21 Temmuz 2016 Perşembe

Fetö'ye karşı tepkilerimiz

Fetöyü de kapsaması bakımından genel ifade edeceğim:
Cerahat Cemaatinin, çok sonradan ortaya çıkacak "siyasi iktidarı, demokratik olmayan yollardan ele geçirme" hedeflerine ilişkin henüz üçüncü kişilerce aşikar olmamış kripto yapısı bilinmediği ve "dindar insandan zarar gelmez" empatisinin getirdiği analojik benzerlik (yanılsama) sonucu, bu tip insanların kamusal görevlerde tercih ve kabul edilerek işin, zaman içinde ehli olacağı düşünülen, haramdan sakınan, hakka hukuka riayet ve adaleti tesis edecek insanlara tevcih edildiği zannedildi.
17 Aralıktan önce "biz zaten bunların ne olduklarını biliyorduk" diye hava atan zevatın, dini olan her şeye karşı kategorik saldırgan ve tahammülsüz tutumu, bu beyanlarının da toptancı ve haksız olduğunu düşünmemize yol açmıştı.
Bugün meşrebince kendilerini öngörülü, bizi de aptal yerine koyanlar, neden kendilerine güvenip arkamızı dönmediğimizi anlayamazlar. 17 ve 25 aralıktan sonraki Cerahat temizliği harekatına bırakın destek olmayı, "iti ite kırdırdığı" kanaatiyle tribünden kahvesini yudumlayan köstekçiler, ilk fırsatta siyasi rekabetin dayatması karşısında şeytanla işbirliğine gittiler.
Bugün askeriyede arkadaşının kripto fetöcü olduğunu son kalkışmayla birlikte anlayan muvazzafların yaşadığı şaşkınlığı düşünün.
Büyük badire atlattık.

20 Temmuz 2016 Çarşamba

Darbe Girişimi ve Kredi Dercelendirme Kuruluşları

Başarısız darbe girişimini izleyen ilk iş günü, ilişkide olduğumuz kredi derecelendirme kuruluşları, alel acele bir açıklama yaparak Türkiye'nin kredi notunu çöp seviyesine indirebileceklerini beyan ettiler.
Bu kurumlar, küresel sermaye hareketlerini yönlendirmede itibar edilen referans kurumlar.
Darbe girişiminin önemli bir 'darbeci enerjisi' boşalmasına yol açtığı ve bu durumun benzer darbe girişimlerini, kısa vadede tekrarlanabilir olmaktan çıkarmasına rağmen sanki Türki...ye'de darbe, başarılı olmuş gibi notumuzu çöp seviyesine indirecek cezalandırıcı kararlar alabileceklerini dair üç derecelendirme kuruluşunun da aynı anda açıklama yapması, bunların ortak siyasi bir merkezin isteklerini uygulayan yapılar olduğu bilgisini teyit ettiği kanaatindeyim.
Kredi derecelendirme kuruluşlarının bu kararı, darbe girişiminin Amerikan akreditasyonu taşıdığının da en önemli göstergelerinden biri olmuştur.
Kalkışmanın çok değişik cephelerde sürdüğünü görüyoruz.

Darbe Girişimi, İdam İstemi ve Uluslararası Yükümlülükler

Başarısız darbe girişimi sonrası, ABD Dışişleri Bakanı Kerry, Türkiye'nin NATO dışına çıkarılması, AB Dış Politika Temsilcisi Frederica Mogherini ve Belçika Dış işleri Bakanı Didier Reybders, idamı mevzuatına koyan bir ülkenin birlik üyesi olamayacağını açıklayan beyanları, önemli kurumların yönetiminde bulunan yetkililerin, Türk toplumu ve yönetimiyle empati kuramadıklarını gösteren tepkisel açıklamalardır. (Papa'nın New York'u ziyaretinde genelevlerin durumunu sorduğunu manşet yapan gazeteciler gibi yanlış bir odaklanma sorunu yaşıyor bu yetkililer ve can tehlikesi atlattıktan sonra yapılmış duygusal açıklamaları esas alıp kırıcı ve küstah değerlendirmelerde bulunuyorlar.)
Batı cephesindeki bu gelişmeleri öğrendikten sonra tepkisel hareketleriyle ünlü ortalama yurdum insanının da, en kısa bir süre içinde "ilk yumruğu atan taraf" olmanın dayanılmaz cazibesine kapılıp Türkiye'nin
hemen bu birliklerden ayrılması gerektiği hususunda açıklamalarda bulunmaya başlayacaklarını bekliyorum.
Şahsen her iki örgütten de çıkmak yerine çıkarılmanın daha uygun olduğu kanaatindeyim. Her iki kurumdaki dostlarımızın elini zayıflatmamak, kanaatlerini almadan çıkmak yönünde karar vermek suretiyle onları küstürmemek ve böylelikle yanımızda olmalarını temin ederek bizim olmadığımız ortamlarda hak ve hukukumuzu korumalarına destek olmak için böylesi bir davranışın daha doğru olacağı kanaatindeyim.

Darbe Girişimi gecesi Bülent Arınç

Bülent Arınç, başarısız darbe girişimi gecesi, NTV canlı yayınına katılıp kişisel durumuna -güvenliğine- açıklık getirdi, darbe ve darbecileri kınadı. Bunu yaparken hızını alamayıp Fetö'ye de değinmesini beklerdim ancak bunu yapmadı. Kemal Kılıçdaroğlu da yapmamıştı, aynı saptamayı. Artık olayın sıcaklığı mı, algıda seçilmişim mi, bilmiyorum. (Arınç'ın Erdoğan muhalifi olmasında ya da böyle görüntü vermesinddli en önemli amilin Tayyip Bey'in bizzat kendisi olduğu yönündeki k...anaatim değişmedi. Arınç, emeklilik töreni yapılmadan, emeği için teşekkür edilmeden, değersiz olduğu hissettirilecek bir biçimde evine gönderildi. Tayyip Bey, üstüne düşen tsltif görevini yerine getirseydi Arınç, Gestalt'ı tamamlayacak, huzurla perdeyi kapatacaktı, olmadı ama ikisi arasında olumsuz majör bir gelişme olmadı, hala olabilirliğini sağlamak Erdoğan'ın elinde)
Arınç'ın TV yayınında darbecileri kınarken "mevcut iktidarın beğenilmeyen icraatlarına verilecek tepkinin darbe olamayacağını" söylemesi, ruhundaki fırtınanın dinmediğini, taze olduğunu göstermesi bakımından ilginçti.

13 Temmuz 2016 Çarşamba

Empatinin Yitimi

Mağdurla empati yapma yeteneğini kaybeden insanlar, başka insanların kategorik olarak tanımlayıp sıfatladıkları, tayin ettikleri alanda sürekli bulunuyor sanırlar. Örneğin mülteci kategorisine birilerini atar, bu insan grubu orada bir süre bekler ve dünyanın etrafında döndüğü pasif gözlemci arkadaş, bir zaman sonra hayatın akışı gereği dikkatini başka alanlara çevirdiğinden; sonra o mültecilere ne olduğunu bilemez, ilgisi kopmuştur. Zaten işi gücü olduğundan ilave sorumluluk almamak için mültecilerle bağ/yakınlık da kurmamıştır.
Empati yoksunluğu, verimli bir zemindir. Her türlü narsistik tezahür, psikopatlık, nefret suçu ve ırkçılık gibi şirk'in çeşitli görünümlerine kaynak teşkil eder.

Gece Edebiyatı

Serbest Fırka'nın kurulmasından itibaren kontrol dışına çıkarak yoğun bir halk teveccühüne mazhar olması, başta oyunu kuran Atatürk ile İnönü ve CHP çevresini kaygılandırmakta, kendilerini hadiseye vaziyet almaya sevk etmektedir.
Serbest Fırka'da çalışmak üzere bizzat Atatürk tarafından görevlendirilen Ahmet Ağaoğlu'nun hatıralarında Akademisyen İsmail Hakkı Bey ile ilgili paylaşmak istediğim bir anı var.
İsmail Hakkı Bey, Serbest Fırka'nın gayriresmi yayın organı Yarın Gaze...tesinde bir yazı yazarak Atatürk'ü Mikelanj ve yine bir rönesans sanatçısı Dölakruva ile mukayese ederek 'ben Halk Fırkası Reisi Gazi'yi değil, memleketi kurtarmış olan Mustafa Kemal'i severim' diyor.
Gazi, okuduklarından hoşlanmaz, öfkelenir. Ağaoğlu'nun Ankara'da olduğunu öğrenince kendisini Çankaya'ya çağırır, makaleyi değerlendirmesini ister. Ağaoğlu da yazıyı beğenmediğini, yanyana getirilmesi imkansız isimler arasında yapılan mukayeseyi anlamsız bulduğunu söyler. Gazi, konuya devam etmez, yemeğe geçilir, konu değişmiştir.
Ancak Ağaoğlu, konuşmalardan İsmail Hakkı Beyin yazısının daha önce de aynı mecliste konu edilerek Dr. Reşit Galip Beyin imza atacağı cevabi nitelikte bir yazının yine aynı mecliste tarafından kaleme alındığını öğrenir.
İsmail Hakkı Beyin bu makaleye cevap vermemesi mücadeleden hoşlanan Gazi'yi 'bir kat daha' kızdırmış, 'baştanbaşa küfür ve tahkirle dolu' ikinci bir makale daha yazılmıştır.
Gazi, 'beni müdafaa için bu makaleyi imzalar mısın?' diye sorunca Ağaoğlu, etrafındaki bakışların da olumlu yönlendirmesiyle 'çok içilmiş, bütün muvazeneler bozulmuştu' diyor, kabul eder, derhal kalem kağıt getirilir, yazıyı imzalar.
Sonra Gazi'nin direktifiyle iki yazı daha yazar. Ilki telgraftır: Parti Başkanı Fethi Bey'e, İsmail Hakkı Bey'in partiden atılıp üniversiteye dönmesi önerisi dile getirilir. Diğeri de yine Fethi Beye, İsmail Hakkı Beyi eleştiren daha ağır hücumların olduğu uzun bir yazı. Gazi ne söylediyse yazmıştır. Bitince yazılar temize çekilip gönderilir.
Sabah saatlerinde evine dönen Ağaoğlu, huzursuzdur, uyuyamaz. Manevi bir azabın kendisini yaktığını hisseder. İsmail Hakkı Beyi, temiz, hürmete layık bir zat olarak tanımaktadır. Serbest Fırkaya kendiliğinden, vatan aşkı ve hürriyet muhabbetiyle geldiğine inanmaktadır. Ona karşı vaziyet almayı manevi bir ölüm telakki eder. Olayı anlatması için oğlunu İstanbul'a Fethi Beyin yanına gönderir. Kendisi de Reşit Galip Beyin evine giderek dün gece yazdığı telgrafla mektubun geri çağrılmasına ilişkin yardım talep eder.
Doktor, Ağaoğlu'nun çektiği azabı sezince kahkaha ile güler: 'müsterih olunuz, telgraf ve mektup ne gitti ne de gider. Saat üçten sonra yazılan bu gibi yazılara Sarayda gece edebiyatı denir ve hiçbir yere gönderilmez. Yaverler ve katipler bunu bilirler.'

Fevzi Çakmak Hakkında

Serbest Fırkaya Atatürk'ün ricası ile kurcu olan Ahmet Ağaoğlu'nun Fevzi Çakmak'a ilişkin değerlendirmesi:
Müşir üniformasına bürünmüş olan bu Zat'ın, Gazi'ye karşı fikir beyan ettiğini kim görmüş? Sükut ve murakabe ve bir de dairede gece ve gündüz haritalar üzerinde düşüncelere dalmak bu Zat'ın tuttuğu yoldur. O şimdiye kadar neye karışmış ki, şimdi bir şeye karışsın! Derinden dindar ve muhafazakar olduğu halde, ruhunda taşıdığı bütün bu inançlar yıkılırken, O dudaklarını açıp da bir tek kelime söylememiştir! Her emrivaki karşısında daima susmuş, daima içten düşünceye dalmış! Bu suretle siyasi hayatın müspet sahalarından kaçındığı gibi menfi tecellilerine karşı da daima eteğini silkmiş, uzakta kalmış, kendisini korumuş! Bütün şeyhler gibi bu Zat'ın da yegane endişesi nefsini korumak, hayra da, şerre de karşı uzak kalmak olmuştur.

Srebrenitza Katliamı, Suriyeli Mülteciler ve Empati

Bu gün Srebrenitza Katliamının yıl dönümü. 1995 yılında Bosnalı Sırplardan oluşan ve Sırp semboller taşımasına rağmen Sırbistan Devletiyle organik bağı tespit edilemeyen silahlı militanlar, Birleşmiş Milletlerin koruması altındaki binlerce silahsız, savunmasız, sığınmacı niteliğindeki sivil Bosnalı Müslüman erkeği, sırf 'Türkler'den intikam almak ve bölgelerini müslümanlardan arındırmak' için katliama tabi tutarak şehit etti.
Tek sıra bir düzen içinde kendi ölümlerine yürüyen Boşnak Kardeşlerimizin hüzünlü yolculuklarını gösteren orijinal film çekimlerini televizyonlardaki tekrarlarından görmüşsünüzdür. Ne olacağını bilmemenin sıkıntısı, gerginliği, endişesi  vardır yüzlerinde...
Birleşmiş Milletlerin ortalıkta huzuru sağlasın diye görev verdiği Hollanda Askeri Kuvvetleri de pasif destek verirler bu Çetnik Sırplara; katliam suçuna ortak olurlar. 
Ülkesinde iç savaş çıkmış Suriyeli Erkek Mültecileri, hiç savaşmadı diye suçlayan insanlar görüyorum etrafımda, Türkçe konuşuyorlar ama Türk'çe konuşmuyorlar. 
Mağduru suçlamak insanı görünürde rahatlatsa da saklandığı, yüzleşmekten kaçındığı sorumluluğu üzerinden düşürmüyor. (Sorumluluğu mağdur'a güvende olduğunu söylemek, hissettirmek, destek vermekten ibarettir aslında; eline silah alıp zalimle doğrudan çatışmak değil. Zihin bazen ne kadar sınırlayıcı olabiliyor? Kendini seçeneksiz hissettiğinde mağduru gözü ile görmek istemediği bir yana zalime hak, destek verdiği bile oluyor.)
Bulgaristan'dan muhacir gelen kardeşlerimizden biliyoruz ki örgütlü olmayan sivil direnişler, kişisel kalmakta ve etkisi de kısa vadeli hatta anlık olmaktadır. (Kahramanmaraş savunması bir istisnadır.) Egemen örgütlü güç (devlet), bu gibi tekil olayların yeniden yaşanmaması için genel kitlenin gözünü korkutacak tedhiş hareketlerine girişmektedir. 
Kuvayyı Milliyeyi hatırlayalım. Sivil değil dağınık küçük askeri birliklerin bile düzenli bir ordu karşısında yeterli gelmeyeceği görüldüğünden bunların tasfiye edilerek birleştirilmesi yoluna gidildi. 
Hangi akılla kendinizden insani donanım olarak hiçbir farkı olmayan dolayısı ile muazzaf askerlikten başka hiçbir askeri tecrübesi bulunmayan bir market çalışanı ya da inşaat ustası veya bir turizm acentesi sahibinden eline silah alıp sonuçta ülkesini kurtaracak bir hareketin organize bir parçası olmasını bekleyebilirsiniz? Bu vicdan ve akıl sahipleri için mümkün değildir. 
Hangi zeka, hangi hak, hangi tecrübe aksini söyletir?
Doğu Türkistan'da neler oluyor? Uygurlar hakkında ne öneriyorsunuz? Bakkal, kasap, öğretmen ellerine geçîrdikleriyle Çinlilere mi saldırsınlar? 
Srebrenitza'daki şehitlere saygı duyanlar, Suriyeli muhacirlere rol biçmeyi, kibri bıraksın. 
Bunlar hangi ara hayatın gerçeklerini bir çizgi film kahramanı derinliğinde tefekkür eder oldular da kardeşleriyle aralarındaki duygusal bağı kesip empati duygusunu yitirdiler?
Empati duygusu fıtratımızda var; empati, aile, okul ve çevre eğitimleri ile karakterimizin bir parçası haline gelir. Bu güzergahta yaşanan problemler, kişisel gelişimimize olumsuz yansıyor;  yabancılaşma, ötekileştirme ve duyarsızlaşma duraklarına uğrayan psikolojimiz, her türlü nefret suçu ve ırkçılık gibi narsistik duygu durumlarının baskın olduğu bir yolu izleyerek psikopatlığa kadar uzanıyor. Bütün bu serüvenin görünürdeki belirteci, şiddet ve öfkedir.
Empati yoksunluğu ciddi bir psikolojik rahatsızlık belirtisidir, beklemeyle, pratik bir kaç küçük uygulama ile geçmez, düzelmez, profesyonel yardım almayı gerektirir. Biz bilelim de...

Mutluluk Üzerine

"Fakirlik, hastalık, yalnızlık, depresyon, kıskançlık, istismar, acı, yergi gibi insanı mutsuz eden şeylerin yokluğu halinde mutlu olmayız. Mutsuzluk veren şeylere odaklanmak garip bir şekilde daha çok üzüntü getirir.
Mutlu olmak için bir tek şeye, sevgiye ihtiyacımız vardır. Çocuğun doğumu, eşinin bakışı, anne babanın gülümsemesi hep sevgidir. Çocuklar genellikle mutludur, çünkü herkesi severler, herkes de onları sever.
Mutluluğun geniş kapsamlı olması için aldığımız kadar ...sevgi vermeliyiz. Bunun en iyi örneği, anne ve çocuk arasındaki aşkın sevgidir. Anneler, sevgileriyle bir bensizlik durumuna erişirler. Kendisi ile çocuk arasında hiçbir sınır hissetmez ve çocuğun duygularını kendisininmiş gibi tecrübe ederler.
Ne kadar sevgi verirsen karşılığında o kadar sevgi görürsün. Ne kadar sevgi görürsen, o kadar mutlu hissedersin. Bu davranış biçimi helezonik karakterlidir: sarıp sarmayalan ve ileriye doğru giden...
Duygular, şaşırtıcı bir şekilde kollektif bir nitelik taşır. Beynimiz tam da bu yüzden tecrübe ettiğimiz ve düşündüğümüz şeylere aynı tepkiyi verir. İyi hissettiren bir film, depresif bir şarkı, gözyaşlarına boğan bir kitap... Bunların hepsi kurgusal olaylara verilen gerçek tepkilerdir.
Ihtiyacımız olan, kurgusal karakterler yerine gerçek insanlarla bağlantılar kurmaktır. Kişisel çıkardan bağımsız olarak başkalarının refahını önemsemek gerekir. "




 Ray Clements'in Zor isimli kitabından derledim.

Kuzey Irak

Kuzey Irak Kürt Yönetimi, İran ve (siyasi alanda hiçbir ülkenin mevzuatına akredite olmamakla birlikte varlığını teröristik faaliyetlerle izhar eden) Kürdistan İşçi Partisinin desteklediği muhalefetin iç savaş tehdidi altında sıcak günler yaşıyor.
Bölgede 5 milyar USD'ı aşkın bir yatırımın yanısıra önemli enerji anlaşmaları da yapmış olan Türkiye, Barzani ailesinin yönetimindeki istikrara büyük önem veriyor.
Olası bir iç savaşın Türkiye'ye yönelik yeni bir Kürt ve Türkmen... muhacir dalgası yaratacağı öngörülüyor.
Ülkedeki Barzani muhalefeti ile işbirliği yapan Kürdistan İşçi Partisinin hedefinin de bölgenin istikrarsızlaştırılması sonucu, Türkiye'nin bu yeni göç dalgası ve ekonomik yatırımların akıbetiyle ilgilenmesi ve Amerika desteğinde Suriye'de oluşturmaya çalıştıkları yeni duruma olası bir Türk müdehalesinin bertaraf edilmesi gibi görünüyor. (Karşı binada oturanlar tarafından şımartılmış olan evin haşarı çocuğu, evi kirletirken; anne, bu pislikleri sesini çıkarmadan temizlemeye devam etsin isteniyor. Sanılıyor ki böylece çocuğun odası, ayrı bir kat mülkiyetine kavuşacaktır. bu yetişkinler gerçekten bazen çok tuhaf oluyor. )

Misafire aşırı ve abartılı ikramın anlamı?

Misafire aşırı yemek yedirme davranışının/kültürünün arka planında hangi motivasyon düşünce(ler) var?
Normalde insanın kendisine iyilik yapana, faydası dokunana, yemek yedirene kötülük yapması beklenmez ya. Bir bakıma borçludur, hizmet alan. Ikram sahibi, bir karşılık beklemeden yemeğini, imkan ve kaynaklarını paylaşmıştır, çünkü. Hizmet alan, ifade etsin ya da etmesin bilinçaltı düzeyde muhatabına şükran duyar. Bu davranış biçimi de bir çeşit ilgi ve sevgi gösterme biçimi o...lup her iki tarafın da beşeri bir ihtiyacına karşılık gelir.
Bu yemek ve iyilik hizmet alımları ancak benzerlerinin misli ile karşılanırsa evrenin dengesi bozulmaz.
Insanın dostlarını onore etme biçimlerinden biri de onlara kendisine bir ikramda bulunma imkanı vermek olmalı. Yoksa hep ısmarlayan veya ısmarlanan olmak insanı üzerinde kimlik geliştirmeye iter ki bu durumda egonun kontrolünü makul bir noktada tutmak, işbirlikçi şeytanın tatlı çerezlerinden nasiplenmek suretiyle mümkün olmaz, çok zordur.
Herkesin iyi hissetmeye ihtiyacı var.
Aşırı yemek ısrarında misafirin algısını pekiştirerek sonucu riske etmemek kaygısı yatıyor olabilir.

7 Temmuz 2016 Perşembe

Suriyeli Göçmenler ve Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı

Karlofçadan bu yana toprak kayıpları ve Kafkas milletleri gibi zor durumda kalan oldukça muhacir kabul etmiş, onlara kucak açmış bir milletin ahfadıyız. Ben, Türk'ün bu merhamet hasletini koruyan, esnek, kan bağına değil adalete önem veren bir öz taşıdığı görüşüne itibar edenlerdenim.
Bu tarihi tecrübeye ve niteliği itibariyle birinin kazancının ötekinin kaybına yol açmadığı bir olay olmasına rağmen sahibi olduğu vatandaşlık imkanını kimseyle paylaşmak istemeyen insanlar gör...dükçe içim acıyor. Bu durumun Türkiye'nin tarihini bilmemekten dolayısı ile büyük resmini okuyamamaktan kaynaklanan bencil, kişisel ve tarihi misyona aykırı bir düşüncenin tezahürü olduğu kanaatindeyim. Türk Toplumu kendini ve hazmetme kapasitesini inkar etmemeli.
Öte yandan bu gelişme, toplumumuz için iyi bir test imkanı doğurdu: insanımızın empati kapasitesi sorgulanıyor.


Suriyeli mültecilere vatandaşlık verilmesine karşı çıkan toplum kesimlerinde iki tip empati yoksunluğu gözlemliyorum.
Birincisi yaşama hakkını teminat altına almak için ülkemize göç etmiş olan insanların yaşadıkları ile kendi ailemizin geçmişte bir şekilde muhacir olmuşluğu arasında görülen benzerliğin (inkarı/) yol açtığı sempati yoksunluğu,
ikincisi de doğrudan kendi şahsının sahibi olduğu kültürel, ekonomik, sınıfsal vb.insani özellikler ile mültecinin kendisinde uyandır...dığı insani özellik algısı arasında bir örtüşmezlik, neredeyse hiçbir şekilde benzerlik göremiyor oluştur.
Bu yaklaşım sahipleri, böylelikle benzer tehditler karşısında kendisinin de muhacirlik potansiyeli taşıdığı hususunu yadsıyabiliyor ancak içten içe tedbir olmak üzere yöneticilerine "yeter artık, içinize dönün, dışarıyla ilgilenip tehlikenin üzerimize gelmesine yol açmayın; bu beceriksiz muhacirleri de bir an önce gönderin" mesajı veriyor.
Kanaatimce bu bir devekuşu tavrıdır ve kendini, varlığını, oluşumunu inkar politikasıdır.
Latinlerin dediği gibi 'ne gülüyorsun? Anlattığım senin hikayen.'

Sanatçının özgürlüğü

Yeteneklerini icra etmek, sanatçıyı günlük maişetini tedarikten alıkoyduğu için tarih boyunca sanat ve sanatçı, hamilik müessesine ihtiyaç d...