21 Mart 2015 Cumartesi

Ajda Pekkan


1. Tanrı Misafiri (1975)  


2. Dert Bende Derman Sende (1972)  

3. Sensiz Yıllarda (1970)  

4. Kimler Geldi Kimler Geçti (1975)  

5. Sana neler edeceğim ( Orijinal plak kayıt )  
 
6. Hoş gör sen ( Orijinal plak kayıt )  

7. Hür doğdum hür yaşarım  

8. Bir günah gibi ( Orijinal plak kayıt )  

.
9. YA SONRA

10. Bambaşka Biri

11. Ağlama Anne







15 Mart 2015 Pazar

Mevlüt Bayraktaroğlu Anekdotları-2

Üniversitede son sınıf, ilk dönem, Yöneylem Araştırması dersindeyiz. Hocamız fakültemizin ağır isimlerinden Ayhan Toraman.

Hoca, konusuna hakim, kendi üslubunca şov yapıyor bile diyebiliriz. Hocanın asistanı Orhan Kuruüzüm, tüm samimiyeti ve gençliği ile dersin uygulama saatlerinde örnekler çözüyor.

Yarıyılın başlarını geçmiş ortalarına yaklaşmışız ancak daha ilk sınavlar yapılmamış. Hangi saiklerle bilemiyorum, Ayhan Hoca dersin içinde ancak hiç de tarzı olduğunu düşünmediğimiz bir biçimde ön sıralarda oturan Mevlüt’e sesleniyor.
-          Sen, evet, mavi gömlekli(?), evet, sen...

 Hoca istisnalar dışında henüz ismen kimseyi tanımıyor. Zaten tahtaya öğrenci alarak ders işlediği görülmemiş. Mevlüt'ün çaprazında ve uzağındayım ama yüzünü net olarak görüyorum. Mütereddit davranışları, Hoca’nın işaretiyle sükun buluyor.
-          Evet, Hocam.
-          Adın neydi senin?
-          Mevlüt, Hocam.

Muhtemelen, etrafıyla bir dizi diyalogun ortasında olduğu Hoca tarafından saptanmış ve dersi dinlememenin cezasını yine Hoca’nın belirleyeceği bir yöntemle çekecek…
Hoca, yerinden kalkmasına gerek olmadığını söylüyor. Tahtada çözülmüş simplex algoritma probleminin optimizasyon tablosu var. Tahtadaki çözüm tablosunu göstererek soruyor:

- Şimdi söyle bakalım Mevlüt, bu sağ taraf değerleri ne anlama geliyor?

Mevlüt'ün yüzü beyazlamış, sesi titriyor.
- Bunlar, kullanım miktarları diyor. Optimal çözümün sonuçları yani.

Sesini kullanma biçiminden salladığını hissediyorum, ama dedikleri doğru. Hoca da tatmin olmamış, tablonun en alt satırını gösterip bunların anlamlarını soruyor.
Aynı güvensiz ses, son satırın atıl kapasite miktarı olduğunu söylüyor. Yeni bir sallama denemesi gerçekleştiğini düşünüyorum ama sonuçta söyledikleri doğru. Hoca da benzer kanaatte olmalı ki, yanlış ifadeler kullanarak şaşırtmak istiyor, Mevlüt'ü ama hayır, Mevlüt, yine güvensiz bir tonlama ile doğruyu söylemekte ve tuzaklara düşmemekte ısrar ediyor.

Hoca, o gün Mevlüt’e ne sorduysa doğru bir cevap aldı. Ses tonu, ortamdaki izlenim, her ne kadar sallıyor algısını pekiştirse de duyduklarımız doğru cevaplardı. Konu da orada kapandı.

1 Mart 2015 Pazar

Firavun Sarayında bir Musa

Sevgili Genel Müdürüm, kıymetli yardımcılarıyla toplantı halinde... Devr-i iktidarında, Kurumun cennet gibi olduğunu düşünüyor, pek haksız da sayılmaz, sektörün iyi bir çok ismi, bünyeye transfer edilmiş durumda... Mevzuu,  nereden geliyorsa “kurumda mutsuz insan olmadığına” geliyor, genel müdür bunu savunuyor. Yardımcılarından birisi, adımı veriyor, mutsuz olduğumu söylüyor. 4-5 ay önce becayişe uğramışım. Böyle yazıp okuyunca tecavüz gibi bir anlamı var sanılıyor, öyle değil ama buna yakın bir ruh hali içindeyim. Becayiş denen bu renkli kelime ile tanışmam da bu olay vesilesiyledir. Neyse aradan kısa bir süre geçiyor, genel müdürümün beni çağırdığını söylüyor sekreteri...

Haber geldiğinden beri huzurum kaçtı. Şimdi bakıyorum da ne güzel fırsatmış; çık, içinden geçenleri münasip bir lisanla anlat. De ki, beni konfor alanımdan aldınız ve bana da düz mantıkla baktığımda makul gelen bir servise, müdür yardımcısı atadınız. Krediler konusunda üstad iken, orta okul terk gibi hissettiğim, bir alanın başına geçiriliyorum. Bilgiişlem sistemi hakkında çok az bilgim var ve bütün operasyon, bilgisayardaki menüler üzerinden  yürüyor. Becayiş sonrası bana alan açmak için aynı müdürlük içinde bir başka alanda görevlendirilen ve özel hukukta bana kardeşim kadar yakın olan arkadaş, “sor bana, çekinme” diyor. Eğitilecek bir temelim olsa gerisi gelecek yani. Ben de "sen genel olarak sistemi anlat, hangi menüleri ne için kullanıyorsun?" diyorum. "Şimdi işim var, böyle uzun sürer" diyor, bir türlü yöntem sorununda anlaşamıyoruz yani.
Ülke zor günlerden geçiyor. Bu durum ekonomiye de yansıdığı için başta finansal kiralama işlemleri olmak üzere genel plasman işlemlerinde de gözle görülür bir yavaşlama var. Öğrenmeyi geciktiren nedenlerden biri de bu. Sonuç: tatminsizlik, kendini gerçekleştirememe, başarısızlık hissi...

Genel Müdürün odasındayım. Masasında oturuyor. Nasıl olduğumu soruyor. Jenerik bir cevap veriyorum. Yok öyle değil diyor, mutsuz olduğumu söylediklerini belirtiyor. Doğruluyorum. Öne doğru eğiliyor: Kendini Firavunun sarayındaki bir Musa gibi gör diyor. Sabretmemi istiyor. Hayatın ters rüzgarları da olabileceğini, sonunu beklemek gerektiğini, bekleyenlerin kazandığını söylüyor. Bana nasihat ediyor. Benim tarafımda olduğunu hissediyorum. Fillerin tepişmelerinden çimenlerin ezildiğine girmiyor, hiç. Böylesi daha iyi galiba, soruna odaklanmıyoruz. Şimdilik yapabileceği bir şey yok, ama farkında artık, her şeyin yolunda gitmediğinin...

Sanatçının özgürlüğü

Yeteneklerini icra etmek, sanatçıyı günlük maişetini tedarikten alıkoyduğu için tarih boyunca sanat ve sanatçı, hamilik müessesine ihtiyaç d...