4 Şubat 2014 Salı

Oryantalist bir Pakistanlı'ya cevap

Dr. Faruk Saleem isimli ve Pakistanlı olduğunu sandığım bir yazardan Hasan Arpacı Bey'in facebook'ta yaptığı geniş alıntıya kayıtsız kalamadım ve kendi düşüncelerimi yazmak istedim. İlgili yazı, arama motorlarında yazarın adı arattırılarak kolayca bulunabilir. Eleştrisi yapılabilecek ancak bu bloga alınacak kalitede bir yazı değil bu:

Yazının tümü değerlendirildiğinde (dinsel anlamda) Müslümanların özgüvenlerine yönelik edepsiz bir saldırı görüyorum. Bu bana 90’lı yıllarda tanıştığım Cezayir asıllı bir Müslüman gencinin “keşke siz de sömürge olsaydınız, hiç olmazsa bizim gibi bir dil daha öğrenirdiniz” deme koftiliğini hatırlattı. Cesarete bak!
Yazarın kullandığı Müslümanlık ve Yahudilik kavramları, hem sosyolojik olarak bir kimliğe tekabül eder, hem de bir dinin müntesibini tanımlar, bir başka kimliktir bu da. İki kimlik aynı değildir. Yani bir insan Müslüman coğrafyasında yaşadığından dolayı Müslümanlar kümesinde yer alırken  inanç olarak ateist, yahudi, agnostik ya da hristiyan olabilir. Yahudi kavramının ayrıca etnisiteyi tanımladığını da ilave edelim.
Yazarın küresel çapta başarı diye lanse ettiği Yahudi kültür dairesine mensup insanların kaç tanesi ilhamını Yahudi dininden almıştır, kaçı dinini önemsediğini ifade etmiştir. Başarı, diğer her şey sabitken Yahudi dininden gelen olumlu etkilerden dolayı mı sağlanmıştır? Burada vurgunun en fazla Yahudi kültürüne mensup bireylerin başarılarında kalması gerekirken yazar, kimlikleri karıştırmış ve başarılı insanların yahudi dinine mensup olmalarını öne çıkarılmıştır: Yazar, aşağılık kompleksi içinde Yahudiliği övmekte Müslümanlığı yermektedir.
Güç eksenli sorular (Neden Yahudiler bu kadar güçlüdür?; Neden Müslümanlar bu kadar güçsüzdür?) gramatik açıdan birer soru cümlesi olsa da anlam itibariyle içerikten yoksundur. Belki tercüme hatasıdır, yorum yapmak istemiyorum. Ama güç üzerinden tanımlanan şey açık değildir ve getirilecek her tahmin denemesi yorum olmanın ötesine geçmez. (Güç, başlı başına olumlu bir niteleme de değildir.)
Bu edepsiz yazar, Müslüman dünyasının bilgi üretememesinden hareketle bilgiyi yayamadığı ve uygulayamadığını ifade etmektedir. Okur yazar ve bilim adamı sayılarını arttırır, arge yatırımlarının GSMH’ya  oranını yükseltebilirsek bilgi üretebilecek kapasiteye belki ulaşabilirmişiz.
İslam dünyası, ortalama 200 yılı bulan ciddi bir sömürgeci tecrübe yaşadı.  Bu gün sosyolojik olarak Müslüman dünyasında gördüğümüz problemlerin önemli bir kısmı, sömürgeci  mirasın günlük hayatın siyasi, ekonomik, kültürel, dini alanlarında yarattığı tahribatta aranmalıdır. Bu nedenle de sosyolojik ve dinsel anlamda Müslümanları, sorguya çekemezsiniz. Hani Napolyon’a ukalalık yapmak isteyen aristokrat, kendi soyunu sopunu saydıktan sonra sormuş: sizin soyunuz? Napolyon, gülmüş, “benim soyum benle başlıyor demiş.” Sosyolojik anlamda Müslümanlar, daha yeni yeni kendine geliyor,  sahaya yeni çıkıyor. Çok şükür sömürge tecrübesi yaşamamış ülkemiz bile 1980’den bu yana canlanmaya, 2000’lerden bu yana da yürümeye başlamadı mı?
Eğitim olayına hiç girmiyorum. Meraklıları, İvan İllich’e havale edeyim. Her şey göründüğü kadar masum olmayabilir.
Kendi ülkesine ve İslam dünyasına, bir yabancı gözü ile bakmak, oryantalizmden başka nedir ki?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sanatçının özgürlüğü

Yeteneklerini icra etmek, sanatçıyı günlük maişetini tedarikten alıkoyduğu için tarih boyunca sanat ve sanatçı, hamilik müessesine ihtiyaç d...