Bütün silahlar, prensipte aynı işlevi görür. Bıçaksa keser, tabancaysa kurşun atar, top ise gülle fırlatır vb. Bu yapılanın iyi mi kötü mü olduğunu belirleyen kriter, çoğunlukla o silahı kullanan yeterlilik sahibi kişinin maksadıdır.
Tarih boyunca mizahın yıkıcı yönüne ilişkin çeşitli örnekler görmek mümkünse de yakın dönem kendi geçmişimizden; Özal'ın itibarsızlaştırılma sürecinde kullanılan abartılar, Akbulut fıkraları, Erbakan'a atfedilen hayalperestlik, takunyacılık küçümsemeleri, Demirel'in, saf değiştirinceye kadar Çoban Sülü vb. ifadeleriyle aşağılanması, Tayyip Beyin isminin ünvan kullanılmadan çemkirilerek asker arkadaşı tadında söylenir, yazılır olması vb. örnekler ilk elde hatırıma gelenler.
Kabaca on seneyi bulan denetimsiz sosyal medya uygulamaları, mizahın kötü bir silah olarak kullanımının örneklerini gözler önüne seriyor. Başkasının üzüntüsünden sevinç devşiren, bir türlü mutlu olamayan, huzursuz, ümitsiz hastalıklı bir ruh durumuna sahip insanlar, herkesin eşitlenip sınıfsal engellerin kalktığı internet düzleminde fark edilmek, dikkat çekmek için harekete geçiyorlar. Aslında boşuna yaşamaklarını, işe yaradıklarını ve iyi ki var olduklarını duymak istiyorlar. Oysa hedefiyle aralarında yeterli mesafe bırakmadıklarından manevra kabiliyetlerini yitiriyor ve çatışmaların kaynağı ya da konusu haline geliyorlar. Küfür edip övgü beklerken tatminsizlik doğuran cevaplar alıyorlar.
Twitterda, günlük hayattaki kuralların aksine sanki herkesin elinde aynı kutupların çektiği, zıt kutupların ittiği bir mıknatıs var. Sürekli bir kavga hali. Hormonların savaşı. Nefret te güçlü bir duygu durumu sağladığından bu gün kaybettiysek yarın kazanırız diyen kumarbazın davranış biçimine benzer bir motivasyon, bu programın sürekli açık olmasını sağlıyor.
Geçen gün Mevlüt Bayraktaroğlu söylüyordu. Artık nasıl bir kimlik krizine girmişse ekonomi yönetiminden küresel salgının idare biçimine kadar herkese ve herşeye ayar veren bir kardeşimizin mesajlarının altına 'hemen yapılsın, baş üstüne, ne duruyorlar' gibi yorumlar yazarak inceden ayna tutuyormuş, ayılsın diye.
Olmuyor ama... Hormonlar, algıyı baskılayıp anlamadaki intikal sürecini geciktiriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder