Nisa Suresinin 43. ayetinde geçen sarhoş ve cünüp iken namaza yaklaşmayın ayetini yorumlayan bazı araştırmacılar, buradaki sarhoş kelimesinin mecaz olduğu ve anlam olarak ne dediğini bilmemeye tekabül ettiği konusunda görüş öne sürüyorlar. Delil olarak da Kuran'da sarhoş kelimesinin 7 kez geçtiği, bunun 6'sında mecaz manası ile kullanıldığını ifade ediyorlar. Öncelikle bu istatistik bilgiden hareketle bu "sarhoş" kelimesi kullanımının da mecaz olduğu anlamı çıkarmak, makul bir yapacağı bir iş değil. Zaten dikkatli bir bakış, sarhoşken kelimesinde bir mecaz olmadığını tespit edecektir.
O zaman bu zorlama ve kerameti kendinden menkul yorum neden yapılıyor? Öncelikle anadilde ibadet konusunun temelinde okuduğunu anlama isteği, bunun da "okunan metinle anlama arasında" birebir bir ilişki olduğu yönündeki varsayımı tespit etmek gerekiyor.
Anadilde ibadet metni ile okuduğunu anlama arasında kuvvetli ilişki kurulmasına iki majör sebepten ötürü itirazım var:
Birincisi, metinde standardizasyon var mı konusu. Kuran
ancak orijinal metinden okununca Kuran olur, standart bir metinden
bahsedilebilir. Bu metni bir başka dile çevirdiğinizde benzer anlama gelen
başka metin(ler) elde ediyorsunuz. Aynı anlama gelme amacında tasarlanmış
farklı metinler bunlar ve her metnin, okuyanda aynı anlamı çağrıştırması
neredeyse imkansız. (Neden böyle? Bununla ilgili Geştalt Yaklaşımın algıyla
ilgili kazanımlarına bir göz atmakta yarar olabilir.) Zira metni deşifre edip
anlama kavuşturan "okuyan insanın zihni"dir. Bu zihin, çeşitli algı
filtreleri, bakış açısı, bağlam ve (varsaymak, koşullamak gibi) ) geçmiş tecrübeler
ışığında “kendince bir anlamı” ortaya koyar. Dolayısı ile metne bakan sayısı
kadar yorum farklılığı olması –bile- mümkündür. Askerlikteki emir tekrarı, iki
tarafın da anlamada uyum içinde olduklarını test etmek için kullanılır. Sonuç
olarak Kuran çevirilerinin çokluğuna, bunları anlamada kişisel farklılıkların
da etkili olduğu gerçeğini eklediğimizde ortaya homojen, mutlu, ne dediğini
bilen bireylerden oluşan bir topluluk çıkmaz. Tersine kaotik çeşitlilikte,
ifade ve dolayısı ile grup düzeyinde kabul sorunları yaşayan küçük topluluklar
ortaya çıkar. Allah, iktidar duygusunu yaradılıştan bu yana insanın içinden
almadığına ve bundan sonra da almayacağına göre bilgi üzerinden barış içinde
sözünü hayata geçiremeyen topluluklar, "benim dediğim doğrudur"
çerçevesinde şiddete meyletme imkanı bulabilir.
İkinci olarak anadilde de olsa metinlerin anlamı, tekrar
edildikçe eskir, flulaşır, içi boşalır ve zamanla ortadan kalkar. Bu nasılsın,
iyi misin ifadesindeki vurgulardan da kolayca gözlemlenebilir. Gerçekte çoğu
zaman jenerik amaçlı kullanılan bu ifadenin tekabül ettiği fiziki bir anlam
bulunmaz. Dolayısı ile her gün sürekli kullanılacak anadildeki metnin “anlamlı
ve vurgulu” ömrü, sanıldığının aksine “ilk heyecanın ömrü kadar” dolayısı ile kısa
sürelidir.
Bir de ortak metin ve anlayış olmaması nedeniyle
toplumsallaşamayan sürekli tekil yaşanan ibadet durumu var. Ana diliyle ibadet edenlerin "Allah'ın bu yaptıklarını emrediyor ya da tasdik ediyor" olduklarına dair kanaatleri nereden gelmektedir? Buna da iddia sahiplerinin yine
ayetler ışığında bir açıklama getirmesi gerekiyor.
Sonuç olarak mantık yolu ile anadilde okunan bir metnin
ibadeti daha güzel yapmaya imkan sağlayacağı önermesinin doğru olmadığı
kanaatindeyim. Üstelik bu tutumun, Müslümanların geniş anlamda toplumsallaşmalarını
engelleyen; onları daha lokal, sınırlı topluluklar halinde tutacak dolayısı ile
birbirlerine yabancılaşmalarını sağlayacak riskleri içerdiğini öngörüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder