21 Ekim 2016 Cuma

Karatay'ın başına gelenler

Geçen hafta Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Dr. Canan Karatay'ı hedef alan açıklamalar yaptı: Karatay'ın hamilelere yapılan diyabet testini (şeker yüklemesini) eleştirmesini yanlış bulmuş, ayrıca Karatay'ın ceviz yetiştiriciliği ile iştigal ettiği iddia ederek halkı ceviz tüketmeye davet etmesini etik dışı olarak nitelemişti.
Canan Hoca, şeker yüklemesi ile diyabetin tetiklendiğini dolayısı ile işlemin yarardan çok zarara yol açtığını ifade etmişti. Ceviz yetiştiriciliği konusunda... da böyle bir girişimi olmadığını beyan ederek iddiayı yalanlamıştı.
AkParti'nin ilk iki döneminde yaşanan sağlık devrimine kılavuzluk eden Recep Akdağ'ın, halk sağlığı ile ilgili konularda devasa ilaç sektörünü karşısına almaktan kaçınmayan ve doğru bildiklerini doğrudan; sözünü eğip bükmeden ifade eden bilge bir insanı, hedef alan suçlamalarına ne anlam vermek gerekir? Bilen biri yazarsa öğrenmiş oluruz. Yoksa izlemeye devam edeceğiz. Gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi bir huyu olduğunu biliyoruz.
Bir de genetiği değiştirilmiş buğdaydan üretilen ekmek dahil her türlü unlu mamulün, insan bağırsağında yapısal deformasyona yol açan gluten intoleransına (allerjisi) yol açtığına dair söylemin bu çıkışlarla akamete uğratıldığını hatırlatalım.

İstanbul'un işgal tehditi

I. Dünya Savaşında, Müttefik gemileri Çanakkale'ye dayanınca, İstanbul'da bir telaş başlar. İttihat ve Terakki Partisi liderliği, şehirdeki tüm kamu ve hükümet binalarına, limanlara, istasyonlara, camii ve kiliselere patlayıcılar yerleştirirler. Şehir düşerse bunları havaya uçuracaklardır. ABD Sefiri Morgenthau, Talat Paşa'ya, "bari, Ayasofya'yı patlatmayın." deyince Talat Paşa, "ittihat ve Terakki Komitesi, içinde eski şeylere ehemmiyet veren insan sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bizler, 'yeni' şeylerden hoşlanırız" demişti.
(Kuzu Postuna Bürünmüş Kurtlar, sh.112)
Bu anekdotla Talat Bey'i, psikopatın önde gideni olarak tasnif etmek mümkün gibi görünse de; kanaatimce devletin, bizzat kendisini 'kurtaranlar' tarafından içinden çıkılmaz, geri dönüşsüz bir yola sokularak parçalandığını bilen ve gören bir yöneticinin, mesaj vermek istediği kitleye (ittifak Devletlerine) ciddiyeti ve yol açacakları sonuçlar hakkında bir meydan okuması olarak da görülebilir. Ya da iki durum, aynı anda doğru da olabilir.

Bahçeli ve Başkanlık Sistemi-1

Devlet Bahçeli'nin başkanlık sistemine ilişkin yapıcı bir tutum geliştirmesi, AkPartili seçmen ve her dereceden AkPartili yetkili nezdinde Bahçeli imgesine ölçüsüz/gerçeklerle bağdaşmayan bir sempati duygusunun oluşmasına yol açtı.
- Bahçeli'nin 17/25 Aralık Fetö operasyonlarına ilgi duyarak bu malzemeyi siyasetinde kullanması,
- Fetö tandanslı uydurulmuş delilleri her türlü karşı çıkışa rağmen sahiplenmesi,
- Dönemin Başbakanı, Tayyip Beyi idam ipiyle tehdit etmesi,
- Tay...yip Bey'in Fetö'ye karşı yürüttüğü mücadeleye hiçbir şekilde destek olmaması,
- Tüm anayasa değişikliği taleplerine olumsuz yaklaşması,
- Cumhurbaşkanı seçiminde Ekmelettin Bey'in bizzat Bahçeli tarafından öne sürülerek yekpare bir karşıt cephe oluşturulması,
- 7 Haziran seçimleri sonrası oluşan kırık seçim tablosunun tek parti iktidarına izin vermemesi nedeniyle Davutoğlu'nu CHP ile koalisyona icbar edip sonradan MHP'ye gelmesini umduğu küskün bir AkPartili seçmen kitlesi oluşturma çabaları vb.
olaylar, anladığım kadarıyla unutulmuş; hatta yer yer farklı bir okuma yapılarak müspet hareketlermiş gibi yansıtılıyor.
Ismet Özel, "her şeyi gördüm, içim rahat" diyordu. Ben de gördüm ve yazdım, "bu da geçti polis kayıtlarına"
Bahçeli, öncesinde olduğu gibi 7 Haziran sonrasında da nasıl bir usta stratejist olduğunu gösterdi. Aldığı kararlarda devleti ebet müddetin bekasından çok, tabanı eriyen partisini baraj altında kalmaktan kurtarmaya çalışan bir motivasyon vardı ve kanaatimce bu strateji, demokratik sistem çerçevesinde meşru ve anlaşılabilir bir hareket tarzıdır.


6 Ekim 2016 Perşembe

Rüzgar Çetin'in yol açtığı mağduriyet

Nerede duracağını bilmek, bir yetişkin olma kriteridir. Ancak çocukların bilme iştahıdır ki, tüm sorularına cevap ister.
Ünlü yönetmen Sinan Çetin'in oğlu Rüzgar Çetin, alkollü bir şekilde kullandığı aracının kontrolünü yitirince aracını, görevini yapmakta olan bir polisimize çarparak ölümüne neden oluyor.
Mahkeme sürecinden anlaşıldığına göre Sinan Çetin, iki çocuk annesi, şehit polis eşini, kan parası ve belki başka vaadler konusunda ikna ediyor. Kadın, şehit eşinin geri ...gelmeyeceğini bilmenin acısıyla belli ki tazminatı alarak kendisi ve çocukları için makul bir gelecek inşa edecek. Zaten tazminat, yoksun kalınan fırsatları karşılamak üzere mağdur tarafın aldığı bir bedeldir, yoksa ödül ya da kaybın tam bir karşılığı olmadığı çok açık... Ancak tazminat karşılığı mağdurun da davadaki haklarından vaz geçmesi, anlaşmayı dengeleyen bir başka uygulamadır.
Şehidin eşi, şüphesiz bir seçenek olarak davada ısrar edebilir, katilin en ağır cezayı alması için elinden geleni yapabilirdi.
İşte bir yetişkin olarak burada durmamız, mağdureyi savunmaya itecek sorulardan kaçınmamız ve zaten kendi ailesi için çok ağır bir karar vermiş olan şehit eşinin kararına saygı duymamız, O'nu yargılamamamız gerekiyor.
Bu kardeş, bir de toplum olarak bizim beklentilerimizi karşılamak zorunda değil.

5 Ekim 2016 Çarşamba

Bazı güncel gelişmeler, bağlantılar

Toplumsal işbölümü çerçevesinde toplumun güvenliği, istihbarat, polis ve jandarmaya tevdi edilmiş durumda. Bu sektörler, tehdit taramasını işlerinin bir parçası olarak her gün düzenli bir şekilde yapmak durumundalar. Misyonları bunu gerektiriyor yani. Halk, 15 Temmuz gibi özel ve şok edici, sistemi yöneten zihni ve organlarını kilitleyen tehditi gördüğünde sezgisel dürtülerini harekete geçirerek "bu kalkışmanın halli ile görevli insanlar istihdam ediyoruz, bana ne, onlar çözerler dememiş" inisiyatifi ele almış, şahsını riske etmiş ve yıllar boyu anlatılacak olan topu kale çizgisinden çıkaran o meşhur refleksi geliştirmiştir.
Muhtemel bir ikinci kalkışma durumunda da benzer bir süreç işleyecektir. Halkın psikolojisini, "ne zaman yeniden gelecekler?" biçiminde korku, kaygı zemininde bırakmak ancak halkı, yormak ve direncini kırmak isteyen darbeseverlerin isteyebileceği bir iş olabilir. Halk, yine büyük bir tehdit gördüğünde, sokağa inebileceği gibi seçim zamanı sandığa iradesini yansıtarak kendi kaderine sahip çıktığını ve çıkacağını gösterecektir. 
15 Temmuz'u izleyen günlerde halkın demokrasi nöbetlerine yoğun oranda katılım göstermesi, Türkiye toplumunun self (kendilik) imajında çok önemli değişimlerin yaşanmasına vesile oldu. Halk, tarihin aynasında kendini bizzat tarihi yazan bir özne olarak gördü. Ülkedeki hemen herkesin bildiği büyük bir olayın içinde kendisini görmek, kendi öyküsünü yazmak, hayatın rutinini aşan ve tek tek halka, neler yapabileceğini gösteren bir özgüven inşasına neden oldu. Bu davranış kalıbının bir aya yakın bir süre tekrar edilmesi, 'demokrasiyi koruyan, kollayan' demokrat kimliğinin gelişmesine ve içselleştirilmesine neden oldu. Katılımcıların eylemlerde gördükleri insanlarla benzerlik algısı taşıması, bir gruba ait olma ihtiyacını karşıladığı gibi ortak gelecek tasavvuru açısından da ümitli olmamızı sağlıyor.
Bütün enerjisini 15Temmuzda harcamış olan Fetönün, o tarihten bu yana hayatın pek çok alanında ortaya çıkan kirli çamaşırlarının toplumsal tabanda meydana getirdiği ayıltıcı, göz kamaştırıcı aydınlanma etkisi nedeniyle ülkemizde bir tehdit olarak bundan böyle varlığını sürdürebilmesi, kanaatimce mümkün olmaktan çıkmıştır. Hala tespit edilememiş olası kripto (gizli) Fetöcülerin birincil ve temel amacı, bulundukları kamusal ya da özel  pozisyonlarda kişisel varlıklarını korumak, tasfiye edilmemek olabilir. Bunun Fetö açısından yeniden kullanılma imkanı/riski doğurduğu açık olmakla birlikte kriptonun ana motivasyonu, örgütten farklı olarak o güne değin elde ettiği kazanımları korumak olacaktır. Bu durumda tüm vadelerde Fetö'nün ikinci kalkışmanın ana dinamosu olamayacağı aşikardır. ABD, Kasım ayında yaşayacağı seçimlerden sonra da Fetöyü kendi (ABD) küresel hegemonyasını sorunsuz bir şekilde işletebilme yeteneğine haiz olması nedeniyle istihdam etmeye devam edecek gibi görünüyor. Fetö networkü, kolayca bypass yapılacak, yerine başkalarının monte edilebileceği bir yapı değil çünkü. Kaldı ki, Fetö, ABD derin devletinin kendisine cephe alma riskine karşılık  ABD içinde bir B planı yaptığını düşünüyor da olabilir. 
Komplocu bir yaklaşım olarak Bülent Ecevit'in Başbakanlığı döneminde olmayan sağlık sorunları nedeniyle görevinden azil aşamasına geldiği hatırlanırsa Hillary Clinton'un seçimlere kısa bir süre kala ciddi sağlık sorunlarına sahip olduğu izleniminin kamuoyuna görüntüleriyle birlikte servis edilmesi arasındaki benzerliğin bir Fetö marifeti olup olmadığı tartışmalıdır. Bu senaryo, Fetö'nün uyum kabiliyetindeki başarısından ilham almaktadır ve doğruluğu çok mümkündür.
Bundan böyle, Fetö'nün geleceği, ABD'nin kendi iç sorununa dönüşmüştür. Ne yapacaklarını biraz da onlar düşünsün, öyle değil mi?
Ikinci kalkışma, kurgu sahibi Albayın ifade ettiği gibi Türkiye'yi parçalamak isteyen Batılı güçlerin ülke içinde 'bir başka gelecek tasavvuruna' sahip küskün bir sosyolojiyi motive edebilecekleri bilgisine, senaryosuna itibar ediyor. Ancak teorik de olsa bu tanıma uyan, "Kürt Aşiretler" dışında işçi sınıfı da dahil olmak üzere ikinci bir toplum kesiminin mevcut olmadığı görülüyorğ. Kürt Aşiretleri, gerek bu vesile ile yaptıkları devlete bağlılık açıklamaları, gerekse terör örgütünün aşiret yapısına yönelik saldırıları karşısında örgütle işbirliğine gitmelerinin intihar etmekten farksız olması nedeniyle iddia edilenin aksine sağlam durdukları ve duracakları açıktır.
Küresel ölçekte yaşanmakta olan ekonomik krizlerin etkilerinin yanısıra özellikle  uluslararası derecelendirme kuruluşlarının, Türkiye Ekonomisinin olumsuz  etkilenmesi amacıyla mesleki itibarlarını riske eden kararlar alıp açıklamalar yapmaları, içinden geçtiğimiz sürecin önemini ve kırılganlığını ortaya koyuyor. ABD'nin Suudi Arabistan'ın ülkesindeki varlıklarına terör mağdurlarını bahane ederek el koymaya hazırlandığı bu günlerde ekonomimiz için ihtiyaç duyacağımız uzun vadeli kaynakları nereden geleceği konusu da aydınlanmış oldu. 
Insanımızın, tepkisellikten, intikam duygusundan uzak, şükürden ve sabırdan beslenen bir ruh haline girmesi, en büyük temennimiz. Biz, değiştirebileceğimize odaklanıp korku ve kaygı zeminine yoğunlaşmamızı isteyenlerin beklentilerini boşa çıkardığımız oranda Güçlü Türkiye'yi inşa etmiş olacağız.

İş (Yeri) Tecrübeleri : 2001-2002


İşin dinamik doğasına "sistemik projeksiyon" ile bakmayı öğrendim. Burada bir şey yapmakla gerçekte sisteme ne katkı verdiğimizi, büyük resmin önemini burada kavradım.
Önemli bir eylem kararını, ikincil ve -her ne kadar imkansız olsa da- üçüncül etkilerini göz önünde bulundurarak almam gerektiğini öğrendim.
Et ve Süt sektörleri için satış bütçesi temelli fizibilite çalışmaları yaptım. (Evet, excel; gerçek hayatı, mevzuatı simule ettim.)
Mesleki anlamda ustalık eserimdi. Benzer tasarımda bir format ve çalışmanın varlığını duydum ama görmedim.
İşyerimin tahsis ettiği kaynaklarla tarafımca hazırlanmış olduğundan çalışmayı, bir kaç dost ile ana fikri dışında paylaşmak mümkün olmadı.
Bu konudan bahsetmek beni hala heyecanlandırır. Tipik bir doruk deneyimiydi.
Sonuç odaklı olanların anlayabileceği bir durum değil bu.

1 Ekim 2016 Cumartesi

İş (Yeri) Tecrübeleri : 1996-2001


İşin iktidar araçlarından biri olduğunu keşfettim. İş hayatında networkun önemini kavradım.
Takımı, ortak değerler etrafında toplamak, ortak hedeflere yönlendirmek önemli. Yoksa her grup aynı çerçeveyi daha alt düzeyde kurup iktidar mücadelesi yapabiliyor. Bu tür mücadeleleri, iş tanımı açısından anlamsız ve çocuksu; şirketin hedefleri açısından da tehlikeli buluyorum.
Yöneticilik tecrübemi burada kurumsallaştırdım. 30 yaşın, operasyonda...n yöneticiliğe geçmek için kritik eşik olduğunu gecikmeler halinde iyi bir yönetici olunamadığını fark ettim.
Bilgiyi paylaşmaya özen gösterdim.
Poula Coelho'nun cümlesinden "Bir yerde huzurunu ve mutluluğunu yitirdiğinde orayı terk etmenin aksi halde Tanrı tarafından doğru yola döndürülme tehlikesi ile karşı karşıya kalacağımı" anladım, çabaladım, olmadı. Özlük hakları, narkoz etkisi yapmıştı.

Murat Karayalçın

Gürkan Zengin ve Ekol tv'ye teşekkür ediyorum. Ankara BB ve SHP'nin eski başkanı Murat Karayalçın'la mülakat yaparak 'adam s...