Geç Likidite Penceresi, mali sistemin sigortası olarak 2002 yılında tasarlandı. GLP uygulamasının; o günden 2016 yılının son çeyreğine dek, günlük yükümlülüklerini yerine getirme konusunda zorluk çeken bankaları, faiz miktarını yüksek tutarak uyarmak ve fakat fonlama da yaparak pozisyon zafiyetlerinin bankacılık sistemine zarar vermesini önlemek gibi sınırlı bir midyonu/işlevi vardı.
Merkez Bankası, geçen yıl Kasım ayında başlayan döviz kurundaki ani ve sürekli yükseliş hareketini kırmak için bankaları fonlamayı tedricen bıraktı. Ancak GLP kanalı, sistemin sigortası olduğundan açık tutuldu, yani pozisyon kapatamayan, borcunu ödeyemeyen, günlük yükümlülüklerini karşılama konusunda zafiyet gösteren bankalara yardımcı olmak misyonunu karşılamaya devam edildi. Merkezin bu yol ile bir diğer amacı, Merkez'in fonlama imkanlarına güvenip dövizde pozisyon almış bankalara; ihtiyaçları olan TL'yi döviz satarak karşılama, temin etme konusunda yönlendirmekti. Ayrıca zaten politika faizinin üzerinde olan GLP faizleri, bankalar bu imkanı ana arter gibi kullanmasınlar diye tedricen arttırıldı. Böylece Merkez, bankaları piyasaya döviz satma konusunda teşvik etmiş oluyordu ki bu politika, o dönem sıkça sözü edilen -gerçekte varlığı şüpheli- döviz talebini de karşılayıp kurlar üzerindeki baskıyı çözecek bir işlev görecekti. Merkez ayrıca döviz mevduatın zorunlu karşılıklarını düşürerek mali sektörün bu senaryoya olumlu katılımı için ön finans imkanı da sağlamıştır.
Dans, tek kişiyle olmuyor. Merkez, Bankaları kendi senaryosuna uygun davranma konusunda ikna edememiş olacak ki; Bankalar, GLP aracını kullanmayı döviz bozmaya tercih ettiler. ("Sakın anneme reklamcı olduğumu söylemeyin, o beni genelevde piyanist sanıyor" sendromu. Kar merkezli Banka yönetiminin performansı, etiğe tercih ettiği anlaşılıyor.) Merkez, bankaların kullandığı GLP kredi hacimlerini açıklamadığından detayını bilmiyoruz ancak tedricen GLP faizlerini yükseltmesinden anlaşılıyor ki, burada TL fon talebi artarak sürüyor.
"Ortalama fon maliyeti" diye bir kavram var. Merkez Bankasının Bankalara hangi kanaldan ne kadar ve hangi faizle kaynak aktardığını gösteren bilginin toplanarak ortalamalarla ifade edilmesini kapsıyor.
Öteden beri medya ve ekonomi çevreleri, bu ortalama rakamın gerçekten de fon maliyeti olduğunu zannettiler. Bu rakam, Türkiye'deki ekonomik ilişkilerin hasıl ettiği reel faizmiş değil ki. "Ortalama fon maliyeti arttı, azaldı." söylemlerini fütursuzca kullandılar. Oysa durum hiç de göründüğü gibi değil.
Bir kere bu adlandırmayı Merkez Bankası yapıyor. Merkezin muhatabı bir kişi değil, bir kitle. Merkez bu kitleyi oluşturan bankalara, değişik yöntem ve değişen faiz oranları ile kaynak sağlıyor. Bütün bu alış veriş konsolide edildiğinde (bir araya getirildiğinde) ortaya çıkan ortalama faiz, Merkez Bankası'nın ortalama karıdır. Her banka Merkez'den kullandığı yöntem ve kaynak miktarınca faiz ödemiş oluyor. Yani kitleyi oluşturan her bir bankanın maliyeti, bir diğerinden farklı.
Ortalama fon maliyetinin artması ya da azalması, muhatap bankaların o anki pozisyon, yükümlülük ihtiyaçlarının bir tezahürü, ekonominin gidişatı konusunda bir fikir vermiyor, ilgisi yok.
Bir süredir Merkez, GLP dışında bütün fonlama imkanlarını durdurmuş durumda. GLP'de ilk iletide beyan ettiğim, pencereden uzak tutma, döviz bozdurma amaçlı GLP faiz artışlarını, ülkede faizler artıyor çünkü ortalama fon maliyeti artıyor diye görmek ne kadar mantıklı. Bence değil. Hiç değil, hatta.
Üstelik bu iddianın arkasında örtük olarak bir finansal kuruluş olan bankaların Merkez'den GLP yolu ile temin ettikleri fonları, hesap kapama dışında sanki plasmana (kredi kullandırmasına) konu ettikleri gibi bir ima da var ki tam bir fecaat.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder