7 Kasım 2013 Perşembe

Girişimcilik Üzerine - 1


Yeni kurulan bir işletme sahibi, kredi talebinde bulunmak üzere bankaya gittiğinde toplantısı genellikle beş dakika sürer. Bu genellemenin istisnaları da vardır kuşkusuz: Birinci ve en iyi ihtimalde; yeni girişimci, istenilen likit teminatı karşılayacak güçtedir, dolayısı ile görüşmenin beşinci dakikası itibariyle toplantının derinleşerek sürdüğü tahmin edilebilir. Daha sık görülen ikinci ihtimalde ise girişimci, bardağındaki soğumuş çayın son yudumunu içmek yerine dalgın bir şekilde dairesel olarak bardağın içinde çevirmekte; böylece aslında bitmiş olan bir görüşme süresi için istisna oluşturmaktadır.

Genellemenin doğrulandığı ya da ikinci ihtimalin baskın geldiği durumlarda, girişimci için sonuç, tahmin edebileceğiniz gibi olumsuzdur. Ama neden temel amacı topladığı fonları, kredi olarak ekonomiye geri göndermek olan bir kurum, yeni girişimci tabiriyle kendilerine yardımcı olmuyor? Yaygın kanaatte göre “onlar zaten böyledir. Güneşli havalarda şemsiye verirler, yağmurlu havalarda şemsiyeni alırlar” Gerçekten böyle mi peki? Ezberi bozalım:

İstatistikler, işletmelerin kapanma riskinin; faaliyet gösterdikleri süre ile ters orantılı olduğunu ortaya koyuyor. Tersinden ifade edersek; yeni kurulan işletmelerin faaliyetlerine devam etme imkanı, kendisinden önce kurulan işletmelere göre daha az. Peki neden böyle?

Daha net bir ifade ile bunun temel nedeni, sabit maliyetler. Yeni kurulan işletmeler, işletme sermayesinin önemli bir kısmını, sabit maliyetlerini finanse etmek için kullanıyor. İşletmenin kuruluş masrafları, faaliyet gösterilecek mekanın kirası ve çalışmaya uygun hale getirilmesi için yapılan masraflar, elektrik, su, doğalgaz, telefon abonelikleri, bilgisayar, faks, projeksiyon makinası ve -olmuşken- perdesi gibi ofis ekipmanlarının temini, işletme sermayesinden birer birer düşülmek üzere sıraya giriyorlar.

Bir iş kurmakta en önemli faktör, pazarın mevcudiyeti olsa da bu bazen çok da sağlama alınmadan “nasılsa olur, biz bir başlayalım” denildiği için iş planları yapılmıyor, “hedef olmayınca nereye gittiğinin ne önemi var?” dolayısı ile ilk aylar, işletmeye nakdi taşıyacak ana faaliyet olan satış, çoğu zaman ekonomik bir etkinlik olarak ortada görülmüyor. Bu dönemde ortaya çıkan giderler, bizatihi sermaye tarafından karşılanıyor. Yani masal diliyle söyleyecek olursak, kral ayağımıza gelmiş, biz fani kullarına hal hatır sorup sırt okşuyor, ceplerimize bir şeyler sıkıştıryor. Bu doğal değil yani. Ters giden bir şeyler var. Kral gidici…

Banka, tam da bu istatistiksel nedenden ötürü, yeni girişimciye kredi veremiyor. Girişimci, ekonomik yolda biraz ilerlesin, kendini göstersin, en az bir yıl kralı üzmeden, azaltmadan kendi ticari döngüsünü kurarak faaliyette bulunsun; banka, açtığı krediyi tahsil edeceğine dair bir izlenim alacak kadar feraset sahibidir. Hem bu banka işini çok da abartmayalım. Kredi, bir itibar müessesi olduğu kadar işletmelerin özellikle büyüme dönemlerinde nakit darboğazlarını aşmak için kullanmaları gerekli emanet/katalizör bir kaynaktan başka nedir ki? Abartmamız gereken sorun, yeni kurulan işletmemizi nasıl ayakta tutacağımız ile ilgili alacağımız kararlardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sanatçının özgürlüğü

Yeteneklerini icra etmek, sanatçıyı günlük maişetini tedarikten alıkoyduğu için tarih boyunca sanat ve sanatçı, hamilik müessesine ihtiyaç d...