Yusuf, öğrenim gördüğü akşam sanat enstitüsünde modellik
yapan ve daha sonradan Botiçellinin esin kaynaklarından biri olduğunu
söyleyeceği genç bir İtalyan kızı ile
tanışır. Cibran’ın adresini verir kıza, ertesi gün için sözleşirler.
Alımlı yeşil bir fistan ve kırmızı bir şal ile tam vaktinde
çıkar gelir, Rosina. Poz vermek için sırt üstü uzandığında; Cibran, kızın bir melek
gibi göründüğünü söyleyecektir, arapça. Cibran’ı
duyan kız, İtalyanca konuşabildiği için Yusuf’a, arkadaşının hangi dili
konuştuğunu sorar. Arapça cevabını Japonca olarak anlar ve yine sorar: Siz
Japon musunuz? Evet derler.
Kızın resmini yapmaya başlarlar. Cibran, gözlerini modelden
ayırmadan söylenir: “Parmakları, beynine
ve duygularına itaat etseydi, Cibran harikalar yaratacaktı. “
Rosina, üç kardeşiyle iş imkanlarının genişliği dolayısı ile
Paris’e gelmiş. Kardeşleri, mühendismiş ve kendi işlerini yapıyorlarmış. Öte
yandan kız kardeşleri Rosina’ya karşı çok katıymışlar ve kızın modellik yaparak
kazandığı bütün parayı da elinden alıyorlarmış. Rosina’yı, ünlü heykeltraş
Rodin keşfetmiş. Kızın bakire olması, Rodin için bir modelde aradığı en önemli
hususmuş ve Rosina’yı daimi modellerinden biri yapmış. İyi ücret ödemesine
rağmen Rosina, Rodin’e gıyabında palyaço diye hitap ediyormuş.
Rosina’nin bir sonraki gelişinde Cibran, şiddetli bir
enfeksiyon geçirmektedir. Kapıyı Yusuf açar ve Rosina’ya Cibran’ın hasta olmasından dolayı bugün
çalışamayacaklarını söyler, yevmiyesini uzatır. Rosina, parayı reddedip,
Yusuf’a Rodin gibi zengin olmadığını dolayısı ile Rodin gibi davranmamasını
öğütler, Cibran’ı görmeye eve girer. Yıkanması gerekli eşyaları toplar, bohça
yapıp ertesi gün gelme vaadiyle evden çıkar.
Ertesi gün geldiğinde giysiler, yıkanmış, ütülenmiş ve defne
kokmaktadır. Öte yandan Cibran’da iyileşmiştir. Rosina, yeniden poz verir ve
“meleklerin kanatlarında taşınan dilberin” resmini tamamlamaya başlarlar.
Cibran:
- Ben, Beatrice ve Messaline karışımını severim. Ama kadının
güzel olması Yusuf, tam bir felakettir. Bizzat güzelliği güvensizliğinin
sebebidir. Güzel olmayınca? Kültürlü olmayınca? Örneğin önümüzdeki şu sade kız.
O değerli bir hazine ama yarım saat sonra onun neyini konuşacağız acaba? Hangi
tartışmalara dalabileceğiz?
Rosina elbiselerini giyerken Cibran, küçük bir kutu açarak
içinden bir kolye ile üç tane gümüş bilezik çıkarıp Yusuf’a, bunları kendi-Yusuf-
adına kıza hediye olarak vermesini söyler. Yusuf, kıza hediyeleri verirken
Cibran’a teşekkür etmesini söyler. Çok sevinen kız, Cibran’ı yanağından öper.
Yusuf, “Cibran çok utangaç biriydi, aşk sanatında sadece yazarken ve konuşurken
iyiydi, asla bir Donjuan olmadı” diyor.
O yaz, ikilinin
Lübnan’dan edebiyatçı arkadaşları Emin er-Reyhani, Paris’e gelir. Yerleştikten
sonra Yusuf ile Cibran’a takılmaya başlar. Rosina’nın modellik yaptığı bir gün
de onlarla birliktedir ve masanın üzerinde
sırt üstü yatmış olan Rosina’nın çıplak bedenine gizli gizli bakmaya başlar.
Rosina, bunu anlamış olacak ki hemen kalkıp elbisesini toplar ve İtalyanca
kendi kendine mırıldanır: “-Bu adam sanatçı değil, onun yanında utanıyorum.”
Cibran’la Yusuf, misafirin çok yakın bir arkadaşları olduğunu, kendisinin
edebiyatçı ve filozof olduğunu söyleseler de Rosina ikna olmaz, çıkar gider.
Sonbaharda Cibran,
Amerikaya döner. Yusuf , Paris’te yalnızdır. Bir gece yarısı, adeti üzere
yatakta bir şeyler okuyup karalarken,
kapı art arda vurulur. Rosina’nın çalışıdır bu. Kapıyı açınca yanılmadığını
anlar. Soğuktan ve tedirginlikten titreyen kızı içeriye alır. Bir süre ağlayan
kız, Yusuf’un kahve getirmesiyle anlatmaya başlar: Ağabeyleri, dövmüşler,
ölümle tehdit edip kovmuşlar kızı. Yusuf’ a ümit bağlamamış olsa, Yusuf’un
yanında güvenilir bir sığınak bulma inancı olmasa çoktan intahar etmiş
olacağını söyler. Meğer, kardeşleri önceleri gece dışarı çıkmasına bile izin
vermezken şimdi içki içmeye başlayıp utancını yaşamaktansa ölümün daha kolay
geldiği bir şeyi yapmasını istemişler:
kendini satmasını.
-Bana acıyın efendim… Bana merhamet edin ve memleketime
dönmeme yardım edin. Senden başka kimsem yok… Allah senden razı olsun.
-Gönlünü ferah tut, sevgili kardeşim. Kırk sekiz saat sonra
ailenin yanında olacaksın.
Bekar evidir: Evdeki tek battaniyeyi Rosina’ya verir.
Kendisi de bulduğu yünlü giyecekleri üzerine giyer. Şafağın ilk ışıklarıyla
kalktığında kızın da kalkmış olduğunu görür. Kız, kolundaki bilezikleri çıkarıp
Yusuf’a uzatır, onları satmasını istemektedir. Yusuf ise bileziklerin Cibran’ın
hediyesi olduğu için koluna takmasını, seyahat ve ihtiyaçları hususunda
endişelenmemesini söyler.
Yakın bir lokantaya gider, lokantanın sahibi, Yusuf’u
sevinçle karşılar.
-Ne zaman yoğurt mayalasam sen geliyorsun aklıma. Bana
yoğurt yapmayı sen öğrettin.
Yusuf, adamdan kahvaltılık malzeme ve Rosina için bir miktar
para alır ödünç olarak. Eve döndüğünde kahvaltı yaparlar. Bu ara Rosina,
Cibran’ı sorduğunda Yusuf:
-Rosina! Bana doğruyu söyle. Arkadaşım Cibran hakkında ne
düşünüyorsun?
-Cibran, hoş, asil bir prens. Ondan yakışıksız tek bir
kelime bile duymadım. Her zaman bütün söylediklerini anlayamazdım. Ben
sezgilerimle; onun söylediklerinin normal konuşma düzeyinin üstünde, güzel ve
faydalı şeyler olduğunu hissederdim. Bir
keresinde neredeyse Cibran’ı tanıyan bir arkadaşımla bozuşuyorduk, ona göre
Cibran da diğer bütün erkekler gibiymiş. Bir gün arkadaşımı yemeğe davet etmiş, bu
arada iki kadını sevdiğini söylemiş, bunlardan biri Beatrice, diğeri Messaline…
Yusuf, kendini tutamaz, güler:
Cibran kendini ifade edecek kadar Fransızca bilmiyor. Şu
Beatrice ve Messaline de sembolik birer isim.
-Evet, ben de arkadaşıma onların bizim gibi yiyip içmediğini
söyledim ama O, ben rumuzlardan anlamam, sadece kokuyu koklarım dedi. Ama ben
arkadaşımın iyi koku almadığına Cibran’ın gerçekten de asil ve nazik bir prens
olduğuna inanıyorum.
Vakit gelince, istasyona doğru yola çıkarlar. Yusuf, Rosina
için hem yolluk-yiyecek bir şeyler hem de ayakkabı, elbise ve manto alır,
ikinci mevki bilet aldığına üzülür ancak artan tüm parayı kızın bütün
itirazlarına rağmen mantonun cebine koyar, kıza veda eder. Rosina, pencereden bakıp bir
eliyle el sallamakta, diğer eliyle de gözyaşlarını silmektedir.
Yusuf, bölümü ve kitabını şu cümle ile bitirir: Kardeşim Cibran…
Botticelli’nin ruhunun yoldaşı altın saçlı kız ile işte buraya kadar geldim.
Yusuf El-Huveyyik’in Kaknüs Yayınlarından çıkan Halil Cibran’la
anılarım isimli kitabının sayfalarında yayılı bulunan bu öyküyü, neden bu blog
için özetleyip yazdım, yayınladım? İçinde çok fazla sayıda ibret alınacak öge
var ama ben favorimi yazayım: İnsanlık. Okuyucuyu da kendi iç alemi ile
başbaşa bırakmak en doğrusu olacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder