Çay ocağında çalışıyordu. İnce, narin yapısına tenakuz
teşkil eden kocaman elleri, ağır sanayii işçisi geçmişinin hatırası olarak çay
tepsisini muhkem bir kavrayışla taşımasının sırrıydı.
Dolu bir çay tepsisiyle merdivenlere yığıldığı gün,
tansiyonunun durma noktasına geldiğini öğrenecekti. Ölçülü tavırları, zaman
zaman uzayan ancak nezaketten sapmayan konuşmalarıyla bu çalışkan adam, yeni
taşındığımız lokalde çay ocağına bakacaktı.
Emekliydi. Emekli maaşından kesinti yapılmamasını rica etti
ilk ay: Sigortasız çalışmak istiyordu. Emekli maaşından
kesinti olmasın diye, kabul gördü bu isteği, kayıt dışı çalışmasına onay verildi.
Sabahları erken vakitlerde ofisi açar, havalandırır,
temizler, siler, güne hazırlık yapardı. Akşamları da masaları sildikten sonra
masa altlarındaki çöp kutularını büyük bir poşete boşaltır, topladığı bu
çöpleri sırtına yükleyip dış kapıyı öyle kapardı. Ofis çalışanlarını çocukları
gibi görürdü, isteklerine hayır diyemezdi. Ofisboy gibi davrandılar ona,
yöneticisinden çalışanına… Alınmadı, yüksünmedi, yakıtı saygı olan fani bir
makine olarak elinden geleni yaptı. Tarzı böyleydi. Sevdiler onu.
Zaman geçti, yönetici değişti, ama metamorfoz olarak değil,
doğrudan değişti. Yeni gelen yönetici, yemek yapmasını bilip bilmediğini sordu,
bulunulan mekandan taşınacakları gün yaklaşınca. Bilmiyordu.
“Hala çıkmadı mı bu adam, ne zaman çıkacak?” diyen Yöneticinin,
az sonra kendisine sarılıp “sen buranın demirbaşısın.” dediğini de duydu.
Şizofreniye ve mobinge alışık değildi ama bunları da tecrübe etti ahir ömründe…
Yöneticinin görevlendirmesiyle işten ayrılması gerektiğini
söyleyen adamı sessizce dinledi: tazminat için hesap yapmışlar... Eşine
götüreceği bir mazereti yoktu belki ama alacağı bu paranın sıcaklığına
güveniyordu. Son bir kez daha yönetici çıktı ortaya. Hesapta bir yanlışlık
olduğunu fark etmişti Yönetici. Yöneticilerin esaslı görevlerinden biri de
adaletsizlikleri önlemektir ya… Bu, iş hayatı boyunca kedinin yakaladığı en
büyük fareydi. Maaşından üç kuruş kesinti yapılmasın diye kayıt dışı çalışmak
isteyenlere diyet ödetme zamanıydı… “Sen, kayıt dışı çalıştığın dönem boyunca
ödemediğin kesintilerle tazminatını almış sayılırsın, ayrıca bir de tazminat
alman gerekmez.” Almanlar yenilir, biz de mağlup sayılırız. Otomatikman
böyledir yani… Hakkını almakta yardımını istediği bir tanıdık, yaşasaydı
yöneticinin yaşında oğul sahibi olacak adama, “yöneticine benim selamını söyle,
biraz daha arttırsın o rakamı” diyebildi.
Orta yol bulunmuştu. Yaşlı adama söylettiler rakamı. “Mahkemeye
giderse evet daha fazla para alırdı, evet işyeri para ve itibar kaybederdi, ama
eski yönetim rezil olurdu çünkü onlar bu kayıt dışılığa göz yummuşlardı.” Şimdi
terazinin bir kefesinde eski yönetimin rezil olması, diğerinde yaşlı adamın
yoksunluğu seçenekleri vardı. Gözleri kapalı genç bir kızın tuttuğu adalet
terazisine bakıp bir seçim yapması istendi, yaşlı adamdan. Oysa hava
muhalefetinin dışarıya çıkmayı engellediği soğuk kış günleri ile sıcağın etrafı
kavurduğu yazın bunalımlı günlerinde, bu yaşlı adam gözünün gördüğü, aklının
erdiği tüm mevcudat için seferber olur, yiyecek ve içecek ayarlardı. Peki dedi.
Kapattı konuyu. Hakkını helal ettiğini de söyledi yöneticiye. Yine geleceğini,
selamlaşacaklarını da ilave etti. Birini daha incitmemeyi başarmıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder