Hani derler ya, Allah her şeyin hayırlısını versin. Bu oy
oranı da, öncelikle HDP ile terör örgütünün arasını bozdu. Ömrünü terör örgütü
çatısı altında geçirdiği için hayatını düzene sokamamış, evlenmemiş, çocuk
sahibi olup “arkadaşlarıyla” hoşça vakit geçirememiş örgüt yöneticileri
–unutmayalım yaşları da altmış civarında bulunduğundan- bu saatten sonra iki
çocuk sahibi, “saz çalan bir dünkü çocuğun” kendilerini gölgeleyeceğini görmüş
ve buna isyan etmişlerdir.
Gerçek hayatta tam olarak ne istediği bilinmeyen “gizemli” terör
örgütünün, silahlarını betona gömüp eylemci kadrosuyla sınır dışına çıkması, 2013
tasarımı çözüm sürecinin en önemli hedefiydi. HDP, terör örgütüne söz
geçirebilecek, onun meşru alandaki temsilcisi olarak öne çıktı, müzakereleri
yürüttü. Öcalan’la görüştüler, Hükümetin uygulamalarına görüş ve katkı
verdiler.
Ancak hemen Suruç olayları öncesi, HDP’li yetkililer, halkın
oyunu aldıkları halde terör örgütü ve onun çeşitli adlar
altındaki oluşumlarını velinimet olarak gördüklerini başka kimseyi tanımadıklarını açıklamaya başladılar.
Bu politika, aldıkları yüksek oy oranı karşısında terör örgütünün tepkisini
yumuşatma, ona yaltaklanarak kişisel pozisyonunu ve partinin sürekliliğini
sağlamanın da pratik bir yolu olarak görülebilir.
Suruç olaylarının akabinde başlayan terör örgütü saldırılarına,
Tayyip Bey ve Davutoğlu’nun kararlı tutumlarından beslenen devlet operasyonları
ile çok ciddi ve sonuç alıcı karşılıklar verilmeye başlandı. Bu süreç içinde
HDP'ye kızgınlığımız, halkın oyunu aldığı halde terör örgütünü veli nimet
olarak görmekte ısrar etmesi; halkın verdiği meşru gücü, halkın aleyhindeki bir
yapıya teveccüh olarak -ses sanatçısının şarkı söyledikten sonra gelen alkışlar
için arkasındaki saz ekibini işaret etmesi gibi- değersizleştirmesi nedeniyledir.
Yani, çözüm sürecinde kendisine yüklenen misyona uygun olarak sözünün terör
örgütüne tesir edeceği sanılmış ancak tam tersinin doğru olduğu görülmüştür: HDP, terör örgütünün yönlendirme ile seslendirmesi ile hareket etmekte, bizatihi kendisi terör örgütüne en ufak bir öneri dahi getirememiştir.
Süreç boyunca operasyonların durdurmasına yönelik olarak Demirtaş
ve Yüksekdağ, terör örgütüne değil, devlete seslenmiş; garip çağrılarda bulunmuş
ve ayar vermeye kalkışmıştır. Şimdilerde terör örgütüne de cılız bazı
önerilerde bulunarak kanaatimizce denge sağladığını göstermekte ve olmayan bir
şeyi oldurmaya; toplumda sözleriyle terör örgütüne etki edebileceği konusunda
etki uyandırmaya çalışmaktadır.
Terör örgütü üzerinde gücü ve etkinliği olamayan bir HDP,
içi boş hamasi söylemlerle devlete ayar vermek üzere mi kurulmuştur? HDP'yi
yöneten kadro, devlet yetkililerine yalan söyleyerek aslında üzerinde hiçbir
iktidar, güç, tasarruf yetkisi bulunmadığı bir örgütü “temsil” adına devletle
görüşmesi zaman, imkan ve prestij kaybına yol açmıştır. Çözüm sürecindeki onca
emeğin heba olmasından öncelikle HDP parti bürokrasisindeki yetkililer
sorumludur.
Bugün üstünde durulması gerekli noktada, terör örgütü
yöneticilerine söz geçiremeyen HDP’nin mevcut yönetici kadrosu, derhal istifa etmeli
ve yerlerine terör örgütü yetkilileri üzerinde gücü olacak siyasiler
gelmelidir. Sistem olarak bunun mümkün olamayacağı söyleniyorsa o zaman terör
örgütünün meşru zeminde bir temsilcisi olamayacağı ortaya çıkmaktadır.
Terör örgütü, çözüm sürecinde samimi olmadığını başka
delillerin yanı sıra; gerçekte temsil kabiliyeti olmayan HDP gibi bir kadroyu vitrinde
tutup kendi adına müzakere yapmasına izin vererek çok net bir biçimde ortaya
koymuş bulunmaktadır. Diğer yandan terör örgütünün, çevresel unsurlarıyla
birlikte kendince ciddi bir “ekonomik ve sosyal ağ” oluşturması, -tasfiye
sürecinin en basit şirketlerde bile birkaç yıl sürmesi bilinmekteyken- bu
yapıda hiçbir düzenleme yapılmaması, örgütün tasfiyesini değil imhasını
beklediği sonucunu ortaya koymaktadır.
Bundan sonra ne olur? Devletin operasyonları, son terörist
Türkiye’den ayrılıncaya kadar sürer. Bu sonuca ulaşmada yardımcı olacak iki
önemli araçtan ilki, teröristin ihbarını ödüllendiren mekanizma henüz yürürlüğe
girmiş olup elini kolunu sallayarak etrafta rahatça dolaşan teröristlere
gezinti sınırlaması getirecek, hareket alanlarını daraltacaktır. Diğer uygulama
teröre bulaşmış olan şahısların vatandaşlıktan çıkarılması ve sınırdışına
sürgün edilmesi uygulamasıdır. Seçimlerden sonra yürürlüğe girmesi beklenen bu
uygulama ile Anadolu’da arzu edilen barış ve asayiş ortamı tesis edilecektir.
Seçim hükümetinde iki bakanlık almış olan HDP, bu durumu
kendisi açısından meşruiyetinin onaylanması olarak görmektedir. Mecliste yer
almış olan diğer üç parti, HDP’nin bakanlık alması nedeniyle terör örgütünün
bakanlık aldığı yönünde birbirlerini suçlayıcı propaganda yapmaktadır. HDP’ye
oy veren seçmenin rencide edilmemesi, HDP’nin bir etnik kimliği temsil etmemesi
bakımlarından hiç olmazsa AkPartinin, HDP’yi terör örgütü ile bir gören
söylemi, kullanmaktan kaçınarak Türkiye’nin yarınları için geçmişte olduğu gibi
Kürt seçmeninden de desteğini yine kendisine vermesini istemeli, belki de “1
Kasım” stratejisinin merkezine bu fikri oturtmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder