Bir sisteme hangi aşamasında müdehale edilirse ona göre sonuç alınır.
Bu kural, doğumdan savaşa tüm sistemler için geçerlidir.
8 Mart 2016 Salı
Katılım Bankalarının Büyüme Sorunu (!)
Hem Klasik hem de Katılım Bankalarını denetleyen bir Kurumun Başkanı olarak Akben Bey'in, hele de Müsiad Heyeti gibi konu ile alakasız bir grubu kabulde; "Günümüzde özel katılım bankacılığı gelişmesine rağmen diğer finans kuruluşlarına, klasik bankalara oranla payı yüzde 5.4’ü geçememektedir. Bu oranın hızla yukarı çıkarak farkın kapanması şarttır." demesinin, pozisyonu bakımından şık ve doğru olmadığı kanaatindeyim. Konuşma içeriği itibariyle bu şartın nerden kaynaklandığı, ...hangi ihtiyaca karşılık geldiği de vurgulanmamıştır.
Evet, böyle 'jenerik bir retorik', neredeyse 30 yıldır, akademisyen ve sektör hakkında söz söyleme ehliyetine haiz zevat tarafından tekrar edilir, durulur. Hatta sektöre yeni katılan tecrubeli Bankacıların, eski bankacılık alışkanlıkları henüz bağırsaklarını terk etmediğinden olacak, kıdemli Katılım Bankacılarını şifaen "düşük performanslarından(!)" ötürü eleştirdikleri de bir çok insanın malumudur.
Sayın Başkan'la aramızda kardeşlik hukuku dışında, dikey bir hiyerarşi olmadığına göre ben de özgür kanaatimi belirteyim: Ölçek büyümesi de diyebileceğimiz bu 'şart baskısı'nın, bir çeşit 'günaha çağrı' niteliğinde olduğunu düşünüyorum. Bu çağrı, yalnızca havuzda mevduat toplamındaki büyüme ile sınırlı bir sonuç doğurmaz; sistemde plasman baskısı yaratarak büyüme anksiyetesi (kaygısı, endişesi) önce doğurur, sonra besler ve yetmiyormuş gibi hedef baskılarının yol açtığı "değer erezyonuna" sebep olur. Ayrıca yeni şube açılışlarını, eğitim, ulaşım, konaklama, harcırah vb brüt eğitim yatırımları ile yeni personel istihdamını gündeme getirerek işletmelerin sabit maliyetleri artırır. Bu maliyet artışları, tersinmez karakterli olduğundan ölçek büyümesi kararının ancak geri dönüşsüz ve sürdürülebilir olması halinde Yönetim Kurullarınca onaylanması mümkündür.
Kısa vadede Katılım Bankacılığı Sistemine yeni aktörler girmeyecekse ölçek büyütmek anlamlı olabilir. Oysa Ziraat ve Vakıf Katılımın sisteme girişini müteakip Halkbank'ın da hazırlık yapacağı beklentisi, mevcut Kurumların kısa vadede ölçek büyümesini riskli hale getirmektedir. Her ne kadar iddiamın tamamı için bilerek yeterli delil getirmesem de; büyüme fantezisinin rasyonal olmaktan çok romantik bir damardan beslendiği ifade etmemin yerinde bir saptama olacağı kanaatindeyim..
Sayın Başkan'la aramızda kardeşlik hukuku dışında, dikey bir hiyerarşi olmadığına göre ben de özgür kanaatimi belirteyim: Ölçek büyümesi de diyebileceğimiz bu 'şart baskısı'nın, bir çeşit 'günaha çağrı' niteliğinde olduğunu düşünüyorum. Bu çağrı, yalnızca havuzda mevduat toplamındaki büyüme ile sınırlı bir sonuç doğurmaz; sistemde plasman baskısı yaratarak büyüme anksiyetesi (kaygısı, endişesi) önce doğurur, sonra besler ve yetmiyormuş gibi hedef baskılarının yol açtığı "değer erezyonuna" sebep olur. Ayrıca yeni şube açılışlarını, eğitim, ulaşım, konaklama, harcırah vb brüt eğitim yatırımları ile yeni personel istihdamını gündeme getirerek işletmelerin sabit maliyetleri artırır. Bu maliyet artışları, tersinmez karakterli olduğundan ölçek büyümesi kararının ancak geri dönüşsüz ve sürdürülebilir olması halinde Yönetim Kurullarınca onaylanması mümkündür.
Kısa vadede Katılım Bankacılığı Sistemine yeni aktörler girmeyecekse ölçek büyütmek anlamlı olabilir. Oysa Ziraat ve Vakıf Katılımın sisteme girişini müteakip Halkbank'ın da hazırlık yapacağı beklentisi, mevcut Kurumların kısa vadede ölçek büyümesini riskli hale getirmektedir. Her ne kadar iddiamın tamamı için bilerek yeterli delil getirmesem de; büyüme fantezisinin rasyonal olmaktan çok romantik bir damardan beslendiği ifade etmemin yerinde bir saptama olacağı kanaatindeyim..
Trafik Tecrubesi -2
"Gerçekten Teksas'ta araba kullanmak çok riskli", demiştim ilkin. Teksas dediğim, Ümraniye İmes-Kadosan, Ferhatpaşa Bölgesi. Çoğunluğu erkek sürücüler, yol vermeyi bir acziyet gördüklerinden midir, nedir; hayatı hep bir kavga üzerinden yaşamak derdine düşmüşler, takip mesafesi, sinyal verme gibi en sıradan trafik kültürü kaidelerini bile ihlal eder olmuşlar. Aradan 8-10 ay geçtikten sonra artık böyle hissetmediğimi, olayı öyle görmediğimi fark ettim. Kanaatimce makul bir ortamda seyrediyordu, artık trafik. Koca bir toplumun her birlikte değişebileceği ihtimalinin, tek başıma benim değişme ihtimalinden düşük olması nedeniyle yukarıda belirttiğim ihlalleri yapmamama rağmen nasıl da değiştiğim hususunda derin düşüncelere daldım, hala oradayım.
Trafik Tecrubesi -1
Akan bir trafiğin; rutin yanan kırmızı ışığında duran, ilk aracın sürücüsü olmak riskini artık taşımak istemediğimi fark ettim. Bu değişim kendiliğinden olmadı. Bunu tecrübe ederek öğrendim: Bir öğlen vakti, Pendik Dört Yol mevkiinde kırmızıya dönen ışığın verdiği mesaja uyum sağlamak üzere fren yapıp durduğumda arkamda araç yoktu; daha doğrusu dikiz aynasının kadrajı boştu. Meğer öyle değilmiş, hareket halinde bir araç varmış. Çarptıktan sonraki kısa duruşmamızda "abi, sen nasıl durabildin, orada" diye sormuştu, samimi olarak "görünmeyen aracın sürücüsü"... Artık, ne önemi varsa?
6 Mart 2016 Pazar
Önemli bir sistem bilgisi
Hakkında genel olarak bilgi sahibi olmadığın konuya ait bir detay hakkında fikir de beyan etme.
Yoksa körlerin fili, dokunduğu yer üzerinden tarif etmesi gibi dokunduğun yerle ilgili yerinde ancak geneli hakkında işin aslı astarıyla ilgili olmayan iddialarda bulunabilirsin.
Ancak hayata ve genel olarak dünyaya ait kapsayıcı bir fikrin olması halinde değerlendirmelerinde kendinle uyumlu bir kanaat oluşturursun.
Yoksa körlerin fili, dokunduğu yer üzerinden tarif etmesi gibi dokunduğun yerle ilgili yerinde ancak geneli hakkında işin aslı astarıyla ilgili olmayan iddialarda bulunabilirsin.
Ancak hayata ve genel olarak dünyaya ait kapsayıcı bir fikrin olması halinde değerlendirmelerinde kendinle uyumlu bir kanaat oluşturursun.
Dokunulmazlıkların Kaldırılması
Kadı Burhanettin'in "yare ulaşma işi, az az olur" mısraını, "sonuca ulaşma işi yavaş yavaş olur" biçiminde anlamak mümkündür. Sonuç odaklılık, süreçlerin bağlamında (zamanında ve zemininde) hakkı ile -gerektiği gibi- tüketilmesine izin vermediği için bir çözüm üretse de bunun toplamda huzur ve sükun zemini oluşturması mümkün değildir.
Sonuç, şaşırtıcı!
Çok sayıda HDP'li vekilin dokunulmazlıklarının aynı anda kaldırılması, HDP'ye kurumsal bir infaz yapıldığı algısını pekiştirecek, kendi içlerinde dayanışmaya yol açacak, ileride bugünlerin hikayesini yazmalarına vesile olacaktır.
Dokunulmazlıkların toptancı bir anlayışla değil, örneğin on günde en fazla bir vekili kapsayacak şekilde "tekil ve özenli bir çalışma" ile kaldırılması, ayrıca yargılamanın maduriyet yaratmayacak bir biçimde tutuksuz ve olabildiğince hızlı yapılabilmesinin tedbirleri alınmalıdır.
5 Mart 2016 Cumartesi
Kartal Metrosunda Şaka ve Şaka Psikolojisi
4 Mart Cuma günü, saat 16:40 civarında Pendik'in tanınmış bürokratlarından Sami Şimşek ile birlikte Metro'da Kartal istikametinde seyahat ederken toplumsal bir kargaşanın tanığı olduk. Sonradan ülke medyasında haber de yapılan bu olayla ilgili şahit olduklarımı paylaşmak istiyorum:
"Metronun Ünalan'dan hareket etmesiyle birlikte bize göre gidiş yönünden 'metroyu durdurun' diyen bir kadın sesi duydum. Ortada bulunan "ayaktaki yolcuların" dağılımından sesin geldiği yerde neler olduğu görülmüyordu. Hemen ardından gelen bir başka yolcu sesi de 'yangın frenini çekin' mealinde bir şeyler söyleyince yakınındaki yolcular 'bir tehlike anında çalıştırılması gereken kırmızı alarm düğmesine' hararetle bastılar ancak metronun hızında en ufak bir yavaşlama olmadı. Etraftan neler olduğuna dair çeşitli yolcu yorumları da gelmeye başlamıştı: bir yolcunun kapıya sıkıştığı, birinin kolunu kaptırdığı, ezilme olduğu...
Kısa bir süre içinde olayın gerçekleştiği bölgeden bizim tarafa bir yolcu akını oldu. Bunlar, olayın tesiri ile panik içinde hareket ediyorlardı. Bu insanlardan 20 yaşlarında bir genç kızı, düşmek üzere iken yakaladım. Öteki yanımda oturan yolcu, heyecanın etkisiyle yerinden kalkmış olduğundan; kızı buraya oturttum. Bir yandan ağlıyor bir yandan bağırıyor, etraftan gelen 'ne oldu?' sorularına gecikmeli "bilmiyorum" cevabını veriyor, belli ki şok yaşıyordu. Dengeli oturmadığından düşer kaygısıyla, kızın montunun yakalarından tutmaya devam ediyordum. İçinde bulunduğu durumdan çıkıp normalleşmesi için gözlerini kapatmasını ve derin nefes almasını istedim, iki kez. Yapmadı, duymadığını, şokun tesiriyle iletişim kuramadığımı düşündüm. (Olaydan uzak bir durumda yeniden değerlendirdiğimde şoktaki bir insanın ancak güven ihtiyacını sağladığında normalleşeceğini, dolayısı ile güvende olduğunu telkin ederek hipnotik süreçten çıkacağını öngörmeliydim.)
Metro yavaşlamaya başladı, Göztepe durağına gelmiştik. Kapılar açılınca yolcular, büyük oranda kendilerini dışarıya attılar. Vagondan son çıkanlardan biri olarak olay mahalline baktım. Ileride yerde içi boş olduğu izlenimi veren iki poşet bulunmaktaydı. Ben de dışarı çıktım. Artık nereden duymuşsa iki genç liselinin 'şaka amaçlı' bu olayı tertip ettiklerini ancak güvenlik tarafından yakalandıklarını söylüyordu, genç bir yolcu.
Metro görevlilerinin yaptıkları fiziksel tarama sona erince yola devam edebileceğimiz anonsu yapıldı. Önemli sayıda yolcu, durakta indikten sonra metroyu terk etmiş olmalı ki, makul bir boş koltuk kapasitesi ile yola devam ettik. "Hele de bugünlerde" bu türden şaka yapmanın sorumsuzluğuna ilişkin çeşitli yolcu yorumlarına kulak misafiri olduk."
Olay, 4 ve 5 Mart (Cumartesi) akşamları bir çok televizyon Kanalı'nın haber saatlerinde işlendi. Görgü şahidi olduğunu ifade eden beyaz montlu genç bir kız, sakallı, kapşonlu ve uzun boylu, muhtemelen (kızın kendi nitelemesi olarak:) 'Suriyeli bir kardeşimiz' in Ünalan'da "Allahüekber" diyerek poşetleri kapıdan içeri attığını, olayın böyle yapıldığını gördüğünü ifade ederek yakalanan liselilerin olayla ilgili olamayacağını iddia etti.
Bu kardeşimizin konuşma stilinin eskilerin cerbezeli dediği, söylemi abartıp köpürten cinsten olduğunu müşehade etim. Hani, en sıradan konuları bile ballı börekli anlatıp muhatabını büyüleyen ve istediği yöne sevkeden konuşmacılar vardır ya, pazarlamacı ağzı denir, işte o cinsten.
Zihnin duyumladığı olaylardaki eksiklikleri kendince tamamlayıp bütün olarak algılaması ile bir sisteme hangi aşamasında müdehale edilirse ona göre sonuç alınacağını söyleyen sistem kuralı, birlikte ele alındığında görgü şahidinin gözlem'e anlamca farkında olarak intikal ettiği an'a bağlı olarak kanaat oluşturduğunu ifade edebiliriz. Geri kalanı, zihnin hoşluklarıdır.
Düşmekten kurtardığım şoktaki yolcu örneğinde de insan hayatının bizatihi kendi zihninde yaşadıklarından ibaret olduğunu görmek mümkün. Ne olup bittiğine dair bir fikri dahi olmadığı halde etrafta "olan biten" zihin tarafından geçmiş tecrube ve duyumlar sarmalınca korku-tehdit olarak algılanmış ve dışarıyla iletişim, geçici olarak minimize edilerek derin bir odaklanma (şok, hipnoz) sağlanmış böylelikle hayatta kalma-koruma moduna geçilmiştir.
Gençlerin, güvenlik kameraları ile tespit edilen "şaka"sı, hadisenin kurgu olduğunu bilmeyen kitleyi doğal olarak tedirgin etmiştir. Bir yerden bir yere gitme amacının bir araya getirdiği insanları, ürküterek test etmeye kimsenin hakkı olmadığı gibi buradan evrensel mizaha malzeme olacak şakacı bir faaliyet de çıkmaz. Panik halindeki kitlenin harekete geçerek koşuşturmasının yol açabileceği muhtemel sonuçlar öngörülmemiş, bu yönde çaba sarf edilmemiştir. Öte yandan bu küçük hadise, toplumsal olaylarda etkiye maruz kalan insanlara yapılacak müdehale konusunda halkın bilgilendirilmesinin önemini de ortaya çıkarmış bulunmaktadır.
Olayın şakayı yapanlar, buna maruz kalanlar ve olayı daha sonra seyredecek üçüncü taraf gözlemciler için farklı anlam ve tepkilere yol açması olağandır.
Şakacılar, kendi kurguları olan şakayı, gerçekliğin geçici bir formu olarak görmelerine karşın gerçekmiş gibi lanse ederek gelişecek tepkilerin aslında ne kadar lüzumsuz olduğunu ortaya koymuş ve böylelikle mizahı üreten çelişkiyi yakalamış olurlar. Bu garip bir "kontrol bende" küstahlığıdır.
Maruz kalanlar, şakacıların kurgu bilgisinden mahrum bulundukları için şakanın boyutuna da bağlı olarak kendi ekosistemlerinde geçmiş tecrube ve duyumların etkisiyle çeşitli tepkiler verirler. Bu tür davranışlar, yapan açısından kendini korumaya dönük olup çelişki taşımadığından komik değildir.
Hadiseyi seyreden üçüncü taraf gözlemci için de belirleyici olan olayın kurgu olup olmadığı bilgisidir. Seyir esnasında bu bilgiden yoksun bulunan gözlemci, mağdurla empati ilişkisi geliştirebileceği gibi kişisel psikolojik eğilimlerine bağlı olarak bir doyum ilişkisi de geliştirebilir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Murat Karayalçın
Gürkan Zengin ve Ekol tv'ye teşekkür ediyorum. Ankara BB ve SHP'nin eski başkanı Murat Karayalçın'la mülakat yaparak 'adam s...
-
Orospu Çocuğu ifadesi, bugün yaygın olarak küfür maksatlı kullanılıyor: İtham edilen kişinin annesi, değersizleştirerek kişinin kendisinin d...
-
Gürkan Zengin ve Ekol tv'ye teşekkür ediyorum. Ankara BB ve SHP'nin eski başkanı Murat Karayalçın'la mülakat yaparak 'adam s...
-
Meclis Darbeyi Araştırma Komisyonunun çalışmaları, yakın tarihimizin gri ve karanlık alanlarını aydınlatmakta ve ülkemizin iç politik günd...