Yeni kurulan bir işletme
sahibi, kredi talebinde bulunmak üzere bankaya gittiğinde toplantısı genellikle
beş dakika sürer. Bu genellemenin istisnaları da vardır kuşkusuz: Birinci ve en
iyi ihtimalde; yeni girişimci, istenilen likit teminatı karşılayacak güçtedir,
dolayısı ile görüşmenin beşinci dakikası itibariyle toplantının derinleşerek
sürdüğü tahmin edilebilir. Daha sık görülen ikinci ihtimalde ise girişimci,
bardağındaki soğumuş çayın son yudumunu içmek yerine dalgın bir şekilde
dairesel olarak bardağın içinde çevirmekte; böylece aslında bitmiş olan bir
görüşme süresi için istisna oluşturmaktadır.
Genellemenin doğrulandığı
ya da ikinci ihtimalin baskın geldiği durumlarda, girişimci için sonuç, tahmin
edebileceğiniz gibi olumsuzdur. Ama neden temel amacı topladığı fonları, kredi
olarak ekonomiye geri göndermek olan bir kurum, yeni girişimci tabiriyle
kendilerine yardımcı olmuyor? Yaygın kanaatte göre “onlar zaten böyledir.
Güneşli havalarda şemsiye verirler, yağmurlu havalarda şemsiyeni alırlar”
Gerçekten böyle mi peki? Ezberi bozalım:
İstatistikler,
işletmelerin kapanma riskinin; faaliyet gösterdikleri süre ile ters orantılı
olduğunu ortaya koyuyor. Tersinden ifade edersek; yeni kurulan işletmelerin
faaliyetlerine devam etme imkanı, kendisinden önce kurulan işletmelere göre
daha az. Peki neden böyle?
Daha net bir ifade ile bunun
temel nedeni, sabit maliyetler. Yeni kurulan işletmeler, işletme sermayesinin
önemli bir kısmını, sabit maliyetlerini finanse etmek için kullanıyor.
İşletmenin kuruluş masrafları, faaliyet gösterilecek mekanın kirası ve
çalışmaya uygun hale getirilmesi için yapılan masraflar, elektrik, su,
doğalgaz, telefon abonelikleri, bilgisayar, faks, projeksiyon makinası ve -olmuşken-
perdesi gibi ofis ekipmanlarının temini, işletme sermayesinden birer birer
düşülmek üzere sıraya giriyorlar.
Bir iş kurmakta en önemli
faktör, pazarın mevcudiyeti olsa da bu bazen çok da sağlama alınmadan “nasılsa
olur, biz bir başlayalım” denildiği için iş planları yapılmıyor, “hedef
olmayınca nereye gittiğinin ne önemi var?” dolayısı ile ilk aylar, işletmeye
nakdi taşıyacak ana faaliyet olan satış, çoğu zaman ekonomik bir etkinlik
olarak ortada görülmüyor. Bu dönemde ortaya çıkan giderler, bizatihi sermaye
tarafından karşılanıyor. Yani masal diliyle söyleyecek olursak, kral ayağımıza
gelmiş, biz fani kullarına hal hatır sorup sırt okşuyor, ceplerimize bir şeyler
sıkıştıryor. Bu doğal değil yani. Ters giden bir şeyler var. Kral gidici…
Banka, tam da bu
istatistiksel nedenden ötürü, yeni girişimciye kredi veremiyor. Girişimci,
ekonomik yolda biraz ilerlesin, kendini göstersin, en az bir yıl kralı üzmeden,
azaltmadan kendi ticari döngüsünü kurarak faaliyette bulunsun; banka, açtığı
krediyi tahsil edeceğine dair bir izlenim alacak kadar feraset sahibidir. Hem
bu banka işini çok da abartmayalım. Kredi, bir itibar müessesi olduğu kadar
işletmelerin özellikle büyüme dönemlerinde nakit darboğazlarını aşmak için
kullanmaları gerekli emanet/katalizör bir kaynaktan başka nedir ki? Abartmamız
gereken sorun, yeni kurulan işletmemizi nasıl ayakta tutacağımız ile ilgili
alacağımız kararlardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder