Unut Beni



2. Gece Yolcuları  - Hüzün



3. Gece Yolcuları - Seninle Bir Dakika


4. Sertap Erener -  Hadi Yüreğim Ha Gayret



5. Gülay - Cesaretin Var mı Aşka 



6. İrem Derici - kalbimin tek sahibine








12 Aralık 2014 Cuma

Tuğçe Albayrak ve Nefret Suçu

İstisnası var mı bilmiyorum. Ama Türk yazılı ve görsel medyası, 15 Kasım 2014 günü Almanya'nın Offenbach kentinde meydana gelen -çok üzücü- bir haberi, kamuoyuna duyururken nefret suçu isledi, hem de günlerce.
 
O gün, bir restoranda tacize uğrayan iki (Alman) kıza yardım etmek isteyen Tuğçe Albayrak (isimli Türk kızı), tacizci (Sırp asıllı) gençlerden birinin saldırısı sonucu ağır yaralanarak bir süre yoğun bakımda kalmasına rağmen hayatını kaybetti.
 
Yukarıdaki paragrafta parantez içine aldığım üç sıfat var. Haber metninde bu sıfatların hiçbirinin yer almasına ihtiyaç olmadığı halde kullanılmış olması, haber dilinin alışkanlıklarını göstermesi bakımından gösterge niteliği taşır.
 
Saldırganın Sırp olduğunun vurgulanması, katilin ölümle sonuçlanan fiilini önemsizleştirip katil üzerinden bütün bir Sırp milletini suçlama maksadı taşır. Sırplar böyledir işte: katil! denmek istendi. Bu mesajı algılamamız, buna inanmamız istendi.
 
Bu mesaja inanmadığım gibi medyada halen aktif görev yapmakta olan bu akla saygı da duymuyorum. Eve götürdükleri ekmekte masumların ahı var.
 
Aradan biraz zaman geçmiş olsa da tarafımı belli etmek üzere bu yazıyı kaleme alma ihtiyacı duydum.
 
Tuğçe Albayrak, davranışı üzerinden hakkında "çağımızın şövalyesi" ünvanını kullanabileceğimiz asil bir insan. Kendisine Allah'tan rahmet, ailesine de sabır diliyorum.
 
 

24 Kasım 2014 Pazartesi

Benim Yabancılarım (1) : Nancy Ajram

1. Nancy Ajram - Ana Yalli Bahebak


2. Nancy Ajram - El Donia Helwa


3. Nancy Ajram - Enta Eih


4. Nancy Ajram - Ehsas Jdeed


5. Nancy Ajram - Aah W Noss


6. Nancy Ajram - Lawn Ayounak


7. Nancy Ajram - Ya Tabtab


8. Nancy Ajram - Moush Far'a Ktir



 







Benim Yabancılarım (2) : Myriam Hernandez

1.Myriam Hernandez - El Hombre Que Yo Amo


2.Myriam Hernandez  - Mañana



3. Myriam Hernandez  - He vuelto por ti  



4. Myriam Hernandez - Donde estara mi primavera




5. Miriam Hernandez - Se Me Fué  



6. miriam hernandez - No te robado nada



7. Myriam Hernández - Huele A Peligro



8. Myriam Hernandez - Ay Amor



9. Myriam Hernandez - Una Vez Mas





Benim Şarkılarım (2)

1. Hande Yener - Kırmızı




2. Hande Yener - Aşkın Ateşi




3. Seden Gürel - Bi Bulsam



4. Seden Gürel - İster Gel İster Gelme 



5. İclal Aydin ve Metin Özulku -  Unutulmuş muydum?



6. Eda & Metin Özülkü -  Seninle Olmak Var Ya


7. Zeynep Casalini - Duvar



8. Zeynep Casalini - Dokunma Bana




9. Yalın- Kucucugum herseyim



10. Yalın - Hersey Sensin


21 Kasım 2014 Cuma

Benim Şarkılarım -1

1- Gülben Ergen, Teşekkür Ederim.
  


2. Neşe Can. Bir Kendi Gibi Zalimi Sevmiş Yanıyormuş  




3. Elif Güreşçi. Rüzgar Uyumuş Ay Dalıyor Her Taraf Issız



4. Mediha Şen Sancakoğlu - Aşk nedir, nasıldır?  


5. Gönül Akkor. Akşamın Olduğu Yerde


7. Hüner Coşkuner - Çal Gitar  


8. Hüner Coşkuner, Sen Gençliğimin Katilisin.


9. Ahmet Özhan - Ben Seni Ellerin Olsun Diye mi Sevdim?


10. Selma Hünel - Kara Sevda


11. Hasan Eylen. Artık Bu Solan Bahçede Bülbüllere Yer Yok 


12. Neşe Can. Yine Hazan Mevsimi Geldi



13. Münip Utandı - Yıldızlı Semalardaki Haşmet



14. Tuğçe Pala, Rüzgar Söylüyor Şimdi O Yerlerde Bizim Eski Şarkımızı


15. Bülent Ersoy-Gönlüm Yarali Bilmiyorum Yar Bana Ne Oldu  

20 Kasım 2014 Perşembe

Ali Saydam'dan Algıya dair önemli bir tespit

Algılamayı belirleyen unsurların en önemlisi insanın çocukluğundan beri edindiği değerlerdir. İnsanların değerlerinin süzgecinden geçirerek algılarlar her şeyi. İnsanların değer sisteminin baş yapı taşı ise dini inanç sistemidir. İnsanın değerlerinin dinden etkilenmesi için ille de dindar, inanmış, mümin, mütedeyyin olması gerekmez. İçinde yaşadığı çevre nasılsa onun filtreleri gelir insan beynine, duygularına yerleşir. Algılamaları yönetmeye soyunan bir insan karşısındaki hedef kitlenin “ortak ruhi şekillenmesini” okumayı, bunun içindeki dini inanç sistemin etkisini kavramayı öğrenmek zorundadır. Aksi takdirde “çakılmak” bir kader haline gelebilir… 

http://www.marketingturkiye.com.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=6009:duenya-muesluemanlar-raporunu-bilmeden-olmaz&catid=140:ali-saydam&Itemid=177

14 Kasım 2014 Cuma

Hitit Duası

Tanrım beni yavaşlat!

Aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir…


Zamanın sonsuzluğunu göstererek bu telaşlı hızımı dengele…


Günün karmaşası içinde bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükûnetini ver!


Sinirlerimdeki ve kaslarımdaki gerginliği,  derin belleğimde yaşayan akarsuların nağmeleriyle yıka, götür!


Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol…

Anlık zevkleri yaşayabilme sanatını öğret; bir çiçeğe bakmak için  yavaşlamayı, güzel bir köpek ya da kediyi okşamak için durmayı, güzel bir yazıdan birkaç satır okumayı, balık avlayabilmeyi, hülyalara dalabilmeyi öğret!


Her gün bana kaplumbağa ile tavşanın masalını hatırlat.
Hatırlat ki yarışı her zaman hızlı koşanın kazanmadığını,
yaşamda hızını arttırmaktan çok d
aha önemli şeyler olduğunu bileyim…

Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla.

Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük olması yavaş ve iyi büyümesine bağlıdır…


Beni yavaşlat Tanrım, köklerimi yaşam toprağının kalıcı değerlerine doğru uzatmama yardım et.

Yardım et ki,kaderimin yıldızına doğru daha olgun ve daha sağlıklı olarak yükseleyim.

Ve, hepsinden önemlisi, Tanrım;

Bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için cesaret,
değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için sabır,
ikisi arasındaki farkı bilmek için akıl, 

beni aşkın körlüğünden ve yalanlarından koruyacak dostlar ver!

Hamdi'nin Müteşebbisleri

Aşağıdaki yazı, kıymetli dostum Mehmet Ali Verçin tarafından Al Baraka Türk A.Ş.nin Bereket Dergisinde yer aldı. Mehmet Ali Verçin'e bu vesile ile bir kez daha teşekkür ediyorum.


Resim yazısı ekle

8 Kasım 2014 Cumartesi

Yırca'da olanlar

Manisa-Soma’nın Yırca Köyünde olanlar, kesilen ağaç sayısı-dikilen ağaç sayısı ikilemi parantezinde değerlendirilirse eksik olur. Malumunuz ağaçlar, birer canlı varlığı olarak ekosistem oluştururlar. Dolayısı ile A bölgesinde kesilen ağaç topluluğu ile oradaki ekosistem (hayvan türleri, iklim değişiklikleri vb)  yok edilirken B bölgesinde dikilen ağaçlar, bölgede ekosistem oluşmasına yol açarlar. Ancak konunun ekosistem olması nedeniyle her iki hareketin de başka artçı sonuçları olur. Bu ekosistemden ekonomik anlamda yarar sağlayan insan topluluğunun sosyolojisindeki değişim gibi... İnsanların ruhlarına sinmiş, hareketlerinin kaynağı "değerlerinde" anlam bulmuş olan ağaçla, hayvanla, toprakla, başka insanlarla halihazır komşuluk ve ticaret gibi ilişkilerini göz önünde bulundurmadan, ekosistemi dolayısı ile de habitatı etkileyecek radikal bir kararı uygulamak mümkün değildir. ÇED raporlarında bütün bunların öngörülmüş olması gerekirdi. Bu öngörülerin uygulamalı programları olması gerekirdi.

