Temmuz-Ağustos 2014 döneminde; Gazze de yaşananları, bir Yahudi-Müslüman çatışması gibi
göstermek yanıltıcıdır. Evet bu insanlık dramına toplumsal
meşruiyet kazandırmak için dinsel kavramların kullanılması büyük yarar sağlıyor ve pratikte yaşanan çatışma, gerçeğin çarpıtılması sonucu, dar bir bakış
açısıyla böyle de özetlenebilir. Ama bu yorum, İsrail’i an/dönem itibariyle
yöneten hükümet ile Gazze yönetiminin varlıklarına güç ve meşruiyet sağlayan yandaş bir yorumdur ve
Gazze’de olan biteni açıklamaktan uzaktır.
Vucudun bir saldırı anında kortizol salgılayıp bağışıklık sistemini devre dışı bırakması ve bütün enerjiyi savunma organlarına tahsis etmesi gibi başarısız hükümetler, fiktif düşmanlar yaratıp toplumu bu düşman fikri etrafında kenetleyip birlik beraberlik ruhunu geliştirmeyi ve ülkenin kaynaklarını savunma harcamalarına yoğunlaştırmayı iyi beceriyorlar. Tam bir 1984 romanı ruhu.
Nasılki, Türklerle Yunanlılar bir zamanlar söylendiği gibi can düşmanı değildilerse, bugünkü araplarla israil toplumu da gerçek bir düşman ikilisi oluşturmuyorlar, bu denklem özü itibariyle kurgusal ve dolayısı ile algısal nitelikli. Ancak zaman acıları perçinliyor ve kalıcı hale getiriyor. Toplumlar arasında gerçekte var olmayan düşmanlık, devlet kurumları tarafından istihdam ediliyor, kurumsallaştırılıyor ve böylelikle geleceğe taşınıyor. Tehlike, uçucu olanın giderek katılaşması ve vücut bularak yahudi, arap gibi daha temel kimlikleri varoluş tehdidine uğratması ihtimalidir.
Çocuklar ölmesin.
Ölme konusunda yetişkinle çocuk arasında bir ayrım yapmanın mantığını
anlayamıyorum. Bombalar da anlamıyor zaten. Tüm ayrımları ortadan kaldırıp
önüne geleni kucaklıyor, öldürüyor.
Yetiskinler dunyaya gelmelerinde sorumlu
olduklari cocuklari korumak icin akilli olsun. “Akıllı olmak” çok açıklayıcı değil.
Gazze’de yaşıyorsanız o bombaları etki alanınızdan bireysel olarak
uzaklaştırmanız mümkün değil. “Çok
akıllıydı ama bu sefer yeterince hızlı koşup kaçamadı, öldü.” Akıllı olmak, seçimlerini
doğru yap: “ya ülkeyi terk et” ya da “güçlü olana itaat et” anlamları dışında onaylayabileceğimiz
somut bir başka anlam daha taşır mı? Çocuklarını korumak isteyen yetişkinlerden
etki alanında yapabilecekleri şeyler isterken sormamız gerekmiyor mu: Bombayı
atanın hiç mi kabahati yok!
Gecede onbes defa
sirenle kalkan israelli bebek kolu bacagi kopmus gazzeli cocuk her sey
bittikten sonra travma ve eksikliklerini ölene dek tasiyan zedelenmis
yetiskinler olacak. Olmasin. Çok haklı. 11 yaşına kadar çocuk
gelişiminde oluşan bireysel altyapı, bir ömür boyu kalıcı etkiler bırakıyor. Bu
anlamda her iki toplum da önemsenecek derecede hem mevcut hem de potansiyel
hasarlarla malul. 1980’den beri İsrail’i yöneten insanlar, kendi yarattıkları
sonuçlarla yüzleşiyorlar bugün.
Herkes kendi
cocugundan sorumlu.cocuklari oldurulurken ateskes istemeyen taraf bundan nasil
sikayet edebilir?? Her ne kadar “çocuğu öldürülürken barış istemeyen
taraf” genellemesi toplumu temsil etmekten uzak olsa da bunu diyen adamın
yıllardır o bölgede yaşadığı gerçeğinden yola çıkarak kendi travmasını içselleştirdiğini
ve sizden ve benden farklı algı ve tepki/reflekslere sahip biri olduğunu kabul
etmemiz gerekiyor. Artık onun ne
söylediğinin bir önemi olduğunu sanmıyorum, konuşan 8-9 yaşlarında travma
geçmişi olan bir çocuğun ergin sesidir
ve söylediklerini yapacak kudretten yoksundur. Oysa “karşı kıyıda” erken yaşlarda edindiği
travmatik refleksler yüzünden “Ansızın parlayan keklikleri jandarma baskını
sanıp / Apansız silahına davranan”, kudret sahibi yetişkinlere kim, nasıl
müdehale edecek?
Yıllar geçiyor ve oradaki çatışmalar, barışa evrilmesi
gerektiği halde tam tersine şiddet sarmalına hizmet ediyor. Ben oralarda barış
olacağına dair bir ümit taşımıyorum. Bu iş öldürmekle de bitirilemez. Kortizol
metaforu önemliydi. Kortizol devrede olduğunda normalleşme olmaz, enerji akılda
değil kol ve bacaklardadır çünkü. Bağışıklık sistemi bu dönemde devre dışı kaldığından
süreç uzadıkça iç organlar da zarar görür. Metafor çalışıyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder