11 Nisan 2025 Cuma

Murat Karayalçın

Gürkan Zengin ve Ekol tv'ye teşekkür ediyorum. Ankara BB ve SHP'nin eski başkanı Murat Karayalçın'la mülakat yaparak 'adam sandıklarımızın' birinin daha retorikten başka bir şey olmadığını görmemize fırsat verdiler. İmamoğlu'nun yürüyen dava sürecini örnek vermeden, kanıt sunmadan hukuki bulmadığını, şahsın Cumhurbaşkanlığı yürüyüşünü önlemek üzere iktidar tarafından operasyon çekildiğini söyledi. Diploma olayı anlatıldığı gibi olamazmış, vatandaş çalma çırpmalara prim vermiyormuş, kendisi de öyle düşünüyormuş. Sıfır gözlem imkanı ile AkPartinin eridiğini iddia ediyor. 'Yıllar önce büyüme oranının enflasyon oranından yüksek gerçekleştiğini' söyleyecek kadar ekonomi bilgisinden mahrum olduğunu da ifade etti. Biri buna büyüme rakamlarının miktarsal üretim artışı anlamına geldiğini, enflasyonla ilgili olmadığını söylese de ölmeden önce bilinmesi gereken 100 ekonomi gerçeğinden birini daha öğrense... Hani ihtimalen diyorum. Neden CHP'nin iktidar olmaması gerektiğine sivil kanatta bir örnek Karayalçın. Dinlemek anlamak için yeterli.

Kerameti Kendinden Menkul Tipler

Aynaya baktığında gördüğü kişinin kim ve neleri yapabilecek, neleri yapamayacak olduğunu en iyi kişinin kendisi bilir. Elbette etrafta teşvik ediciler olur. Kemal Sunal'ın dişlerini gösterip "ehe... yapabilirim değil mi?, yaparım canım..." cevabını vermesi gibi çevrenin küçük katkılarına ihtiyaç duyar insan bazen. Muhalif kanatta öteden beri aynı anda kendilerini Cumhurbaşkanlığı makamına uygun gören üçer kişilik gruplar oluyor. Toplamda dört kişi bunlar: Sabit olanlar iki kişi, malum büyükşehir belediye başkanları; değişken olanlardan biri KK, diğeri de ÖÖ. Yazdıkça insan kendini aptal bir kurgunun içinde hissediyor. İsimler, kısaltmalar bile yapmacık... Bunlar içinde kariyer planlaması yaparak imkanlarını bu doğrultuda kullanan İstanbul Şeysidir. "Delil olarak Eşkiya filmindeki ünlü diyalogu sunuyorum, sayın yargıç": "-Baran (Şener Şen): Bana niye ihanet ettin Berfo? -Mahmut (Kamran Usluer): İhanet ha? Demek sen benim yaptıklarıma ihanet diyorsun. Peki, iyi öyle olsun. Şimdi ben sana şöyle desem. Ben bunları yaptım; çünkü aşıktım ben. Yani vurulmuştum. Ölüyordum aşkımdan. Bunun üzerine kim bana ne diyebilir ha? İhanet mi? Aşkım için yaptım ulan! Ahlaksızlık mı? Evet, yaptım. Ben en yakın arkadaşımı, seni, jandarmaya ihbar etmiş adamım. Sen yapabilir miydin benim yaptığımı ha? En sevgili arkadaşına ihanet edebilir miydin? Onu jandarmaya ihbar edebilir miydin? Arkadaşının altınlarını çalabilir miydin? O altınlarla arkadaşının sevdiği kadını anasından babasından satın alabilir miydin? Ama ben yaptım, aşkım için. Şimdi söyle bana, hangimizin aşkı Keje’ye daha büyük ha? Hangimizin? Hangimiz Keje için bu kadar günaha girmeyi göze alabildi? Bu aşk için ben cehennemde yanmaya hazırım. Ya sen?" Tutku, kontrol edilmezse değer tanımaz, önüne geleni altına alır, çiğner geçer. Şimdi toplum, usulsüz ihalelerle kamu kaynağını zimmetine geçiren şahsın bunu kısa vadede zenginleşmek için yaptığını sanıyor. Evet, işbirlikçilerine motivasyon sağlamak için onlara bazı kazanımlar sağladı. Ya kendisi? Mecbur kaldığı villa türü yatırımlar hariç tablo çok farklı. Partinin il başkanlığı binasının alımına neden önayak oldu? Buraya hem istifleme tekniği, hem de istiflenmiş o paranın satın alma gücü açısından gerçekten kule yapılabilecek miktarda para tomarlarını, şirin, cömert, yardımsever görünmek için mi dikti bu adam? Kimse, partisine barınak sağladı diye Allah'ın kendisine sevap yazacağını ummaz her halde. Ama böylece kendi seçmeninin sempatisini topladı. (yoksa satın aldı mı demeliydim.) Bütün amacı Cumhurbaşkanlığıdır O'nun. House of cards dizisinin ilk bölümünde Başkan yardımcısı, para ile güç arasındaki ilişkiyi şu çarpıcı sözlerle anlatır. "Yazık etti kendine. Güç yerine parayı seçti. Bu şehirde (örn. Ankara, İstanbul) neredeyse herkes bu hataya düşer. Para on yıl geçtikten sonra dökülmeye başlayan bir villadır. Güç ise asırlarca sapasağlam ayakta duran taştan binadır. Aradaki farkı göremeyenlere saygım sıfır." Bütün yaptığı Cumhurbaşkanlığına giden yoldaki engelleri ortadan kaldıracak finansal imkana kavuşmaktı. Topladıkça topladı; yeri geldikçe saçtı, savurdu. Parti kongresinde önemli harcamalar yaptı. Cumhurbaşkanı olunca yani güce kavuşunca ne olacaktı, ne umuyordu? Düşünsel bir derinliği olsa misyon sahibidir der geçerdik. Kifayetsiz muhteris birinin güce ulaşma arzusunu paradoksal bir şekilde para yapmak istemesiyle açıklayabiliyoruz. Gördüklerimiz fragmandır; asıl vurgun o zaman başlayacaktı. Ama bu defaki emniyetli bir şekilde olacaktı. Çok şükür olmadı.

Can Akın Çağlar

Bir de 1962 doğumlu müstafi İBB Genel Sekreteri Can Akın Çağlar meselesi var. Muhafazakar kanadın besin zincirinde hep tepelerde yer almış bir bürokrat, Can Akın Çağlar. Kariyerine bankalar yeminli murakıp yardımcısı olarak başlamış ve 1995-97 arası kurumun görevlisi olarak Abd de master yapmış. Yurda dönünce Egebank'ta GMY ve iştirakinde Genel Müdür olarak çalışmış ardından Faisal Finansta genel müdürlük... Burada kısa bir ara verip kişisel görüşümü dile getirmek istiyorum: iyi bir okuldan mezun, en az bir yabancı dili ehilleştirmiş 🙂, devlette tecrübe sahibi olmuş ancak hayatında yönettiği insan sayısı 3'ü 5'i geçmeyen, kimselerin özel sektöre transfer olunca böyle en tepe görevlerde başlamalarının tam bir kaynak israfı olduğu kanaatindeyim. İşletmelerin tepe yönetimleri; kaynak (emek, nakit, yatırım) planlaması, iş fırsatları, tehdit algısının açıklığı ve sosyal sermaye (ilişki ağı) gibi yeteneklere ihtiyaç duyar. Ama Türkiye'de sermayeyi dağıtan ana kaynak devlet olduğundan üst düzey yöneticilerin seçiminde öteden beri devletle bağlantılı olma kriterine sahiplik yeterli görülmüştür. Bu vesile ile bir ilavem daha olacak: bir üniversite, mezununu max. 10 yıl taşır. Bu süreden sonra okul adının telaffuzu, kişinin yetersizliğini örtme çabası kapsamında bir girişim olarak yorumlanmalıdır. Bunu İTÜ İşletme Mühendisliği bölümünde lisans ve yüksek lisansını yapmış ve ne yazdığını bilen biri olarak söylüyorum. Dönelim Çağlar'a... AkParti döneminde Ziraat Bankasında, BDDK da, Hollanda sermayeli Eureko Sigorta ve bağlı iştiraklerinde tepe yöneticiliği ve Türkiye Sigortalar Birliği Başkanlığı görevlerini yürüttü. Şimdi sorsanız bütün bu görevleri hakkı ile, liyakat ile yönettiğini söyleyecektir. Atandıktan sonra problem yok. Ben göreve gelmeyi sorguluyorum. Bütün bu görevler, teknik bilgi dışında çeşitli bağlantılara da sahip olmayı gerektirir. Ayıp değildir yani. Kim geliyorsa öyle geliyor. Can Akın Çağlar düzeyinde kariyer belirleyicisi, Tayyip Erdoğan'dır. Ama insanoğlu borçlu kalmak istemez. Kıtalar ayrıldığında Babacan tarafını tercih etti, Çağlar. Böylece kadrajdan çıktı, üzerindeki Erdoğan gölgesinden kurtulmuş oldu. (mu?) Temmuz 2020'den bu yana İbb Genel sekreteri olarak icranın başında yer aldı. İmamoğlunun tutukluluk sefahatinde kısa bir soruşturma evresini müteakip serbest bırakıldı ve görevinden sağlık nedenlerini gerekçe göstererek istifa etti. Bulunduğu makam ve burada geçirdiği süre, İmamoğlu ve performansı hakkında derin bilgi sahibi olmasını gerektiriyor. Neden namuslu insanlar, ateş bacayı sarmadan harekete geçmezler? Hangi değerler, harekete geçmemizi sağlar, hangi değerler bizi hareketsiz bırakır? Çağlar hakkında kafalarda şüphe uyandırmak istemem. Adalete yardımcı olmanın değişik yolları var. Bu da yararlı ama başka bir şüphe. Son bir hatırlatma: Çağlar'ın bildiğini Babacan da bilir.

Murat Karayalçın

Gürkan Zengin ve Ekol tv'ye teşekkür ediyorum. Ankara BB ve SHP'nin eski başkanı Murat Karayalçın'la mülakat yaparak 'adam s...