27 Şubat 2019 Çarşamba

Terör Örgütü Güzellemelerine Reddiye

Şirin Payzın'ın eski tüfek bir solcu ile yaptığı ropörtajı izledim.
Adam, terör örgütünün artık silah bırakması gerektiğini söylüyor. HDP, yeterli oy hacmine ulaşmış, bundan böyle terör örgütünün güdümünde ve gölgesinde olmaktan kurtarılmalıymış. İttirmeyle tekerleklerin döndüğünü, marşa basılması halinde motorun çalışacağını söylüyor, kısaca.
Bu yazıyı yazmama vesile olan görüşü de şu: "Kürt diyemediğimiz bir dönemde terör örgütü sayesinde açılımlar sağlandı."
Öyle anlaşılıyor ki, gençliğini hayta işlerle heba eden zevat nazarında; köy baskınları, kadın, erkek ve çocuk katliamları ile bölgeye dehşet saçan terör örgütü gitmiş, hatta hiç var olmamış; yerine zenginden alıp fakire "kimlik" veren hayali bir kırık kalpler kulübü peydah olmuştur, yersen...
Tarihin duygusal nedenlerle yeniden kurgulanıp değiştirilmesi olgusunun, ideolojik bagajları olan grupların meşruiyet krizlerini aşmak, kendilerine derinlik kazandırmak için sıkça başvurdukları bir yol, yöntem olduğunu biliyoruz.
Eski tüfeğin iddialarının aksine terör örgütü, Kürt kimliğinin tanınmasında hızlandırıcı bir faktör olmamıştır. Devleti yöneten hükümetler, sistemi demokratikleştirmek adına atacakları adımların faydasını terör örgütünün hanesine yazdırmamak için ketum davranmış, ülkeye ve topluma zaman kaybettirmişlerdir.
Dünyada neoliberalizmin yükselişi, 80'lerden başlar. Türkiye de 24 Ocak 1980 kararları ile ekonomide makas değiştirmiş ancak ardından gelen 12 Eylül darbesi, serbestleşmeyi sağlayacak, toplumsal dönüşüm öngören yasal düzenlemelerin en az üç yıllık süre ile yapılmasını doğrudan engellemiştir. 83'ten sonra terör örgütü, sahne almış ve performansı ile toplumun haklı nefretini kazanmıştır. En temel insan hakkı olan insan hayatını hedef alan bu örgütün, başka insan hakları konularında yol açıcı olması düşünülebilir mi? Bunu ancak adalet karşısında vicdanını bastıran, zulme tanık olmamak için gözlerini kapatan, zayi ettiği eski günlerin çöp olduğunu kabullenmekte direnç gösterenler kabul edebilir.
Terör örgütü olmasaydı, Kürt Halkının kültürel insani ihtiyaçları 90'lı yıllar bitmeden hayata geçerdi. Bütün bu gecikmenin, onca insanın ve kaynağın kaybedilmesinin müsebbibi, terör örgütü ve onun siyasi zemindeki kuklalarıdır.
Seçmen, seçtiği bu şarlatan ve asalaklar, Paşa gönlünce kumdan kale yapımında istihdam etmek suretiyle geçmişte olduğu gibi gelecekte de onore etmek isteyebilir. Ne de olsa olumlu hiç bir şey yapmadıkları halde maaşları seçmenlere de yük olmamakta doğrudan ülke bütçesinden ödenmektedir. Ancak bu seçim ve devredilen temsil hakkının kötüye kullanımı, toplumsal problemlerimizi çözmekten çok, en hafif tabiriyle bir donma haline neden olduğu ve ülkece zaman kaybettiğimiz görülmelidir. Yaşını başını almış insanların ergenlik çağına özgü duygusal seçimler yapmaları bireysel düzeyde komik bulunsa da toplumsal düzeyde ("acırım heder olan o en güzel yıllara" modunda) -maalesef- trajiktir.

26 Şubat 2019 Salı

Vatan Kavramı etrafında esnek davranma

Esneklik, parante atmak (havada kendi ekseni etrafında dönmek) değildir; ama parante atmak, travmaya iyi gelir:
"... Bir gün İstanbul da Edirne de elimizden çıksa, öğretmenimiz herhalde oraların zaten Bizans toprağı olduğunu, bizim yine vatanımıza çekildiğimizi söyleyecekti. Bize vatanın iyi bir tarifini yapan olmadı ama öyle anlaşılıyordu ki vatan, düşmanlarımızın bizden henüz almadıkları yerlerdi... "
Erol Güngör

Tanıdıkların İstihdamı Üzerine

İnsanın çocukları için pek çok şey yapması fıtri (yaradılış uygun) bir davranış. Şimdi düşünelim adamımız A Bankasının genel müdürü veya B Bakanı ya da Z televizyonunda haber müdürü olsun. Bunun ilk çocuğu artık büyümüş ve başarılarla ya da zorlanarak iyi-kötü bir üniversiteyi bitirmiş hatta yurt dışında master yapmış olsun. Her çocuğun idrak yaşı bir değil. Kimi erken kimi geç uyanıyor, hayata bağlanıyor. Şimdi babamız, biricik oğluna öyle uygun bir iş ayarlayacak ki çocuk, ayakları üstüne dikilsin, para ve itibar kazansın, hayatını (babasının tesis ettiği) standartlardan taviz vermeden sürdürebilsin. Emanetin ehline verildiği bir toplumda nasıl olacak bu? İki yüz yıldır askerin oğlu asker, doktorun oğlu doktor, hukukçunun oğlu hukukçu, büyük elçinin oğlu dış işlerci oluyor da sıra bizim müdüre gelince mi İşkur devreye giriyor? Demek ki biz ne dersek diyelim büyük bir ihtimalle o çocuk paraşütle bir yere gelecek. İnsanlara tuhaf geliyor ama Türkiye'yi ikiyüz yıldır yönetenler aynen bu referans yoluyla, - su sıktıkça üreyen Grimlenliler gibi kendilerini çoğaltma yolu ile- istihdam oluyorlar. (Bkz. Boğazdaki aşiret, Galata Türkleri isimli kitaplar) Arada performansı ile ortaya çıkanlar oluyor da sistem nefes alıyor, kendini yeniliyor. Ancak bu söylemlerden o çocukları embesil gördüğümüz zannedilmesin. İyi eğitim almışlar, yabancı dil biliyorlar vs. Zamanla başına geçtikleri işler hakkında bilgi, görgü hatta vizyon sahibi oluyorlar.
AkParti, bürokratik kadrolardaki genişlemesini tamamladı. Pozisyon zehirlenmesi yaşayan, ünvan ve araba düşkünü, dil bilen, performansı düşük, zıpır çocukların denetimi, pratik olarak yapılamıyor. Tespit etsen ne olur? Babası ricayla ya da tehditle bir şans, anlayış daha istiyor. Kendi sınıfsal grubundan evlendiği kızın babası da diğer taraftan tazyik ediyor. Dayanabilirsen dayan...
Günümüzde olan bitene, bir de bu açıdan bakalım.

Cemal Paşa

"... Bizim alık Cemal Paşa, Suriye'de Arap vatanseverlerini astı, sağlam suç delillerine dayanarak... Nereden ele geçirdi bu sağlam delileri, el attığı zaman sakalını bulamayan derbeder? Fransız Konsolosluğu savaş başladıktan sonra gidecek. Adettir, kağıtlarını yakar. Allah'ın işine bakmalı ki bütün kağıtları yakan cingöz Frank diplomatı, nasılsa kendileriyle işbirliği yapan Arap vatanseverlerinin listesini unutuyor. Budur Cemal Paşamızın harp divanında kullandığı delil.
- Adamlarını neden darağacına yolluyor Fransızlar?
- Savaşın sonuna göre hesapları var. Yıllarca size bağımsızlık vereceğiz diye kandırdıkları avanaklardan kurtulmak... Bunun için ip parası ile cellat ücretini de bizim büyük Cemal Paşamıza ödetiyorlar... "
Kemal Tahir - Kurt Kanunu

Türk Solu ve Terör Örgütü

Bir insan sırf Kürt olduğu ya da kimlik sorunlarıyla ilgili göründüğü için HDP'ye oy verebilir mi?
HDP, malumumuz terör örgütünün bir iştiraki. Bu güne değin hiç örgütten, Kandilden bağımsız politika üretebildiler mi? Hayır, aksine problemin derinleşmesi için ellerinden geleni yaptılar.
Seçmenler, oy verme anında gözlerini yumup vicdanlarını bastırarak bebek katilleri ile iş bölümü yapmış kravatlı veya döpyesli insanları onore edecek, şımartacak seçimlerde bulunuyorlar da gerçekte bu yolla hangi misyonu tamamlayıp neyin tatminini yaşıyorlar?
Kim, neyi, nasıl kodlamışsa üzerinde imali fikr etmeden gidiyorlar.
"... Yıl 1997... Mihri Belli, Abdullah Öcalan'ı ziyaret ediyor. Sohbetin bir yerinde Öcalan, Şemdin Sakık'ı odaya çağırıyor. Mihri Belli'ye dönerek, "Mihri görüyorsun işte, Şemdin bile, savaş tıkandı, bu savaşla artık bir sonuca ulaşamayız, farklı bir yol izlemeliyiz" diyor. "Belli ki o da Savaşı bitmesini istiyor, sen ne dersin? Ona biraz akıllı veremez misin?" diye şikayet ediyor.
Belli, kekeleyerek, "Nasıl olur Şemdin, bu savaştır Kürtleri var eden. Bu savaş sayesinde Türk solu hala ayakta duruyor. Sen nasıl olurda savaşın bitmesini istersin. bu kadar emeğe, bu kadar çabaya yazık olmaz mı?" diyor." (Mihri Belli, Kürt değildir. Örgüt faaliyetlerini Türk solunun performansı olarak görmektedir.)
Orhan Miroğlu, Kuşatmadan İnfaza Musa Anter Cinayeti, sayfa 158

Tanzim Satış Üzerine

Gerçekçi olmak lazım.
Tanzim satış, miktar darboğazı ya da fiyat spekülasyonunun olduğu dönemlerde halkın refahını teminat altına almak üzere uygulamaya konulabilecek geçici bir çözümdür.
Sermaye, özelliği gereği kendini çoğaltacak güvenli alanlarda olmak, buralara yatırım yapmak ister. Hukuki sistem ve piyasa işleyişi, sermayenin; tekelleşme, rekabeti ortadan kaldırma, rant tesisi vb. gibi olumsuz çıkışlarını törpüleyecek düzenlemeler içermelidir. Türkiye'nin mevzuat düzenlemelerinde bir demlenme sorunu var. Hızlı karar alıp eksik ürün çıkarıyoruz. Olmuyor. (Bkz. İmar affı)
A101'in velev ki sahibinin konkordato ilan etmek istemesi üzerine olsun devletleştirilmesi, büyüklüğü göz önüne alındığında hem mümkün değildir hem de sermayenin kaçışına neden olur. TMSF'nin Fetöden devşirilen şirket yönetimlerine girişimci yerine bürokrat atamasının sonuçlarını yaşamaya henüz başlamadık! İşletmeler, kuşku, tedirginlik, fren yaparak yönetilemez.
Ekonomi, devlet yönetimi, bekarın eşini boşaması kabilinden "ha bu da aklıma geldi..." kıvamında fikir beyan edilebilecek konular değildir.
"Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil” Fuzuli

Halil Cibran'dan alıntılar:

"Eğer Tanrı'yı bilmek isterseniz, bilmece çözmeye girişmeyin. Onun yerine çevrenize bakın, O'nu çocuklarınızla oynarken göreceksiniz."
"Kadınları konuşurken değil, size bakarken dinleyin....."
"(Eşler için) Birbirinizin tasını doldurun ama aynı tastan içmeyin. Birbirinize ekmeğinizden verin ama aynı somundan yemeyin. Şarkı söyleyip dans edin birlikte, eğlenin, ama yalnız başınıza olun ikiniz de."
"Sonra "Seni seviyorum," dedin bana.
Ama gerçekte, senin bende sevdiğin bizzat sensin."
"Ve hep böyle olmuştur ezelden beri, ayrılık vakti gelip çatıncaya kadar, sevgi kendi derinliklerini bilmez."
"Kadının küçük kusurlarını bağışlamayan erkek, onun büyük erdemleriyle asla tanışamayacaktır."
"Birlikte vakit öldürmeyi dört gözle beklediğiniz kişi değilse , nedir dost?"
"Çünkü kör yasa ve kokuşmuş töre, sadece kadını cezalandırır."
"Bu muydu, onun için annemin karnını tekmeleyip durduğum hayat?"
"Dünyadaki en güzel üç kadın: Annem, gölgesi ve aynadaki yansıması..."

Epiktetos

«Her ne hakkında olursa olsun, Onu kaybettim!» deme. Fakat «Onu geri verdim!» de. Çocuğun mu öldü? Onu geri verdin. Karın mı öldü? Onu da geri verdin. Tarlanı mı elinden aldılar? İşte yine bir iade. —
Lâkin onu elimden alan kötü bir adamdı. — Onu sana verenin şu veya bu elle geri almasının ne önemi var? Onu sende bıraktığı müddetçe yolcuların otellerden istifade ettikleri gibi, âdeta sana ait bir şey değilmiş gibi istifade et» Zira dünya bir misafirhanedir ve hayat bir ziyafetten başka bir şey değildir. «Unutma ki, hayatta bir ziyafette imişsin gibi hareket etmen lâzımdır. Bir yemek tabağı sana kadar geldi mi? Elini kibarca uzatarak ölçü ile bir parça al. önünden kaldırıyorlar mı? İlle almak isteme. Henüz önüne gelmedi mi? Arzuların uzaklara gitmesin, tabağın kendi tarafına gelmesini bekle. Çocuklarına, eşine, çalışanlarına, mensuplarına, servete, ikbale karşı da böyle hareket et. O zaman yücelir, hürmete layık olanların sofrasına kabul edilirsin. Sana verileni almaz, iter ve küçük görürsen o zaman sıradanlaşır ve düşkünlerle birlikte hüküm sürersin!»


Kürdistan Söylemi

Türkiye'nin bir bölümünün Kürdistan ismiyle adlandırılması, yaşadığımız dönem itibariyle masumca tasarlanmış coğrafi bir tarif olmaktan çok; kışkırtıcı, popülist, siyasi bir talebi ifade etmektedir.
Yaşanan bunca terör hadisesinden sonra bu adlandırma keyfiyetinin sıradan bir nostalji olarak mahzurlu görülmemesi mümkün değildir.
Aksine bu durum, şehit ailelerine saygısızlık, devlete karşı meydan okuma ve bizzat keyfiyet sahiplerinin karşıtlarında öfke ve tepki uyandırmak suretiyle hedef kitleleri nezdinde kendilerini kitleyi savunan, temsil eden algısı verilerek meşru ve var kılmak amacına matuf, popülist bir söylemdir.
Hala kimlik siyasetinin hizmet siyasetine baskın olduğu yerlerde görülen gerçeklikten kopuk, duygusal seçmen davranışı, motivasyonunu ataerkil kültürden (kan bağı referansı: taş olsun, bizden olsun anlayışından) alıyor görünmektedir.
Bir örnek olması bakımından MHP'nin gerek söylem, gerekse eylem bakımından kendisini hiçbir zaman Kürt karşıtlığı üzerinden ifade etmemesine rağmen Kürt düşmanı olduğu algısını yerleştirenler, genelde Türk Solu, özelde terör örgütü yöneticileri ve onun siyasi alanda görevlendirdiği kişilerdir. Bu kerameti kendinden menkul, yalan bir iddiadır. İspatı siyasi tarih boyunca varid değildir. Kültürel kodlar itibariyle olması da mümkün değildir. Biraz empati lütfen.
Kürtler elbette kimlik ve kişilik sahibi insanlardır. Ülkenin kaynak dağılımında kimliklerinden ötürü geçmişte ayrımcılığa tabi tutulmuşlarsa da bunun temel sebebinin, ırkçılıktan ziyade ülkeyi yönetenlerin Türkiye'nin yeniden parçalanmasını önlemek üzere homojen (tek tip) bir ulus inşa etme gayreti olduğu yeterince açık değil mi? Kolay ve duygusal analizlerden ne zaman vaz geçip; bir yetişkin gibi sorumluluğumuzu alacağız?
Uluslararası güçlerin maşası bir terör örgütü, sırf "ben sizin babanızım" diyor diye kimsenin babası olmaz. Buradan barış, güzellik ve kardeşlik çıkmadı, çıkmaz.

İş Kimliği

Her ne olursa olsun işimiz, emeğimiz önemlidir. Çalışma hayatı bizi, biyolojik ve psikolojik açıdan zinde tutar.
İş kimliği, bir çok insan için egodan sonra gelen en güçlü kimliğimizdir. Küçük, büyük fark etmez; başarı halinin verdiği doyum, beynimizde üretilen seratonin hormonunu tetikler. Seratonin, iyi hissetmemizi sağlar, ayaklarımızı yerden keser, mutluluğa yakın bir duygu durumu uyandırır ancak küçük bir kusuru vardır, dikkat edilmezse bağımlılık yaratır. İnsan egosu, seratoninin verdiği hissi sürekli duyumsamak ister.
İş kimliğinin bir başka özelliği de akışkan ve yapışkan olmasıdır. Eş, ebeveyn, çocuk, sanatçı, sporcu, öğrenci, arkadaş, bankacı, işyeri statüsü vb aklınıza gelen tüm kimliklerinizden kaynak (zaman, enerji, imkan, belki para da) transfer eder (çalar). Genleştikçe genleşir. Hayatınızın tümünü eline geçirmeye çalışır. İşkolikler, iş yoğunluğunun kendilerini bu hale getirdiğini iddia ededursun bilinçaltında işleyen sürecin çok daha farklı kişisel nedenleri vardır. Evde, aile bireyleri arasında -örneğin mekanların uzaklığından kaynaklanan ya da benzemeyen çeşitte nedenlerle- bir gevşeme varsa; iş kimliği, çeşitli meşru bahaneler üretmek suretiyle bu kimliğin kaynaklarını sömürecek şekilde gevşemeyi, aradaki bağ bir kopuncaya değin inceltir.

Sanatçının özgürlüğü

Yeteneklerini icra etmek, sanatçıyı günlük maişetini tedarikten alıkoyduğu için tarih boyunca sanat ve sanatçı, hamilik müessesine ihtiyaç d...