4 Mart Cuma günü, saat 16:40 civarında Pendik'in tanınmış bürokratlarından Sami Şimşek ile birlikte Metro'da Kartal istikametinde seyahat ederken toplumsal bir kargaşanın tanığı olduk. Sonradan ülke medyasında haber de yapılan bu olayla ilgili şahit olduklarımı paylaşmak istiyorum:
"Metronun Ünalan'dan hareket etmesiyle birlikte bize göre gidiş yönünden 'metroyu durdurun' diyen bir kadın sesi duydum. Ortada bulunan "ayaktaki yolcuların" dağılımından sesin geldiği yerde neler olduğu görülmüyordu. Hemen ardından gelen bir başka yolcu sesi de 'yangın frenini çekin' mealinde bir şeyler söyleyince yakınındaki yolcular 'bir tehlike anında çalıştırılması gereken kırmızı alarm düğmesine' hararetle bastılar ancak metronun hızında en ufak bir yavaşlama olmadı. Etraftan neler olduğuna dair çeşitli yolcu yorumları da gelmeye başlamıştı: bir yolcunun kapıya sıkıştığı, birinin kolunu kaptırdığı, ezilme olduğu...
Kısa bir süre içinde olayın gerçekleştiği bölgeden bizim tarafa bir yolcu akını oldu. Bunlar, olayın tesiri ile panik içinde hareket ediyorlardı. Bu insanlardan 20 yaşlarında bir genç kızı, düşmek üzere iken yakaladım. Öteki yanımda oturan yolcu, heyecanın etkisiyle yerinden kalkmış olduğundan; kızı buraya oturttum. Bir yandan ağlıyor bir yandan bağırıyor, etraftan gelen 'ne oldu?' sorularına gecikmeli "bilmiyorum" cevabını veriyor, belli ki şok yaşıyordu. Dengeli oturmadığından düşer kaygısıyla, kızın montunun yakalarından tutmaya devam ediyordum. İçinde bulunduğu durumdan çıkıp normalleşmesi için gözlerini kapatmasını ve derin nefes almasını istedim, iki kez. Yapmadı, duymadığını, şokun tesiriyle iletişim kuramadığımı düşündüm. (Olaydan uzak bir durumda yeniden değerlendirdiğimde şoktaki bir insanın ancak güven ihtiyacını sağladığında normalleşeceğini, dolayısı ile güvende olduğunu telkin ederek hipnotik süreçten çıkacağını öngörmeliydim.)
Metro yavaşlamaya başladı, Göztepe durağına gelmiştik. Kapılar açılınca yolcular, büyük oranda kendilerini dışarıya attılar. Vagondan son çıkanlardan biri olarak olay mahalline baktım. Ileride yerde içi boş olduğu izlenimi veren iki poşet bulunmaktaydı. Ben de dışarı çıktım. Artık nereden duymuşsa iki genç liselinin 'şaka amaçlı' bu olayı tertip ettiklerini ancak güvenlik tarafından yakalandıklarını söylüyordu, genç bir yolcu.
Metro görevlilerinin yaptıkları fiziksel tarama sona erince yola devam edebileceğimiz anonsu yapıldı. Önemli sayıda yolcu, durakta indikten sonra metroyu terk etmiş olmalı ki, makul bir boş koltuk kapasitesi ile yola devam ettik. "Hele de bugünlerde" bu türden şaka yapmanın sorumsuzluğuna ilişkin çeşitli yolcu yorumlarına kulak misafiri olduk."
Olay, 4 ve 5 Mart (Cumartesi) akşamları bir çok televizyon Kanalı'nın haber saatlerinde işlendi. Görgü şahidi olduğunu ifade eden beyaz montlu genç bir kız, sakallı, kapşonlu ve uzun boylu, muhtemelen (kızın kendi nitelemesi olarak:) 'Suriyeli bir kardeşimiz' in Ünalan'da "Allahüekber" diyerek poşetleri kapıdan içeri attığını, olayın böyle yapıldığını gördüğünü ifade ederek yakalanan liselilerin olayla ilgili olamayacağını iddia etti.
Bu kardeşimizin konuşma stilinin eskilerin cerbezeli dediği, söylemi abartıp köpürten cinsten olduğunu müşehade etim. Hani, en sıradan konuları bile ballı börekli anlatıp muhatabını büyüleyen ve istediği yöne sevkeden konuşmacılar vardır ya, pazarlamacı ağzı denir, işte o cinsten.
Zihnin duyumladığı olaylardaki eksiklikleri kendince tamamlayıp bütün olarak algılaması ile bir sisteme hangi aşamasında müdehale edilirse ona göre sonuç alınacağını söyleyen sistem kuralı, birlikte ele alındığında görgü şahidinin gözlem'e anlamca farkında olarak intikal ettiği an'a bağlı olarak kanaat oluşturduğunu ifade edebiliriz. Geri kalanı, zihnin hoşluklarıdır.
Düşmekten kurtardığım şoktaki yolcu örneğinde de insan hayatının bizatihi kendi zihninde yaşadıklarından ibaret olduğunu görmek mümkün. Ne olup bittiğine dair bir fikri dahi olmadığı halde etrafta "olan biten" zihin tarafından geçmiş tecrube ve duyumlar sarmalınca korku-tehdit olarak algılanmış ve dışarıyla iletişim, geçici olarak minimize edilerek derin bir odaklanma (şok, hipnoz) sağlanmış böylelikle hayatta kalma-koruma moduna geçilmiştir.
Gençlerin, güvenlik kameraları ile tespit edilen "şaka"sı, hadisenin kurgu olduğunu bilmeyen kitleyi doğal olarak tedirgin etmiştir. Bir yerden bir yere gitme amacının bir araya getirdiği insanları, ürküterek test etmeye kimsenin hakkı olmadığı gibi buradan evrensel mizaha malzeme olacak şakacı bir faaliyet de çıkmaz. Panik halindeki kitlenin harekete geçerek koşuşturmasının yol açabileceği muhtemel sonuçlar öngörülmemiş, bu yönde çaba sarf edilmemiştir. Öte yandan bu küçük hadise, toplumsal olaylarda etkiye maruz kalan insanlara yapılacak müdehale konusunda halkın bilgilendirilmesinin önemini de ortaya çıkarmış bulunmaktadır.
Olayın şakayı yapanlar, buna maruz kalanlar ve olayı daha sonra seyredecek üçüncü taraf gözlemciler için farklı anlam ve tepkilere yol açması olağandır.
Şakacılar, kendi kurguları olan şakayı, gerçekliğin geçici bir formu olarak görmelerine karşın gerçekmiş gibi lanse ederek gelişecek tepkilerin aslında ne kadar lüzumsuz olduğunu ortaya koymuş ve böylelikle mizahı üreten çelişkiyi yakalamış olurlar. Bu garip bir "kontrol bende" küstahlığıdır.
Maruz kalanlar, şakacıların kurgu bilgisinden mahrum bulundukları için şakanın boyutuna da bağlı olarak kendi ekosistemlerinde geçmiş tecrube ve duyumların etkisiyle çeşitli tepkiler verirler. Bu tür davranışlar, yapan açısından kendini korumaya dönük olup çelişki taşımadığından komik değildir.
Hadiseyi seyreden üçüncü taraf gözlemci için de belirleyici olan olayın kurgu olup olmadığı bilgisidir. Seyir esnasında bu bilgiden yoksun bulunan gözlemci, mağdurla empati ilişkisi geliştirebileceği gibi kişisel psikolojik eğilimlerine bağlı olarak bir doyum ilişkisi de geliştirebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder