16 Ağustos 2017 Çarşamba

Yaşlı Adamın Öyküsü

Şimdi erişkin bir kızı olduğuna aldanmayın, her başı yerde olanın kimselere anlatmadığı en az bir öyküsü vardır: Bir de oğlu vardı, küçük bir çocukken elleriyle toprağa verdiği… Aradan geçen onca zamana rağmen bu çocuğun acısı hep taze kaldı, her gördüğü çocuğa gülen gözlerle bakmasından anlardınız bunu…

Çay ocağında çalışıyordu. İnce, narin yapısına tenakuz teşkil eden kocaman elleri, ağır sanayii işçisi geçmişinin hatırası olarak çay tepsisini muhkem bir kavrayışla taşımasının sırrıydı.
Dolu bir çay tepsisiyle merdivenlere yığıldığı gün, tansiyonunun durma noktasına geldiğini öğrenecekti. Ölçülü tavırları, zaman zaman uzayan ancak nezaketten sapmayan konuşmalarıyla bu çalışkan adam, yeni taşındığımız lokalde çay ocağına bakacaktı.

Emekliydi. Emekli maaşından kesinti yapılmamasını rica etti ilk ay: Sigortasız çalışmak istiyordu. Emekli maaşından kesinti olmasın diye, kabul gördü bu isteği, kayıt dışı çalışmasına onay verildi.
Sabahları erken vakitlerde ofisi açar, havalandırır, temizler, siler, güne hazırlık yapardı. Akşamları da masaları sildikten sonra masa altlarındaki çöp kutularını büyük bir poşete boşaltır, topladığı bu çöpleri sırtına yükleyip dış kapıyı öyle kapardı. Ofis çalışanlarını çocukları gibi görürdü, isteklerine hayır diyemezdi. Ofisboy gibi davrandılar ona, yöneticisinden çalışanına… Alınmadı, yüksünmedi, yakıtı saygı olan fani bir makine olarak elinden geleni yaptı. Tarzı böyleydi. Sevdiler onu.

Zaman geçti, yönetici değişti, ama metamorfoz olarak değil, doğrudan değişti. Yeni gelen yönetici, yemek yapmasını bilip bilmediğini sordu, bulunulan mekandan taşınacakları gün yaklaşınca. Bilmiyordu.
“Hala çıkmadı mı bu adam, ne zaman çıkacak?” diyen Yöneticinin, az sonra kendisine sarılıp “sen buranın demirbaşısın.” dediğini de duydu. Şizofreniye ve mobinge alışık değildi ama bunları da tecrübe etti ahir ömründe…

Yöneticinin görevlendirmesiyle işten ayrılması gerektiğini söyleyen adamı sessizce dinledi: tazminat için hesap yapmışlar... Eşine götüreceği bir mazereti yoktu belki ama alacağı bu paranın sıcaklığına güveniyordu. Son bir kez daha yönetici çıktı ortaya. Hesapta bir yanlışlık olduğunu fark etmişti Yönetici. Yöneticilerin esaslı görevlerinden biri de adaletsizlikleri önlemektir ya… Bu, iş hayatı boyunca kedinin yakaladığı en büyük fareydi. Maaşından üç kuruş kesinti yapılmasın diye kayıt dışı çalışmak isteyenlere diyet ödetme zamanıydı… “Sen, kayıt dışı çalıştığın dönem boyunca ödemediğin kesintilerle tazminatını almış sayılırsın, ayrıca bir de tazminat alman gerekmez.” Almanlar yenilir, biz de mağlup sayılırız. Otomatikman böyledir yani… Hakkını almakta yardımını istediği bir tanıdık, yaşasaydı yöneticinin yaşında oğul sahibi olacak adama, “yöneticine benim selamını söyle, biraz daha arttırsın o rakamı” diyebildi.
Orta yol bulunmuştu. Yaşlı adama söylettiler rakamı. “Mahkemeye giderse evet daha fazla para alırdı, evet işyeri para ve itibar kaybederdi, ama eski yönetim rezil olurdu çünkü onlar bu kayıt dışılığa göz yummuşlardı.” Şimdi terazinin bir kefesinde eski yönetimin rezil olması, diğerinde yaşlı adamın yoksunluğu seçenekleri vardı. Gözleri kapalı genç bir kızın tuttuğu adalet terazisine bakıp bir seçim yapması istendi, yaşlı adamdan. Oysa hava muhalefetinin dışarıya çıkmayı engellediği soğuk kış günleri ile sıcağın etrafı kavurduğu yazın bunalımlı günlerinde, bu yaşlı adam gözünün gördüğü, aklının erdiği tüm mevcudat için seferber olur, yiyecek ve içecek ayarlardı. Peki dedi. Kapattı konuyu. Hakkını helal ettiğini de söyledi yöneticiye. Yine geleceğini, selamlaşacaklarını da ilave etti. Birini daha incitmemeyi başarmıştı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sanatçının özgürlüğü

Yeteneklerini icra etmek, sanatçıyı günlük maişetini tedarikten alıkoyduğu için tarih boyunca sanat ve sanatçı, hamilik müessesine ihtiyaç d...