26 Aralık 2016 Pazartesi

Kitap Analizi

Doç. Dr. Hüner Tuncer'in "Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti'nin Sonu" başlıklı kitabı, ilgili döneme belgesel tadıyla "teknik" bakan bir eser, derli toplu. Pek bir arka plan bilgisi yok. Olanların da Rauf Bey'in Mondros Ateşkes Antlaşması için Osmanlı tarafından görevlendirilen bir isim olmasının eleştirilmesi gibi sınırlı bir bakış açısıyla ele alınmış olduğu görülüyor. Rauf Bey'i, Mondros için yetersiz bulan yazar, Rauf Bey'in Batılıları gözünde çok büyüttüğünü ve Osmanlının haklarını iyi savunamadığını iddia eder. Tarih sonuçlarıyla okunacaksa haksız da bulunmamalıdır. Ancak tarihçi Rauf Beyin hatıralarına hiç atıfta bulunmaz. Öte yandan Bolşevik İhtilali sonrası Kafkasya'da yürütülen diplomatik heyette Rauf Bey'in bulunduğunu zikreder. Ölçek farkını ihmal etmeyelim eyvallah ama Rauf Bey'in diplomasiden anlamayan acemi çaylak -yeteneksiz-olduğunu da düşünmeyelim. (sh.139)
Kitap boyunca İsmet Paşa'nın adının hiç anılmadığı, kitabın sonunda yer alan dizin bölümünde adının yer almadığını da ayrıca belirtmek istiyorum. Kitaba göre İsmet Paşa diye biri ve performansından bahsetmek mümkün değildir.
Kitapta Atatürk'le ilgili askeri ve tarihi kişiliğine dair abartılı yorumlar yapıldığını görüyoruz. Bulgaristan'dan gönderdiği mektuptaki vizyonu, Çanakkale'deki görevi ve yaptıkları olumlu abartılırken Filistin'deki görevini terk edişi geçiştiriliyor, Vahdettin'le birlikte Almanya seyahati, Saraya damat olmak istemesi gibi konular da görmezden geliniyor. Bir de bugünkü bireylere yapılan gereksiz bir Atatürk pazarlaması var ki, bir akademisyenin kaleminden bu satırları okumak bende yazık duygusu uyandırdı.
Tarihçi yazarın Osmanlının neden yıkıldığına dair yaptığı tespitleri çok yetersiz buldum: Osmanlı, Batının aydınlanma devrimine kapılarını kapamış; Osmanlı Padişah ve yöneticileri de çağdaş uygarlığın hiçbir kurumunu kabul etmemişler. Ayrıca kitabın Osmanlının askeri alanda varlık gösterememesini gözler önüne serme amacıyla yazıldığını ifade etmesi de çok talihsiz olmuş. Bu paragrafın tümünde ilköğretim çağı zihinsel kalıplarının kullanıldığını görüyorum: 2017 Türkiyesi, bunu hak etmiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sanatçının özgürlüğü

Yeteneklerini icra etmek, sanatçıyı günlük maişetini tedarikten alıkoyduğu için tarih boyunca sanat ve sanatçı, hamilik müessesine ihtiyaç d...