NTV'deki bir tartışma programı vesilesiyle Ergenekon Davasında yargılandığı için uzun süre tutuklu kalmış bir Mağdurun, "Sizler Tayyip Bey'in 17/25 Aralık sonrası tepkileri sonucunda yaşanan gelişmeler üzerine bu cemaatin baskısından kurtuldunuz, bugünkü özgürlüğünüzü bir bakıma Tayyip Beye borçlusunuz" biçimindeki söylem karşısında şiddetle öfkelendiğini; beden dilinin de bu freni patlamış hale eşlik ettiğini gözlemledim.
Bu olay, bir kez daha aynı objeye bakıp farklı şeyler gördüğümüzü ortaya koydu. Mağdur, Tayyip Beyi, Ergenekon Savcılarına sahip çıkmakla ve "ne istediniz de vermedik" söylemi gibi çok anlaşılabilir, zayıf bir zemin üzerinden eleştiriyor. Fetöcü ekibin savcı, polis, asker görünümlü teröristlerini, kendine Tayyip Beyden daha yakın bulduğunu ima ediyor.
Belli ki, darmadağın olmamak, kendi psikolojik bütünlüğünü muhafaza etmek için konfor alanını, penceresini terk etmeye niyeti yok. Özgürlüğünü "düşman"ına borçlu olmak duygusunun ne kadar rahatsız edici olduğunun farkındayım. Ayrıca öyledir; empati bozar, haklılık peşindeki insanı. Bırakalım, bir ömrü, haklı olma takıntısıyla onay peşinde koşarak geçirsin, tarih dışı kalsın. Bu da O'nun seçimi.
Bu tekil gözlemden bir sosyoloji çıkar mı, emin değilim ancak öyle olduğunu sanıyorum. Algıyı pekiştirecek gelişmeler olduğunda; onu da paylaşırız. Ancak bu tip esnekliğini kaybetmiş bireylerin kendi psikolojik dengesini takıntılı bir şekilde olumsuzda kurmasından dolayı toplum geleceğine olumlu bir katkı sunması mümkün değildir.
O zaman "kime ve neden" ekran görünürlüğü sağlıyorsunuz?
Bu olay, bir kez daha aynı objeye bakıp farklı şeyler gördüğümüzü ortaya koydu. Mağdur, Tayyip Beyi, Ergenekon Savcılarına sahip çıkmakla ve "ne istediniz de vermedik" söylemi gibi çok anlaşılabilir, zayıf bir zemin üzerinden eleştiriyor. Fetöcü ekibin savcı, polis, asker görünümlü teröristlerini, kendine Tayyip Beyden daha yakın bulduğunu ima ediyor.
Belli ki, darmadağın olmamak, kendi psikolojik bütünlüğünü muhafaza etmek için konfor alanını, penceresini terk etmeye niyeti yok. Özgürlüğünü "düşman"ına borçlu olmak duygusunun ne kadar rahatsız edici olduğunun farkındayım. Ayrıca öyledir; empati bozar, haklılık peşindeki insanı. Bırakalım, bir ömrü, haklı olma takıntısıyla onay peşinde koşarak geçirsin, tarih dışı kalsın. Bu da O'nun seçimi.
Bu tekil gözlemden bir sosyoloji çıkar mı, emin değilim ancak öyle olduğunu sanıyorum. Algıyı pekiştirecek gelişmeler olduğunda; onu da paylaşırız. Ancak bu tip esnekliğini kaybetmiş bireylerin kendi psikolojik dengesini takıntılı bir şekilde olumsuzda kurmasından dolayı toplum geleceğine olumlu bir katkı sunması mümkün değildir.
O zaman "kime ve neden" ekran görünürlüğü sağlıyorsunuz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder