14 Eylül 2016 Çarşamba

Büyükelçilerin iç işlerimize karışması

ABD büyükelçisinin dile gelip Türk Hükümetine ayar veren açıklamalarda bulunması üzerine fikir beyan etmesem olmazdı.
Türkiye, adı daha Osmanlı iken başlamıştı bu hastalıklı ilişki.
Evveli de var ama iç işlerimize karışmanın ötesinde Dışişleri Bakanının kim olacağına da karar vermişti, bir dönemin büyükelçileri. 1820'den 1839'a oradan yıkılışa kadar elçilikler, teker teker kurulacak Balkan Devletlerini tasarlamışlar, halkını önce ikna edip ardından özerklik ve bağımsızlık... süreçlerine kadar nezaret ederek tam bir baskı terörü estireceklerdi, imparatorluk coğrafyasında... Doğudaki Ermeni ve Suud talepleri de bu performansa ilave edilmelidir.
Bu müdehaleler, gücümüzle ilgili bir sonuç aslında. Zayıf ve borçlu olduğumuz dönemlerde büyükelçiler, diplomatik nezaketi bir kenera bırakarak aleni olarak devlete ayar vermişlerdir.
Yaşadığımız günlerde dış borcu olmadığından finansal bir darboğaz içinde de olmayan Devletimiz, Sinüs (yay) karakterli güç eğrisinde yukarıya doğru bir hareket içinde bulunuyor.
Bu uzun ve yakışıklı cümlenin anlamı şu: elçiye höt! diyeceksen, şimdi tam zamanı, evine bile gönderebilirsin ve bu da tarihte bir ilk olur.
Zaten adamlarda seçim var, oradaki dengeleri bile etkilemiş olursun. Arkasından ya savaş çıkar ya da (bonus olarak) Fetoyu iade ederler...

Yerel Yönetimler ve Kayyum Meselesi

Terör Örgütleriyle ilişkisi saptanan Belediye Başkanlarının görevini Kayyuma devretmesini düzenleyen Kanun Hükmünde Kararnamenin ilk uygulaması yapıldı.
Kayyum öncesi normal yerel yönetim uygulamalarında; Başkan'ın görevden alınması ya da hürriyetini tahdit gibi bir durumun ortaya çıkması halinde, Belediye Meclisi toplanarak kendi içinden bir üyeyi başkan olarak seçerdi. Kayyum düzenlemesi ile bu hükümler geçici olarak devre dışı bırakıldı.
Teoride ve normal şartlar altında; hukukun görevden aldığı seçilmiş Başkanın yerine, yine bir başka seçilmiş olan Meclis üyesinin, Meclis tarafından yapılan bir oylama sonucu seçilerek Başkan yapılmasını öngören düzenleme, demokrasinin ruhuna daha uygundur. Ancak HDP'nin başkanları, özerk şahıslar olmadığından Meclisin içinden seçilecek üyelerin Başkan olma uygulaması, eski Başkan'ın tasfiyesinden umulan sonuçları ya da mevcut sakıncaları ortadan kaldırmayacağı öngörüldüğünden; uygulamada Kandilden talimat almayacak tersine hizmet odaklı çalışacak Kayyum uygulamasını yürürlüğe sokuldu. Eski düzen olsaydı, Başkanın değişmesine rağmen suç unsuru değişmeyecek, Belediye imkanlarının terör örgütüne tahsis edilmesi devam edecekti.
Bu konu ile ilgilenen siyaset erbabı, dile getirdikleri görüşler ile büyük resimde hangi değişimleri öngördüklerine dikkat etmelidir.
Terör örgütü tasfiye edilene kadar bu tip uygulamalara gidilmesini destekliyorum.

9 Eylül 2016 Cuma

Obama ve Başının Belası Rodrigo Duterte

Obama, dünyanın kendisine yüklediği sempatiyi kötü yönetmenin sonuçlarını yaşıyor.
Bu konudaki son örnek Filipin Devlet Başkanı Rodrigo Duterte'ten geldi. Bu ilginç gelişmeyi ajanstan kısaltarak yayımlıyorum.
6 Eylül'de başlayacak Güneydoğu Asya Ülkeler Birliği 2016 Liderler Zirvesi'ne ABD, Hindistan, Çin, Japonya, Endonezya ve Malezya gibi ülkelerin devlet başkanları katılacak.
Laos'ta yapılacak toplantıya giderken uçakta gazetecilerin Çin'in Hangzhou şehrinde gerçekleşen... G20 zirvesinde
Obama'nın kendisi hakkındaki sözlerine ilişkin düşüncelerini sormaları üzerine Duterte,"Kimsenin benim davranışlarımı gözlemlemesi umurumda değil. (Obama için) Bana saygılı ol, Orospu çocuğu!Bana sorular ve ifadeler göndermeyin. O forumda size lanet edeceğim" dedi
Haziran ayında göreve gelmesinden bu yana geçen iki ay içinde 2 bin 400 uyuşturucu kaçakçısının öldürüldüğü Filipinler'de uyuşturucu kaçakçıları ile ilgili davranışları için ABD tarafından Duterte'ye uyarı yapılması bekleniyordu.
Obama, G20 de, Washington yönetiminin Filipinler için uyuşturucu ticaretinini önemli bir sorun olduğunun farkında olduklarını, "Ancak uyuşturucu kaçakçılarıyla mücadele konusunda Duterte hükümetinin uyguladığı politika konusunda kaygılarımız var" diyen Obama "Uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadelenin nasıl yapılacağı konusu hepimiz için ciddi bir şeydir. Bunu doğru şekilde yapmak gerekir" dedi.
Duterte ise Filipinler'de yasa dışı uyuşturucu kaçakçılığını ülkeden tamemen temizleyene kadar ülkeyi kan gölüne çeviremeye devam edeceğini açıkladı. Duterte, "Ülkedeki son uyuşturucu üreticisi öldürülene dek bizim mücadelemiz devam edecek Bunun kökü kazınana kadar daha çok kişi ölecek"
"İnsan hakları konusunda Obama'dan laf dinlemeyeceğini' söyleyen Duterte, ABD'li başkana hakaret etti. Obama'nın soru sorduğu durumda 'domuzlar gibi çamurda yuvarlanacaklarını' söyledi.
Filipinler lideri Duterte, uyuşturucu ticaretine karşı giriştiği savaşta "yasal sınırlar içerisinde" kaldığını iddia ederek, "Çocuk mu öldürdüm? Esad ya da diğer idiotlar gibi bomba mı attım?" diyerek kendini savundu.

6-7 Eylül 1955 ve Kayıplarımız

Ötekinin varlığı, sınırlarımızı da belirler, empati ve uyum yeteneklerimizi geliştirerek insan olma sürecimize olumlu katkı verir. Dünyada başka okuma, görüş, anlayış, inanış olduğunu görmek, başkasını kabul etmeyi, esnek olmayı sağlar, kesin inançlı (davar) olmaktan korur bizi.
6-7 Eylül olaylarıyla Türkiye toplumunun sosyolojisi değişti. Görünürde; 'gâvurları' kaçırınca tarihte hiç olmadığımız kadar homojen (Müslüman) bir toplum olduk. Oysa Millet, daha çok kısa bir süre önce Cumhuriyeti kuranlarca formatlanmış, eklektik bir kimlik değişim sürecinin içinden geçiyordu, dolayısı ile bu homojenize oluşun pratikte pozitif bir anlamı olamadı. Kızılelması olmayan ataerkil bir köylü toplumuyduk ve köyden kente göç, artan sanayileşme ile birlikte çok farklı-yeni kültürel ortalamalar üretmekteydi.
Yıllar sonra Nihat Genç, Ofli Hocaya "gâvurdan korkan müslümanluk, habu yüzyilda icat oldi" dedirtir. Öteki ile yüzleşmek, kendimizi anlamamızı, keşfetmemizi sağlar, gelişimimiz için probiyotik gibidir, bağışıklık sistemimizi destekler.
Gayrimüslimler, bizim insan kardeşlerimizdir.
6-7 Eylül, Türk Milletinin toplumsal gelişimini olumsuz etkilemiş siyasi bir operasyondur.

Numan Kurtulmuş ve ABD'nin Darbedeki Rolü

Numan Kurtulmuş, CNN Televizyonuna verdiği bir mülakatta gelen bir soru üzerine ABD'nin 15 Temmuz Darbesi'nde rolü olduğunu düşünmediğini ifade etmiş. Bu çıkışın tepkisel yorumlanmaması gerekir:
Numan Bey, Fetonun iadesi talebi ile ABD'nin darbeyi desteklemesi tezlerinin aynı anda ifade edilmesi halinde iadenin gerçekleşmeyeceğini öngörüyor olabilir. ABD'ye, darbeyi siz yaptınız; denmesinin getireceği pozisyon değişimi için henüz yeterli imkan olmadığı da ortada. Dolayısı ile... Numan Bey'in, ABD'yi suçsuz gören bir açıklama yapması, seçmenin bunu yanlış anlaması halinde -beyanını samimi düşüncesi sanması- elbette ciddi bir siyasi risktir ve bu riskin alınması, Türkiye'nin çıkarlarının başka bütün çıkarların üzerinde tutulduğunu göstermek bakımından da anlamlıdır.
Egemenlik yetkisini kullanan siyasetçimize, muhataplarına esenlik veren bu açıklaması için posta koymanın uygulanan stratejiyi bozacağı kanaatindeyim.
Kendimizin ve iade konusunda yetki kullanacak iyi niyetli Amerikalılar'ın işlerini kolaylaştıralım.

Çözüm Sürecinin tarafı olmak mı?

Türkiye'nin Güneydoğusunda terör örgütü ile devam etmekte olan fiili mücadelenin sona ermesi halinde;
"Bir çözüm olacak ve masanın karşı tarafında -terör örgütü ve onun bileşenlerinin yerine- halkın gerçek temsilcileri olacak" söylemine katılmıyorum.
Hayırlısı ile bu mücadelenin bitiminden sonra bir masanın kurulmayacağı; halkın sorunları, batıda nasıl çözümleniyorsa doğuda da benzer şekilde çözümleneceği kanaatindeyim.
Türkiye'de yöneten yönetilen yabancılaşması bitme süre...cindedir. Buradan geriye dönüşün, hayatın doğal akışında mümkün olmayacağı sosyolojik olarak ortadadır.
Kürdistan işçi partisi terör örgütünün bir sgk'sı olmadığından; örgüt, ömrünü bu yolda heba etmiş teröristlere makul bir gelecek vaad edememekte dolayısı ile kendini lağv da edememektedir.
Tüm sabit kapasiteli organizasyonlar gibi var olmak için hiç olmazsa bu sabit kapasiteyi doyuracak bir enerji girişine ihtiyaç duyacak dolayısı ile kendini istihdam edecek sosyolojik ve ekonomik koşulların sürmesini isteyecek; gerekirse bu koşulları bizzat kendisi yaratacaktır.
Huzurun tesisi için bu örgütün ortadan tümüyle kaldırılması en makul olanıdır.
Yönetime katılımın siyasi kanalları, halkımızın kullanımına açıktır. Terör örgütlerinin halkı temsil konusunda kimseye verebileceği pozitif bir motivasyon yoktur.

At izi, it izi

Başarısız darbe teşebbüsünün ardından ilan edilen olağanüstü hal ve mevzuatı, Hukuk Devleti'nin rutin çalışması sırasında yapılamayacak, yapılsa bile göreve iade gibi itirazlarla hüküm icra edemeyecek bir çok uygulamayı, yapılabilir hale getirdi. Böylelikle Fetöcü devlet çalışanlarının tasfiyesi ile başlayan süreç, terör örgütü sempatizanlarını da içine almaya başladı.
Devletin böylelikle bir çeşit bağırsak temizliği yaptığı ifade edilebilir. Bunun hızlı yapılması yolundaki ...söylemlere prensipte katılmakla birlikte şeffaf yapılması hususundaki isteklerin üzüm yemekten çok bağcıyı dövmeye yol açacağı endişesi ile hızı yavaşlatacağı kanaatindeyim.
Devlete meydan okuyan, devlet içinde bir devlet kurmak isteyen bu insanların, dürüst bir şekilde "kaybettik, kendiliğimizden sistem dışına çıkıyoruz" demeleri beklenmediğinden; olası yanlış kararların yol açacağı tahribatı önlemek üzere yargı yolu daha sonra açılmak kaydıyla sistem dışına atılmaları, zamanın ruhuna uygun bir işlemdir.
Ergenekon ve benzeri davalarda mağdur edilen sanıkların daha sonra tazminat almaları gibi uygulamaların önü, ileriki bir tarihten başlayacak şekilde açılmalıdır.
Son olarak sistem dışına atmanın kriterleri ve referanslar, mahkeme aşamasında kullanmak üzere geriye sorumluluk verecek şekilde arşivlenmeli, olası sabotaj ihbarları değerlendirilerek sürecin tıkanması ve manipüle edilmesinin önüne geçilmelidir.

Murat Karayalçın

Gürkan Zengin ve Ekol tv'ye teşekkür ediyorum. Ankara BB ve SHP'nin eski başkanı Murat Karayalçın'la mülakat yaparak 'adam s...