12 Eylül 2015 Cumartesi

Hegemon Olmak

Ünlü İtalyan Marksist Gramshci'nin sosyal bilimler literatürüne kazandırdığı önemli bir kavram var: hegemonya. Yüz yıllık bir geçmişe sahip olan Hegemonya kavramı, Türkiye'de iktidar olma sürecini anlama ve anlamlandırmada anahtar kavramlarından biridir.

CHP'nin siyasi iktidarda olmamasına rağmen iktidarı da içeren toplumsal kurumlarda hegemon (belirleyici egemen kültür) olma misyonunu sürdürdüğünü; buna karşılık kabaca sağcı diyeceğimiz DP ile başlayıp AP, ANAP ve AkParti'ye kadar gelen çizginin hegemon olma konusunda önemli bir girişim/yatırım da yapmadığı kanaatindeyim. Bu sağcı kadrolar, bütün enerjilerini safiyane bir biçimde ülkenin ekonomik gelişmesinde karşılaşılan darboğazların çözümü için sarf ederlerken CHP ve onunla beraber hareket eden vesayet kurumları, bir taraftan iktidar mücadelesi yapmak adına bu iyi niyetli girişimleri sabote ettiler, diğer yandan da kendilerini kadro açısından yeniden üretebilme yolunda (mesleğin babadan oğula geçmesi; subay oğlunun subay, büyükelçi oğlunun hariciye bakanlığı yetkilisi olması vb şeklinde) yakın zamana kadar önemli bir uğraşı verdiler ve başarılı oldular.

Özal ile başlayan bürokrasideki millileşme çabaları, zamanla tedricen devam ederken AkParti döneminde iyice yoğunlaştı ancak kişisel gözlemim bu sosyolojinin hegemon olma anlamında bir hedefinin olmadığı yönündedir. Bu çizgi, hegemon olmayı siyasi iktidarın doğrudan bir sonucu sanma gafletiyle maluldü.

Bugünden geçmişe bakınca bir istisna olarak Gülen Hareketi'nin hegemon olmak amacını, neredeyse bürokrasideki kadrolaşmasının başından beri bir hedef olarak gördüğü anlaşılıyor. Ancak hegemon olma maksadının, ülke menfaati yerine kendi küçük gruplarının iktidarı olduğunun ortaya çıkması için 17/25 Aralıkların yaşanması beklenecekti.

Ülkemizde sağcı partilerin, İslam kültürünü hegemon kılmaları mümkün mü?

Sağ partilerin hükümet etmesinden yararlanan bazı sermaye grupları, kendi kazanımlarını meşrulaştırmak için çeşitli İslami söylemler kullanabilecekleri gibi kullandıkları söylemlere inanabilirler de. Müslüman kültür, bu nevi sermaye grupları üzerinden hegemon olamaz, bu eşyanın tabiatına birkaç açıdan aykırıdır: birincisi her şeyden önce sermayenin kendisi, bir başka hegemonik güçtür: Kendi kültür ve kurumlarını beraberinde geliştirir, büyütür. Sermaye, ehlileştirilebilir ancak sürekli denetimi şarttır, zira bulduğu ilk fırsatta kendini dizginleyenler başta olmak üzere büyümesini engelleyen tüm hedefleri tehdit olarak görür, saldırır, dönüştürmeye çalışır.

İkincisi, Müslüman kültürün başarısı toplumun bunu sahiplenmesi ve geliştirmesiyle ortaya çıkar. Burada sermaye lojistik anlamda bir katalizör etkisi gösterebilirse de günümüzde STK’lar, Belediye lokalleri de toplumdaki her türlü birlikteliğe ortam sağlamada sermayenin gücünü paylaşarak azaltmaktadır.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sanatçının özgürlüğü

Yeteneklerini icra etmek, sanatçıyı günlük maişetini tedarikten alıkoyduğu için tarih boyunca sanat ve sanatçı, hamilik müessesine ihtiyaç d...