- 1- Fındık, hedeftir, metaforik anlamda fırsattır. Fındık toplayıcısı, her yönüyle tipik bir fırsat avcısıdır.
2- Fındık/fırsat, çoğu zaman açıkta, öyle ortada durmaz. Onu fark etmeniz gerekir. Bu hususta göz taraması yetersizdir, elle dokunarak ta arama yapmalısınız. Elle arama yapmak, yoklamak; fırsatın orada olup olmadığı kontrol etmek amacıyla araştırma yapmak, sorular sorup cevapların peşine düşmek anlamlarına gelebilir.
3- Bir fındığı, görüntüsünden dolayı değersiz bulu...r, almaya tenezzül etmezseniz, o fırsatın sizi başka imkanlara taşımasını da önlemiş olursunuz. Tipik bir kibir ve şükürsüzlük hali olan bu tutumun zıddında hırs adını verdiğimiz düşünce kontrol kaybı yer alır.
Fındıklar, gaful denen esnekliği yüksek, eğilebilen ince dallar üzerinde bir kaç tanesini bir araya getiren çotanaklar (culuflar) halinde sıralanırlar.
Dikkatin operasyon yapılan gaful üzerinden ayrılmaması gerekir; başka gafullardaki fırsatlara odaklanmak dikkat dağınıklığına, verimsiz toplamalara yol açar, işlem gören gafullarda fındık kalır.
4- Bakış Açısı: fındık çotanakının (culufunun) tespiti, tümüyle bakış açısının bir sonucudur. Fırsatları göremiyorsanız, bakış açınızı değiştirmeniz gerekir. İdeal bakış açısı, fındık yapraklarının altından gökyüzüne doğru bakmaktır. Böylece her bir yaprağın fındık çotanağını (culufunu) gölgelediğini ve altında sakladığını görmek mümkün olacaktır.
5- Bazı culufların kendiliğinden yere düşmesi, renginin solması, toplayıcıyı, fındıkların; dolayısı ile fırsatın sıhhati konusunda yanıltabilir. Çürük zannedilir. Oysa böyle olması yalnızca bir ihtimaldir, sanıldığı gibi olmayabilir.
6- Çotanakla (culufla) bağını zamanında koparamayan fındık tanesinin içi, çürür. Bu durum ebeveyn-çocuk bağlanmaları bakımından dikkate şayan bir durumdur. Özellikle anneler, çocuklarıyla aralarındaki bağı zayıflatmaları hususunda (çocuklarının büyümelerine uygun olarak) gerekli özeni göstermezlerse çocukların içi boş, yeteneksiz birer yetişkin olma riskler bulunur.
7- Bir çeşit geri kazanım işlemi olan Calips, bütün fındıklıktaki tarama bitirilip fındıklar toplandıktan sonra yapılan; arta kalan, düşmüş, düşürülmüş, kaybedilmiş, görülmemiş fırsatların tespit ve geri kazanım işlemine verilen yöresel bir addır. Birilerinin bu işi yapması, elzemdir, faydalıdır.
17 Ağustos 2017 Perşembe
Bir Fındık Toplayıcısının Notları
16 Ağustos 2017 Çarşamba
Yaşlı Adamın Öyküsü
Şimdi erişkin bir kızı olduğuna aldanmayın, her başı yerde
olanın kimselere anlatmadığı en az bir öyküsü vardır: Bir de oğlu vardı, küçük
bir çocukken elleriyle toprağa verdiği… Aradan geçen onca zamana rağmen bu
çocuğun acısı hep taze kaldı, her gördüğü çocuğa gülen gözlerle bakmasından
anlardınız bunu…
Çay ocağında çalışıyordu. İnce, narin yapısına tenakuz
teşkil eden kocaman elleri, ağır sanayii işçisi geçmişinin hatırası olarak çay
tepsisini muhkem bir kavrayışla taşımasının sırrıydı.
Dolu bir çay tepsisiyle merdivenlere yığıldığı gün,
tansiyonunun durma noktasına geldiğini öğrenecekti. Ölçülü tavırları, zaman
zaman uzayan ancak nezaketten sapmayan konuşmalarıyla bu çalışkan adam, yeni
taşındığımız lokalde çay ocağına bakacaktı.
Emekliydi. Emekli maaşından kesinti yapılmamasını rica etti
ilk ay: Sigortasız çalışmak istiyordu. Emekli maaşından
kesinti olmasın diye, kabul gördü bu isteği, kayıt dışı çalışmasına onay verildi.
Sabahları erken vakitlerde ofisi açar, havalandırır,
temizler, siler, güne hazırlık yapardı. Akşamları da masaları sildikten sonra
masa altlarındaki çöp kutularını büyük bir poşete boşaltır, topladığı bu
çöpleri sırtına yükleyip dış kapıyı öyle kapardı. Ofis çalışanlarını çocukları
gibi görürdü, isteklerine hayır diyemezdi. Ofisboy gibi davrandılar ona,
yöneticisinden çalışanına… Alınmadı, yüksünmedi, yakıtı saygı olan fani bir
makine olarak elinden geleni yaptı. Tarzı böyleydi. Sevdiler onu.
Zaman geçti, yönetici değişti, ama metamorfoz olarak değil,
doğrudan değişti. Yeni gelen yönetici, yemek yapmasını bilip bilmediğini sordu,
bulunulan mekandan taşınacakları gün yaklaşınca. Bilmiyordu.
“Hala çıkmadı mı bu adam, ne zaman çıkacak?” diyen Yöneticinin,
az sonra kendisine sarılıp “sen buranın demirbaşısın.” dediğini de duydu.
Şizofreniye ve mobinge alışık değildi ama bunları da tecrübe etti ahir ömründe…
Yöneticinin görevlendirmesiyle işten ayrılması gerektiğini
söyleyen adamı sessizce dinledi: tazminat için hesap yapmışlar... Eşine
götüreceği bir mazereti yoktu belki ama alacağı bu paranın sıcaklığına
güveniyordu. Son bir kez daha yönetici çıktı ortaya. Hesapta bir yanlışlık
olduğunu fark etmişti Yönetici. Yöneticilerin esaslı görevlerinden biri de
adaletsizlikleri önlemektir ya… Bu, iş hayatı boyunca kedinin yakaladığı en
büyük fareydi. Maaşından üç kuruş kesinti yapılmasın diye kayıt dışı çalışmak
isteyenlere diyet ödetme zamanıydı… “Sen, kayıt dışı çalıştığın dönem boyunca
ödemediğin kesintilerle tazminatını almış sayılırsın, ayrıca bir de tazminat
alman gerekmez.” Almanlar yenilir, biz de mağlup sayılırız. Otomatikman
böyledir yani… Hakkını almakta yardımını istediği bir tanıdık, yaşasaydı
yöneticinin yaşında oğul sahibi olacak adama, “yöneticine benim selamını söyle,
biraz daha arttırsın o rakamı” diyebildi.
Orta yol bulunmuştu. Yaşlı adama söylettiler rakamı. “Mahkemeye
giderse evet daha fazla para alırdı, evet işyeri para ve itibar kaybederdi, ama
eski yönetim rezil olurdu çünkü onlar bu kayıt dışılığa göz yummuşlardı.” Şimdi
terazinin bir kefesinde eski yönetimin rezil olması, diğerinde yaşlı adamın
yoksunluğu seçenekleri vardı. Gözleri kapalı genç bir kızın tuttuğu adalet
terazisine bakıp bir seçim yapması istendi, yaşlı adamdan. Oysa hava
muhalefetinin dışarıya çıkmayı engellediği soğuk kış günleri ile sıcağın etrafı
kavurduğu yazın bunalımlı günlerinde, bu yaşlı adam gözünün gördüğü, aklının
erdiği tüm mevcudat için seferber olur, yiyecek ve içecek ayarlardı. Peki dedi.
Kapattı konuyu. Hakkını helal ettiğini de söyledi yöneticiye. Yine geleceğini,
selamlaşacaklarını da ilave etti. Birini daha incitmemeyi başarmıştı.15 Ağustos 2017 Salı
Türkiye Profiline Giriş Dersleri 2
Türkiye Cumhuriyetini Kürt etnik temelinde bölerek bir devlet kurmayı hedefleyen terör örgütü sempatizanlarına sormak lazım: Türkiye hangi kriterlere göre etnik temelde bir Türk Devleti'dir? Cumhuriyetin ilanından sonra meydana gelen jakoben din ve tarih anlayışı, birer Türk Milliyetçiği tezahürü müdür? Bu anlamda Kürt etnik kimliğinin bileşenlerine sivil toplum alanında kim, neden engel olmuştur? Bu sorunun içi, bu güne değin yapıldığı gibi bizzat terör örgütünün Türkiye cumhuriyeti üniversitelerinden maaş alan akademik personelince oluşturulmuş jenerik söylemlerle doldurulmaya çalışılacaksa oradan gerçeğe ulaşan olgu kaynaklı bir yorum çıkmaz. Oradan algı temelli, emperyalist devletlerin doğu politikalarına uygun, devlet beklentili manipüle edilmiş, şizofrenik bir söylem çıkar.
Herkes aklına, fikrine, vicdanına sahip çıksın. Türkler, Anadolu coğrafyasını Türkleştirmişler, bu coğrafyanın halen var olan hiçbir etnisitesine karşı işgal/köle vb muamelesi de yapmamışlardır. Doğu ve güney Anadolu, her açıdan olduğu gibi tarihi açıdan da Türk toprağıdır. Bu söylemin de etnik temelli milliyetçilikle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur; olduğu zannının kendisi, hastalıklı, rehabilitasyona ihtiyaç duyan bir bakış açısıdır. Bu konuda işbirliğine dayalı nezaketen gösterilen esneklik, güce iman etmiş muhataplarınca zafiyet olarak algılanmış ve her defasında reddedilmiştir.
Temel'in 9 tane çocuğu vardır. Fadime, " artık buna bir çözüm bulmamız lazım. Ben bundan sonra salonda yatacağım" der. Temel, "eğer faydası olacaksa bende geleyim."
Terör örgütünün söylemine ikna olanlara "bir faydası olacaksa, biz de bir devlet kuralım" diyoruz. Yanlış mı diyoruz?
Herkes aklına, fikrine, vicdanına sahip çıksın. Türkler, Anadolu coğrafyasını Türkleştirmişler, bu coğrafyanın halen var olan hiçbir etnisitesine karşı işgal/köle vb muamelesi de yapmamışlardır. Doğu ve güney Anadolu, her açıdan olduğu gibi tarihi açıdan da Türk toprağıdır. Bu söylemin de etnik temelli milliyetçilikle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur; olduğu zannının kendisi, hastalıklı, rehabilitasyona ihtiyaç duyan bir bakış açısıdır. Bu konuda işbirliğine dayalı nezaketen gösterilen esneklik, güce iman etmiş muhataplarınca zafiyet olarak algılanmış ve her defasında reddedilmiştir.
Temel'in 9 tane çocuğu vardır. Fadime, " artık buna bir çözüm bulmamız lazım. Ben bundan sonra salonda yatacağım" der. Temel, "eğer faydası olacaksa bende geleyim."
Terör örgütünün söylemine ikna olanlara "bir faydası olacaksa, biz de bir devlet kuralım" diyoruz. Yanlış mı diyoruz?
17 Temmuz 2017 Pazartesi
Hımbıl Enteller
İster kamu, isterse özel sektör okullarından hizmet alsınlar; öğrenciler, devletin imkanları, dolayısı ile toplumun kaynakları ile eğitim görürler. Eğitim seviyesi yükseldikçe kişinin topluma olan borcu da aynı oranda artar.
Eğitim bürokrasisinin bir şekilde çıktısı olan mezunların bir kısmı, paradoksal bir şekilde - ellerindeki diplomaları nedeniyle - kendilerini toplumun üzerinde görürler. Akıl ile zekanın aynı anlama gelmediğini hatırlayalım.
Genellikle çocukluk döneminde edinilmiş yanlış kabul ve öğrenmeler, kişilerin diploma sahibi olmak hasebiyle sınıf atladıkları kanaatini beslemekte; taze birer elit olarak içinden çıktıkları topluma, tahakküm etmeye hak kazandıkları ve en yalın biçimiyle "sıranın" kendilerine geldiği kanaatini pekiştirmektedir.
Seçimlerini, sınıfsallaşmayı sürdürecek şekilde; toplumun değer ve genel kabullerine karşıt; kendini, kendine benzerlerle aynı kılacak şekilde yaparlar. Bu sürecin yalın bir adlandırması olan yabancılaşma, dilimizde Mankurtlaşma ile aynı anlama gelir...
Eğitim bürokrasisinin bir şekilde çıktısı olan mezunların bir kısmı, paradoksal bir şekilde - ellerindeki diplomaları nedeniyle - kendilerini toplumun üzerinde görürler. Akıl ile zekanın aynı anlama gelmediğini hatırlayalım.
Genellikle çocukluk döneminde edinilmiş yanlış kabul ve öğrenmeler, kişilerin diploma sahibi olmak hasebiyle sınıf atladıkları kanaatini beslemekte; taze birer elit olarak içinden çıktıkları topluma, tahakküm etmeye hak kazandıkları ve en yalın biçimiyle "sıranın" kendilerine geldiği kanaatini pekiştirmektedir.
Seçimlerini, sınıfsallaşmayı sürdürecek şekilde; toplumun değer ve genel kabullerine karşıt; kendini, kendine benzerlerle aynı kılacak şekilde yaparlar. Bu sürecin yalın bir adlandırması olan yabancılaşma, dilimizde Mankurtlaşma ile aynı anlama gelir...
Kılıçdaroğlu'nın 15 Temmuz Fotografı üzerine
Ekranda olayları takip için "Askeri darbe girişimi" KJ'si ile yayın yapan CNN Türk kanalının seçilmiş olduğu görülüyor.
Ne kadar objektif ve her türlü kanaat-taraf gözetmekten uzak bir KJ, değil mi? Kazanana tabi olacaklar, yani. "Kral öldü, yaşasın yeni kral." Ortada mayalanmış demokratik bir değer görmek isteyen gözlerini kapasın, yok çünkü. Medyanın gerçeği bu; güçlü olanın yanında yer alma, tahkim ve destekleme, ondan arta kalan ya da pas ettiği kıym...etlerin sindirim sistemine kazandırılması. Bu anlatım bile bugünkü medya iktidar ilişkilerini açıklamakta son derece önemli.
Medya, doğal olarak yayınlarında algıda seçicilik yapıyor. Dolayısı ile iktidarın iyi çalışmayan uzuvları, hatta yargının 15 Temmuz 'a ilişkin görev yapan bir kısmı, mahşeri vicdanı yaralayacak şekilde "masumsa zaten çıkar" diyerek tuttuğunu sistem dışına (bir kısmını da hapishaneye) atarak toplumun kanayan yaralarına duyarsız, kayıtsız hatta hoyratça davranmayı sürdürebiliyor.
İktidar karşıtı medya ise müteakip seçime kadar bulabildiği tüm eleştirel haberleri, gerçeğinden on kat büyük vererek toplumda infialin artmasına yardım ediyor. Bu medya, her türlü demokratik tecrübeye rağmen mevcut iktidarın gücüne inanmıyor. Bunu arızi, geçici bir durum olarak görüyor. Kültür alanında iktidarla benzer değerleri paylaşanların oluşturduğu bir üretim tüketim ilişkisinin olmaması, bu alanı, iktidar öncesi eski Türkiyenin sol geleneğinin hegomonyasında bıraktı. Muhalif Medyayı da bu havuzdaki kokmuş, oksijensiz, hastalıklı birikim besliyor. Ancak bu insanlar da yoruldular artık. Ondört yıl bitti, bunca zaman huzursuz, anxiyete (endişe, kaygı, korku) ve depresyon zemininde yaşamak kolay değil elbet. Şimdi bir darbe fırsatı çıkıyor. Bektaşinin daha kötüsü olmaz dediğine benzer bir durum, ancak kanaatinizi erkenden belli eder de sabırsız davranırsanız evdeki bulgurdan da olabilirsiniz. O nedenle ancak tarafsız görünen bir KJ, sizi güvenle karşı kıyıya ulaştırabilir.
Aynı durum, Kılıçdaroğlu için de geçerli. O da her an dışarı çıkabilir, kazanan ya da kazanması beklenen taraf için yapılacak kutlamalara iştirak edebilir, görüntülü beyanat verebilirim diye sıkıntılı ruh hallerinde sıkça yaptığımız gömleğin üst düğmesini açıp kravatını gevşetme imkanlarını kullanmayıp kendince tam teçhizat durmayı daha yararlı buluyor.
Ne kadar objektif ve her türlü kanaat-taraf gözetmekten uzak bir KJ, değil mi? Kazanana tabi olacaklar, yani. "Kral öldü, yaşasın yeni kral." Ortada mayalanmış demokratik bir değer görmek isteyen gözlerini kapasın, yok çünkü. Medyanın gerçeği bu; güçlü olanın yanında yer alma, tahkim ve destekleme, ondan arta kalan ya da pas ettiği kıym...etlerin sindirim sistemine kazandırılması. Bu anlatım bile bugünkü medya iktidar ilişkilerini açıklamakta son derece önemli.
Medya, doğal olarak yayınlarında algıda seçicilik yapıyor. Dolayısı ile iktidarın iyi çalışmayan uzuvları, hatta yargının 15 Temmuz 'a ilişkin görev yapan bir kısmı, mahşeri vicdanı yaralayacak şekilde "masumsa zaten çıkar" diyerek tuttuğunu sistem dışına (bir kısmını da hapishaneye) atarak toplumun kanayan yaralarına duyarsız, kayıtsız hatta hoyratça davranmayı sürdürebiliyor.
İktidar karşıtı medya ise müteakip seçime kadar bulabildiği tüm eleştirel haberleri, gerçeğinden on kat büyük vererek toplumda infialin artmasına yardım ediyor. Bu medya, her türlü demokratik tecrübeye rağmen mevcut iktidarın gücüne inanmıyor. Bunu arızi, geçici bir durum olarak görüyor. Kültür alanında iktidarla benzer değerleri paylaşanların oluşturduğu bir üretim tüketim ilişkisinin olmaması, bu alanı, iktidar öncesi eski Türkiyenin sol geleneğinin hegomonyasında bıraktı. Muhalif Medyayı da bu havuzdaki kokmuş, oksijensiz, hastalıklı birikim besliyor. Ancak bu insanlar da yoruldular artık. Ondört yıl bitti, bunca zaman huzursuz, anxiyete (endişe, kaygı, korku) ve depresyon zemininde yaşamak kolay değil elbet. Şimdi bir darbe fırsatı çıkıyor. Bektaşinin daha kötüsü olmaz dediğine benzer bir durum, ancak kanaatinizi erkenden belli eder de sabırsız davranırsanız evdeki bulgurdan da olabilirsiniz. O nedenle ancak tarafsız görünen bir KJ, sizi güvenle karşı kıyıya ulaştırabilir.
Aynı durum, Kılıçdaroğlu için de geçerli. O da her an dışarı çıkabilir, kazanan ya da kazanması beklenen taraf için yapılacak kutlamalara iştirak edebilir, görüntülü beyanat verebilirim diye sıkıntılı ruh hallerinde sıkça yaptığımız gömleğin üst düğmesini açıp kravatını gevşetme imkanlarını kullanmayıp kendince tam teçhizat durmayı daha yararlı buluyor.
Herkes için Adalet? Sen deme bari...
Kendi siyasi ikbalini garanti altına almak için her şeyi yapabilecek biri olduğunu, Ankara-İstanbul yürüyüşü ile bir kez daha ortaya koyan Kılıçdaroğlu, en sonunda adalet gibi yeryüzündeki en önemli olan bir değeri, kişisel amaçlarını gerçekleştirmek için görünür bir araç olarak kullanmaktan da kaçınmadı.
Aşağıdaki fotograf, bu yürüyüşün final mitinginde çekildi.
Mitingde herkes için adalet ifadesinin kullanımı, eylem-söylem uyuşmazlığının had safhaya vardığı bir dünyada şovun ironi ihtiyacına hitap eden bir unsur olmuş. Dudağımın kenarında' tebessüm-ü elem' (acı bir gülüş)
"justice for all"(herkes için adalet), müesses hukuk nizamını en insani bir biçimde eleştiren başrolünü Al Picano 'nun oynadığı, 1979 yılı yapımı bir ABD filmi.
Kimseye haksız övgü yok.
Şayet bu pankart, tesadüfen seçilmiş ise bir sözüm yok. Ancak bir yerlerde filmin taşıdığı mesaj ile mitingin muhtemel etki alanı arasında analoji (benzerlik) kuran bir zeka varsa insanlığa saygı adına saklandığı delikten çıkmasın, sesini de çıkarmasın lütfen.
Aşağıdaki fotograf, bu yürüyüşün final mitinginde çekildi.
Mitingde herkes için adalet ifadesinin kullanımı, eylem-söylem uyuşmazlığının had safhaya vardığı bir dünyada şovun ironi ihtiyacına hitap eden bir unsur olmuş. Dudağımın kenarında' tebessüm-ü elem' (acı bir gülüş)
"justice for all"(herkes için adalet), müesses hukuk nizamını en insani bir biçimde eleştiren başrolünü Al Picano 'nun oynadığı, 1979 yılı yapımı bir ABD filmi.
Kimseye haksız övgü yok.
Şayet bu pankart, tesadüfen seçilmiş ise bir sözüm yok. Ancak bir yerlerde filmin taşıdığı mesaj ile mitingin muhtemel etki alanı arasında analoji (benzerlik) kuran bir zeka varsa insanlığa saygı adına saklandığı delikten çıkmasın, sesini de çıkarmasın lütfen.
Öngörüsü olan Vizyonsuz Yöneticiler
İsmet inönü'nün gençlik dönemi ağabeyi, (Korgeneral) Ali Fuat Erden, 1952 yılında yayınladığı İsmet İnönü isimli kitabında İnönü' nün kendisine 1906 yılında "Memleket, bundan daha büyük hızla yıkılmaya gider mi?" diye sorduğunu aktardıktan sonra yorum olarak (1952 yılı zekasıyla) şu cevabı veriyor: "evet, Osmanlı Devleti, daha büyük bir hızla, yok olmaya ve yıkılmaya gidemezdi..."
Algıları yönlendirilmiş, endişe içindeki bir zihin için makul ancak masum olmayan (meslek hasta...lığı) bir soru; aradan geçen ve tüm olup bitene bizzat şahit olan biri için de fevkalade bir yalan ve şerefsiz bir cevap...
Aynı kaynak, Kurmay adayı okulundan devre arkadaşı Ali Fethi'nin bir gün kendisine Yıldız yönünü göstererek "Abdülhamit yönetimi vatanı felakete, yok olmaya doğru götürüyor. Bu yönetimi yıkmalı! Yok etmeli! Bu görev bize, genç Kurmaylara düşer. Eğer görevimizi yapmazsak gelecek kuşaklar bize lanet edeceklerdir." dediğini aktarıyor.
Asiye nasıl kurtulur'u dert edinenler, Asiye'nin baba vesayetinden kurtarılıp ormana götürülerek paramparça edilmesine nezaret etmişlerdir.
Algıları yönlendirilmiş, endişe içindeki bir zihin için makul ancak masum olmayan (meslek hasta...lığı) bir soru; aradan geçen ve tüm olup bitene bizzat şahit olan biri için de fevkalade bir yalan ve şerefsiz bir cevap...
Aynı kaynak, Kurmay adayı okulundan devre arkadaşı Ali Fethi'nin bir gün kendisine Yıldız yönünü göstererek "Abdülhamit yönetimi vatanı felakete, yok olmaya doğru götürüyor. Bu yönetimi yıkmalı! Yok etmeli! Bu görev bize, genç Kurmaylara düşer. Eğer görevimizi yapmazsak gelecek kuşaklar bize lanet edeceklerdir." dediğini aktarıyor.
Asiye nasıl kurtulur'u dert edinenler, Asiye'nin baba vesayetinden kurtarılıp ormana götürülerek paramparça edilmesine nezaret etmişlerdir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Murat Karayalçın
Gürkan Zengin ve Ekol tv'ye teşekkür ediyorum. Ankara BB ve SHP'nin eski başkanı Murat Karayalçın'la mülakat yaparak 'adam s...
-
Orospu Çocuğu ifadesi, bugün yaygın olarak küfür maksatlı kullanılıyor: İtham edilen kişinin annesi, değersizleştirerek kişinin kendisinin d...
-
Gürkan Zengin ve Ekol tv'ye teşekkür ediyorum. Ankara BB ve SHP'nin eski başkanı Murat Karayalçın'la mülakat yaparak 'adam s...
-
Meclis Darbeyi Araştırma Komisyonunun çalışmaları, yakın tarihimizin gri ve karanlık alanlarını aydınlatmakta ve ülkemizin iç politik günd...