Sporun takım halinde icra edilen futbol, basketbol ve voleybol gibi branşlarında; gerek Türk Milli Takım(lar)ı gerekse spor kulüplerinin uluslar arası maçlarda ortaya koydukları davranış kalıbı hakkında düşündüklerimi paylaşmak istiyorum: Türk Takımları, yabancı rakipleri hangi yetkinlik düzeyinde olurlarsa olsunlar, karşılaşmanın hemen başında rakiplerinin sportif yetenek seviyelerine uyum sağlarlar ve bu uyumun gereksindiği minimum performans ile de son dakikaya kadar mücadele ederler. Bu bakış açısı, güçlü ve zayıf rakip kategorilerini kullanmaz; bir gölge gibi kendisini rakibe endeksler, rakibi takip eder. Oyunun sonucunu ve gidişatını bu anlamda rakip belirler.
Türk Futbol Takımının oyun esnasında 2'den fazla fark yapmadığı her maç için kural şudur: 2-0, 2-1, 1-0 öndeyken veya oyun içerisinde gollü ya da golsüz eşitliğin olduğu zaman dilimlerinde Türk takımı üzerinde "talihsiz bir gol yiyerek rüzgarın olumsuza döneceğine" dair büyük bir stres vardır. Bu stres, gol yeme beklentisini besler, büyütür ve bu arada yenecek bir golle bütün takım rahatlar, kendine gelir. Takımı mağlup duruma düşüren bu gol (ya da diğer sporlar için verilen her bir sayı) ile Takımının özgüveni paradoksal bir biçimde artmaya başlar. Gol ne kadar erken gelirse toparlanma ve telafi etme imkanları da aynı oranda artar. Basketbol ve voleybol için böyle istisnai bir durum yoktur, maç herhangi bir yerden olumsuza dönebilir.
Örneğin, Türk Milli Futbol Takımı dışında hangi milli takım, Malta ve Arjantin Milli Takımlarıyla oynayacağı ardışık maçların ikisinde de rakibiyle başabaş bir oyun çıkarabilir. Skor tahminleri, gerçeğin acı sürprizleri ile tahmincisini utandırabilir: Bu takım, ilk maçı Malta ile yapıyorsa bu maçı alıp Arjantin maçını verebilir. Ancak ilk maç Arjantin'le ise Arjantin'i uyuz eşşek bir ritimle (Galatasaray'ın Avrupa Kupasını almaya giden maçlarını hatırlayın.) hem top oynatmaz hem de hasbelkader gelişen mütevazı bir atakta nasıl meydana geldiği ancak televizyon başında maçı izleyenlerin tekrar gösterimleri ile fark edebilecekleri kalitede bir gol ile yenip (1-0, yani) ya da 0-0 ile berabere kalıp Malta maçında yürekleri ağıza getirecek, 1-0 mağlup götürdüğü maçı, örneğin 86. dakikada serseri bir geri pasının Malta kalesine girmesi ile belki ancak beraberliği kurtaracaktır. (Üçüncü maç yani Arjantin-Malta maçının skoru, Türk Milli Takımı ile yaptıkları ya da yapacakları maçtan bağımsız/ilgisiz olarak (hatta standartlar gereği; her zaman ve her yerde) Arjantin'in üstünlüğü/yoğun baskısı ile geçer ve skor muhtemelen 5-0'ın üstünde olur.)
Ara sonuç: Türk Milli Takımı ile oynayan tüm takımlar, risk altındadır.
"Başkası olma kendin ol, böyle çok daha güzelsin" diyen Tarkan'a katılıyorum. Bunun bir motto olarak takımlarımıza yansımasını ve rakibe göre pozisyon alan değil, kendini ortaya koyan bir strateji ile karakter sahibi bir performansın başarıyı getireceğine inanıyorum.
Son sözüm Türk futboluna ilişkin üç farklı kişisel gözlem üzerine olsun: Birincisi, Türk Milli Takımı ya da uluslar arası maça çıkan bir Türk takımının oynadığı maçı almayı isteyip istemediği, öncelikle taç atışlarından anlaşılır: Maçın alınması ile ilgili olarak oyuncular, tarafsız ise -bu mümkün ve sık görülen bir durumdur, sakın yeni fark ediyor görünüp nasıl yani demeyin. Spor müsabakaları, spor olsun diye yapılmaz, bunlar savaşın eğlence formatında biçim değiştirerek yeniden kurgulanmış halidir. Bu farkındalığı yaşamamış olmakla birlikte motivasyon yoksunluğu çeken kimi sporcular, kendi takımlarına disasosiye olurlar -takım ruhunun dışında kalırlar- ve "iyi olan kazansın", "maç bitse de gitsek" moduna girebilirler- böyle durumlarda, taç atışında topun kime atılacağı diğer bir deyişle kimin tarafından alınacağı kriz olur. Topu eline alan tac kullanacak futbolcu, müsait adam arar topu atmak için ama bulamaz, çünkü lüzumlu herkes saklanmaktadır. O taç da diğer kayıp toplar gibi rakip ataklarının finansmanında kullanılır. Öte yandan rakip taç atışları sırasında en ufak bir problem yaşamaz, top rahatlıkla, istendiği gibi oyuna kazandırılır. Neden dersiniz. Rakibe pres uygulamak, genellikle Türk centilmenlik kurallarına mı aykırıdır? Böyle olduğunu iddia edemem ancak olan, müdehale etmek konusunda hiçbir farkındalık geliştirilmediğidir.
İkincisi, özellikle kendi defansındayken Türk (Milli) Takımı oyuncusu, topu rakipte görmek ister. "Top rakibin hakkıdır çünkü. Neden ama? Kendi yorumum: çocukken topun mülkiyetinden dolayı büyüklerin "oğlum biraz Hüseyin'e (topun sahibi) de atsana, O da oynasın" diyerek kendisi ile top arasına başkasını koyan bir anlayışı bilinç altına yerleştirmiştir. Böylece hep topu almaya, kapmaya çalışırsınız." Rakip, oyun kuracaktırki maç oynanabilsin. Klasik pozisyondur: Top rakipte, karşısında Türk Futbolcusu elleri yanlardan arkasına doğru savunma pozisyonu almış beklemektedir. Rakip topla dilediği gibi oynar, hiçbir müdehale olmadan arkadaşına pas verir, bizimki seyreder, garip bir şekilde rakibin topla ilgili konsantrasyonunu bozmaz. Sanki, "Haydi hazır olunca topu çıkar da oyuna devam edelim." düşüncesindedir, rakip topu arkadaşına çıkarırken bizimki klasik kesme hareketini yapar, değerse ne ala, değemezse maç rakibin kurgusuna uygun devam eder. Bu tarz görüntülerin sıkça yaşandığı maç sonuçları, en fazla fark yediğimiz maçlardır.
Üçüncüsü de futbolcu bir kez samimiyeti konusunda seyirciden yeterli kredi aldıysa gireceği gol pozisyonlarını değerlendirmek, gole çevirmek sorumluluğundan kurtulur. Artık O'nun için önemli olan gol pozisyonuna girmektir ve bu tutum aldığı parayı hak ettiğini hissetmesi için yeterlidir. Gollük topa tuhaf bir vuruş yapmak, üzerine gelen topu ıskalamak, ayağının takılıp düşmesi vb. hareketler, pozisyonun değerlendirildiği anlamına gelir. Bu beceriksiz davranışların istatistiği tutulmaz, kimse bu tarz tutumlardan dolayı kınanmaz, sorumlu görülmez. Ancak bütün bunların olabilmesi, sistemin sorunsuz işlemesi için maç boyunca futbolcuların kendi seyircileriyle eşanlı bir iletişim içinde olması da esastır. Seyirci bir çeşit babadır ve çocuğu olan futbolcuyu affetme, mazur görme hakkına sahiptir. Çoğu zaman babanın önünde heyecanlanılır, iyi oyun oynanamaz. Bu nedenle Türk Takımları, iç sahada baskı altında/stres içinde oynarken deplasmanda daha rahattır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Murat Karayalçın
Gürkan Zengin ve Ekol tv'ye teşekkür ediyorum. Ankara BB ve SHP'nin eski başkanı Murat Karayalçın'la mülakat yaparak 'adam s...
-
Orospu Çocuğu ifadesi, bugün yaygın olarak küfür maksatlı kullanılıyor: İtham edilen kişinin annesi, değersizleştirerek kişinin kendisinin d...
-
Gürkan Zengin ve Ekol tv'ye teşekkür ediyorum. Ankara BB ve SHP'nin eski başkanı Murat Karayalçın'la mülakat yaparak 'adam s...
-
Merkez Bankası, Para Politikası Kurulunun 26 Nisan 2017 tarihli kararında "Geç Likidite Penceresine uyguladığı faiz oranlarını, 50 baz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder