4 Ağustos 2020 Salı

Toplumsal Cinsiyet

Bugünlerde hakkında çokça spekülasyon yapılan toplumsal cinsiyet kavramı ve dolayımı hakkında bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Cinsiyet kavramının, kadın ve erkek diye tasnif ettiğimiz biyolojiye bakan bir yüzü olduğu gibi toplumsal hayata yine kadın ve erkek rolleri, alışkanlıkları diye bilinen bir başka yüzü daha bulunmaktadır.
Biyolojik cinsiyet, doğuştan gelir. Birilerinin kendi cinsiyetlerini tercihe dönüştürüp kimlik kazanma gayreti içine girmeleri, ideolojik temelli yönelimlerdir. Bu ideoloji, kendi mevcut durumlarına toplumsal meşruiyet kazandırmak amacını taşır. Ülkemizde terör örgütünün %10 seçim barajını aşmak için bu yaralı bilinçle seçim işbirliği yapmak suretiyle seçim barajını aştığını hatırlatmak isterim.
Feminist hareket, cinsiyet ayrımcılığının önündeki biyolojik engelleri doğrudan aşamayınca önce fraksiyonel dediğimiz sapkın cinsel yönelişlere kucak açmış, böylece toplumsal tabanını genişletmiştir. Ancak genel kitlenin feminizmi, kadın haklarını savunan bir ideoloji olarak görmekten öte, kadın hegamonyasını kurmak üzere çalışan erkek karşıtı bir hareket olarak adlandırması üzerine resmi olarak bu ismi terk etmiş ve 80'lerin başından itibaren kadın çalışmaları, toplumsal cinsiyet başlığı altında çalışılır olmuştu.

Adını toplumsal cinsiyet çalışmaları olarak değiştiren Feministtik ahali, kendini özellikle akademi çevrelerinde istihdam etti ve neredeyse tüm sosyal bilimlerin gelişmesinin durduğu bir zamanda kadın çalışmaları yaparak bazı prestijli kazanımlar elde etti.
Grup literatürü, on yıl önce yapılmış bir tespit olarak antropoloji biliminin toplumsal cinsiyet bakış açısıyla sterilize edildiğinden söz etmektedir.
Bu görüşe göre tarihi yazanlar, iktisadın teorisini kuranlar, genellikle erkekler olup gücü ve iktidarı merkezine alan klasik 'ataerkil' bakış açılarıyla eksik, yerine göre hatalı olabilecek bir yaklaşımla konularına eğilmektedirler.
İktisadın homo ekonomikus dediği ekonomik insanının cinsiyeti nedir? Ne fark eder sorusu, kadın ve erkek bakış açısının özdeş olduğu varsayımına dayanır ki, bu durum eşyanın tabiatına aykırıdır. Zira erkek ve kadının hemen her konuda hayata aynı pencereden bakmadıkları, toplum içinde yaşayan hemen herkesin ortak kanaatidir. Homo ekonomikus, şayet kadın olsaydı, rasyonellik varsayımı, duygusallık ile yer değiştirir, bambaşka bir iktisat kuramı inşa edilirdi, denmektedir.
Artık toplumsal cinsiyet kavramına daha yakından bakabiliriz.

Türkiye Siyaset Dinamiğinin Bileşenleri

1- Kılıçdaroğlu, başkanlık seçiminde başarı kazanmak için resmi işbirliklerine gitmek istedi ancak bu aşamada ittifak sağlanamadı. AkParti, şartlarını zorlamasa da Bahçeli'nin ön alması ile Cumhur ittifakını oluşturdu. Başkanlık seçim raundunun kazananı, Cumhur ittifakı oldu.
2- Yerel seçimlerde ittifak ve işbirlikleri ihdas edildi. Bir çok büyükşehirde Millet ittifakı bu yarıştan kazançlı çıktı. AkParti seçmeninin bir kısmı medya, sosyal medya ve muhalefet propagandasından olumsuz etkilenerek CHP'ye oy verdi ya da seçime katılmadı. MHP seçmeninin önemli bir kısmı, Bahçeli'nin AkParti'ye endeksli stratejisini doğru okuyamadı ve kendi zekasını Bahçeli'nin stratejisinden üstün gördüğü için ittifaka göre değil kafasına göre takıldı.
3- HDP'nin Millet İttifakına destek vermesine rağmen müttefik çevrelerden saygı görme çabası olumsuz sonuçlandı. Başta İP olmak üzere CHP yönetimi de HDP'nin 'bizim oylarımızla oradasınız' şeklinde formüle edilen iddiasına kamuoyu önünde yeterli kurumsal saygıyı göstermedi.

4- HDP, Erdoğan'ın terör örgütünü ortadan kaldırmaya yönelik, Türkiye'yi güçlendiren ülke içi ve dışı tüm politikalarından son derece rahatsız. Erdoğan'ı iktidardan indirmek isteyen bir vizyona sahip her türlü oluşumla işbirliği yapmak için motive olmuş durumda. Bu nedenle saygı görmese de Millet ittifakını dışarıdan desteklemeye devam edecek.
5- Eski Başbakan Davutoğlu, partisindeki Başbakanlık görevinden Tayyip Bey öyle istiyor diye istifa etti. Ancak görevden ayrılma sürecinde yaşananlar, Davutoğlu'nun itibarını zedeleyen ve ayrılmayı bir gereklilik olarak yansıtan kimi girişimler nedeniyle yeterince barışçıl olamadı. Davutoğlu, samimiyetini ortaya koyan açıklamalar yapmasına karşın Tayyip Beyden emekleri karşılığı bir teşekkür dahi alamadı. Başbakan iken 'asıl olan Başbakanlık geçici hocalık baki' demesine rağmen Davutoğlu, akademiye dönmek yerine kamuoyunda giderek olumsuzlanan kişisel algısını kurtarmak ve intikam almak suretiyle Erdoğan'a zarar verebilmek için bir siyasi parti kurdu.
6- Ali Babacan, siyasi geçmişi AkParti ile başlamış bir siyasetçi. Ağır ol molla desinler stratejisi ile bir kaç perde gerisinden ülkenin mali politikalarını başarı ile yönetti. İnsanlığın kültürel müktesebatından ne şekilde yararlandığı, seçmene nerde, nasıl dokunduğu bilinmiyor. Nihat Ergun gibi gençliğinden bu yana düzgün siyaset yapan ancak Tayyip Beyin vitrin vermemesi, mikrofon uzatmaması, kendilerini dinlememesi sonucu siyasetten uzaklaştırılan kimselerin de katılımı ile sosyolojik bir talep olmamasına rağmen lideri göründüğü bir parti kurdu.

7-'Ağır Abi, Bilge İnsan' (!) Abdullah Gül'ü de güncel siyasetimizin oyun kurucuları arasında anmak gerekir. Gül, siyasi kariyerini Cumhurbaşkanı olarak erken bir dönemde bitirmiş oldu. Ancak Kılıçdaroğlu tarafından Başkanlık teklifi almasına karşın aklı havada olan muhaliflerin ayak diremesi sonucu yeterli desteği alamadığını görmüş ve kazanamayacağı bir savaşa girmekten kaçınmıştır. Kendisi uygun bir fırsat çıkarsa mutlu emeklilik günlerini, Tayyip Beyi indirerek ülkenin ali menfaatlerini sağlayacağına inanan muhalifler için sonlandırmakta bir an bile tereddüt göstermeyecektir.
8- Başta CHP olmak üzere Tayyip Erdoğan'ın kişisel düşmanları; Davutoğlu, Babacan ve Gül'ün AkParti'den seçmen transfer etmesini, oy almasını ümit ediyor. 5,6 ve 7. maddelerdeki bileşenlere muhalifler tarafından gösterilen PR, emek, saygı vb. söylem güzelliğinden değil, Erdoğan'ı devirme amacına ulaşmak içindir.
Faust'ta olduğu gibi Mefisto (şeytan) ile muhalefetin yaptığı anlaşma; ruhunu kendisine satmak karşılığında Erdoğan'ın düştüğünü görmek olduğu garip ama çok açıktır.
9- Muharrem İnce, CHP'li yöneticiler tarafından parti iktidarına doğal aday görülmesi nedeniyle tehdit olarak algılanıyor ve partinin içinde istenmiyor. Son genel kurulda kendisi görmezden gelindi. O da genel kurulda yapacağım dediği açıklamaları yapmadı. İnce, parti kurar ya da bir başka siyasi oluşum için CHP'den ayrılırsa Millet İttifakı kan kaybeder.

Kılıçdaroğlu'nun İnce'yi partide ve kontrol altında nasıl ve ne kadar süre ile tutacağını hep birlikte göreceğiz.


(Notlar)
1- Türkiye'nin Yargısı, tarihi boyunca iktidarlarla uyumlu giden bir aygıt olmuştur. Bugün AkParti'ye yargıyı manipüle ettiği suçlamasıyla yöneltilen eleştirilerin özel olarak kıymeti harbiyesi yoktur. Zira yargının ergime derecesi, gözlemlediğimiz kadarıyla yürütmenin ergime derecesinden genellikle düşük olmuş dolayısı ile yargı, son kertede iktidarların taleplerine, ülkenin çıkarlarına uygun kararlar almıştır.
Beğenelim, beğenmeyelim; Yargının davranış biçimi yapısaldır.
2- İçinde bulunduğumuz Başkanlık sistemi kuralları gereği Tayyip Beyle ayrılık yaşayan kişilerin AkPartiye oy kaybettirme dışında, bir başka nedenle parti kurma motivasyonlarını anlamakta güçlük çekiyorum. Bütün bu kırık kalpler kulübü üyeleri, Tayyip Beyin zamanında bir teşekkürü esirgemesi üzerine darılmış olabilir ancak evine dönmek ya da kurulu bir partiye geçmek yerine parti kurup gündemde kalmak için kendi değerlerini Ayasofya örneğinde görüldüğü gibi yokmuş gibi çiğnemeye başlamalarını, çıktıkları yolda dönüşüme uğramak olarak adlandırabiliriz.

1 Temmuz 2020 Çarşamba

İstanbul'a ilave taksi plakası

İstanbul'a bir Zihni Sinir projesi olarak lanse edilen ilave 5 bin ticari taksi ihalesi/tahsisi hakkında Mimarlar Odası ve Şehir Planlamacıları Odasının değerlendirmeleri oldu mu? Ben duymadım. Konu, temelde bu meslek gruplarının profesyonel ilgi alanı olduğundan muhakkak surette görüş bildirmeleri gerekiyor. Kanaatleri, müspet olsaydı; İmamoğlu'na destek için çoktan seslerini yükseltmişlerdi. Muhtemelen karşıt görüşte oldukları için sesleri çıkmıyor.
Metro, tramvay ve deniz taşıtları gibi alternatif ulaşım yollarında çok önemli mesafeler alındığı ve son bir yıl içinde şehrin karasal ulaşım kapasitesinde bir genişleme yapılmadığından dolayı trafikte seyredecek araç sayısını mutlak anlamda arttıracak bu yatırım ile şehrin trafik yoğunluğunun da artacağı kesindir. Nitekim Topbaş döneminde ilave taksi plakası verilmemesinin temel nedeni de budur. Odalar, konu ile ilgili benzer gerekçelerle görüşler öne sürmüşlerdi.
İktidara yakın medyanın bu meslek örgütlerine mikrofon uzatması lazım.

Teşhir

İçinde Suriyeli sığınmacıların bulunduğu botları, ellerindeki bıçak, kama ve benzeri kesici aletlerle patlatıp sığınmacıları denize döktükten sonra olay yerinden hızla uzaklaşan güvenlik görevliler ile;
Tayyip Bey'in üniversite sınavı çağındaki gençlerle sosyal medya üzerinden yaptığı canlı yayına dislike vererek Başkanı ve Başkanı sevenleri incitmeyi görev bilen her yaş grubundan kişiler ve
Askere uğurlama törenlerinde daha önce ellibin kez söylendiği halde ısrarla havaya ateş eden, hareket halindeki aracından sarkan, drift çeken, halaya adam toplayan ve trafiği keserek belasını arayan müspet bir tane sıfatı olmayan kişiler...
Hangi dil, hangi din, hangi yaş düzeyinde olursa olsunlar, aynı pisliğin suyudurlar.

6 Haziran 2020 Cumartesi

Yabancı fonların kazıktan hoşlanması hakkında

Bakış açımızı değiştirelim: Parasını nemalandırmak üzere ülkemize gelen fonların çektiği nedir? Normal koşullara endeksli normak zamanların devlet tahvili, hazine bonosu, hisse senedinde makul kar beklentileriyle değerlendirilip tam biraz para yapmışken fırlayan kurun etkisiyle öncelikle karını, hatta belki daha fazlasını eritip kaybediyor ve anapara (döviz) cinsinden zarar yazmasına neden oluyor.
Ekonomi yönetiminin spekülasyon yapılamasın diye aldığı kararlar, yatırımcının hedge yapma mitini önlüyor; kim bilir belki yabancı yatırımcının ürkmesine (ne demekse artık) yol açıyor.
Türkiye son yedi yılda bu tip atakları nerdeyse her yıl yaşıyor. Bir yıl zarar yazan yabancı fon temsilcisi ertesi yıl hiç bir şey olmamış gibi güle oynaya zarar gördüğü piyasaya yeniden geliyor. Bu durumda ya her yıl yönettiği, tacize uğramamış farklı bir fonu cebren Türkiye'ye sokup görev ifa ediyor ya da zarar edenin malını satın alan ile satan arasında organik bir bağ var. Yoksa bu zararı bir profesyonel nasıl izah edebilir?

11 Nisan 2020 Cumartesi

Salgında Ekonomi

İktisatta Fisher tarafından geliştirilmiş paranın miktar teorisine göre piyasadaki para miktarında yapılacak artışlar, benzer oranda fiyatlar genel seviyesinde (enflasyonda) artışa neden olur.
Fisher denklemi, bugünkü gibi krizlerde geçerli midir peki? Daron Acemoğlu, bunu da kitap konusu yapmadan; piyasadaki övgüleri almak üzere mütevazı Facebook köşemde konuyu meşhur fıkra ile aydınlatmaya başlayayım:
Mevsim yaz, aylardan ağustos...
Deniz kıyısında küçük bir kasaba. Yaz sezonu, ancak yağmur yağıyor ve kasaba bomboş. Herkesin birbirine borcu var ve kredi ile yaşıyorlar. Otele zengin bir Rus geliyor ve resepsiyona 100 dolar bırakıyor. Ancak odayı beğenmezse parasını alıp gideceğini söylüyor ve odaya bakmaya çıkıyor. Otel sahibi parayı alır almaz kasaba olan borcunu ödüyor. Kasap, 100 doları hemen alarak toptancıya olan borcunu vermeye gidiyor. Toptancı büyük bir sevinçle parayı alıp, kriz nedeniyle borçlandığı banka kredi hesabını ödüyor. Banka müdürü de parayı alıp aynı otele giderek oraya olan borcunu kapatıyor. Az sonra Rus müşteri odadan geri dönüyor, odayı beğenmediğini söyleyip 100 dolarını geri istiyor. Parasını geri alan Rus müşteri, kasabayı terk ediyor. Rus müşterinin bu ziyaretinden somut olarak hiç para kazanan olmuyor. Ancak kasaba, borç stresinden kurtuluyor.
Bu fıkra, Fisher'in denkleminde en önemli konu olan paranın dolaşım hızı hakkında bilgi veriyor. Fisher'in denklemi, paranın herkesin kendisinden kaçmak istediği 'kötü para' niteliğinde olması (kuyumcuların ve dövizcilerin akşamı, altın ve döviz ile kapatmaları) halinde; diğer bir deyişle paranın dolaşım hızının arttığı dönemlerde geçerli. Yaşı müsait olanlar 90'lı yıllar boyunca imkanı olan hemen herkesin döviz alıp TL'den kaçtığını çeşitli defalar gözlemlemişlerdir.
Bugün durum nedir? Bugün mal, hizmet ve para akışını sağlayan kanallar kuruduğu için paranın dolaşma hızından bahsetmek mümkün değil. Dolayısı ile dolanmayan paranın enflasyonist etkisi de olmaz. Para, özellikle harcama imkanı olmayan kesimlere transfer edilip harcamaya sevk edilebilirse ekonomik kanallara kan verilmiş olur. Finansal döngü, üretimi motive eder.
Ortam düzelince bankalarda birikecek olan bu para miktarının tahvil takası ile buharlaşması, mümkün seçeneklerden en gözde olanı, olacak.

İmamoğlunun tehdidi

Ekrem İmamoğlu, elektronik posta üzerinden bir tehdit almış.
Tehdit eden, ifadelerinden anlaşıldığı kadarıyla psikopat birisi. Bu durum elbette "vah vah adam hastaymış" duygusu uyandırmıyor. Kurban'a empati yapıyoruz doğal olarak.
Artan çeşitliliğiyle yabancı dizilerin yerli izleyiciler tarafından rağbet görmeye başlaması, potansiyelinde sıkıntı olan insanlarımızın suç işleme biçimleri hakkında ufuklarının açılmasına, yeni tehdit biçimlerini ekran üzerinden de olsa tecrübe etmelerine yol açıyor. Yerli psikopat, İmamoğlu'na gönderdiği tehdit mesajını "öldüreceğim kişiye önceden haber veririm" cümlesiyle bitiriyor. Ne kadar sinematografik değil mi? İlkelerim var diyor, manyak. Bu ifade bütün kurgunun öğrenilmiş olduğunu ortaya koyuyor.
İmamoğlu, haklı olarak avukatları aracılığı ile Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunuyor. Böyle mesajları, önemsememek, görmezden gelmek doğru olmazdı.
Buradan bir süre sonra Müşteki avukatları, "12 gündür herhangi bir işlem yapılmadı" açıklaması yapıyor. Bunun üzerine Cumhuriyet Savcılığı da durumun öyle olmadığını; "acele iş" başlığı ile Emniyete, şüphelinin tespit edilip yakalanması talimatını verdiklerini açıklıyor.
Ankara'da yaşadığı tespit edilen T.G. gözaltına alınıyor. Bazı kaynaklarda T.G.'nin Meclis'teki azınlık bir partinin aktif üyesi olduğu bilgisi yer alıyor. (Olay netleştikçe işaret zamirleri, yerlerini isimlere terk eder elbet. Acelemiz ne?)
Eğer avukatların çıkışı olmasaydı bu yakalama işi bir süre daha sürüncemede(!) kalır mıydı? O süreç ima edildiği gibi sürünceme midir?
Neden avukatlar, hukuk sistemi içinde cevap aramak yerine araya medyayı koyarak Savcılığı açıklama yapmaya zorladılar?
Sistemin aktörleri arasında garip bir uyumsuzluk var.
İktidar, her ne olursa olsun kendi tarafını sağlama almakla mükellef. Ancak elbette maksadını aşan açıklamalar olduğunda sayın Bakan nezdinde sistemi koruyacak müdahaleler yapılmalı: Bir dönem kamu görevi yapan Fetöcülere ilişkin, "bunlar dindar insanlar, bunlardan kötülük gelmez" algısıyla hareket edip bir çok problemi görmezden geldiğimiz bilgisini öğrenmeye dönüştürerek etrafta (avukatlar dahil) maksadını aşan herkesi test etmek görevimizin bir parçası olmalı.

Murat Karayalçın

Gürkan Zengin ve Ekol tv'ye teşekkür ediyorum. Ankara BB ve SHP'nin eski başkanı Murat Karayalçın'la mülakat yaparak 'adam s...