3 Haziran 2016 Cuma

Almanya'yla Gerilim

Türkiye'nin Almanya ile olan ilişkilerini, Cem Özdemir'in başrolünü oynadığı bir operasyon nedeniyle gergin bir boyuta taşımasını, Türkiye'ye bu aşamada ekonomik olarak daha büyük bir zarar vereceği kanaatindeyim. Ayrıca bu olayda Almanya'nın zemin olarak kullanılması, bir Alman tercihi olmanın ötesinde Özdemir'in mahareti ve siyasi zekasının bir ürünü olduğu da açıktır.
Türk Dışişleri yetkililerinin istişare amaçlı geri çağırdıkları Büyükelçimizi, en kısa sürede şu açıklama...yı yaparak tekrar Almanya'ya göndermelerini temenni ediyorum:
"Biz, asıl problemi (Cem Özdemir'i) zaten vaktiyle ihraç etmiş, bir bakıma skor yapmasına engel olmuş, kurtulmuşuz. Sorun sizin kendi sorununuz ve bu şahsın bizimle aynı dili konuşuyor olmasının bir tek anlamı var: gündeminize bizimle ilgili "sorunlar" taşıması ve bu faaliyetlerine devam edecek olması. Şahsın, ekoloji de dahil olmak üzere kamuoyu gündemine getirebileceği başkaca özgül bir sermayesi de bulunmadığından bugün devletimizle ilgili menfi tutumların odağı olmayı seçmiş olması, yarın bir başka vesile ile Alman Devletine de ihanet eden beyan ve eylemlerde bulunacağını mümkün ve muhtemel kılmaktadır."

Neler Oluyor?

Suriye ve Irak sınırımızda; başat gücünü, Terör örgütünün iştiraki PYD'nin oluşturduğu, kalanını operasyon yapamadığı zamanlarda kendini depresyonda hisseden ABD'nin algılarımızı dumura uğratmak için utanmazca ve dahi sorumsuzca 'Suriye Demokratik Güçleri adını verdiği bir dizi çakıl taşından oluşan dolgu malzemesi Korosu'nun oluşturduğu konsilinde yapının, Amerikan mühimmat ve askeriyle destekli bir halde İşid'e karşı yürüttüğü saldırı tüm sıcaklığı ile devam ederken Tayyip Beyin Afrika'da, Binali Beyin de Kıbrıs'ta olması, olan bitenin bizim gördüğümüz dışında bir başka yönünün ve bir başka hikayesinin daha olduğunu gösteriyor.
Askeri harekat, kısa bir süreliğine ertelenmiş görünüyor. Tayyip Bey, sabırsızlanmıyorsa merak etmesin, biz hiç sabırsızlanmayacağız. Ama bu merak etmemize engel değil

Cem Özdemir

Alman vatandaşı ve milletvekili, ayrıca Çerkes asıllı, dolayısı ile ataları itibariyle varlığını Anadolu insanının merhametine borçlu bir mülteci torunu olan Cem Özdemir, sırf kendi kariyerini sürdürebilmek için Türkçede bizim haramzadelik dediğimiz bir çıkış yaparak küçükten büyüğe her sınıftan insanımızın nefretini kazandı.
Mevzu, görünürde ve sonuçları itibariyle Ermeni Tehciridir. Alman Meclisi de Cem Özdemir'in üyesi olmaklığı dolayısı ile bu işte kullanılmıştır.
Sevgi..., hele de karşılıksız sevgi, bir insanın hayatında en çok ihtiyaç duyduğu, bazen bir ömür aradığı, uğruna pek çok şeyi feda edebileceği varoluşşal önemde bir duygu olduğuna göre insanın sevgi yokluğu/yoksunluğu hallerinde ihtiyaç giderip yaşamına devam edebilmesi için şeytanla bile işbirliği yapabileceğinin örnek haberlerini okuyoruz hergün, gazetelerin üçüncü sayfalarında..
Cem Özdemir'in çocukluğuna dair internette yaptığım gezinti, Hürriyet'in Avrupa baskısında yer alan ve Özdemir'in kendisi hakkında mutlu bir çocukluk geçirdiği algısını uyandırmaya matuf -sezgilerime göre kurgusal, kendi imalatı olabilecek- bir anı metni dışında fiyaskoyla neticelendi. Dolayısı ile bu aşamada kişisel olarak daha ileriye gidecek, köşeli yargı taşıyan bir yorumda bulunmadan; cinayetlerini söylem üzerinden ortaya döken Özdemir'in psikanalizini yapacak yetkinlikteki uzmanların değerlendirmelerini merakla beklediğimi ifade edeyim.

Siyasal Motivasyon Örnekleri

Türkiye'den kopardığı -Kırım, Kafkas, Doğu Anadolu gibi- her vatan toprağına, Orta Anadolu ve güneyde meskun Osmanlı vatandaşı Ermenileri yerleştiren Rusya, 1876 itibariyle bu kardeş halkın zihnini bin yıl sonra yeniden devlet olma fikri ile başlarından almayı başarmıştı. Bu Rusça beyana göre artık onlar da ödedikleri verginin tahsilatını yapabileceklerdi.
Bu tip; zihin bulandırıp iştah açan söylemlerden daha tanıdık geleni; hatırlayacaksınız, İngilizce söylenmiş, Yunanca al...gılanmıştı. Böylelikle Anadoluyu da topraklarına katıp 2500 yıl önceki gibi büyük bir devlet kurmak hayali peşinde büyük kayıplar verilmiş, güçsüz bir ulus olmalarına rağmen böyle büyük bir kredinin neden kendilerine açıldığını sorgulamamışlardı.
İngiliz toplumunda değişim son kerteye varmıştı; ölmek ve öldürmekten yorulmuş, savaşı ve daha fazla savaşmayı istemiyorlardı. "Cellat", infazı bitirip öyle eve dönmek istiyordu ama bunu yapmaya ne doğrudan imkanı ne de mecali vardı. Atina, böyle bir ortamda kendisine yol verildiğini, eve dönebildiklerinin yaralarını sarmaya başlayınca öğrenecekti.

1 Haziran 2016 Çarşamba

Dış Politika Paradigması Hakkında

Türkiye'yi dış politika anlamında Tayyip Beyin 'tek başına' yönettiği, Davutoğlu'nun istifası ile belirgin hale geldi. Bir önceki Bakanlar Kurulunda dış politika yapıcıları olması gereken Volkan Bozkır ile Mevlüt Çavuşoğlu, Tayyip Bey'in beyanlarını esas alan açıklamaları tekrarlıyor, dış politikada izlenmesi gereken esneklik ilkesine uygun çözümler konusunda Davutoğlu ile Tayyip Beyi karşı karşıya bırakıyorlardı.
Evvelce iyi polis, kötü polis rol dağılımında batı nezdinde görece 'iyiyi' temsil eden Davutoğlu, ajandasına not aldığı her bir konu için azimle mümkün bütün senaryolar üzerinde çalışıyor, ciddi bir zaman ve enerji harcıyordu. O'nun bu tavrı, samimiyetini görünür kılıyor, öte yandan strateji geliştiren akademik tarafını ortaya çıkarıyordu.
Bu çalışma biçimi, çok yönlü düşünmeyi (olayın artçı etkilerini de kontrol etmeye matuf çözümler öngörmeyi) gerektiriyor, dolayısı ile bir yandan hızlı karar alınmasını önlüyor öte yandan Türk tarafının yumuşak, söz geçirilebilecek, aşırı esnek bir yapıda algılanmasına neden oluyordu. Merkel'in Davutoğlu ile pek de alışık olmadığımız görüşme trafiği, Almanlarda süreç uzadıkça Türk tarafının taviz vereceği beklentisini beslediğini düşünüyorum. Terör örgütü ve bileşenleri ile Avrupa Birliği yetkililerinin, Davutoğlu'na ilişkin çözümlemelerinde aynı davranışı zaaf olarak gördükleri ve yapıcı bir işbirliğinden uzak durarak zaman kazanmak amacıyla tarihi fırsatları ıskaladıklarını düşünüyorum.
Tayyip Beyin sezgileri çok güçlü. An'da verdiği kararların bir çoğunda kendisi ve ülkemizin çıkarları ile uyumlu ve tutarlı olduğunu görüyorum. Ancak örneğin Afrika seyahati öncesi havaalanında kendisine Putin'in ılımlı açıklamalarıyla ilgili ne düşündüğü sorusuna verdiği, "...Biz Rusya ile münasebetlerimizi geliştirmek istiyoruz..." cevabından sonra bütün inisiyatifi Rus tarafına verdiğini de maalesef görüyoruz. Tek oyun kurucunun olduğu ortamlarda bu tarz sonradan düzeltilmeye muhtaç beyanlarda bulunulması, muhatabın iştahını arttıran, memlekete zaman kaybettiren sonuçlar doğurmaktadır.
Tarih şuuru, kendi ve öteki ülkelerin günlük stok enerji ve pozisyonları değerlendirmede; değiştirmede, velhasıl dış politika yapımında kullanılan en önemli projektördür. Devleti yönetenlerin bu perspektifi yitirmeden gelişmelere yön vermeleri beklenir. Bu konuda her geçen gün mesafe aldığımız kanaatindeyim.

Etnik Kimlik-2

Bu etnik kimlik meselesini toprağı bol olsun, Stalin de hiç sevmezdi. İtikatınca; "aman canım ne fark eder, insan değil miyiz hepimiz sonuçta" diyerek bedel ödemeden sahibi olduğu; Allah'ın ayeti/yaratımı olan kimliğini, ayran gönüllü bir tavır ile hemen oracıkta yoklukla takas edip çıplak kalan insanlardan oluşturulacak bir kitle ile ancak sosyalizm gibi 'kutsal davalar' hayat bulabilecekti.
Stalin, 30 yıllık iktidarı boyunca "düşmanla işbirliği yaptığı" suçlaması getirerek ...Volga Almanlarını, Kalmukları, Kırım Tatarlarını, Kırım'da yaşayan Ermeni ve Yunanlıları, Kafkas Halkları, Karaçay, Balkar, Çeçen, İnguş, Gürcistan'daki Ahıska Türklerini, Sibirya ve Ortaasyaya sürerek hem bu toplulukları kırıma uğrattı hem de büyük kısmının kimliklerini kaybetmelerine neden oldu.
Sosyalizmin, kitleleri fakirlikte, kimliksizlikte eşitlemesi ne kadar da romantik görünüyor, öyle değil mi?
Aytmatov'un Mankurt öyküsü boşuna Kırgızistan zemininde neşvü nema bulmadı. Bu geçirdiği operasyonlardan sonra kimliksiz kalan genç bir adamın annesini öldürme öyküsüdür. Kim olduğunu kendisiyle başlatmanın, en değerli varlığı, annesini bile riske ettiğinden haberi olmadığını gösteren güzel bir öyküdür.

Etnik Kimlik-1

Günümüzün moda söylemleri arasında "bir Türk/Türkmen olarak ..... (birşeyler) oluncaya kadar Ermeniyim, Kürdüm, (Türk dışı bir kimliğim)" gibi beyanların görünürlüğü artmaya başladı.
2016 yılı itibariyle kimlik meselesinde bir arpa boyu yol gidemediğimiz gibi var olan kafası karışık kitleye şimdi de görece muhafazakar grupların katıldığını gözlemliyorum.
"Biz Anadoluyuz, kürdüz, türkmeniz, lazız, cerkeziz, boşnakız, arabız, biz Anadoluyuz..." türü romantik söylemleri nasıl d...eğerlendireceğiz? Biz ifadesi, her seferinde bir etnisite ile kapsanır, karşılanır oluyorsa her etnisite değiştirmede diğerleri yok sayılıyor, her seferinde biz olarak homojen bir grubun varlığı ilan ediliyor demektir.
Aynı anda aynı alanda bir insan bedeninde iki-üç kimliğin birlikte var olabileceğini düşünmek mümkün ise de bunun sağlıksız (şizofrenik) bir yapıya işaret ettiği de açıktır.
Sloganda ifade edildiği gibi sürekli kimlik değiştiren ya da aynı anda birden fazla etnik kimlikle kendini ifade eden bir toplum kesiminin varlığı, gerçek olmadığına göre hangi iyi niyetle ifade edilmek istenirse istensin; kimlikleri kendi özelinde habire değiştirdiğini beyan ederek onları değersizleştiren tavır, ya içi boş jenerik bir söylem olduğunu ya da yönetmeninin kendisinin olmadığı bir sosyal mühendislik projesinde gönüllü çalıştığını bilmelidir.
Türklerin zaten zayıf olduğunu düşündüğüm kimlik aidiyetlerini itibarsızlaştıran bu yaklaşım, 'sözde' sahip çıktığı diğer kimlikler için de güvenlikli bir kabul zemini sağlamamaktadır. Hangi Arap, hangi Kürt, Türk olmasına rağmen kendi etnik kimliğini inkar edip Arap ya da Kürt olduğunu ilan eden birini etnik anlamda Arap ya da Kürt sayabilir? Onun iktidarında ya da vereceği destekle kendini güvende hissedebilir?
Etnik kimlik, her ne kadar fiziken kişinin isteminden bağımsız, doğuştan gelen genetik özellikleri gibi algılanıyorsa da kişi, sosyolojik olarak bu kimlikle birlikte otomatikmen dil, tarih, vatan, devlet gibi kazanımları tevarüs eder. Tıpkı aynı şekilde doğduğu aile içinde -bonus olarak mı?- anne, baba, kardeşler, diğer geniş aile bireyleri, komşular, miras ve çevre gibi başka kazanımların sahibi olması gibi.
Tarih, devleti ve vatanı; dostu ve düşmanı, dünü ve bugünü anlamamızı, dolayısı ile geleceği projekte etmemizi sağlayan çok önemli bir kaynaktır. Tarihini bilmeyen bireylerden oluşan toplumlar, hafızasız; dolayısı ile kimlikleri yaralı kitlelerdir. Pekala, düşmanıyla işbirliği yapıp kendini ve toplumunu uçurumdan aşağıya atabilir.

Murat Karayalçın

Gürkan Zengin ve Ekol tv'ye teşekkür ediyorum. Ankara BB ve SHP'nin eski başkanı Murat Karayalçın'la mülakat yaparak 'adam s...