Son zamanlarda müslümanların özgüvenlerine yönelik saldırıların arttığını gözlemliyorum. Analojik akıl yürütmeleriyle sureti haktan görünmeye çalışan bu mesajlar, yine dindar dostlar tarafından herhangi bir art niyet olmaksızın paylaşılıyor. Aşağıda yine bu yolla bana ulaşan küçük bir metne dair yaptığım analizi bulacaksınız.
Sonradan Müslümanlığı seçen bir İngiliz olan Lord Henry diye
birinin sözü de bu konuda çok manidar: "İslamı gördüm imrendim, Müslümanları gördüm iğrendim.
Ki bu Müslümanlar benim onyedi yıl geç Müslüman olmamın müsebbibidirler. Öte
tarafta iki elim bu Müslümanların yakasında olacak. Çünkü onlar bana iyi
örnekler olsalar ve ben daha önce Müslüman olsaydım annem ve babam ölmeden önce
İslamı tanıyacaklar ve belki de onlar da Müslüman olacaklardı."
İslamı gördüm imrendim diyor: Ne demek bu? İslam, bizatihi
üç boyutlu bir varlık değilki, fiziki gözlerle görülebilsin. Ya Müslümanları görüp,
İslam’ı gördüm dersiniz, ya da İslam’ın kaynaklarına ulaşır, okur, anlar, İslam
budur, gördüm dersiniz. Şüphesiz bu ikisinin bir karışımı da üçüncü bir seçenek
olabilir. Yazının devamından anlaşılıyorki, Müslümanları görmek, beyimizde olumsuz
tesir bırakıyor. O zaman İslam kaynaklarının (kitap: Kur’an ve belki başka
kitaplar) görüldüğü, değerlendirildiği ve imrenildiği ortaya çıkıyor. Zaten
İslam, imanı altı hususta kayda bağlıyor ve bu umdeler içinde “Müslümanlara iman”
diye bir başlık yok. Allah, insanlara Müslümanlara bakın da Müslüman olun
demiyor. Sorun yok yani, iman için yeterli koşul sağlanmış ama yok, beyimiz
artık ne yaşamışsa son anda bir şey olmuş ve Müslümanlardan iğrenmiş.
Biz de müslümanız, hem de bunca yılın müslümanıyız. Neler
gördük, neler görüyoruz? İnsanların özel telefon görüşmelerini kayda alıp,
montajla yayınlayanlar, takiyye adı altında Sünnilikte ancak ölüm tehlikesi
altında kullanılabilecek bir ruhsatı, tam da yaşadığımız dijital dünyanın
ruhuna uygun copy-paste kolaycılığında hayatın her alanında fütursuzca kullanan,
dolayısı ile açıkça yalan söyleyen, münafıklık yapan, kötü örnek Müslümanların varlığına
rağmen biz Müslümanlığımızdan mı vaz geçtik?
İğrençmiş! ne yaşamışki
iğrençlikle tanımlıyor?
İğrençlik nitelemesi, insandan insana farklılık gösteren; kişisel
bir nitelemedir/kanaattir. Benim iğrenç bulduğum bir nesneyi, tutumu ya da sözü,
bir başkası, kaba, sevimli ya da müthiş bulabilir. İğrençliği saptayan/sağlayan,
değerlendirmesi yapılan hususun, değerlendirmeyi yapan insanın tolerans eşiklerinin
neresine düştüğü konusudur. Tolerans göstermeyeceğimiz alana düşen konular, kötü;
daha da tahammül edilemeyecek olanlar, iğrenç olabilir. Ama bu da görecelidir,
yani tolerans eşiklerinin sahibi tarafından değiştirilmesi ile “iğrenç” ya da “kötü”
olarak nitelenen bir şey, pek ala normal alana çekilebilir: Sigarayı iğrenç
bulan biri, bir süre sonra tiryaki olduğunda sigarayı normal hatta yararlı bir
nesne olarak görebilir.
Buradan ne sonuç çıkaracağım:
- On yedi yıl önceki iğrençlik, hala ortada duruyor ancak beyefendinin değerlendirme kriterleri değiştiği için ona artık iğrençlik olarak görünmüyor olabilir.
- Beyefendinin iğrençlik saptaması, kendini bağlar, herkesi değil. Kendi küçük dünyasındaki algılarının, evrensel gerçeklermiş gibi okunması, okuyanın insanoğluna açtığı teminatsız romatizm kredisidir. Ben öyle okumuyorum, çünkü süreçleri benimle paylaşmıyor, sonuçları ifade ediyor. Adamı tanımıyorumki, itimat edeyim. Hele yazının tümündeki rahatsız edici hava, güvensizliğimi perçinliyor, adamın ensesini görmek için sabırsızlanıyorum.
Kendisinin on yedi yıl geç Müslüman olmasında müsebbip
olarak gösterdiği grubu teşhis ve teşhir edemeyen, onları eylemleri üzerinden
bile tanımlamaktan aciz olan bu şahıs;
1. Eylemlerinden etkilendiği grubu, genel kitleden
ayırmalıydı. Böylece Müslümanlar kümesinin bir alt grubu olan X grubunun
eylemleri, kamuoyunun önüne müstakil olarak gelir ve değerlendirilirdi. Böyle
yapılmayarak analojiye sapılmış, Müslümanlık ortak paydası/ benzerliğinden
yararlanarak alt grubun “iğrençliği”, Müsümanlığın da iğrençliği haline
dönüştürülmüştür.
2. Mevlüt Bayraktaroğlu’na ait
güzel bir söz var: “Kıyağınla iman eden, keleğinle dinden çıkar.” “Bana güzel örnek olsalar ne güzel iman
ederdim” önermesi, “kötü örnek görünce başlangıç koşullarına geri dönerim“
önermesi ile eşdeğerdir. İmanın kalitesini olumsuzlayan, başka insanları ve
onların emeklerini referans alan bir yaklaşım bu. Yanlış!
3. Yazar, kendi sorumluluğunu almamakta ısrar
ediyor. Müslüman olmayla ilgili on yedi yıl önce belliki, olumsuz karar vermiş. Gerekçesi
ne olursa olsun kararı veren kendisi. Gerekçeler, vesile olur; kararları
insanlar alır. İğrençlik konusundaki analizimiz, gerekçelere ilişkin tutumların
göreceli ve kişisel olduğunu ortaya koyuyor. Koşullar ve koşullara bakış açımız
(koşul algımız) değiştiğinde, kararların da bundan etkileneceği ortada. Kararlarımızın
sorumluluklarını alalım, başkalarını ya da koşulları suçlamayalım.
4. Yaratıcı dışında kimse, kimseden dinde örnek
olmak konusunda hayatı boyunca duyarlılık göstermesini bekleyemez. Bu
başkasından istenecek bir şey değildir, herkesin mükellef olduğu bir şeydir. Yani
ben örnek oluyorum diyebilirsiniz, ancak “sen örnek ol” demenin mantığı yoktur.
5. “Birileri bana iyi örnek olsalar, ben daha önce Müslüman
olurdum, annemle babam da belki Müslüman olurlardı” ifadesi de halamın
bıyıkları olsaydı amcam olurdu ifadesine yakın bir mantıksal tutarlılık
içindedir. Bunun bir adım ötesi de Allah beni niye Müslüman bir toplum içinde
yaratmadı, annemle babamın ne kusuru var, niye cehennem var? ve benzeri,
akıllara zarar bir dizi başka soruyu gündeme getirir. Anlamsızlık!
Sadede
geliyorum: Eğer gerçekten Lord Henry
diye biri varsa bu adam, bu yazısıyla; Müslümanların özgüvenlerine saldırmakta ve sizden bir şey olmaz mesajı
vermektedir. Bu yönüyle elitist ve kışkırtıcıdır. Masum değildir çünkü
saldırgandır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder