Bu gün Srebrenitza Katliamının yıl dönümü. 1995 yılında Bosnalı Sırplardan oluşan ve Sırp semboller taşımasına rağmen Sırbistan Devletiyle organik bağı tespit edilemeyen silahlı militanlar, Birleşmiş Milletlerin koruması altındaki binlerce silahsız, savunmasız, sığınmacı niteliğindeki sivil Bosnalı Müslüman erkeği, sırf 'Türkler'den intikam almak ve bölgelerini müslümanlardan arındırmak' için katliama tabi tutarak şehit etti.
Tek sıra bir düzen içinde kendi ölümlerine yürüyen Boşnak Kardeşlerimizin hüzünlü yolculuklarını gösteren orijinal film çekimlerini televizyonlardaki tekrarlarından görmüşsünüzdür. Ne olacağını bilmemenin sıkıntısı, gerginliği, endişesi vardır yüzlerinde...
Birleşmiş Milletlerin ortalıkta huzuru sağlasın diye görev verdiği Hollanda Askeri Kuvvetleri de pasif destek verirler bu Çetnik Sırplara; katliam suçuna ortak olurlar.
Ülkesinde iç savaş çıkmış Suriyeli Erkek Mültecileri, hiç savaşmadı diye suçlayan insanlar görüyorum etrafımda, Türkçe konuşuyorlar ama Türk'çe konuşmuyorlar.
Mağduru suçlamak insanı görünürde rahatlatsa da saklandığı, yüzleşmekten kaçındığı sorumluluğu üzerinden düşürmüyor. (Sorumluluğu mağdur'a güvende olduğunu söylemek, hissettirmek, destek vermekten ibarettir aslında; eline silah alıp zalimle doğrudan çatışmak değil. Zihin bazen ne kadar sınırlayıcı olabiliyor? Kendini seçeneksiz hissettiğinde mağduru gözü ile görmek istemediği bir yana zalime hak, destek verdiği bile oluyor.)
Bulgaristan'dan muhacir gelen kardeşlerimizden biliyoruz ki örgütlü olmayan sivil direnişler, kişisel kalmakta ve etkisi de kısa vadeli hatta anlık olmaktadır. (Kahramanmaraş savunması bir istisnadır.) Egemen örgütlü güç (devlet), bu gibi tekil olayların yeniden yaşanmaması için genel kitlenin gözünü korkutacak tedhiş hareketlerine girişmektedir.
Kuvayyı Milliyeyi hatırlayalım. Sivil değil dağınık küçük askeri birliklerin bile düzenli bir ordu karşısında yeterli gelmeyeceği görüldüğünden bunların tasfiye edilerek birleştirilmesi yoluna gidildi.
Hangi akılla kendinizden insani donanım olarak hiçbir farkı olmayan dolayısı ile muazzaf askerlikten başka hiçbir askeri tecrübesi bulunmayan bir market çalışanı ya da inşaat ustası veya bir turizm acentesi sahibinden eline silah alıp sonuçta ülkesini kurtaracak bir hareketin organize bir parçası olmasını bekleyebilirsiniz? Bu vicdan ve akıl sahipleri için mümkün değildir.
Hangi zeka, hangi hak, hangi tecrübe aksini söyletir?
Doğu Türkistan'da neler oluyor? Uygurlar hakkında ne öneriyorsunuz? Bakkal, kasap, öğretmen ellerine geçîrdikleriyle Çinlilere mi saldırsınlar?
Srebrenitza'daki şehitlere saygı duyanlar, Suriyeli muhacirlere rol biçmeyi, kibri bıraksın.
Bunlar hangi ara hayatın gerçeklerini bir çizgi film kahramanı derinliğinde tefekkür eder oldular da kardeşleriyle aralarındaki duygusal bağı kesip empati duygusunu yitirdiler?
Empati duygusu fıtratımızda var; empati, aile, okul ve çevre eğitimleri ile karakterimizin bir parçası haline gelir. Bu güzergahta yaşanan problemler, kişisel gelişimimize olumsuz yansıyor; yabancılaşma, ötekileştirme ve duyarsızlaşma duraklarına uğrayan psikolojimiz, her türlü nefret suçu ve ırkçılık gibi narsistik duygu durumlarının baskın olduğu bir yolu izleyerek psikopatlığa kadar uzanıyor. Bütün bu serüvenin görünürdeki belirteci, şiddet ve öfkedir.
Empati yoksunluğu ciddi bir psikolojik rahatsızlık belirtisidir, beklemeyle, pratik bir kaç küçük uygulama ile geçmez, düzelmez, profesyonel yardım almayı gerektirir. Biz bilelim de...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder