Oluyor ve kimse kendini nankör filan da görmüyor. Peki bu süreç nasıl işliyor? Nasıl oluyor da sizin minnet duyduğunuz bir emeği bir başkası değersiz bulabiliyor?
Bir kere bahsettiğimiz konu, yönetme işi ile ilgili ve sınırlı olup tarihsel açıdan bizim toplumumuza özgü bir davranış karakteristiğini ortaya koyuyor: Kut inancı.
Buna göre toplumu yönetme işi, Allah'ın taktiri ile olur. "Allah, bir soya toplumu yönetme yetkisi vermişse; bu imkan o ailedeki her bir birey için geçerlidir. İnsanımız; Melikşah'ı bilir de onun dört oğlunun kendi içlerinde gerek anaları, gerekse atabeylerince kışkırtılmaları sonucu, devleti nasıl bir yıkıma götürdüklerini bilmez. Toplumsal huzur ve mutluluk, iktidar peşinde koşan kardeşlerin umurunda değildir. Çünkü onlar kut sahibi - toplumu yönetme hakkına sahip- insanlar olarak tek hakim yönetici oluncaya kadar çatışma çıkaracaklardır.
Osmanlı da Fatih, kardeş katli düzenlemesi ile kut anlayışının devleti yıkma potansiyelini engellemek istedi. Sonra kardeş katilinin neden gerektiği unutulmuş gibi kafes yöntemi benimsendi. Her an öldürülme korkusunun delirttiği insanlar, yönetici oldular, vs. Çok sonra ailenin yaşça büyük olanının padişah olacağı düzenleme yapıldı.
Fransız İhtilalinin yükselttiği Parlamenter Demokrasi tecrübesi, bizim kültürümüzde kut anlayışını, aileden makama taşıdı. Böylece seçmenden çoğunluk oyunu alabilecek olan herkes, kutsal yönetme hakkına da sahip olabilecekti. Bu düşünüş tarzı, 'bir kez kazanıldıktsn sonra hep elde tutulmak istenen' iktidarların (güc'ü yönetme hakkını, kullananın) seçimden seçime değişmesini mümkün kılıyor, iktidarların kesintiye uğramasına neden olabiliyordu. Artık işi tam zamanlı muhalefet yapmak olan türedi bir meslek grubundan bahsedebiliriz. Bunlar, iktidarın
yönetme faaliyeti sonucu meydana gelen toplumsal memnuniyeti, küçümsemek, değersiz göstermek suretiyle "Siz iktidardan inin, biraz da biz yönetelim" demiş oluyorlardı. Bu durum şuna benzer: Zorlu bir formüla yarışından yine zaferle dönen Schumacher'i, yarım ağız tebrik edip "hadi şimdi in o arabadan da, biraz biz binelim. Arabayla nasıl yarışılırmış millete gösterelim!" ikinci bir örnek: "Varsın yeterli tecrübesi olmasın, insani ve mesleki kalitesi şüpheli olsun ama bırakın İstanbul'u bu sefer de İmamoğlu yönetsin."
Bunların memnuniyetsizliğinin temelinde sahici bir mağduriyet aramak yersizdir. Bunlar, çap ve yetenekleri olsun olmasın, kendilerini iktidara layık gören gruplardır. Dolayısı ile söylemlerinin haklı ya da haksız oluşunun da gerçekte bir anlamı yoktur. Önemli olan, karganın ağzındaki peyniri almak için halkı kötü yönetildiklerine inandırmak, seçmen algılarını değiştirip iktidar olmaktır.
Türkiye'de yaşayan insanlar, bu coğrafyanın tarihsel bilgisini içinde taşıyan büyük resmine vakıf olacakları güne kadar iki ileri bir geri bazen de tam tersi bir surette harcanan enerjilerini israf etmekten kurtulamayacaklardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder