Yarın tarihli (10.08.2015) Davutoğlu-Kılıçdaroğlu koalisyon
görüşmelerinden hükümet kurulması ile ilgili olumlu bir sonuç çıkmasını
beklemiyorum. Ancak bu görüşmenin kısa vadede siyasi hayatımızda genişletici
bir etkisi olacağını düşünüyorum:
Her iki partinin de demokratik parlamenter sistemin
işlerliğini gösterdikleri görevi, başarıyla yerine getirdiklerini görüyoruz. Bu
süreç içinde her iki parti başkanı, neden birbirleriyle koalisyon
kuramayacaklarını da bir şekilde ifade etmiş oldular.
AkParti, hem kurulduğu dönemde ülkenin içinde bulunduğu
siyasi ve ekonomik koşulların etkisi hem de teorik olarak kendi karşıtı
gördüğü, CHP’nin tarihsel uygulamaları ve kimliğine yönelik eleştirilerinin
etkisi ile kendine siyasi alanda yer açmış ve her geçen seçim döneminde de bu
alanı genişletmişti. Bu bağlamda AkParti bürokrasisinin CHP ile koalisyon
yapması, bizzat AkParti seçmeninin rızasına bağlıdır. Hatırlanacağı üzere
seçimleri müteakip bir çok AkPartili seçmen hatta teşkilat mensubu, CHP ile
yapılacak bir koalisyona şiddetle karşı olduklarını, şayet bu irade beyanına
rağmen koalisyon kurulursa bir daha AkPartiye oy vermeyeceklerini de
söylemişlerdi. Sürecin içinde olan bitenden etkilenerek şekillenmeye devam
ediyoruz, seçmen kararları da öyle.
Kendi seçmeninden rıza alınmadan yapılacak bir koalisyon,
AkPartinin tabanı ve bürokrasisi içinde de öngörülemeyen sonuçlar doğurabilir,
en hafif tabirle bu kaosu yönetmek mümkün olmayabilir. Öte yandan bu koalisyon,
öncelikle Devlet Bahçeli’nin projesidir ve “bir demokrasi sevdalısı” olarak
kendisinin 7 Haziran akşamından bugüne değin AkPartiyi yönlendirdiği senaryo da
budur.
Bahçeli'nin stratejisi, AkPartiyi CHP ile koalisyona icbar
edip oy kaybına uğratmak ve buradan gelecek oy kaymalarına sahip çıkmaktır.
CHP için de AkParti karşıtlığı, kendisine bir odak/kutup
olma kimliği kazandırmış, başka herhangi bir proje üretmeden söylem düzeyinde
yapılacak beyanların, seçmen tercihinde yeterli olduğu görülmüştür. CHP, kendi
içinde bir çok koalisyona da sahip olduğundan genel başkanın parti sisteminin
bütünlüğünü koruması ancak iktidar potansiyeline yaklaşıldığı, en azından
korunduğu ümidini vermesine bağlıdır. Bu koalisyon görüşmelerine CHP
bürokrasisinin bir yönüyle katı, 14 maddeden oluşan bir olmazsa olmaz listesi,
diğer yönüyle Türkiye’yi hükümetsiz bırakmama söylemi ve bu sorumluluğun
getirdiği yapıcı, sabırlı işbirliği olarak formüle edeceğimiz performansı,
mevcut bürokratik kadronun, partinin yaklaşan kongresinde kullanacağı en önemli
“yeniden seçilme” malzemesidir.
Öte yandan AkParti ile koalisyon yapacak bir CHP’nin, geçen
seçimde seçmenini motive etmede kullandığı en önemli araç olan AkParti
karşıtlığı misyonunu görmezden gelerek seçmenini tatmin etmeden koalisyon
kararı alması, partinin geleceği bakımından ciddi riskler doğurur. Dolayısı ile
kararın CHP tarafından da seçmene götürülmesi ve rızasının alınması gereklidir.
Masayı devirenin faturayı ödeyeceği bilinciyle koalisyon
görüşmelerini yürüten her iki partinin, el sıkışarak uygun bir erken seçim hükümetiyle
en kısa zamanda seçimlere gitmeyi ve seçim kampanyasında kendi seçmenlerinden
tek parti iktidarının kurulamadığı hallerde birbirleriyle ittifak
yapabileceklerini açıklamalarını bekliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder