22 Haziran 2016 Çarşamba

Maçoluğun Sonu


 Yolun sonuna geldin; artık, devam edebilmek için anlatmak değil göstermek zorundasın.
Rakiplerine gönderme yaptığın “Güçlü Takım” abartılarını dinlemekten bıktık. Güçlü Takımlığın nesilden nesile aktarılan bir efsane olmadığı, her defasında kendini sahada yeniden ortaya koyan bir performans olduğunu, bizzat senin anlaman gerekiyor.
Neden her seferinde “olası yenilgini” meşrulaştıracak bir çeşit “Öğrenilmiş Çaresizlik” hikayesi olan “Güçlü Rakip Takım” efsanesi...
ne ihtiyaç duyuyorsun? Takımı motive etmenin başka bir yolu yok mu? Bu takımın İspanyol takımından farkı ne? Futboldan anlamadığını düşündüğün “ev kadınına” anlatır gibi anlat: Bizimkiler de İspanyollar gibi benzer fizik özellikleri olan seçilmiş, yetenekli futbolcular değil mi? Kim bunların zihinlerinde kendisine özgüvensizlik, rakibine korku aşılayıp takımın basiretini bağlıyor?
Yeşil sahada, birlikte top oynarken eğlenen on bir kişinin oluşturduğu bütün takımlar, “Güçlü Takım”lardır.
Eski Türk savaş taktiği olan “ortada olanın geri çekiliyor algısı verip kanatlardan rakibi kuşatma” stratejisi, bilinçaltımıza öyle bir kazınmış ki Milli Takımımızın, futbol aritmetiğinde benzer bir strateji izlemesi ve işi kolayken tamamlamayıp “acıklı bir hikayeyi mutlu sonla bitirme” çabasındaki asalete(!) aldanıp üç kuruşluk keyfimizin içine etmesini yadırgamıyoruz bile.
Başrolünü kör bir pilotun oynadığı fıkradaki uçağın yolcularına benziyoruz. Malumunuz Kör Pilot, uçağı havalandıracak kolu çekmek için yolcuların çığlıklarına ihtiyaç duyar.
Ya da başı sonu belli bir koşu için yarışan tavşan ile kaplumbağa hikayesinde tavşanı tutmaktan dolayı gerilen bir başka topluluk var mıdır, acaba?
Nihayet Türk Milli Futbol Takımı, ihtiyaç duyduğu “acıklı hikayeyi” bizzat yazarak “ağzında kürdan, aklı bir karış havada ve hovarda” bir hava ile oynadığı maçları kaybetti. Şimdi kim takımı buradan alıp yukarılara çıkarırsa, kralın kızını alacak, yazacağı bu efsane ile "en kahraman Rıdvan" olacak.
Bütün bu sözlerden sonra Takımın, üzerindeki stresten dolayı “ilk gölü yiyerek motive olma” kuralını bu seferlik uygulamayacağını ancak gerilimi son dakikalara kadar yaymak konusunda içinden gelen o çocuksu/tarihsel isteğe engel olamayacağı kanaatindeyim. Şayet gerilimin yükünü taşımaktan yorulup da “hain ve taraflı” hakemin gazabıyla kırmızı kart görerek oyun dışı kalan bir ya da birkaç futbolcumuz çıkmazsa öyle görünüyor ki, gecenin sonunda Çeklerin de anlatacağı hüzünlü bir hikayesi olacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sanatçının özgürlüğü

Yeteneklerini icra etmek, sanatçıyı günlük maişetini tedarikten alıkoyduğu için tarih boyunca sanat ve sanatçı, hamilik müessesine ihtiyaç d...