Şimdi ertesi günün öğlen saatlerindeyiz. Bireysel olarak bütün o fütursuz davranışlara neden olan korku duygusu, yerini sağduyumuzun insafsız yargılamalarına terk etmiş durumda. (Id'den süperegoya) Şimdi sokağa çıkan herkes; kendisine, dün gece yaşadığının ne olduğu ve neden böyle davrandığını soruyor (ego anlam arıyor, karar açıklayacak) Ama tecrübemizle kabul edelim ki çok az sayıdaki insan, yanlış da olsa, öyle ya da böyle (korku, sürü psikolojisi vb.) bir karar verdiğini (tercih yaptığını) ve hatasını kabul ederek kendi sorumluluğunu aldığını ifade edecektir. Kitlenin önemli bir kısmı ise 'suçluyu' kendisi dışında arayacaktır. 'Bütün hata kızda, O kız öyle kısa giyinmeseydi, ona tecavüz eder miydim?' mantığının tekrarı. Bu söylem üzerinden yeniden aynaya baktığında gördüğünden utanç duymamak, yaptığını savunmak mümkün. Gerçekleri çarpıtarak, asıl mağdurun kendisi olduğunu ilan ederek yani.
İnsan, nasıl biri olduğunu extrem (uçlardaki) davranışları üzerinden anlayabilir. Bilinçaltının insanı hayatta tutma misyonu, ortama bağlı olarak kimi değerlerinde esneme ya da ihlallere göz yummasına neden olabilir. Korku, bilinci kapamış; tehlike geçince yapılan hata ortaya çıkmıştır.
Sosyal medya üzerinden kanaat belirten çok sayıda insan, kararın daha erken saatlerde duyurulması halinde bu paniğin yaşanmayacağını ifade ederek devlet aklını bunu öngörememekle suçladı.
Bu, erken saatte duyuru işinin mümkün olduğu ancak beklenti iddianın doğru olmadığı kanaatindeyim. Mevzu bu olmadığı için buradan devam etmek yerine; aynada kendi görüntüsünü seyretmeyi mümkün kılmak (yüzüne bakmaya yüzü kalsın) isteyen Ego'nun 'devlet daha erken söyleseydi, ben bu hatayı yapmazdım' gerekçesine sarılarak kendi dışında aradığı suçluyu bulduğu ve o yüzden korku duygusunun yerini pişmanlığa bıraktığı bu saatlerde kendi yaptıklarından dolayı nedamet getirmek yerine hala dışarıdaki birilerini suçlayanların neden pozisyon ve söylem değiştirmediklerini izah edebildiğimi umuyorum
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder