Kemal Kılıçdaroğlu'nun erken seçimle ilgili bir soruya cevap olarak kurduğu cümlede 13 kez Haziran kelimesini tekrar ederek güzelleme yaptığını duyunca aklıma başrolünü Peter Sellers'in oynadığı, orijinal adı 'Being there' (Bir yerde) olan, seyredenlerin tadına doyamadığı ünlü bir film ve ilgili sahnesi geldi.
Chance, 60-65 yaşlarında, ömrünü zengin bir adamın küçük bahçesinde bahçıvan olarak geçirmiş, kimsesiz biridir. Filmin başında mal sahibi ölür. Hayatı sadece tvden tanıyan kahramanımız Chance'in çocukluğundan beri yaşadığı evi boşaltıp sokağa çıkması ve kendine yeni bir hayat kurması gerekmektedir. Cjance'in elinde valiz, başında melon şapka ile sokaklarda acıkarak amaçsız dolaşması, etrafın bu çağ dışı görünümlü insana sataşması, dramatik sahnelerdir. Tam bu sırada filmin diğer baş akristi, Shirley MacLaine'in içinde olduğu özel aracı süren şoför, Chance'a hafifçe dokunur ancak çarptığını zanneder. Olay çıkmasın diye Chance'i ev olarak kullandıkları malikaneye getirirler. Chance, zaten kelime dağarcığı zayıf, asosyal, silik bir kişiliktir. Kendisine bir oda tahsis edilir ve evin sahibi ile tanışır. Bu adam, tekerlekli sandalyeye mahkum, solunum rahatsızlığı çeken, aynı zamanda Birleşik Devletler Başkanına özel danışmanlık yapan yaşlı biridir. Böyle birinin karısının sıradan, yaşlı bir adama çarpması ya da çarpıp kaçması, gazeteler açısından haber değeri taşıdığından iyileşene kadar malikanede kalması teklif edilir, Chance bunu kabul eder.
Ertesi gün Başkan, artık sağlığı iyice bozulmaya yüz tutulmuş danışman arkadaşını ziyarete gelecektir. FBI, güvenlik gerekçesi ile Chance'ın kim olduğunu araştırır ancak çok gariptir, Chance'ın 1938 yılında kuru temizlemeciye verdiği isim dışında sigorta sistemi dahil hiç bir yerde kaydı yoktur. (FBI'ın olayı nerelere kadar sorgulayabileceğine, gücüne gönderme yapılıyor.) Ancak efendisinin eskilerini giydiğinden Chance'ın elbise, ayakkabı ve valizindeki malzemelerin kalitesinin yüksekliği, onun sıradan biri olmadığı kanaatini pekiştirmekte ve kendisini Başkan için bir tehdit olmaktan çıkarmaktadır.
Başkan gelene kadar konuşmayı pek sevmeyen Chance, ev sahibi ile iyi arkadaş olur. Sonra Başkan ve yakın çalışma arkadaşları, malikaneye gelir. Chance'ı tanıştırırlar. Konu yemekte ekonomiye kayar. 1979'larda dünyada liberalizm rüzgarları esmeye başlamış, devletin ekonomiye müdahalesi yüksek sesle eleştiriliyor olmasına rağmen Başkan, ekibine rağmen özellikle büyük ölçekli özel sektör şirketlerinin devlet tarafından kurtarılması konusuna sıcak bakmaktadır. Chance'a ekonomik gidiş ile ilgili ne düşündüğünü sorarlar. Chance'ın tek bildiği konu, bahçe bitkileri ve onların yetişme bilgileri olduğu için soruyu bir kez daha tekrar ettirip söze bildiği yerden girer:
"-(Chance) Kökler zedelenmedikçe bir şey olmaz. ve bahçede her şey yolunda gider.
- (Başkan, şaşkınlıkla) Bahçede mi?
-(Chance) Evet. Bahçede, büyümenin bir mevsimi vardır. Önce ilkbahar ve yaz gelir ama sonra sonbahar ve kış. Sonra yine ilkbahar ve yaz olur.
-İlkbahar ve yaz?
-(Chance) Evet. -Sonra da sonbahar ve kış.
-(Başkan) Evet. Sanırım genç arkadaşımız şunu söylemek istiyor: Doğanın mevsimlerini ister istemez kabulleniyoruz ama ekonomimizin mevsimleri canımızı sıkıyor.
-(Danışman) Evet.
-(Başkan) İlkbaharda her şey büyür. Bunun uzun süredir duyduğum en ilginç ve iyimser görüş olduğunu söylemek zorundayım. Bu sağlam görüşlerinize hayran kaldım. Senatoda eksikliğini çektiğimiz şey de bu..."
Ciddi ortamlarda cehalet, kendini yüksek bilgi düzeyi gibi satabiliyor. :)
Seyretmediyseniz 130 dakikanızı ayırın, seyredin derim. Daha pişman olanını görmedim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder