13 Ağustos 2018 Pazartesi

Hırsızın hiç mi kabahati yok?

Hasta, koluna serum takılmış vaziyette sedyede uzanmış yatıyor. Bir enfeksiyon hastası, bu. Hastaneye bir nedenle gelmiş ancak koluna takılan serumun bozuk olmasından dolayı enfeksiyon ve yüksek ateş başlamış.
Bir doktor topluluğu, hastanın başında konsültasyon yapıyor.
- Evet, nedenini bilmiyoruz ancak hastanın ateşi 40 dereceyi buldu. Bu arada fark ettim ki tansiyonu da yüksek hastanın. Tuzsuz beslenmeli.
- Kalp atışlarında tespit ettiğim ritim bozukluğu, kalp kaslarının zayıflığını ortaya koyuyor.
- Şekeri de yüksek...
- Kabızlık problemi de var görünüyor.
Öyle anlaşılıyor ki doktorlardan her birinin söylediği doğru olabilir ancak bu teşhisler, hastanın derdine, önceliğine çare değil. Bu doktorlar, o hastayı tedavi edemezler. Ateşi düşürüp enfeksiyonun kaynağını kesecek ve enfeksiyondsn etkilenen yerlere uygun antibiyotik tedavisine başlayacak olan doktorun hizmeti, hastaya sağlığına kavuşturacak.

Döviz Operasyonu

Osmanlı, altın para rejiminden kağıt para düzenine geçmek için çok uzun bir zaman uğraş verdi. İlk denemeleri öyle acemiceydi ki amatör kalpazanların bile harekete geçmelerine neden olmuştu. Bu topraklar, ekonomik savaşı böyle tecrübe etti, ilkin...
24 Ocak kararlarıyla döviz cinsi paraların yurt içinde kullanımı, bulundurulması, alınıp satılması serbest oldu. Gelişen zaman içinde Türkiye'nin uzun yıllar sürecek olan yapısal enflasyonu, bir yanda TL'yi günlük değer kaybına uğratıp eritirken diğer yanda dövizi, atıl kalacak paranın değerini koruması için günlük hayatta kullanılan bir yatırım aracı konumuna soktu. Bunun sonucunda TL, Türkiye'deki egemenliğini döviz cinsinden paralarla bölüşmek, onlara istemeden de olsa yer açmak zorunda kaldı. Bu durum, son dönemdeki ekonomik bağışıklığımızı zedeleyen en önemli unsurdur.
Bugün ekonomide yaşadıklarımız, Türkiye'nin ekonomideki yapısal sorunlarıyla ilgisi olmayan açık bir finansal operasyon. "Ben demiştim..." ifadesiyle başlayan sözlerin operasyon çekenleri meşrulaştırma gibi işbirlikçi bir sonuç taşıdığı, mağdurla empati kurmaktan çok faile destek verdiği de açık... (Gözü kesmediği için tacizciye had bildirmek üzere sesini çıkartmak yerine, tarafsız görünüp tacize uğrayan mağdur kıza "sen de öyle giyinmeseydin, suç sende" diyen alçaklardan olmayalım.)
Son bir söz de ekonomik anlamda ülkenin silahlı kuvvetleri olması gereken Merkez Bankası, BDDK, Hazine ve Maliye'ye... Kur oyunu oynayan finansal kuruluşları tespit etmekten aciz oldukları, hatta belki bu misyonu edinmeyle ilgili bir farkındalık taşımadıkları şimdi net bir biçimde ortaya çıktı.
Siyasiler? Şu kadar söyleyeyim: Tayyip Beyin pozisyonundan kaynaklanan bu işle ilgili sorumlulukları var. Bunların gereği için aktif bir öğrenme ve çalışma gayreti içinde olacak.
Sorumluluklarının neler olduğunu, O biliyor...

Dövizden para kazanmak mı?

İnsan, değerleriyle çıkarları arasında bir tercih yapmak durumunda kaldığında anlar, nasıl biri olduğunu...
Evet döviz artmaya devam edecek; kendisine yetki verdiğimiz siyasetçi ve bürokratların bu operasyonu önleyecek yetenek, görgü ve tecrübeleri yok çünkü. Bu süreç içinde eğlenceye katılıp fırsattan istifade etmek, döviz satın alarak para kazanmak isteyenler için bu imkan pratikte mevcut.
Ancak -özellikle- parası olmasına rağmen "ülkemi, insanımı seviyorum, kendi menfaatime sonuç doğuracak olsa da başkasının aczinden yararlanmayacağım" gibi kendi benimsediği değerleri ile uyumlu davranmak suretiyle "hayır, ülkeme operasyon çekenlerin ekmeğine yağ sürmeyeceğim, onlarla aynı safa geçemem, bunu yapmaya gücüm de yeter ancak bunu yapmayı reddediyorum" kararını almak da mümkün.
Bir karar aldığımızda kendi irademizi belirlemiş, ilk hamleyi yapmış oluruz. Bunun sonuca etki gücü çok sınırlı da olabilir. Hayatta önemli olan kendi iç tutarlılığımızdır. Kazanç ve kayıp, taktiksel (kısa dönemli, anlık) olabilir, bu kısım sürecin ancak bir parçasına tekabül eder. "Herşey" sonuç için değildir. Biz yalnızca emek verir, taraf oluruz; sonucu Allah belirler.

Canlılar, Kurban ve başka şeyler

Canlılarla (İnsan, hayvan ya da bitkilerle) ilgili aldığımız kararlar, yalnız karşıda bir etkiye neden olmaz, kararı vereni de etkiler, değiştirir, dönüştürür.
Hayvan severler, şiddet, dokunma, sevme ve bunların etkisini görme duygularının insanı nasıl da dönüştürdüğünü iyi bilirler. Unutmayalım, Küçük Prens'i de sıradan bir çiçek evcilleştirmişti.
İhtiyaç sahibi biriyle girilen yardım ilişkisi, yardım edeni de iyileştirir, onun da yaralarını sarar. İşe yaramak, kuşatıcı, doyum veren ve hayata anlam katan güçlü bir duygudur.
İçinden geçilen her Kurban Bayramı, hayatın ne de kolay kaybedilebilen bir değer olduğunu gösterir bize. Besin zincirinin tepesinde olduğumuzun gizli şükrünü tadar her ölümlü...

Enflasyon

Enflasyon, piyasada işlem gören mal ve hizmetlerin fiyatlarında ani ve sürekli artış olması hali demektir.
Satıcıların, fiyat artışını gerçekleştirmek için neden(ler)e ihtiyaçları vardır: Akaryakıt ve döviz fiyatlarında meydana gelen artışlar, girdi yönü itibariyle en sık görülen maliyet artış gerekçeleridir.
Bu gerekçelerin sahici olabilmesi için piyasanın büyük çoğunluğunun yeni kurdan fiili ithalat yapması ya da içinde yeni kurlardan ithalatı yapılmış ürünlerin olduğu malları satın alması gereklidir. Aksi taktirde arızi olarak meydana gelebilecek kur değişimlerinin fiyatlara yansıtılması mümkün ancak etik ve pratik değildir.
Enflasyon, temelde bir servet transferidir. Bu durum, fiyatlara etki etmeyi becerenin beceremeyene göre daha çok kazanması, zenginleşmesi anlamına gelir. Piyasadaki bütün mal ve hizmetler, teorik olarak her an fiyat arttırabilirken neredeyse tüm malların maliyeti içinde yer alan emek geliri, istisnai haller dışında yılda bir kez kendi fiyatını güncelleyebilir. Dolayısı ile enflasyon, en çok emek geliri elde eden toplum kesimleri üzerinde (sömürücü) etkisini gösterir.
ABD'nin yürüttüğü kur operasyonunun, gerek döviz fiyatları gerekse ülke genelindeki ticareti durdurucu nitelikte olduğu ve bu denli yıkıcı etki gösterdiği bir zamanda hızlı hareket edip yeni fiyat oluşumlarının önüne geçmek kamusal bir görevdir.
Temel iktisat kurallarından biri, fiyatların geriye esnekliğinin olmayışıdır. Diğer bir deyişle artan fiyat, geriye gelmez. İçinde bulunduğumuz zaman dilimi, bu bakımdan kritik bir öneme sahiptir.
ABD tarafı, kur düzeyindeki gelişmelerin fiyatlara yansıtılması ile ilgili teşvik edici bir politika geliştirmiş olmalıdır. Bunun başarısız kılınması için Devletin çeşitli alanlarda faaliyet gösteren "piyasaları gözetim ve denetleme kurulları" ile Merkez Bankası'nın fiyat artışı konusuna her zamankinden daha çok önem vermesi gerekir.

28 Haziran 2018 Perşembe

24 Haziran Seçimi Çeşitlemeleri 2

Ne garip seçim analizleri yapılıyor?
Diyorlar ki oy oranları, geçmiş seçimler itibariyle bir eğilim analizi çerçevesinde yorumlanır. Buna göre önceki seçimde %41, sonrakinde %49, şimdi de %42 oy aldıysanız seçimin kaybedeni olmuşsunuz demektir. Seçimin kaybedeni ama Türkiye'nin en yüksek oy alan partisi aynı zamanda. Ne tutarsız, şizofren bir mantık?
Bu sihirli ayna, delirtir vallahi. Sorduğunuzda en güzelin siz olduğunu söyler ama diğer taraftan da bunun tadını çıkarmanıza izin vermez. Pamuk Prenses'in sizden bir tık daha güzel olduğunu ilave eder. Normalde bu durumda elinizdeki kumanda ile başka bir kanalı açmanız gerekir ama heyhat. Orada da aynı sudan içmiş bir başka uzman, benzer teraneleri seslendiriyordur. Kitle eğitimi, böyle sersem yapar insanı...
Oy vermek, seçim günü itibariyle bir karar vermek, partiler arasında bir seçim yapmaktır. Bir önceki seçimde ne yaptığınız, kime oy verdiğiniz yalnız kendinizin bildiği ancak sizi - oy vereni- bile bağlamayan bir bilgidir. Kimse "ulan geçen seçimde A partisine oy vermiştim, şimdi B'ye versem tutarsızlık olur. İnsanlar benim için yatırım yapmıştır, yazık..... onları yarı yolda bırakmış olurum, en iyisi yine gidip A partisine vereyim" demez.
%42 içinde bir sıralama önceliği yok. Yani oy vermiş seçmenin, ben bu %42'nin neresindeyim? İlk %5 içinde mi, %11 ila %24 arasında mı? gibi düşünceleri, anlamsızdır. Bu anlamsızlık, %42'nin kümülatif (birikimli) bir değer olmadığını gösterir. Yani yan yana dizilmiş 100 seçmen düşünün. %42'lik oy, bu yan yana dizilmiş 100 kişiden 42'sinin bir adım öne çıkması demektir. Evvelce öne çıkan 7 kişi bu dalgada 42 kişi ile birlikte hareket etmemiştir ancak bu defa öne çıkan 42 kişinin daha önce öne çıkan 42 kişi ile aynı kişiler olduğu iddiası da ancak bir safsatadan ibarettir. Bu 7 kişinin 42 kişiye borcu olmadığı gibi alacağı da yoktur. Fotografta ya varsınızdır ya da yok. %42, orijinal bir bileşimdir.
Ancak parti demokratik yarışın maksimalist yapısı gereği, "neden daha önce seçmenin %40'ının oyunu alırken sonra %49'unun oyunu aldım? Bu teveccühün sebebi nedir? Neden şimdi %42 aldım? Bu kayıp neden?" sorularını sorabilir, telafi politikaları izleyebilir.
Kolektif bir şuurla %42'yi bir araya getiren seçmenler, kimsenin sofrasında meze değildir. Tercihleri, öyle ya da böyle AkParti'yi ülkenin en müteveccih partisi yapmıştır: Memleketin en rağbet edileni. Bu seçmenin, tercihinden dolayı kimseye özür borcu yoktur. Tercihine en başta AkParti'nin sahip çıkması gerekir.
Şu sonuç odaklı maskülen tavırdan çok rahatsızım. Hiç ölmeyecekmiş gibi sürecin tadını sabote etmek, kendini ve çevresini mutsuz kılmak için elinden geleni yapıyor. Bizden, semtimizden uzak durasıcalar...

İnce ince Yasemince

Muharrem İnce, aldığı oy oranına işaret ederek muhalefetin yeni lideri olduğu izlenimi vermeye çalışıyor. Bu olgu ile destekli sosyolojik bir zaruret mi; artık vekil olmadığından kendine iş çıkarma gayreti mi, yoksa İnce, gerçekten seçimden başarı ile mi çıktı?
Seçimden başarı ile çıktığını sanmıyorum. İzah edeyim. Tayyip Bey'in karşısında kabaca üç aday vardı: İnce, Akşener, Demirtaş.
Muhalif bir seçmen olduğunuzu düşünün. Bu üç isimden hangisine oy verirdiniz? Milli değerlerimize o kışkırtıcı, tahkir edici, nezaketsiz üslubu ile alçakça ve defalarca saldıran ve bu nedenle önümüzdeki beş-on yılı demir parmaklıklar arkasında geçirecek olan birine mi oy verirdiniz, yoksa hakkında kendi vehimlerimizden, algılarımızdan başka bir hüküm sahibi olamadığımız, ne dediği, ne istediği belirsiz, Akşener'e mi? Netice olarak her ikisi de düşük tercih oranları ile tarihteki yerlerini aldılar.
Ancak bütün bunlara rağmen Muharrem İnce'nin en büyük kozu, Tayyip Bey'in kendisini muhatap rakip almasıdır. Tayyip Bey, Muharrem İnce'yi değil de bir başka adayı muhatap alsaydı, bütün eksikliklerine rağmen o adayın yıldızı parlayacaktı. Bu işler böyledir: lider kimi muhatap alırsa o öne çıkar,diğerleri tali konuma düşer.
Bütün bunlardan sonra İnce, %30'u aşmış, aman ne büyük olay! Doğrudan pazarlamaya hep itici bulmuşumdur.

Murat Karayalçın

Gürkan Zengin ve Ekol tv'ye teşekkür ediyorum. Ankara BB ve SHP'nin eski başkanı Murat Karayalçın'la mülakat yaparak 'adam s...