Ak Parti, nasıl sonradan paralel yapıyı doğurduğu anlaşılacak olan cemaatin yükselişini, "Bunlar dindar. Bunlardan kimseye zarar gelmez. Bunlar, her şart altında adaleti tesis ederler" şeklinde tarihten kopuk, çocuksu bir romantizmle desteklediyse; Yırca olayında da yörede görevli devlet bürokrasisinin süreci, sonuçta bölgedeki insanlarımıza ve Ak Parti'ye zarar verecek biçimde yönettiklerini görmesi ve buna göre pozisyon alması uygun olur. Ağaçların kesilmesi ve köylülerin tartaklanması gibi maşeri vicdanda onarılması güç izler bırakan eylemlerin faillerini, bürokratik destekçilerini, bu süreçte direnen halka "öteki" gibi davranan bürokrat kadroyu tespit edip devlete nezaret eden bir Hükümet olarak sorgulamalı, savunma almalı ve bu yarayı sarmalıdır.

29 Ekim 2014 Çarşamba

Nefret Söylemi

"Beğenmiyorlarsa defolup gitsinler" söylemi, reaktif karakterli bir söylem olarak "karşıtı" tarafından üretilip, karşıtı tarafından beslenir.

Bunu fark etmezsek duygusal takılıp ayrımların derinleşmesine hizmet ederiz.

Haklı olmak isteği mutlu olmak isteğinin önüne geçebilir, geçmemeli.

Tartışmanın, kavganın çoğu kez hedefi, haklı olduğunu kabul ettirip mutlu olmaktır.

Yani dinamik-karmaşık denge açısından mümkün olmayanı istemektir.

Bu çatışma potansiyelini beslemek yerine mutluluk lehine tercih yapmak, toplumsal açıdan da bizi daha insan yapar.

Haksızlık yaptığını düşündüğümüz bireylere yaklaşmak, kucaklamak, şeffaf bir şekilde konuşmak, aradığımız çözüm setinin temel araçlarıdır.

"Beğenmiyorlarsa bağrına bas" mottosu bir titreşim (rezonans) uyumunu yeniden kurgular.

28 Ekim 2014 Salı

İGDAŞ'ın Mali Analizi

28 Ekim 2014 günkü gazetelerin internet baskısında İBB Başkanı Kadir Topbaş'ın İGDAŞ özelleştirme sürecine ilişkin beyanları yer aldı. Başkan, kasım ayında ihale ilanı yayınlayacaklarını belirtiyor.

Başkan, kamuoyuna İGDAŞ ile ilgili aşağıdaki bilgileri vermiş: 5 milyon abonesi olan İGDAŞ, yaklaşık 5 milyar metreküp doğalgaz satış hacmi karşılığında 4,6 milyar lira net satış geliri ve 279 milyon lira net kar elde ediyor. Şirketin aktif büyüklüğü, 4,2 milyar lira  Ayrıca Türkiye'de tarifelerin EPDK onayına ve denetimine tabi olması nedeniyle İGDAŞ'ın özelleştirilmesinin doğalgaz ücretlerinde artışa yol açmayacağı, ihaleyi kazanan şirketin bu nedenle serbest şekilde tarife belirleyemeyeceği ifade etmiş Kadir Başkan.

Haber, ilgimi çekti. İGDAŞ'ın web sitesinden 2013 yılı faaliyet raporunu inceledim.

İGDAŞ'ın bilançosu ile ilgili ilk söyleyeceğim, mükemmel bir kaynak dağılımı, mükemmel bir bilanço gördüğümdür. Bankadaki varlıklar, 1.294 milyon TL tutarında ve bu haliyle kısa vadeli aktiflerin yarısını teşkil ediyor.

Gelir yaratan bir aktif türü olarak "Bankadaki varlıklar"ın, şirket yönetimince değerlendirilmesi sonucu, 2013 yılında 121 milyon TL tutarlı bir faiz geliri elde edilmiştir.

Öte yandan kısa vadeli varlıklar, kısa vadeli borçların iki katından fazladır.

Bu kaynak yapısı ile diyebilirizki, şirkette finansal darboğaz yaratma riski olabilecek çok büyük tutarlı yatırımlar ile mevduat getirisinin altında bir finansal maliyet içeren teklifler dışında bu şirketin, finansman maliyeti içeren bir dış kaynak kullanma ihtiyacı bulunmamaktadır.

Gelir Tablosu, ilk planda şirketin, maliyete göre üç yıllık ortalama %14 brüt karlılıkla çalıştığını, dolayısı ile gaz dağıtımında tekel olmasına rağmen faaliyet giderleri düşüldüğünde 2013 yılı müstesna, çok makul sayılabilecek marjlarla, sürdürülebilir bir performans gösterildiğini ortaya çıkmaktadır. 2013 yılında Faaliyet Kar Marjı'nın %6 civarında olma halinin nedenlerini sorgulamak ve bu oranı, şirketin kamusal karakterli olması hasebiyle azami %5 dolaylarında tahakkuk etmesini beklediğimizi belirtmeliyiz. Bu çerçevede 2013 yılında şirketin özelleştirilmesi fikri nedeniyle gaz satış fiyatları, geçmiş yıllara göre yüksek tutulmuş olabilir.

milyon TL
  2011 2012 2013
Net Satışlar 3.500,33 3.921,99 4.603,56
Brüt Satış Karı 570,46 534,27 628,40
Brüt Kar Marjı 16,30% 13,62% 13,65%
Faaliyet Giderleri 461,63 470,06 534,88
Faaliyet Karı 109,82 64,21 278,62
Faaliyet Kar Marjı 3,14% 1,64% 6,05%


 Ancak gelir tablosu analizi esas olarak şirketin ana faaliyetinden kaynaklanan gelirlerin çok üzerinde bir oranla "dolaylı gelirlerin" etkisi sonucu elde edilen karla dönem karlılığı sağlandığını göstermektedir. Bu durumu, şirketi yöneten profesyonellerin başarısı şeklinde yorumluyorum.


milyon TL
  2011 2012 2013
Faaliyet Karı 109,82 64,21 93,52
Vergi Öncesi Kar 284,40 347,58 348,59
Toplam Kar içindeki Faaliyet Kar Oranı 38,61% 18,47% 26,83%
Dolaylı Gelirlerin Toplam Kar İçindeki Oranı 61,39% 81,53% 73,17%


 Yine gelir tablosundan şirketin düzenli bir şekilde kar dağıttığını görüyoruz. Faaliyet dışı gelirlerin bilanço aktifindeki varlıkların etkin kullanımı sonucu elde edildiği, yine aktifte bulunulan yatırım mallarının da faaliyet süreci boyunca kullanımı ile gelir yaratıp, fiktif bir gider olan amortisman tahakkuk ettirmesiyle mevcut karlılığın korunacağı ve mevcut finans piyasasındaki ekonomik veri setinin süreceği varsayımları altında şirketin muhtemel değerinin 3,5 milyar TL dolayında olduğu görülmektedir. Ancak faizlerin orta ve uzun vadede %7 ortalama ile seyredeceği varsayımı altında  şirket değerini 5 milyar TL olarak görmek olasıdır.

27 Ekim 2014 Pazartesi

Bir Beyan Bir Analiz


Aşağıdaki alıntı, GerçekGündem.com'un 6 Haziran 2014 tarihli yayınından alınmıştır. Haberde özetle 17 Aralık günü Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen bir konuşma/ses kaydı ile Devlet Bakanı Egemen Bağış ve Hürriyet Gazetesinin Ankara Temsilcisi Metehan Demir arasında geçtiği iddia edilen bir başka konuşma/ses kaydının youtube üzerinden servis edilmesi sonucu ilgili youtube kayıtlarının montaj olup olmadığına dair Tübitak'ın verdiği "montaj" saptamalı rapora ilişkin CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran'ın twitter'dan verdiği tepkiler aktarılmaktadır.

-“MİLYON DOLARLAR DA MONTAJ”-
“Dünyadaki hiçbir saygın ses adli bilişim uzmanı youtube üzerinden gelen bir ses dosyası hakkında TÜBİTAK'ın verdiği gibi bir rapor veremez. Uluslararası raporlarda 5 kaydın bir araya getirilerek tek bir dosya ortaya çıkartıldığı ancak sesin özdeş olduğu gözüküyordu. Ancak sesin youtube üzerinden sıkıştırılmış ortamda alınması nedeniyle birebir orijinal olup olmayacağının ifade edilemeyeceği söyleniyordu. TÜBİTAK bir mucizeye imza atarak sıkıştırılmış bir dosyadaki sesin her parçasının hecelerine kadar montaj olduğunu tespit etmiş. Bu teknoloji gerçekten ne ABD'de var, ne Rusya'da var, ne Avrupa'da var. Erdoğan ne derse o teknolojisi, sahteyi gerçek, gerçeği sahte yapar. Belki de TÜBİTAK'a atanan eski Hayvanat Bahçesi müdürü, burada yaptığı çalışmalarda dünyada eşi olmayan bir teknoloji geliştirmiştir. Youtube dosyası üzerinden ses analizi yapabilen bu teknolojinin ilk olarak kimler üzerinde denendiğini de, mahiyetini de merak ediyoruz. Eğer TÜBİTAK bu sesleri Youtube dosyası üzerinden değil orijinal halinden analiz etmişse, o tapeleri de istiyoruz. Bakalım uluslararası kuruluşlar o orijinal, sıkıştırılmamış dosyalardaki ses kaydının kime ait olduğunu gösterecek? Uluslararası saygınlığa sahip o adli bilişim uzmanlıklarını da google’da bulabilirsiniz. Bazıları çok seviyor, onlara yardım olsun. Hazır konusu açılmışken ben sorayım bari, evden çıkan paraları kim montajladı? Çelik kasa dolusu paralar, ayakkabı kutularında milyon dolarlar da montaj. Kamu hazinesini montajlamışlar, kasalarını doldurmuşlar. Eski İçişleri Bakanı'nın oğlunun evinden çıkan bu paralar da montaj. Harama montaj yapıp helal diye yemişler.”

ANALİZ
Yazıyı, insicamını göz önünde bulundurarak üç kısımda inceliyoruz.

“Dünyadaki hiçbir saygın ses adli bilişim uzmanı youtube üzerinden gelen bir ses dosyası hakkında TÜBİTAK'ın verdiği gibi bir rapor veremez. Uluslararası raporlarda 5 kaydın bir araya getirilerek tek bir dosya ortaya çıkartıldığı ancak sesin özdeş olduğu gözüküyordu. Ancak sesin youtube üzerinden sıkıştırılmış ortamda alınması nedeniyle birebir orijinal olup olmayacağının ifade edilemeyeceği söyleniyordu. TÜBİTAK bir mucizeye imza atarak sıkıştırılmış bir dosyadaki sesin her parçasının hecelerine kadar montaj olduğunu tespit etmiş. Bu teknoloji gerçekten ne ABD'de var, ne Rusya'da var, ne Avrupa'da var. Erdoğan ne derse o teknolojisi, sahteyi gerçek, gerçeği sahte yapar.

 Birinci kısımda aslen hukukçu olan sayın milletvekilini, bir ses teknisyeni kıvamında konuşurken gözlemliyoruz. Bütün söyledikleri doğru olabilir ancak bu durum, bunları söyleyeni ses teknisyeni yapmaz. O halde ifadenin "Tübitak'ın bir mucizeye imza attığı" abartısı dışında kalan bölümü, Umut Oran üzerinden söylenmiş bir uzman görüşü olmasına rağmen metinde buna dair bir atıf bulunmamasını, Umut Bey'in okuyucu algısını bir paratoner gibi üzerine çekmek ve bunu kimse ile paylaşmak istememesi şeklinde yorumluyorum. 

İkinci kısım, kısa ancak önemli bir detay içeriyor:
Belki de TÜBİTAK'a atanan eski Hayvanat Bahçesi müdürü, burada yaptığı çalışmalarda dünyada eşi olmayan bir teknoloji geliştirmiştir.

Önce cümlede atıfta bulunulan gizli özne hakkında kısa bilgi verelim: Mustafa Sancar , 1996 yılında Tübitak'a bağlı bir enstitü olarak kurulan Ulakbim (Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi) in, Cahit Arf Bilgi Merkezi Müdürlüğünde Müdür Yarımcısı olarak göreve başlıyor. Bu göreve Ankara Büyükşehir Belediyesine bağlı Ankara Hayvanat Bahçesi Müdürlüğünde Müdür pozisyonundan getiriliyor. Sancar, "skandal atama" başlığı ile konuyu gündeme getiren Aydınlık Gazetesine verdiği kısa mülakatta bilimsel dergilerde yazarlık yaptığını, mesleğinin idarecilik olduğunu geçmişte de Ankara Büyükşehir Belediyesi Basın Yayın İşleri’nde idarecilik yaptığını ifade ediyor. http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/40454-o-mudur-aydinlika-konustu-ben-susuyorum-tubitak-konusacak.html

Şimdi bu atama, bir idari tasarruftur. Mustafa Sancar, hayvanat bahçesi müdürü olmakla kategorik olarak Tübitak'ta ya da bir başka Kurumda yöneticilik yapmak için yetersiz, ehliyetsiz ve kabiliyetsiz bulunamaz. Bulunduğu beyanı, böyle sıradan bir çıkarsamayı yapamayanı iddia sahibini küçültür, değersizleştirir.

Sayın Milletvekilinin beyanında Mustafa Sancar'a dair yukarıda verdiğim bilgilerin hiçbiri yok. Şu var ama : Mustafa Sancar, Tübitak'ta ses teknolojisi üzerine çalışıyor ima ve iddiası... Mustafa Sancar, yukarıda linkini verdiğim mülakatta Tübitak açıklama yapacak deyip kendi pozisyonunu kendi kelimeleri ile tanımlamıyor ancak Ulakbim ve Cahit Arf Bilgi Merkezi ifadelerinden zaten kurumun kabaca elektronik bir kütüphane işlevi gördüğü ortaya çıkıyor zaten. Ses ve video üzerine çalışan bir Merkez değil bu. Milletvekili, egosunu tatmin için kurduğu cümlede bir insan ve ülkenin gözbebeği bir kurum hakkında haddini aşan bir alaycılıkla iftirada bulunuyor ve idari bir tasarrufla Tübitak'ın bir enstitüsünde göreve başlamış bir kişi üzerinden Tübitak'ın her konuda yetersiz olduğu algısını oluşturmaya çalışıyor. Kendi tezini haklı çıkarmak için elindeki malzemeleri bir kaba döküp karıştırıyor, gerçeklerin ne olduğu ile ilgilenmiyor. Toplumun hukuku için yola çıkan, üstelik mesleği de hukuk ile ilgili olan birinin düştüğü hallere bakın...

Youtube dosyası üzerinden ses analizi yapabilen bu teknolojinin ilk olarak kimler üzerinde denendiğini de, mahiyetini de merak ediyoruz. Eğer TÜBİTAK bu sesleri Youtube dosyası üzerinden değil orijinal halinden analiz etmişse, o tapeleri de istiyoruz. Bakalım uluslararası kuruluşlar o orijinal, sıkıştırılmamış dosyalardaki ses kaydının kime ait olduğunu gösterecek? Uluslararası saygınlığa sahip o adli bilişim uzmanlıklarını da google’da bulabilirsiniz. Bazıları çok seviyor, onlara yardım olsun. Hazır konusu açılmışken ben sorayım bari, evden çıkan paraları kim montajladı? Çelik kasa dolusu paralar, ayakkabı kutularında milyon dolarlar da montaj. Kamu hazinesini montajlamışlar, kasalarını doldurmuşlar. Eski İçişleri Bakanı'nın oğlunun evinden çıkan bu paralar da montaj. Harama montaj yapıp helal diye yemişler.”

Sayın milletvekilimizin içindeki ses teknisyeni bu defa büyük resme odaklanmış bazı sorular soruyor. Bir çeşit karanlıkta ıslık çalmaya benzeyen bu sorular ile "kayıt/ses delilini yalanlasanız bile çelik kasa dolusu paralar, ayakkabı kutularındaki paralar... " gibi başka deliller de bulunduğunu hatırlatarak kendini izleyen topluluğun ilgi ve dikkatinin dağılmamasını sağlamak istiyor. "Kamu hazinesini montajlamak" ifadesi tam bir zihinsel dağılmışlığı ifade ediyor.

Gerçeğin peşinde olmak sorumluluk getirir. Bir doğruya bir yanlışla gidilmez. Sayın milletvekili, suçlamadan, itham etmeden, gerçeğe ulaşmak adına, uzman egosuna bürünmeden sorularına cevap isteyebilecekken, muhtemelen amatörü bile olmadığı bir konuda ahkam kesip alay etmeye yelteniyor. Hayvanat bahçesi müdürlüğünden geldiği için Tübitak'a yakıştıramadığı şahsı, ses teknisyeni olarak ilan edip yeni keşiflerde bulunmuş olacağı "dalgası" ile eğleniyor ama dolaylı olarak Tübitak gibi önemli bir kurumun böyle "işbilmez" ve "kayırmacı" insanları istihdam etmesi nedeniyle güvenilir olmakta çıktığı iddiasında bulunuyorki, tam bir zırvalık.


http://www.gercekgundem.com/guncel/48995/tubitakin-bu-raporuna-kim-inanir

26 Ekim 2014 Pazar

OLVIDO - DRANAS



Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Gün saltanatıyla gitti mi bir defa
Yalnızlığımızla doldurup her yeri
Bir renk çığlığı içinde bahçemizden,
Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
Lavanta çiçeği kokan kederleri;
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.

Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar
Unutuşun o tunç kapısını zorlar
Ve ruh, atılan oklarla delik deşik;
İşte, doğduğun eski evdesin birden
Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven,
Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik
Ve cümle yitikler, mağlûplar, mahzunlar...
Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir
Kağıtlarda yarım bırakılmış şiir;
İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşı
Hatırlar bir gün bir camı açtığını,
Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,
Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı...
Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.

Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla
Halay çeken kızlar misali kolkola.
Ya sizler! ey geçmiş zaman etekleri,
İhtiyaç ağaçlı, kuytu bahçelerden
Ayışığı gibi sürüklenip giden;
Geceye bırakıp yorgun erkekleri
Salınan etekler fısıltıyla, nazla.

Ebedi âşığın dönüşünü bekler
Yalan yeminlerin tanığı çiçekler
Artık olmayacak baharlar içinde.
Ey, ömrün en güzel türküsü aldanış!
Aldan, geçmiş olsa bile ümitsiz kış;
Her garipsi ayak izi kar içinde
Dönmeyen âşığın serptiği çiçekler.

Ya sen! ey sen! Esen dallar arasından
Bir parıltı gibi görünüp kaybolan
Ne istersin benden akşam saatinde?
Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın,
Nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın;
Hatıraların bu uyanma vaktinde
Sensin hep, sen, esen dallar arasından.

Ey unutuş! kapat artık pencereni,
Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;
Çıkmaz artık sular altından o dünya.
Bir duman yükselir gibidir kederden
Macerası çoktan bitmiş o şeylerden.
Amansız gecenle yayıl dört yanıma
Ey unutuş! kurtar bu gamlardan beni.

Ahmet Muhip DRANAS

10 Ekim 2014 Cuma

Bir Türk Bir Yunan - 2

Orijinali Despina Vandi'ye ait olan şarkı, ülkemizde Yıldız Usmanova ve Yaşar'ın seslendirmesiyle tanındı: "Seni severdim"



ne yapacagimi bilmiyorum
ne diyecegimi bilmiyorum

sana nasil aciklayacagimi

bu yaptigim hatayi

telefon ediyorum sana

seni bulmaya calisiyorum

bir firsat vermeni istiyorum senden

seni görmek istiyorum

bir kere daha en azindan

sucluydum ama

çok fena pisman olmus durumdayim

seni görmek istiyorum

bir dakika dana en azindan

yeter de artar bile

söylemeye cesaret edemediklerimi söylemek

senden özür dilesem

aglasam, çaba göstersem

güvensen bana

eskiden oldugu gibi

özür diliyorum ve içim kan agliyor

seni yaraladigimda ölüyorum

yalnizca seni seviyorum gercekten

söyleme bana

yalanci bir yüregi seviyor oldugunu

her ne yaptiysam

ödedim fazlasiyla agir bedelini

telefon ediyorum sana

konusmuyorsun benimle

ve böylece bitiyor bizim için her sey

seni görmek istiyorum.........


 
Yazık ne mazi yazık
Anlatmaya yoruldum
Sen benden vaz geçince
Ben o gün de vuruldum
Yazık günah ben oysa
Kardelen gibi
Acıyla boy veren gibi
Seni severdim
Hüznün koynunda
Seni severdim
Hem uyanık, hem uykumda
Seni severdim
Ve sana rağmen yine severdim
Dar ağacı ip boynumda
Sen aşkı anlamaz bilmez
Gül yansa ağlamaz sakin
Ben akmayan göz yaşında
Seni severdim
Sen hisli korkak savaşçı
Aşkı kime satmış hain
Ben her savaş meydanında
Seni severdim
Yazık ah mazi yazık
Bir yalnızlık, bir vurgun
Sen benden vaz geçince
Ben o gün de vuruldum
Yazık günah ben oysa
Pervane gibi
Ateşle can veren gibi
Seni severdim
Hüznün koynunda
Seni severdim
Hem uyanık, hem uykumda
Seni severdim
Ve sana rağmen yine severdim
Dar ağacı ip boynumda
Sen aşkı anlamaz bilmez
Gül yansa ağlamaz sakin
Ben akmayan göz yaşında
Seni severdim
Sen hisli korkak savaşçı
Aşkı kime satmış hain
Ben her savaş meydanında
Seni severdim




20 Eylül 2014 Cumartesi

Bir Bankacının Serüveni


İbrahim Betil, Hafiften Bankacılık isimli eserinde kişisel bankacılık kariyeri hakkında okuması çok keyifli bir dizi anlatımda bulunuyor: Üniversitenin üçüncü sınıfında zorunlu olmamasına rağmen mesleki eğitime faydası olur diye iki arkadaşı ile birlikte Yapı ve Kredi Bankasında staja başlar. İkinci günden itibaren yalnızdır, arkadaşları bu ilgisiz ve meraksız insanlarla dolu çalışma ortamından ilk gün sıkılıp stajı bırakmışlardır. Buna karşılık Betil, daha sonra saçma sapan bir sorumluluk duygusu dediği, okulunun Bankadaki itibarını korumak maksadıyla “kendine eziyet eder” ve bunalmasına rağmen sabreder, stajını tamamlar.

Askerden sonra kaderin cilvesi, zamanın parlak kurumlarından Türkiye Sınai Kalkınma Bankası’na öncelikle proje değerlendirmesi yaptıkları için başvurur ve Uzman olarak iki buçuk yıl bu kurumda çalışır. “Ekonominin aslı üretim; finansman ikinci planda gelir” inancıyla görevinden ayrılır ve bazı aile fertleri ve birkaç yakın arkadaşı ile bir şirket kurarak geceli gündüzlü bu şirket için çalışmaya başlar. Bir iki ay sonra maaşının ne olacağının ana gündem maddesi olduğu bir yönetim kurulu toplantısında, bir fikirleri olsun diye daha önce TSKB’de aldığı rakamı söyler. Çok sevdiği eski bankacı ve aile dostu bir yönetim kurulu üyesi, “sınai kalkınma günleri geride kaldı, buranın şartları başka olabilir” deyince  amatörlükle her şey olmadığını/çözülemediğini, maaşını konuşmakta geç kaldığını anlar.

1973 yılında sanayici olur, sekiz yıl sanayicilik yapar.  Sermaye yetersizliği nedeniyle büyüme sorunları baş gösterince ortaklar olarak işi tecrübeli bir kadroya bırakıp kendileri de profesyonel olarak başka işlerde çalışma kararı alırlar. Ortaokuldan arkadaşı, Mehmet Emin Karamehmet’e haber uçurur. Betil, Karamehmet’in İşlerinin iyi ve büyümekte olduğunu bilmektedir. Karamehmet, Betil’le yaptığı görüşmede iki teklifte bulunur: Biri yeni başladığı denizcilik sektöründeki firmasında üst düzey bir görev, diğeri Pamukbank’ın iştiraki Uluslararası Bankası’nın genel müdürlüğü. “Ben bankacılıktan anlamam, sekiz yıldır sanayicilik yapıyorum” deyince Karamehmet, “Biz Pamukbank’ı aldığımızda bankacılıktan anlıyor muyduk? Ankes nedir, disponibilite nedir diye birbirimizin yüzüne bakıyorduk. Çalıştık, kısa sürede öğrendik. Pamukbank şimdi çok başarılı. Uluslararası ’nı da başarılı bir konuma getireceğiz. Korkma yaparsın…” gibi teşvik edici birkaç cümle söyler. Betil, halinden memnun karar vermek için düşünmek istediğini belirterek süre ister. Kısa bir süre sonra kararını verir: Uluslararası Bankası ile ilgili teklifi kabul ettiğini bildirir. Artık “bankacı” olacaktır. Oysa Karamehmet aynı pozisyon için Erol Aksoy’a da teklif götürmüştür. Bu ikiliyi bir yemekte bir araya getirir. Betil, yemeğe anlam veremese de Aksoy hakkında “karşısındakine biraz tepeden bakıyormuş, küçümseyen bir tavır içindeydi” diye niteleyeceği gözlemlerde bulunur. Sonradan Aksoy’un da kendisini beğenmediğini öğrenecektir. Ama bu yemek sonrası Karamehmet, Aksoy’u tercih ederek, Uluslararası ’na genel müdür yapar.

Bundan sonra Pamukbank’ın genel müdürü ve her ikisinin okuldan arkadaşı Hüsnü Özyeğin, patronu Karamehmet’in yönlendirmesi ile Betil’i arar ve Pamukbank’ta Genel Müdür Yardımcılığı pozisyonunu teklif eder. Betil, duraksadığını beyan ediyor: “Bir hafta öncesine kadar bir bankanın genel müdürlüğü teklif edilirken şimdi söz konusu olan daha büyük bir banka bile olsa, “genel müdür yardımcılığı kabul edilebilir miydi? Edilebileceğine karar verdim. Fazla dert edinmedim. Kendime güveniyordum. Hüsnü’ye de güveniyordum. Mademki karar vermiştim, profesyonel olarak çalışacaktım, bir yerden başlamam gerekiyordu. Bankacı olacaksam bu işte hiç olmazsa üç-dört yıl deneyimi olan birinin yanında işe başlamam belki de daha doğru olur diye düşündüm. Zaten daha iki hafta önce, ilk öneri yapıldığında “ben bankacılıktan anlamam, sekiz yıldır sanayicilik yapıyorum” diye düşünen ben değil miydim! Öneriyi kabul ettim. “

Demekki neymiş…

 

Sanatçının özgürlüğü

Yeteneklerini icra etmek, sanatçıyı günlük maişetini tedarikten alıkoyduğu için tarih boyunca sanat ve sanatçı, hamilik müessesine ihtiyaç d...