- Günlük hayatta çoğu zaman davranışların kökeni hakkında dini olan ile sosyolojik olan, hatta psikolojik olan karıştırılıyor. Yani dini görünümlü bir hareket, pek ala sosyolojik hatta psikolojik temelli bir motivasyonla elde edilmiş olabilir. Din burada maskeleme unsuru/fonksiyonu olarak bizzat art niyetli bir uygulayıcı tarafından katalizör olarak kullanılabilir. Genellikle Din'in toplum nazarında kendisi adına yapılanı, edileni meşrulaştırmak gibi bir özell...iği de var. Toplum, öyle kabul etmeye de yatkın. Diğer bir deyişle toplum, dindar görünümlü birinin "zekat ya da sadaka amaçlı, telefonda para toplaması" işini suistimale açık olduğundan dolayı yanlış bulmakla birlikte, bu davranışı yapanı affetmeye, kabul etmeye eğilimli bir tutum sergileyebilir. Durum böyle olunca Din'in ya da Dindar görünmenin kullanışlı bir tarafı olduğu ve hayatta 'başka hiç bir şey olamayan kimi kimliksiz insanların' hayata tutunmak üzere dindar bir görünüm edinmesini anlaşılır bulmak lazım. Bu dindarların sorunlu insanlar olduğu anlamına gelmez. Ama dindar görünümlü bazı kişilerin aslında dindarlık kisvesini kendi kişisel açmazlarını örtmek üzere kullanabileceklerini gösterir.
Uygulamada Din, kimlik edinmek için kabul beyanı dışında bir kriter listesi sunmuyor. Üstelik o beyanı, kendi kendine yapabiliyor, insanlar. Avcı derneğine bile üye olmanın bir prosedürü varken dinin prosedürü, ispat yükümlülüğünün olmaması, din ve dindar kategorisine geçişi sembol düzeyinde mümkün kılabiliyor. Dini kimliğin gereklerini takip eden, denetleyen biri de yok. İşin tabiatı böyle. Ancak kişide, dindar kimliği ile örtüşmeyen davranışlar sadır olduğ...unda (açıkta içki içmek, etrafa sataşmak vb) toplumdan "sana ve/veya taşıdığın şu sembole yakışıyor mu?" türünden kişisel kınama gelmesi mümkün, bireyselleşmenin öne çıktığı modern toplumda bunun dışında bir yaptırım da yok. Dindar olduğunu dil ile söyle, kalbini zaten bilemezler, gerisi sembollerin dünyası... İnsanlar anlar yani, sakal bırakıp takke takarsan, öngörülebilir olursun. Dindar kimliğinin kültürel kalıpları çerçevesinde değerlendirilirsin. Algısal bir dünyanın öznesi olarak herkes seni zihninde bir yere oturabilir. (En kötüsü belirsizliktir.)
İnsan, neden gerçekte dindar biri olmadığı halde kendine böyle bir görüntü verebilir: Kişinin ait olduğu ekonomik sınıf, cinsel ve etnik aidiyet ile bu kimliklere yönelik saldırı, ailesinin hikayesi (ebeveyn yokluğu, yoksunluğu, eksikliği ya da tahakkümü), yaşadığı travmalar, sosyal bir gruba ait olma ihtiyacı, iktisadi fırsat ve tehditler vb sosyopsikolojik faktörler, din(dar) bir maskenin içinde kişinin her türlü talebinin karşılayabilir. Sahte dindar için... bu kimlikte derinleşmek, geçmişten getirdiği yaraları gizleyerek çevresel uyumu sağlayacağı bir işlev görür.Işid'e itibar eden sosyolojinin, yukarıda çerçevesini çizdiğim sentetik bir dindarlıkla malül olduğu kanaatindeyim. Hayata tutunma sorunu yaşayıp kısa yoldan cennete gitmek isteyen (kesin inançlı), kendi doğrusu dışında bir gerçeklik tanımayan, şiddeti bir iletişim aracı olarak içselleştirmiş bireyler, güzel ahlakı tamamlamak için gönderildiğini söyleyen Hz. Peygambere iman edip onun söylemlerinin etkisiyle yaşamaktan çok; hayatı, öc alma, can yakma üzerinden yaşamayı, terör estirmeyi, masum insanlara saldırmayı tercih etmiş, yaralı, problemli, hasta kişiliklerdir. Politik açıdan kendilerini İslam üzerinden tanımlamaları, üçüncü şahısların tepkilerini minimize etmek ve yeni insan kaynağı kazanmak içindir. Bunları, uzun yıllardır emperyal bir baskı altında tutulan islam kültürü, üretmemiştir. Zihinsel kodlama anlamında anaları da babaları da batılı küresel istihbarat örgütleridir.
Dindar kişilerin tüm eylemleri, dinin tezahürleri değildir, belki kişisel sosyopolitik, kültürel davranışlardır. Öte yandan dinin açıkça desteklemediği (hatta kınadığı) teröristik faaliyetleri, dini metinlerden yorum yolu ile istihraç edip (çıkarsayıp) motive olan kimi yorum sahiplerinin beyan ve eylemleri, Din'i bağlamaktan çok, sosyolojik bir probleme getirilmiş psikolojik çözümler(!) olarak değerlendirilmelidir. İşin özü, püf noktası budur. Zarf değil mazruf önemlidir.Allah'ın sabrı ve anlayışı, kulların sabır ve anlayışından farklı. Birilerinin İslam Dinini çarpıtması, tarihte ilk kez bugün yaşanmıyor. Kim ne derse desin, ilgi alanımızda olan bitene müdehale imkanımız sınırlı. Biz etki alanında kalmakla mükellefiz.
Sonuç: Gavura kızıp oruç bozacak değiliz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder