28 Haziran 2018 Perşembe

İnce ince Yasemince

Muharrem İnce, aldığı oy oranına işaret ederek muhalefetin yeni lideri olduğu izlenimi vermeye çalışıyor. Bu olgu ile destekli sosyolojik bir zaruret mi; artık vekil olmadığından kendine iş çıkarma gayreti mi, yoksa İnce, gerçekten seçimden başarı ile mi çıktı?
Seçimden başarı ile çıktığını sanmıyorum. İzah edeyim. Tayyip Bey'in karşısında kabaca üç aday vardı: İnce, Akşener, Demirtaş.
Muhalif bir seçmen olduğunuzu düşünün. Bu üç isimden hangisine oy verirdiniz? Milli değerlerimize o kışkırtıcı, tahkir edici, nezaketsiz üslubu ile alçakça ve defalarca saldıran ve bu nedenle önümüzdeki beş-on yılı demir parmaklıklar arkasında geçirecek olan birine mi oy verirdiniz, yoksa hakkında kendi vehimlerimizden, algılarımızdan başka bir hüküm sahibi olamadığımız, ne dediği, ne istediği belirsiz, Akşener'e mi? Netice olarak her ikisi de düşük tercih oranları ile tarihteki yerlerini aldılar.
Ancak bütün bunlara rağmen Muharrem İnce'nin en büyük kozu, Tayyip Bey'in kendisini muhatap rakip almasıdır. Tayyip Bey, Muharrem İnce'yi değil de bir başka adayı muhatap alsaydı, bütün eksikliklerine rağmen o adayın yıldızı parlayacaktı. Bu işler böyledir: lider kimi muhatap alırsa o öne çıkar,diğerleri tali konuma düşer.
Bütün bunlardan sonra İnce, %30'u aşmış, aman ne büyük olay! Doğrudan pazarlamaya hep itici bulmuşumdur.

24 Haziran Seçimi çeşitlemeleri 2

Şaka gibi ama öyle sıradan bir şaka değil, eşek şakası gibi.
Yurt dışında yaşayan orta yaşı geçkin üç kadınla yapılmış bir ropörtaj videosundan bahsediyorum. HDP iktidara gelirse akan kanın duracağını söylüyor, ablalar. Bunun için de acil bir HDP iktidarı talepleri var. Bunlar hesap insanı değiller, muhtemelen öyle inanıyorlar. İflah olmaları, hadiseye başka, hele de bizim penceremizden bakmaları mümkün görülmüyor. Zaten sınırlı bir kelime dağarcığı ile konuşuyorlar, bu düşüncelerinin de sınırlı olduğu konusunda fikir veriyor.
Peki gerçekten, terör örgütünün legal siyaset alanındaki iştiraki olan HDP'nin iktidara gelme ihtimali var mı, böyle bir gelişme olsa akan kan durur mu? HDP, sürekli baraj sorunu yaşayan bir parti. İktidar olmasını bırakın, meclise girmesi için her seferinde CHP'nin himmeti gerekiyor. Hoş CHP yönetimi ile seçmeninin bundan muzdarip olduğunu söyleyemeyeceğim. Mustafa Kemal'in askerleri olduğunu söyleyen güruh, Aponun askerlerini meclise sokuyor. Olacak iş değil ama durum bu.
Algısal olanın olgusal olanla test edilmesi gerekiyor ki zannın gerçekliği sınansın.
Kadınların "kan durur" dediği, demokratik yollardan gerçekleşecek bir teslim alma halidir. Kanlı bir terör örgütünün kurduğu parti, ilkesel olarak barışçıl olamaz. Dilde olan, kalbe inmeyen söylemlerle ancak müsait olanları kandırabilirler. Uzlaşma ancak buna gerçekten niyetli olanlarla yapılır. Türk Devleti, Habur'la başlayan, çözüm süreciyle devam eden, sonunda çukur çatışmalarıyla varlığına kasteden örgütü tasfiye etmeden rahat bir nefes alamayacağını öğrendi. Hoş, bir süredir terör örgütü, uluslararası güçlerin nam ve hesabına hareket eden daha da bir garip bir hale dönüştü ya...
Dünyada petrol çıkarma işlemi ne zaman bitecek? Petrol fiziki olarak bitince mi? Tabi ki, hayır. Petrol çıkarma maliyetleri, petrolün fiyatını geçtiğinde kimse petrol çıkarma işi ile uğraşmayacak. İşte bu örnekteki gibi terör örgütü, tek tek her bir militanı öldürüldüğü için bitmeyecek. Sağ kalan militanlar gittikleri yolun yol olmadığını anlayıp teslim olmaya başladıklarında terör örgütü de bitmiş olacak. Buna demokratik zemindeki parti ve onun silahsız adamlarını da eklemek gerek.

24 Haziran seçimi üzerine çeşitlemeler

Valla, kanaatimce mevzu Kürt olmak ya da olmamak değil. Terör örgütü ve terörün partisi, kendine meşru bir sosyolojik zemin bulmak için Kürtlüğü kullanıyor ve maalesef pek çok Kürt insanı da "bu bizi temsil ediyor" kolaycılığı ile gönüllü olarak gidip bunlara vekalet veriyor.
Terörist eğitimlerinde Marksist-Leninist bir dünya görüşünü empoze eden örgüt, küresel emperyalizmin finanse etmesiyle siyasi oluşumlara girmek istiyor. Akıllarınca vergileri bundan sonra elektrik direğine bağladıkları masum insanı vahşice öldüren şerefsizler toplayacak. Devlet, bölgedeki üretimi ve istihdamı arttırmak için bütçesinden ilave fonlar tahsis ederken bunlar, höt diyerek bölgeye refah getireceklerini mi sanıyor?
Önünde sonunda devletimiz, terörün ve teröristin kökünü kazıyacak. Demirtaş, devletin askerini polisini "kimi süpürüyorlar ancak kanalizasyon temizlerler" kusmuğuyla itham ederken devletin atadığı kayyumların hizmet götürdüğü vatandaşlar, hizmet misyonuna prim vermediklerini Kürtçü kimlik siyasetine vekalet vererek göstermiş oldular. Tabi, aksi olsa ezdirmiş olacaklardı kendilerini(!)… Herkes kendinde eksik olanı tamamlama derdinde.
Ağzından çıkanı kulağı duymayan elbette hukuk önünde hesabını verecek. Onun dışındakiler, hizmet vermiyormuş, işini yapmıyormuş...
Bırakınız seçsinler, bırakınız sorumluluklarını alsınlar.
Sisteme dışarıdan ikide bir müdahale ederseniz, kendiliğinden dengeye gelmesini de önlemiş olursunuz. Zorakilikten denge çıkmaz.

30 Mayıs 2018 Çarşamba

Merkez Faiz Arttırdı

Kadı Burhanettin, merhum; sonuca ulaşmak için sabırlı ve tahammüllü davranmak gerektiğini beyan ediyor:
"... Ey gönül sabr et tahammül kıl ona
Yâre erişmek işi az az olur..."
Merkez, faizleri arttırdı ancak uygulamanın 1 Haziran'da başlayacağını ilan etti.
Büyü bozulmasın diye kimsenin ağzını bıçak açmıyor. Tayyip Bey, mesela. Konuşmalarında "bak yine beni dinlemedi, yaramazlar" tadında bir çıkış yapmadı. Allah için rakipleri de ağızlarını açıp kışkırtıcı bir göndermede bulunmadılar. Bir kırmızı pazartesi sendromudur, gidiyor. Ama yolunda gitmeyen şeyler de var. Finans kesiminin kaşar yöneticileri, "bu devlet, bize ödeyeceği faizlerle batmaz be kardeşim" pişkinliğinde mevcut faiz oranını henüz sindirmedikleri halde (açgözlülükten) yeni faiz arttırımı için "yok, Çetinkaya, sadeleştirme konuşmasında ve Londra'da yabancı yatırımcılara dünyanın en yüksek ikinci reel faizini veriyor olmamıza rağmen yeni faiz arttırımı için sinyal verdi" biçimindeki beyanlarıyla Merkez üzerinde yeni baskılar oluşması için şimdiden kamuoyunu hazırlamaya başladılar. Çetinkaya'nın öyle bir stratejisi yok, işini yapmaya çalışıyor ama kime anlatacaksın? Allah, kimseyi açlıkla imtihan etmesin. Düzgün bir aile terbiyesi almadığı halde çocukluğunu açlıkla, yoklukla, yoksunlukla geçirmiş insanlar, üç nesil evladını besleyecek servete de ulaşsalar da varlığın tadını çıkaramıyor, her şeyini kaybedip yeniden açlığını geçirdiği o çukura dönme korkusuyla zalim üssü zalim oluyorlar. Kemikleri yok bunların. Hani diyorlar ya paranın dini imanı yoktur, el hak doğru. Aile terbiyesinde fire varsa "çok para sahibinin" de dini, milliyeti öncelik sırasında çok arkalarda geliyor. Bu grubun ortak paydası, kaybetmekten korktuğu o parayı çoğalarak korumak oluyor.
Servet, kişisel değerlerini hayatta kalmak üzerine inşa etmiş insanı ele geçirdiğinde arabanın önüne koşuyor, at gibi kullanıyor.
Dövizdeki düşüş sürecek, çok daha fazla sürecek. 4,20 kuru için Merkez'in ihracatçıyı korumak üzere aldığı bir karar vardı. Kur, 4,20'ye doğru indikçe bakalım Merkez, bunun düşüşün alt sınırı olmasını nasıl engelleyecek?

Merkez faiz arttırıyor

Merkez Bankasınca yayınlanan basın duyurusuna göre Merkez, piyasa beklentilerine uygun olarak faiz çeşitliliğinde sadeleşmeye gidiyor. Pratik değeri artık neyse; piyasalar bu habere çok sevinmiş gibi görünüyor. İddiaya göre sadeleşme açıklaması bile kurların gerilemesine yetmiş. Merkez, telif hakkı kendine ait bir çok faiz çeşidi kullanıyor. Ana dili Türkçe olmayan ekonomistler için dünyada başka örneği olmayan uygulamalara aşinalık kazanmak yıpratıcı olabiliyor. Tabi, “bu da neydi ya?” türünden sadeleşme isteyen çok sayıda Türk asıllı ekonomistin varlığına da işaret edelim.
Asıl önemli haber, dolaylı faiz artışı ile ilgili. Merkez Bankası bugün yaptığı açıklamada “Bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı, Merkez Bankası politika faizi olacaktır. Bu oran, mevcut fonlama faizine (% 16,50) eşitlenecektir. Merkez Bankası gecelik vadede borçlanma ve borç verme oranları bir hafta vadeli repo ihale faiz oranına kıyasla -/+ 150 baz puanlık bir marj ile belirlenecektir. Yeni operasyonel çerçevenin uygulanmasına 1 Haziran 2018 tarihinde başlanacaktır. “ denildi.
Merkez’in bu tip dolaylı anlatımlarını tahmin edebileceğiniz gerekçelerle çok masum buluyorum. Haberdeki en önemli husus, 1 Hazirandan sonra Merkez’in piyasaya repo üzerinden para vereceği, daha önce GLP’ye park etmiş taleplerin de artık ihtiyaç gidermek için repo kapısına gelmelerini duyurmasıdır.
Politika faizi ya da uzun adı ile “bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı”, yüzde 8 düzeyinde bulunmaktayken şimdi bu oran %16,50 olacak ve muhtemelen halen yürürlükte olmayan gecelik repo uygulaması da aktif hale getirilecek.
Böylece Merkez, Tayyip Bey engelinin etrafını dolanmış, piyasanın faiz artışı isteklerini kabul etmiş oluyor. Ancak haber, piyasalarda umduğum etkiyi henüz uyandırmadı. Anlamada bir sorun yaşandığını, kurlarda hızlı bir aşağı yönlü bir hareket beklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Kim bilir belki de bu kur düzeyinden yeterli alıcı gelince satıp piyasadan öyle çıkmak istiyorlardır.
(Emperyalistler, Birinci Dünya Savaşının başında İttihat ve Terakki tarafından tek taraflı alınan bir kararla kaldırılan kapitülasyonları, savaşı kazanmaları üzerine Osmanlı yönetimine dikte edip yeniden yürürlüğe koymuşlardı. O savaş yorgunu, ümitsiz, fakir toplumun kanını emmeye doyamıyorlardı bir türlü... Nereden aklıma geldiyse?)

12 Mayıs 2018 Cumartesi

Ortalama fonlama maliyeti

Merkez Bankasının gecelik ve haftalık repo, geç likidite penceresi gibi çeşitli yollarla piyasaya (bankalara) ihtiyaç duydukları likiditeyi (nakdi) sağlaması sonucu oluşan borçlanma faizinin ağırlıklı ortalamasına; ağırlıklı ortalama fonlama faizi deniyor. Kitabi tanım bu.
Ortalama fon maliyeti kavramı, piyasadaki tüm aktörleri bağlamıyor. Zira Merkez ile para alış verişine girme kararı, banka yönetimlerine ait; dolayısı ile her gün teşekkül eden ortalama oranın tespitine katkı veren bankalar farklılaşıyor, bunların ihtiyaçları, kullandırılan kredi türleri, miktarı ve uygulanan faiz oranları da değişiyor. Dinamik bir ilişki bu.
Kavram, öyle yansıtıldığı gibi piyasaların fonlanma maliyetlerini gösteren makro bir bilgi taşımıyor; ama böyle algılanması için medyası, piyasası ve akademisiyle bütün ekonomi kesiminde sessiz bir uzlaşma görülüyor.
Kavram, esas olarak ilgili dönemde Merkez Bankası politikasının yol açtığı (Merkez'in) karlılık durumunu tanımlıyor. Ancak Merkez Bankası, karlılık misyonuyla hareket etmediğinden yukarıda tanımlanan ağırlıklı ortalama getiri kavramının ekonomi dünyasına işlevsel bir yararı olmayacak.
Ortalama fonlama maliyeti, işlemlerin yapıldığı gün itibariyle bütün piyasayı etkileyen bir oran olmayıp biraz da zorlama ile o gün Merkez Bankası ile fon ilişkisi içine girmiş bankaların borçlanmalarına ilişkin bir bilgi taşıyor. Biraz zorlama çünkü hem olayın en büyük aktörü olan mevduata ödenecek faiz oranları, ortalama fonlama maliyetine dahil edilmemiş durumda; hem de bir bankanın o gün Merkez bankasının sunduğu kredi imkanlarından ortalamalara uygun bir kullanım yapması imkansız.
Merkez Bankası, piyasayı yönlendirmek amacıyla Geç Likidite Penceresi (GLP) faiz oranında artış kararı aldığında "Merkez, faiz arttırdı!" diye sevinen ya da yerinenler, bu faizin GLP gibi çok dar bir kesimi ilgilendiren teknik bir kavram olduğu, sağlıklı bankaları ve diğer ekonomik kurumları ilgilendirmediğini görmezden geliyorlar. Ruh ikizi oldukları bu söylemleri ile ortaya çıkıyor ve gerçekte ekonomik değil siyasi bir yorumda bulunmuş oluyor ve demek istiyorlar ki;
- "Merkez, faiz arttırdı. Çünkü Merkez, Tayyip Bey'i dinlemiyor, hatta ihanet ediyor. Haydi Tayyip Bey, oraya da müdahale et, dağıt orayı..."
-"Merkez, faiz arttırdı. Hani arttırmayacaktı? Arttırdı işte. Yaptıklarınız yanlış, Merkez Bankası bile size tahammül edemiyor..."
Takip edebilenler için son bir tespit: GLP'deki 75 puanlık artış sonrası, "Merkez, artık GLP'ye müdahale etmeyi bıraksın, politika faizini değiştirsin" demeye başlayanlar, bir yanlışı düzeltme görüntüsü altında Merkez'in politikalarına yabancılaşmaya ve bu politikaları etkisiz kılmaya yöneldiklerinin farkında mı?

19 Nisan 2018 Perşembe

Haziran Güzellemesi

Kemal Kılıçdaroğlu'nun erken seçimle ilgili bir soruya cevap olarak kurduğu cümlede 13 kez Haziran kelimesini tekrar ederek güzelleme yaptığını duyunca aklıma başrolünü Peter Sellers'in oynadığı, orijinal adı 'Being there' (Bir yerde) olan, seyredenlerin tadına doyamadığı ünlü bir film ve ilgili sahnesi geldi.
Chance, 60-65 yaşlarında, ömrünü zengin bir adamın küçük bahçesinde bahçıvan olarak geçirmiş, kimsesiz biridir. Filmin başında mal sahibi ölür. Hayatı sadece tvden tanıyan kahramanımız Chance'in çocukluğundan beri yaşadığı evi boşaltıp sokağa çıkması ve kendine yeni bir hayat kurması gerekmektedir. Cjance'in elinde valiz, başında melon şapka ile sokaklarda acıkarak amaçsız dolaşması, etrafın bu çağ dışı görünümlü insana sataşması, dramatik sahnelerdir. Tam bu sırada filmin diğer baş akristi, Shirley MacLaine'in içinde olduğu özel aracı süren şoför, Chance'a hafifçe dokunur ancak çarptığını zanneder. Olay çıkmasın diye Chance'i ev olarak kullandıkları malikaneye getirirler. Chance, zaten kelime dağarcığı zayıf, asosyal, silik bir kişiliktir. Kendisine bir oda tahsis edilir ve evin sahibi ile tanışır. Bu adam, tekerlekli sandalyeye mahkum, solunum rahatsızlığı çeken, aynı zamanda Birleşik Devletler Başkanına özel danışmanlık yapan yaşlı biridir. Böyle birinin karısının sıradan, yaşlı bir adama çarpması ya da çarpıp kaçması, gazeteler açısından haber değeri taşıdığından iyileşene kadar malikanede kalması teklif edilir, Chance bunu kabul eder.
Ertesi gün Başkan, artık sağlığı iyice bozulmaya yüz tutulmuş danışman  arkadaşını ziyarete gelecektir. FBI, güvenlik gerekçesi ile Chance'ın kim olduğunu araştırır ancak çok gariptir, Chance'ın 1938 yılında kuru temizlemeciye verdiği isim dışında sigorta sistemi dahil hiç bir yerde kaydı yoktur. (FBI'ın olayı nerelere kadar sorgulayabileceğine, gücüne gönderme yapılıyor.) Ancak efendisinin eskilerini giydiğinden Chance'ın elbise, ayakkabı ve valizindeki malzemelerin kalitesinin yüksekliği, onun sıradan biri olmadığı kanaatini pekiştirmekte ve kendisini Başkan için bir tehdit olmaktan çıkarmaktadır.
Başkan gelene kadar konuşmayı pek sevmeyen Chance, ev sahibi ile iyi arkadaş olur. Sonra Başkan ve yakın çalışma arkadaşları, malikaneye gelir. Chance'ı tanıştırırlar. Konu yemekte ekonomiye kayar. 1979'larda dünyada liberalizm rüzgarları esmeye başlamış, devletin ekonomiye müdahalesi yüksek sesle eleştiriliyor olmasına rağmen Başkan, ekibine rağmen özellikle büyük ölçekli özel sektör şirketlerinin devlet tarafından kurtarılması konusuna sıcak bakmaktadır. Chance'a ekonomik gidiş ile ilgili ne düşündüğünü sorarlar. Chance'ın tek bildiği konu, bahçe bitkileri ve onların yetişme bilgileri olduğu için soruyu bir kez daha tekrar ettirip söze bildiği yerden girer:
"-(Chance) Kökler zedelenmedikçe bir şey olmaz. ve bahçede her şey yolunda gider.
- (Başkan, şaşkınlıkla) Bahçede mi?
-(Chance) Evet. Bahçede, büyümenin bir mevsimi vardır. Önce ilkbahar ve yaz gelir ama sonra sonbahar ve kış. Sonra yine ilkbahar ve yaz olur.
-İlkbahar ve yaz?
-(Chance) Evet. -Sonra da sonbahar ve kış.
-(Başkan) Evet. Sanırım genç arkadaşımız şunu söylemek istiyor: Doğanın mevsimlerini ister istemez kabulleniyoruz ama ekonomimizin mevsimleri canımızı sıkıyor.
-(Danışman) Evet.
-(Başkan) İlkbaharda her şey büyür. Bunun uzun süredir duyduğum en ilginç ve iyimser görüş olduğunu söylemek zorundayım. Bu sağlam görüşlerinize hayran kaldım. Senatoda eksikliğini çektiğimiz şey de bu..."
Ciddi ortamlarda cehalet, kendini yüksek bilgi düzeyi gibi satabiliyor. :)
Seyretmediyseniz 130 dakikanızı ayırın, seyredin derim. Daha pişman olanını görmedim.

Murat Karayalçın

Gürkan Zengin ve Ekol tv'ye teşekkür ediyorum. Ankara BB ve SHP'nin eski başkanı Murat Karayalçın'la mülakat yaparak 'adam s...