Türkiye'yi dış politika anlamında Tayyip Beyin 'tek başına' yönettiği, Davutoğlu'nun istifası ile belirgin hale geldi. Bir önceki Bakanlar Kurulunda dış politika yapıcıları olması gereken Volkan Bozkır ile Mevlüt Çavuşoğlu, Tayyip Bey'in beyanlarını esas alan açıklamaları tekrarlıyor, dış politikada izlenmesi gereken esneklik ilkesine uygun çözümler konusunda Davutoğlu ile Tayyip Beyi karşı karşıya bırakıyorlardı.
Evvelce iyi polis, kötü polis rol dağılımında batı nezdinde görece 'iyiyi' temsil eden Davutoğlu, ajandasına not aldığı her bir konu için azimle mümkün bütün senaryolar üzerinde çalışıyor, ciddi bir zaman ve enerji harcıyordu. O'nun bu tavrı, samimiyetini görünür kılıyor, öte yandan strateji geliştiren akademik tarafını ortaya çıkarıyordu.
Bu çalışma biçimi, çok yönlü düşünmeyi (olayın artçı etkilerini de kontrol etmeye matuf çözümler öngörmeyi) gerektiriyor, dolayısı ile bir yandan hızlı karar alınmasını önlüyor öte yandan Türk tarafının yumuşak, söz geçirilebilecek, aşırı esnek bir yapıda algılanmasına neden oluyordu. Merkel'in Davutoğlu ile pek de alışık olmadığımız görüşme trafiği, Almanlarda süreç uzadıkça Türk tarafının taviz vereceği beklentisini beslediğini düşünüyorum. Terör örgütü ve bileşenleri ile Avrupa Birliği yetkililerinin, Davutoğlu'na ilişkin çözümlemelerinde aynı davranışı zaaf olarak gördükleri ve yapıcı bir işbirliğinden uzak durarak zaman kazanmak amacıyla tarihi fırsatları ıskaladıklarını düşünüyorum.
Tayyip Beyin sezgileri çok güçlü. An'da verdiği kararların bir çoğunda kendisi ve ülkemizin çıkarları ile uyumlu ve tutarlı olduğunu görüyorum. Ancak örneğin Afrika seyahati öncesi havaalanında kendisine Putin'in ılımlı açıklamalarıyla ilgili ne düşündüğü sorusuna verdiği, "...Biz Rusya ile münasebetlerimizi geliştirmek istiyoruz..." cevabından sonra bütün inisiyatifi Rus tarafına verdiğini de maalesef görüyoruz. Tek oyun kurucunun olduğu ortamlarda bu tarz sonradan düzeltilmeye muhtaç beyanlarda bulunulması, muhatabın iştahını arttıran, memlekete zaman kaybettiren sonuçlar doğurmaktadır.
Tarih şuuru, kendi ve öteki ülkelerin günlük stok enerji ve pozisyonları değerlendirmede; değiştirmede, velhasıl dış politika yapımında kullanılan en önemli projektördür. Devleti yönetenlerin bu perspektifi yitirmeden gelişmelere yön vermeleri beklenir. Bu konuda her geçen gün mesafe aldığımız kanaatindeyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder