Seçim sonuçlarını değerlendirdiğim 10 Haziran tarihli “Kararsız
Denge: 7 Haziran Seçimleri” başlıklı yazımda (http://www.duyurugazetesi.com/haber.asp?icerikID=6423&B=Kararsiz-denge:-7-Haziran-secimleri) ifade ettiğim ana eğilim, zaman testinden başarıyla geçmeye devam ediyor; sapmaya
yol açacak bir revizyon ihtiyacı öngörmüyor olmama rağmen tarihe not düşmek bağlamında
bazı gelişmeleri yorumlayarak kayıt altına almak istiyorum:
Muhalefet parti başkanları, partilerinin seçim sonucundaki
yerlerini, muhalefet olarak konumlandırmışlar; kendilerinin katılmadığı
koalisyon oluşumlarının milli irade mesajı olduğunu iddia ederek sorumluluk
almaktan kaçınmışlardır. Seçmen, iktidar olup ülkeyi yönetsin diye oy verdiği partinin,
kendince bazı farklı amaçlarla bundan kaçındığını ve böylelikle kendi seçici iradesini
değersizleştirildiğini görmektedir.
13 yıldır iktidarda bulunan ve bu seçimin de açık ara
birinci partisi olan Ak Parti, seçimden günümüze kadar olan süreç içinde meclise
giren diğer parti yetkililerince cüzzamlı muamelesi gören ifadelerle
aşağılanmış ve hakir görülmüştür. Toplumsal gerginliğin oluşumunda muhalefetin
önemli bir rolü bulunduğu bir kez daha bu surette anlaşılmıştır. (TBMM Başkanı
seçiminde Meclis İradesi, AkParti adayının dışında bir isimde ittifak edip bu
kişinin Başkan seçilmesini sağlarsa bu durum önümüzdeki dönemin maşeri
vicdanında en büyük yarayı açmış olacaktır. AkParti açısından bu olay, erken
seçimde halkın teveccühünün en somut gerekçesi olacaktır.)
Müzakerelerde, olumlu sonuç almak isteyen taraf, muhatabı
ile benzeyen, ortak olduğu düşünülen yönlerini öne çıkararak mesafe almak
ister. Yaşanan süreç, farklılıkların, ‘vitrin samimiyeti’nin ve ilkesel
tutarlılıkların öne çıkarıldığı bir dönem olmuştur. AkPartinin iktidardan
uzaklaştırılıp yeni bir düzen kurulmasındaki samimiyetinin ve fedakarlığının
boyutlarını göstermesi bakımından Kılıçdaroğlu, MHP yönetimine Başbakanlık
önerisi götürerek Türk Siyaset tarihinde unutulmayacak bir iz daha bırakmış
olmaktadır. Kılıçdaroğlu’nun bu hareketi, MHP’nin kendi söylemleri ile
kendisini kilitleyerek olası bir CHP+AkParti koalisyonu için bir altyapı girişimi
olarak okunabilir. Kılıçdaroğlu’nun mevzi de olsa seçmenine götürebileceği hikayesi
olacak mıdır? Bir taraftan buna gayret ettiği ancak diğer taraftan sömürge
valisi (seçimi kazanmış bir lider) edasıyla 14 maddelik listeler dikte etmekte,
AkPartinin etki alanında olmayan, halkın %52’lik oyu ile makamında bulunan Cumhurbaşkanına,
rol biçen yaptırımlar içeren koşullar açıklayarak tutarsız davranmaktadır.
Öte yandan daha önce Ergenekon ve Balyoz davalarıyla
dikkatleri çeken Gülen Örgütü Emniyet Bağlantılarının, sahte delil üretimindeki
enteresan performansı, ilgili davaları sabote edip ortadan kaldırdığı gibi
17/25 Aralık operasyonlarının meşruiyetine de gölge düşürerek başta
Cumhurbaşkanı olmak üzere AkPartili bir dizi ismin haksız yere suçlanmasına vesile
olmuştu. Devam eden süreçte adaleti tesis etmekten çok Cumhurbaşkanı ve
AkParti’ye zarar vermek suretiyle siyasi bir amaca hizmet eden girişimler,
Meclis’te AkPartili Bakanların yüce divana gönderilmemesi sonucu sukutu hayale
uğramıştı. Eski bakanların objektif yargılanabileceği koşulların oluşmasını beklerken
adaleti tesis etmekten çok kendi siyasi öngörülerine erişmek güdüsüyle harekete
geçen ve koalisyon müzakerelerine bu davalarla ilgili koşullar koyan zekanın,
bu ülkeye verebileceği bir gelecek, umut, vizyon olmadığını söylemek makul bir
saptama olacaktır.
Bütün bu süreçte önemli bir çıkış yakalayarak sürpriz yapan,
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dır. Seçim öncesi, meydanlara çıkanı; seçim sonrası da sağlıklı
bir koalisyona ebelik yapmak istediğini beyan ettiği için anayasal yetkilerini
aştığı suçlamaları ile karşılaşan, Abdullah Gül’ün danışmanı üzerinden
tepkisel, saldırgan, kavgacı ve gerilim yanlısı bir politikacı olduğu iması ile
getirilmek istenen kifayetsizlik nitelemesi, ayrıca son dönemde Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı
Sarayından Çankaya’ya dönmesine ilişkin dost ateşine maruz kalması gibi olayların
amacı, Tayyip Bey ‘in kimyasını bozmak ve onu altından kalkamayacağı tepkisel, kendini
savunurken karşı tarafa saldıran biri olarak resmetmek iken Tayyip Bey, bu
beklentilerin tamamını boşa çıkardığı gibi seçim sonuçlarına sandığa giderek
katkı vermiş tüm seçmenleri, sandık sonuçlarına yargılamadan sahip çıkması
nedeniyle onore eden ve stratejisinde bu sonuçları önyargısız kullanan,
bunların meşruiyetine ilişkin yer yer itirazları olmasına rağmen seçmene,
dolayısı ile demokrasi pratiğine saygısızlık olmasın diye bunları
seslendirmekten kaçınan, partileri ve onları yöneten kadroları, oylarının
hakkını vermeye dolayısı ile uzlaşmaya çağıran akil adam, bilge siyasetçi tavırları
geliştirmiş, toplumda ümit duygusunun yeniden uyanmasına vesile olmuştur.
Bu süreçte ortaya çıkan Abdullah Gül faktörüne de değinmek
istiyorum: Abdullah Gül, Tayyip Beyle pek çok ortak değeri paylaşmasına rağmen
kişilik özellikleri itibariyle çok farklı bir karakter çizmektedir. Ülkeyi
yönetme bakımından görebildiğim kadarıyla Abdullah Gül, kendisi adına
Türkiye’nin temel meselelerinde harekete geçmek için yeterince gerekçe
oluşturamadığından aktif olamamaktadır. Gezi olaylarını zamanında ve etkin bir
şekilde okuyamaması, Hakan Fidan’ın 7 Şubat’ta emniyete çağrılması sürecinde
tehditleri öngörememesi, 29 Mayıs 2015 İstanbul’un Fethi Kutlamalarına
katılmaması, gibi örnekleri Gül’ün liderliği ve vizyonu konusunda tereddüt
doğurmaktadır. Gül’ün iyi bir ikinci adam olabileceği gerçeği kendisini
küçültmez. Cumhurbaşkanlığı tecrubesi, kariyerinde geriye dönük bir esneme
yapmasını gerektirmekte ise de mevcut motivasyonunun buna uygun olduğunu sanmıyorum.
Dolayısı ile Gül’den Türk Siyasi hayatına bundan sonrası için birinci dereceden
bir aktör olarak katkı beklemek kanaatimce mümkün görülmemektedir.
Görebildiğim kadarıyla halkta bir görüş toparlanması
yaşanıyor. Gerek gelirinin artması nedeniyle sözünün dinlenmesini talep eden
halk kesimleri, gerekse Allah’ın verdiği ve mevcut hükümetin ifadesini
kolaylaştırdığı etnik kimliğini gerekçe göstererek bu defalık arkasında terör
örgütü bulunan siyasi partiye destek olan halk kesimleri, ortaya çıkan
AkPartinin tek başına hükümet kuramaması sonucundan rahatsızlık duymaktadırlar.
Bu gelişmelerin ışığında koalisyon görüşmelerinin olumlu bir
sonuç vermeyeceğine dair olan beklentimi sürdürüyor, en yakın sürede bir erken
seçim yapılma kararı alınacağına ilişkin saptamamı teyit ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder