28 Ağustos 2014 Perşembe

Dostluk

Dostluk, insana belleğinin doğru çalışmasını sağlamak için gerekli. Geçmişini anımsamak, onu hep sırtında taşımak, dedikleri gibi belki de insanın kendi ben ’ini koruyabilmesi için gerekli tek koşul. Ben’in çekip küçülmemesi, oylumunu koruması için, anıları bir saksı çiçeğini sulamak gibi sulamak gerekiyor ve bu sulama işi, geçmişin tanıkları ile yani dostlar ile sürekli temas halinde kalmayı zorunlu kılıyor. Onlar bizim aynamız; belleğimiz; onlardan hiçbir şey beklemiyoruz, yeter ki zaman zaman o aynayı parlatsınlar, parlatsınlar ki yüzeyinde kendimizi görebilelim. Ne var ki, benim lisedeyken ne yaptığım umurumda bile değil! İlk gençliğimden beri hatta çocukluğumdan beri, Ben’im istediğim bambaşka bir şeydi: Dostluğun değer olarak tüm öteki değerlerin üstünde tutulmasını özlüyordum. Şunu söylemekten hoşlanıyordum: Gerçeklik ile dost arasında seçim yapmak gerektiğinde, ben her zaman dostu seçerim. Bunu biraz da çevremi kışkırtmak için söylüyordum ama cidden öyle düşünüyordum. Bu gün bu özleyişin artık eskidiğini biliyorum.

Dostluk benim gözümde yaşamda ideolojiden, dinden, ulustan daha güçlü bir şeylerin var olduğunun kanıtıydı. Dumas’ın romanında, dört arkadaş kendini çoğu kez karşıt kamplarda bulur, böylelikle de birbirleriyle dövüşmek zorunda kalırlar. Ama bu, aralarındaki dostluğu hiç bozmaz. Birbirlerine gizliden gizliye, hileye başvurarak adına savaştıkları tarafın gerçekleriyle alay ederek yardım etmekten geri durmazlar. Dostluklarını, gerçeğin, davanın, üstlerinden aldıkları buyrukların, kralın, kraliçenin her şeyin üstünde bir yere koymuşlardır.

Dumas, Üç silahşörlerin serüvenini, olayların üzerinden iki yüz yıl geçtikten sonra yazdı. Daha o zamandan, dostluğun yitirilmiş dünyasına özlem mi duyuyordu acaba? Ya da dostluğun yok olması daha sonralara mı rastlıyor? Bunun cevabını veremem. Dostluk kadınların sorunu değildir. Dostluk erkeklerin sorunudur. Onların romantizmidir.

Dostluk nasıl doğdu? Düşmanlığa karşı birleşme olarak doğduğuna kuşku yok; birleşme olmasaydı, insanlar düşmanlarının karşısında çaresiz kalırlardı. Böyle bir birleşme bugün belki de yaşamsal bir önem taşımıyor. Düşmanlar hep olacak.

Evet, ama onlar bugün görünmez ve anonim nitelikte. Yönetmelikler, yasalar. Birileri, senin pencerenin önüne bir havaalanı yapmaya karar verirse ya da seni kapının önüne koyarsa, dostun olan biri senin için ne yapabilir? Sana ancak, yine görülmez ve anonim olan biri yardım edebilir, örneğin toplumsal yardımlaşma örgütü, tüketiciyi koruma örgütü, avukatlar barosu. Dostluk artık, elle tutulabilir kanıtlarla ölçülebilen bir şey değil. Savaş alanında yaralanmış dostu arama ya da kılıcını çekip onu haydutlara karşı koruma fırsatı hiç çıkmıyor. Yaşamlarımızın içinden, büyük tehlikelerle karşı karşıya kalmadan, buna karşın dostlukları da yaşamadan geçip gidiyoruz.

Dostluk günümüzde eski içeriğinden boşaldığı için, insanların birbirlerine karşılıklı olarak gösterdiği ilgi ve saygı anlaşmasına dönüştü, kısacası, bir nezaket anlaşmasına dönüştü. Böyle olunca da, bir dosttan kendimiz için, onun canını sıkacak ya da hoşuna gitmeyecek bir şey yapmasını istemek nazik bir davranış olmaz.

İhanet seni kahrediyorsa, suçlanmışsan, günah keçisine dönmüşsen, seni tanıyan kişilerden farklı iki tepki bekleyebilirsin: İçlerinden bazıları, post kapma peşinden koşanlara katılacak, ötekiler de sana sezdirmeden, hiçbir şey bilmiyormuş, hiçbir şey duymamış gibi davranacaklar, öyle ki, onlarla görüşmeyi, konuşmayı sürdürebilirsin. Bir şey sezdirmeyen, incelik gösteren o ikinci kategoriye giren insanlar senin dostlarındır. Sözcüğün modern anlamıyla dostlarındır.

Milan KUNDERA / Kimlik / sh. 52-55 / Can Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sanatçının özgürlüğü

Yeteneklerini icra etmek, sanatçıyı günlük maişetini tedarikten alıkoyduğu için tarih boyunca sanat ve sanatçı, hamilik müessesine ihtiyaç d...