"Yönetilenlerin bir süre sonra yönetenlerden sıkılması, bir değişiklik yapılırsa kaderlerinin değişeceğine inanmaları pek çok toplumda görülür. Kendine güveni olmayan kişiliksiz bireylerin kendi fakirliklerinin ya da mutsuzluklarının sebebini başka yerde, en başta da yönetenlerde aramakta olduğunu özellikle ekonomik olarak geri kalmış toplumlarda çalışmalarım sırasında karşılaştığım bir çok grupta fark ettim. İleri sanayileşmiş toplumların bireylerinde var olan sorgulama özelliği gelişmekte olan toplumlarda yaygın olmadığı için inanç ya da telkin kişisel kararlarda daha etkin oluyor. Kişiler sanki baştakiler değişirse birden mucize olup kendi kaderleri değişecekmiş inancına çabuk kapılabiliyorlar ya da bu hususta kolay ikna ediliyorlar."
Ayhan Çilingiroğlu, 80 yıl, sh.31
29 Haziran 2017 Perşembe
20 Haziran 2017 Salı
İnönü'nün siyasi zekası ve Türkiye'de muhalefet partilerinin kuruluşu
Eski Demokrat Parti oylarının; bizzat dönemin egemenleri
kontrolünde, ”meşru” ve “hayırlı” bir kanal olarak görülen YTP ve AP’ye akmasının
bizzat temin edildiğini; o günlerde Harp Akademileri’nde öğrenci olan
Emekli Tuğgeneral Sami Karamısır'ın hatıralarından öğreniyoruz. Karamısır’ın
anlattıklarına göre 1961 seçimlerinden sonra Meclis’in açılıp açılmayacağına
ilişkin tereddütlerin yaşandığı günlerde, Harp Akademileri Komutanı Faruk Gürler,
Harp Akademileri öğrencilerine bir konuşma yapmıştır. Gürler, o dönemde başında
devrin Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay’ın bulunduğu, yarı açık yarı gizli
gayr-i resmi bir komite olan Silahlı Kuvvetler Birliği’nin (SKB) genel
sekreterliğini yapmaktaydı. Gürler, konuşmasında öğrencilerine, Meclis’in
açılıp açılmayacağına dair tereddütlerin yaşandığı o günlerde yaşananları
anlatmıştır. Gürler’in, aralarında Karamısır’ın da olduğu öğrencilere yaptığı
konuşmasında anlattıklarına bakılırsa, SKB, seçim sonuçlarından memnun olmadığı
için teşekkül edecek TBMM’nin açılmasını istememiş, yeni bir askerî müdahalenin
zeminini aramıştır. Ancak aralarında Sunay ve Gürler’in de bulunduğu SKB bu
konuda net bir karara varmak için Cumhurbaşkanı Gürsel başkanlığında köşkte bir
araya gelen devrin siyasi liderleri ile (İnönü, Gümüşpala, Bölükbaşı ve Alican)
bir görüşme yapmayı düşünmüşlerdir. SKB mensupları köşke gittiklerinde, Gürsel
ve siyasi parti liderleri kendilerini karşılamıştır. Selam faslından sonra SKB
Başkanı Sunay, ilk sorusunu AP Genel Başkanı Gümüşpala’ya yöneltmiş ve “Sayın
Paşam, her ağzınızı açtığınızda, 46 yıllık şerefli askerlik hayatınızdan söz
ediyorsunuz. O kadar şerefli idiniz de siyasi parti kurup bu kuyrukları niçin
başınıza topladınız?”. Gümüşpala’nın cevabı ise şöyledir: “Aslında benim parti
kurmak gibi bir niyetim yoktu. Bir gün Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel beni çağırdı
ve benden Demokrat Partilileri toplayacak yeni bir parti kurmamı istedi, aksi
halde büyük çoğunlukla sayın Osman Bölükbaşı’nın Millet Partisi’nin iktidar
olabileceğini, bunun ise arzu edilmeyen sonuçlar doğurabileceğini söyledi. Bu
emir üzerine Adalet Partisi’ni kurdum. Defaatle, siyasi partilere
alınmayacakları MBK’nın tespit edip ilan etmesini istedim. Böyle bir
yasaklamaya gidilmedi. Ben de partiye girmek isteyen herkesi almak zorunda
kaldım.” Bunu üzerine Sunay, YTP Genel Başkanı Ekrem Alican’a döndü ve ikinci
sorusunu ona sordu: “İhtilalin anlı şanlı maliye bakanı siz YTP’yi niçin
kurdunuz?” Alican’ın cevabı ise şöyle olmuş: “Benim de parti kurmaya niyetim
yoktu. Bir gün Cumhurbaşkanı beni çağırdı. Parti kurmamı istedi. Aksi halde, ya
Bölükbaşı’nın Millet Partisi’nin ya da Adalet Partisi’nin tek başına iktidar
olabileceğini, bunun ise beklenmeyen durumlar meydana getirebileceğini söyledi.
Partiyi kurduktan sonra ben de, partilere girmeyecekleri MBK tarafından
belirlenmesini defaatle istedim. Olmayınca müracaat eden herkesi partime almak
zorunda kaldım”. Bunun üzerine Sunay, Gürsel’e döndü ve sordu: “Paşam, bunlar
neler söylüyorlar, söyledikleri doğru mu?” Gürsel’in cevabı ise şöyle olmuş:
“Evet, doğru söylüyorlar. Bu şekilde hareket etmemi Sayın İsmet İnönü telkin
etti.” Sunay’ın kendisine dönmesine fırsat vermeden İnönü sözü almış ve şöyle
konuşmuştur. “Bunlar geçmiş olaylar Paşam. Şimdi biz bütün parti liderleri ile
anlaştık. Bu olanlardan en büyük zararı gören sayın Osman Bölükbaşı’yı da
kendimize sözcü seçtik. Hepimiz namına sizinle o görüşecek. Müsaade ederseniz
biz bu Meclis’i çalıştırırız efendim.” Bunda sonra sözü Bölükbaşı almış ve
herkesi ikna eden bir konuşma yapmış ve ardından seçimle teşekkül eden
Meclis’in açılmasına karar verilmiştir.”
Açık Öğretim Fakültesi, Türkiye Cumhuriyeti Siyasi Tarihi, 4.
Ünite - İlk Askerî Darbe ve Bürokratik Vesayetin Kurumsallaşması (1960-1971) sh.
85
Kaynak: Sami Karamısır, Türkiye’nin Siyasi Meseleleri.
(İstanbul: Timaş Yayınları, 1994) s. 85-87. Aktaran: Çaylak, Adem. (2010).
Osman Bölükbaşı ve Siyasal Hareketi, Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi, s.
401-402).
Banka Yönetim Kurulu tecrübesi
Türkiye’ye
dönüşümden kısa bir süre sonra uzun yıllardır tanıdığım arkadaşım Metin
Tokpınar’ın ısrarlı teklifleri sonunda Alternatif Bank’ın yönetim kurulu
üyeliğini kabul ettim. Bunu bir miktar da 1962/63’teki İşbankası Tecrübemden
sonra bankaların ne kadar değiştiğini görmek için kabul etmiştim. Yönetim
Kurulu üyeliğinde iki yıl kaldım. Bankada risk yönetiminin izlenmesi için
yaptığım bazı teklifler, yönetim kurulu tarafından karara bağlanmasına rağmen
teklif ettiğim çalışmalar, yapılıp sonuçlar getirilmediği için 2. Kez yönetim
kuruluna seçilmek istemediğimi bildirdim. Bu konuyla ilgili olarak enteresan
bulduğum şey, ne banka yöneticilerinin ne de sahiplerinin ayrılış nedenlerimi
öğrenme için bir girişimde bulunmamalarıydı.
“İzmir Karşıyaka’dan dünya’ya...” Atilla Karaosmanoğlu’nun Hatıraları, İş Bankası Yayınları, (sh.443)
“İzmir Karşıyaka’dan dünya’ya...” Atilla Karaosmanoğlu’nun Hatıraları, İş Bankası Yayınları, (sh.443)
Kobilere Ücretsiz Danışmanlık Projesi başarılı olabilir mi?
Türkiye’ye döndüğümüz sırada İstanbul Sanayi Odasının Genel
Sekreteri Bahar Şahin, İstanbul Sanayi Odası Meclis Toplantısında bir konuşma
yapmamı istedi. Ondan sonra da o sırada yönetim kurulu başkan vekili olan Erdal
Bahçıvan ile bir öğle yemeğine çağırarak bana sanayi odasında danışmanlık
teklif ettiler.
Sanayi Odasında diğer bir imkanın ‘bir gönüllü danışmanlar’
servisi kurmak olduğunu düşünüyordum. Özellikle kobilerin böyle bir servisten
yararlanmalarının gerek kendilerine gerekse Türk Ekonomisinin bütününe büyük
yararı olabileceğini düşünüyordum. Servisi kuracağımızı duyurunca danışmanlık
için beklediğimizden çok daha büyük bir ilgi ve destek gördük. İ hayatında
bürokraside akademi hayatta çok değerli tecrübeler ve üstün başarılar kazanmış
pek çok kişi danışmanlık yapmayı kabul etti. Fakat kısa bir süre içinde böyle
bir servis için var olacağını düşündüğüm talep konusunda çok yanıldığımı
öğrendim. Danışmanlık yardımı için başvuranların çok büyük çoğunluğu sadece
kendilerine para bulunmasını istiyor, fakat bu isteklerini bile değerlendirecek
bilgileri vermeye razı olmuyorlardı. Teknoloji, yönetim, dış dünya ile
ilişkiler gibi konularda ciddi yardım istekleri yok denecek kadar azdı. Bu
deneyim ile Türkiye’deki başarısızlıklarıma bir ilave daha yapmış oluyordum. “İzmir Karşıyaka’dan dünya’ya...” Atilla Karaosmanoğlu’nun Hatıraları, İş Bankası Yayınları, sh.442
Yolsuzluk, söylem ve imkan
(Dünya Bankasında çalışırken yaptığım) Ziyaretlerimin
birisinden bir kaç gün önce (Bengaldeş) Cumhurbaşkanı, Ershad’ın yaptığı bir
konuşmada yolsuzluklarla mücadelede kararlı olduğunu söylediğini gazeteler
yazmıştı. Kendisini ziyaret ettiğimde o haberi gördüğümü söyleyerek, eğer
yolsuzluklarla ciddi bir mücadele yapılması düşünülüyorsa bunun planlaması ve
icraatı için kendilerine yardımcı olabileceğimizi söyledim. Konuyu değiştirdi
ve o konuda hiç bir şey söylemedi.
“İzmir Karşıyaka’dan dünya’ya...” Atilla Karaosmanoğlu’nun Hatıraları, İş Bankası Yayınları, sh.392
Hindistan'a yapılan bir ekonomik operasyon hakkında
Hindistan’a yaptığım diğer bir güç ziyaret, 1991’in
başlarında Rajiv Ghandi’ye yapılan suikastten sonraki ziyaretti. Ülkede yeni
bir seçim hazırlığı vardı. Ekonomide çok ciddi bazı güçlükler ortaya çıkmıştı,
çoğunluğu İngiliz sermayeli olan yabancı bankalarHindistan’daki paralarını
çekiyorlar ve Hindistan’ın borçlarını ödeyebilmek için ihtiyacı olan kredileri
ancak rezerv altınlarının Hindistan dışında bir bankada (Bank for International
Settlements) ipotek edilmesi şartına bağlı olarak verebileceklerini
söylüyorlardı. Maliye, iktisat ve planlamadan sorumlu yöneticile, problemlerini
ve kaygılarını benimle en açık bir şekilde paylaştılar. Rezerv altınları
Hindistan dışına göndermek kararını verseler altınlar nakledilmek üzere
havaalanına gittiği anda bir ihtilalin çıkmasının kaçınılmaz olduğunu,
borçlarını ödeyemedikleri taktirde de ortaya çıkacak ekonomik durumun uzun
zaman düzeltilemeyecek kadar kötü olduğunu düşünüyorlardı.
Bu olaylardan önce, dünya iktisadındaki gelişmeleri göz
önünde tutarak Hintli yönetici arkadaşlara düşünmelerini teklif ettiğim ve
onların dostça fakat şiddetli itirazlarla karşılaştıkları tedbirleri almaları
kaçınılmaz hale gelmişti. Durumu tekrar değerlendirmek için yaptığımız uzun bir
toplantıdan sonra onların da benim de bazı büyük riskleri kabul ederek bazı
şeyleri yapma konusunda bir anlaşma teklif edeceğimi söyledim. Teklif ettiğim
anlaşmaya göre, ben hemen Washington’a dönerek (Bank of England) İngiliz Merkez
Bankası’na bir şekilde ulaşıp ticari bankaların Hindistan’daki kaynakları
Hindistan dışına çıkartmalarına engel olmaya çalışacaktım. Bank for
International Settlements’ın da altınların rehin için İsviçre’ye gönderilmesi
yerine Hindistan’da tutulabilmesi imkanlarını araştıracak ve nihayet Hindistan
Yardım Konsorsiyomu başkanı olarak o yılın özel problemini göz önünde tutup
yardım planlarını ona göre yapmalarını isteyecektim. Buna karşılık onlar
süratle bütçe hazırlıklarını tamamlayacaklar ve gerekli yapısal ve politika
değişiklikleri ile ilgili hazırlıkları en kısa zamanda yapmak üzere bir
danışma-çalışma grubu kuracaklar, bu gruba seçimlere giren partilerle yakın ilişkileri
ve Hindistan bürokrasisinde saygın tecrübeleri olan eski yöneticileri de davet
edeceklerdi. Maliye müsteşarı, böyle bir anlaşmaya hazır olduklarını,
ellerinden geleni yapacaklarını, bana iyi şanslar dilediklerini söyledi. Washington’a
döndüm. Bankaya gider gitmaz, IMF’de Hindistan konusunda bir toplantı yapılmakta
olduğunu, toplantıya beni de bekledikleri haberi geldi. Tahminime göre
Hindistan’ı IMF’de temsil eden Hintli icra direktörüne bilgi gönderilmişti.
Toplantıya gittim ve Hindistan’da gördüğüm durumu, yetkililerle yaptığımız
değerlendirmeleri ve onlarla yaptığım anlaşmayı anlattım. IMF yetkilileri
Merkez Bankası ve Bank for International Settlements ile gerekli temasları
kendilerinin yapacağını söylediler. Bormal olan da o idi ve benim o sırada IMF
ile çok iyi ve yakın bir işbirliğim vardı. IMF iki konuyu da kısa sürede
halletti.
Hindistan’da seçimler yapıldı. Kurulan yeni hükümette,
benim kurulmasını istediğim çalışma grubuna davet edilip çalışmaya katılmış
olan Manmıhan Singh, maliye bakanı olmuştu. Hükümetin kurulmasından bir hafta
sonra yeni bütçe Meclis’e sunuldu. Herkesin bu konudaki sürate şaşkınlığı
geçmeden, hükümet kısa aralarla yeni dış ticaret politikaları ve mali
deregülasyonla ilgili beyaz kitapları ve onların arkasından da diğerlerini ilan
etti. Hindistan yeni ve dünya ekonomisindeki gelişmelere uygun bir seri
politika değişikliklerini uygulamaya başlıyordu. 1993 veya 1994 yılında banka
ve IMF yıllık toplantısı sırasında Hindistan Maliye Bakanı Manmohan Singh’in
beni ziyatet etmek istediği haberi geldi. Artık Asya bölgesinden sorumlu
olmadığım için bir süredir görüşmemiştik. Kendisini görmekten çok memnun
olacağımı bildirdim. Geldiğinde bana, benim Hindistan’ın gelişme potansiyeline
olan inancımın Hindistan’ın en güç günlerinde onlarınkinden fazla olduğunu ve
tavsiyelerimi uyguladıkları zaman haklı olduğumu gördüklerini, onun için
teşekkürlerini sunmak için geldiğini söyledi. Bugün hala, Manmohan Singh’in bu
sözlerinin bana meslek hayatımda yapılmış en samimi ve en büyük iltifatlardan
biri olduğunu düşünürüm. “İzmir Karşıyaka’dan dünya’ya...” Atilla Karaosmanoğlu’nun Hatıraları, İş Bankası Yayınları, sh. 387-9
Hariciyecinin tehdit ve fırsat algısı, kişisel mi, kurumsal mı?
(Dünya Bankasında çalıştığım dönemde) Gittiğim ülkelerde Türkiye Büyükelçiliklerini ziyaret etmeyi
adet edinmiştim. Malezya’da Büyükelçiyi ziyaret etmek istedim ve elçiliğe
telefon ettim. Telefonuma cevap veren Hanım kim olduğumu ve büyükelçiyi niye
görmek istediğimi sordu. Görevle Malezya’da olduğumu ve bir nezaket ziyareti
yapmak istediğimi söyledim. Telefondaki hanım pek ikna olmamış gibi
konuşuyordu. Biraz beklememi söyledi. Telefona dönünce de ertesi gün belirtilen
saatte gelebileceğimi söyledi. Büyükelçiliğe giderken telefonda karşılaştığım
davranış hakkında d bir iki cümle söylemeyi düşünüyordum. Elçiliğe vardığımda
biraz bekletildikten sonra yukarıda bir salona alındım. Biraz sonra da
büyükelçimiz göründü. Hoş geldiniz dedikten sonra ilk sorusu “Kardeşim, sen
orada kaç para alıyorsun?” oldu. Yeteri kadar diye cevap verdim ve konuşmayı
kısa keserek oradan ayrıldım. Ondan sonra uzunca bir süre gittiğim ülkedeki
büyükelçi tanıdığım biri olmadığı veya elçilikten davet gelmediği taktirde
elçiliklerimizi ziyaret etmedim.
“İzmir Karşıyaka’dan dünya’ya...” Atilla Karaosmanoğlu’nun Hatıraları, İş Bankası Yayınları, sh.364-5
Genç Teknokrat Özal'ın Paradoksu
Kim olduğunu bilmiyorum, biri yedek subay okuluna geç
gitmiş, idarede tecrübeli bazı kimselerin askerliklerini planlamada yapmaları
için Milli Birlik Komitesi’nden izin alınması fikrini ortaya atmıştı. Biz de
yurtdışında iyi eğitim görüp dönmüş ve yedek subay okulunda bulunan bazı
kimseleri buna ilave etmeyi düşünerek bir liste hazırlığına başladık listeye Süleyman
Demirel, Cevdet Kösemen, Yorgi Demirgil gibi isimlerle başladık listenin
tamamlandığını düşündüğümüz bir sırada Ayhan Çilingiroğlu geldi ve listeye
eklenecek bir mühendis ismi daha olduğunu fakat benim pek memnun
olmayabileceğimi söyledi. Niye memnun olmayabileceğimi sorunca biraz fazlaca
sağcıdır, ben Elektrik İşleri Etüt İdaresi’nden tanıyorum dedi. Ben sağı solcu
ayrımı yapamayacağımızı, eğer bilgili, tecrübeli ve çalışkan biriyse
alabileceğimizi söyledi ve listeye ilave etmek istediği kişinin ismini sordum.
İsim Turgut Özal idi onu da listeye ekledik.
Yedek subay okulu bitince geleceklerdi. Gelmelerini
beklediğimiz günlerde Süleyman Beyin Devlet Su İşleri’nde sekreteri olan bir
hanım telefon ederek Süleyman Beyin odasının hazırlanıp hazırlanmadığını ve
kendisine bir sekreter tahsis edilip edilmediğini sormuş. Haberi getirene ne
cevap verdiğini sordum. Yer sıkıntımız olduğunu, daire başkanlarının dahil
odalarında 2 şer 3 er kişi oturduklarını, sekreterlik görevlerinin de bir
“pool” tarafından yapıldığını söyledim dedi
Planlamada çalışmaya başlayacakları zaman bütün grup
beraberce geldi her birine ihtisaslarına göre görev dağılımlarını yapmak bana
düştü. Turgut Özal’dan planlama teşkilatında teker teker inceleyip ekonomik
değerlendirmelerini yapabileceğimiz proje sayısının sınırlı olması nedeniyle
her sektörde en az projeyi inceleyerek o sektördeki toplam yatırımın önemli bir
kısmını değerlendirebilmek için planlama teşkilatınca incelenecek proje
büyüklüklerini bulmasını istedim... Özal kendine verilen çalışmayı ilk
bitirenlerden idi. Kendisine teşekkür ettim ve vardığı sonuçları yürürlüğe
koyamaya başlayacağımızı söyledim. Toplantı sonunda Özal benimle biraz görüşmek
istediğini söyledi. Kabul ettim, benim odama doğru yürümeye başladık. Özal bana
sektör programları ve projeler şubesini Ayhan Çilingiroğlu’ndan daha iyi idare
edebileceğini söyleyince şaşırdım. Ve teşekkür ederek ayrılıp odama gittim ve o
hareketini hiç unutamadım.
“İzmir Karşıyaka’dan dünya’ya...” Atilla Karaosmanoğlu’nun Hatıraları, İş Bankası Yayınları, sh. 134-6
Süleyman Demirel'in endişesi...
Planlama
teşkilatı müsteşarı Şinasi Orel’in Şam Büyükelçiliğine tayin edilmesi sonra Oktay
Yenal’ın askere gitmesi ile başka bir önemli değişiklik daha oldu. Oktay’ın
yerine İktisadi Planlama Dairesi Başkan Yardımcılığına Yorgi (Demir) Demirgil’i
ve Atilla Sönmez’i tayin ettik. Yorgi’nin tayini duyulduktan kısa bir süre
sonra yedek subaylık devresini Planlamada yapan Süleyman Demirel odama geldi.
Biraz ahbaplıktan sonra, Türkiye’nin en önemli ve en hassas bilgilerinin bana
geldiğini, bu bilgilerin yardımcılarıma da açık olduğunu, bu bakımdan Yorgi’yi
yardımcılığıma getirmemin yaratabileceği sorunları düşünüp düşünmediğini sordu.
Yorgi’yi, 1955 yılındaki doktora derslerinden tanıdığım, bilgisine,
dürüstlüğüne ve vatanseverliğine güvendiğim için soru çok canımı sıkmıştı.
Süleyman Bey’e, “Ben Yorgi’nin Türk vatandaşı olduğunu biliyorum. Sizde farklı
bir bilgi mi var?” diye sordum. Süleyman Bey kalkıp gitti, fakat bu tatsız olay
gerek Planlama’da gerekse daha sonraki yıllarda pek çok zaman bir araya gelip
çeşitli konularda fikir alışverişinde bulunmamızı engellemedi.
“İzmir Karşıyaka’dan dünya’ya...” Atilla Karaosmanoğlu’nun Hatıraları, İş Bankası Yayınları, sh. 147
“İzmir Karşıyaka’dan dünya’ya...” Atilla Karaosmanoğlu’nun Hatıraları, İş Bankası Yayınları, sh. 147
İnönü ve kalkınma hızını ikiye katlamak
(İnönü,) Başka bir gün sabah erken bir saatte gelmişti. İkimiz
yalnızdık. ”Karaosmanoğlu, planı %7’lik bir kalkınma hızına göre hazırlıyorsun, söyle
bana bu kalkınma hızı ile milli gelirimiz kaç yılda 2 misline çıkar” dedi. Ben
%7’lik bir kalkınma hızına göre bir plan yapmamızın her yıl %7’lik kalkınma
hızını yakalayacağımız anlamına gelmediğini, bazı yıllarda biraz daha düşük
bazılarında da daha yüksek hızlara ulaşabileceğimizi söyledikten sonra her şey
iyi giderse 10-12 yıl gibi bir sürede dedim. “Sen gençsin, 10-12 yıl
bekleyebilirsin, ben yaşlıyım, bana milli geliri 5 yılda 2 katına çıkaracak bir
plan yapar mısın?” dedi. Ben emredersiniz memnuniyetle yaparım fakat milli
gelirimizi 5 yılda 2 misline çıkaracak bir planla yola çıkmamızı tavsiye edemem
dedim. Niye diye sordu. %7’lik bir plan kafi baş ağrısı verir dedim. Kim
verecek baş ağrısını diye sordu. Yapılan planı uygulamasını beklediğimiz devlet
teşkilatı, İktisadi Devlet Teşekkülleri başta olmak üzere yapılacak
değişiklerden rahatsız duyacak diğerleri dedim. Canı sıkılmıştı başka bir soru
sormadan veya başka bir konuya girmeden planlamadan ayrıldı.
“İzmir Karşıyaka’dan dünya’ya...” Atilla Karaosmanoğlu’nun Hatıraları, İş Bankası Yayınları, sh.141
Kamu İktisadi Teşebbüsleri ve Huzur Hakları
‘İktisadi Devlet Teşekkülü Reformu hakkında neler
yapabileceğimiz konusunda İsmail Ertan ve Ayhan Çilingiroğlu ile oturup
çalışmakta olduğumuz bir gün, İnönü’nün geldiğini haber verdiler, galiba bir
haftasonu idi, çünkü (Planlama) teşkilatta pek az insan vardı. Kendisini
karşıladık. Ne yaptığımızı sorunca İktisadi Devlet Teşekkülü Reformu üzerinde
çalıştığımızı söyledik, ilgilendi ve sorular sormaya başladı. İlk olarak “Şimdi
kaç tane İktisadi Devlet Teşekkülü var?”diye sordu. İsmail Ertan, o zaman mevcut
olan İktisadi Devlet Teşekküllerinin ve onların iştiraklerinin sayılarını
verdi. İnönü o kadar çok İktisadi Devlet Teşekkülü olmasına şaşırmıştı. Ayrıca
bu iştiraklerde ne oluyor, sayıları neden bu kadar fazla? diye sordu. Yine
İsmail Ertan durumu anlatırken fazla iştiraklerin kurulması için önemli teşvik
nedenlerinden birinin iştiraklerin yönetim kurullarına İktisadi Devlet
Teşekküllerinin üst düzey yöneticilerinin tayin olunması ve bu tayinlerle ek
gelir sağlanması olduğunu söyledi. İnönü durdu ve”desenize bizim devletçilik
dediğimiz şey dolapçılık haline gelmiş” dedi.
“İzmir Karşıyaka’dan dünya’ya...” Atilla Karaosmanoğlu’nun
Hatıraları, İş Bankası Yayınları, sh.140-1
13 Haziran 2017 Salı
Zeytinlik çerçevesinde üslup problemi
Çocuk yaşta evlendirilen kızların eşleri hakkındaki yasal düzenleme,
Kıdem tazminatı hakkındaki düzenleme,
Zeytinliklerin imara açılması hakkındaki düzenleme,
Örnekleri çoğaltmak mümkün görünüyor.
Hükümet, başı sıkıntıya girmeden; yönetmek için çoğunluğundan vekaletini aldığı topluma bilgi ya da hesap vermek sorumluluğunda hissetmiyor kendini. Bunu bir çeşit vakit kaybı, lüzumsuzluk hali, güçsüzlük emaresi, eski köye yeni adet olarak görüyor; kursağından haram lokma geçmedikten sonra iyi niyetli olmanın yeteceğini, kendisini kusurlu, yetersiz, olumsuz göstermeyeceği düşünüyor olmalı.
Romantizmi şiar edinmiş organizasyonlarda sıkça rastlanıyor bu davranış kalıbına:
Oturduğum sitenin yönetimi, bütçe gibi sitede meskun herkesi ilgilendiren önemli bir konuda; bilgiyi tabana yayıp şeffaflık sağlamak yerine yönetmeyi daha kolay hale getirmesi için icat edilmiş bir kategori olan blok temsilciliğini muhatap alıp bağlayıcı karar 'salmayı', bir demokrasi uygulaması olarak görmemizi bekliyor. İyi niyetli ya, boğazından haram lokma geçmez ya...
Bir işi birlikte yapmanın zevkini, kimseden esirgememek gerektiği kanaatindeyim. 15 Temmuz günü harekete geçen tehdit, görevlilerin yanı sıra toplumsalın kendiliğinden müdahalesiyle ortadan kaldırıldı. Şimdi herkesin anlatacak bir hikayesi, içine anlam kattığı bir hayatı var.
Yetkimizi devrettiğimizde hakkımızı da devretmiş olmayız. Empati yeteneğini kullanan Yöneticiler, bilgiyi demokratikleştirmenin, katılımı arttırmanın karar(lar)ın sağlık ve meşruiyetini de arttıracağını ve onay almanın en temel bir ihtiyaç olarak topluma can suyu vermek anlamına geldiğini bilirler.
Her kriz, bakmasını bilene bir başka hikmeti ihsan ediyor.
Kıdem tazminatı hakkındaki düzenleme,
Zeytinliklerin imara açılması hakkındaki düzenleme,
Örnekleri çoğaltmak mümkün görünüyor.
Hükümet, başı sıkıntıya girmeden; yönetmek için çoğunluğundan vekaletini aldığı topluma bilgi ya da hesap vermek sorumluluğunda hissetmiyor kendini. Bunu bir çeşit vakit kaybı, lüzumsuzluk hali, güçsüzlük emaresi, eski köye yeni adet olarak görüyor; kursağından haram lokma geçmedikten sonra iyi niyetli olmanın yeteceğini, kendisini kusurlu, yetersiz, olumsuz göstermeyeceği düşünüyor olmalı.
Romantizmi şiar edinmiş organizasyonlarda sıkça rastlanıyor bu davranış kalıbına:
Oturduğum sitenin yönetimi, bütçe gibi sitede meskun herkesi ilgilendiren önemli bir konuda; bilgiyi tabana yayıp şeffaflık sağlamak yerine yönetmeyi daha kolay hale getirmesi için icat edilmiş bir kategori olan blok temsilciliğini muhatap alıp bağlayıcı karar 'salmayı', bir demokrasi uygulaması olarak görmemizi bekliyor. İyi niyetli ya, boğazından haram lokma geçmez ya...
Bir işi birlikte yapmanın zevkini, kimseden esirgememek gerektiği kanaatindeyim. 15 Temmuz günü harekete geçen tehdit, görevlilerin yanı sıra toplumsalın kendiliğinden müdahalesiyle ortadan kaldırıldı. Şimdi herkesin anlatacak bir hikayesi, içine anlam kattığı bir hayatı var.
Yetkimizi devrettiğimizde hakkımızı da devretmiş olmayız. Empati yeteneğini kullanan Yöneticiler, bilgiyi demokratikleştirmenin, katılımı arttırmanın karar(lar)ın sağlık ve meşruiyetini de arttıracağını ve onay almanın en temel bir ihtiyaç olarak topluma can suyu vermek anlamına geldiğini bilirler.
Her kriz, bakmasını bilene bir başka hikmeti ihsan ediyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Murat Karayalçın
Gürkan Zengin ve Ekol tv'ye teşekkür ediyorum. Ankara BB ve SHP'nin eski başkanı Murat Karayalçın'la mülakat yaparak 'adam s...
-
Orospu Çocuğu ifadesi, bugün yaygın olarak küfür maksatlı kullanılıyor: İtham edilen kişinin annesi, değersizleştirerek kişinin kendisinin d...
-
Kişisel Gelişim konusuna ilgi duyan okuyucu kitlesinin bir kısmının merakla beklediği Metin Hara ‘ya ait “ Aşkın İstilası, Yol” isimli kita...
-
Merkez Bankası, Para Politikası Kurulunun 26 Nisan 2017 tarihli kararında "Geç Likidite Penceresine uyguladığı faiz oranlarını, 50 baz...