14 Eylül 2013 Cumartesi
Sözün Büyüsü - 2
Söz/kelimeler, duyanı/okuyanı büyüler, elinden tutar başka mecralara götürür, devasa söylemler inşa ettirir, sonra o ifade gücünü hayranlıkla seyreder, egonuzun hakkını verirsiniz: Helal sana, ne de güzel ağzının payını verdim. Gerçekte hiçbir şey olmamıştır. Olan biten kağıt ya da ekran gibi bir yüzey üzerinde insanların ittifak ettikleri sembollerin seslendirilmesi sonucu beyinde oluşan/uyanan algıyla ilgili bir değişiklik/farklılıktır. İstediğiniz, beklediğiniz sonuçların yanısıra kasdetmediğiniz, beklemediğiniz sonuçlar da çıkar oradan... Anlamın bir kere var olduktan sonra hukuki sonuçlar dışında kendini üretenle olan bağı kopmuştur.
Küçük Prens - 2
Yetişkinler için Küçük Prens - Savcı
Küçük bir gezegendi. Yüzeyinde iki masa, masaların önünde ve arkasında birer sandalye ve bütün bunları çevreleyen L biçiminde büyük bir çekmeceli dolap vardı. Birinci masanın üzeri gazetelerden kesildiği anlaşılan küpürlerden dolayı dağınık görünüyordu. Masanın dışındaki sandalyenin üzerinde de henüz okunmamış ciddi bir gazete yığını istiflenmişti. Öteki masa da üst üste konmuş kitapların işgali altındaydı.
Adam, ayakta; hafif eğilmiş bir pozisyonda yeni bir gazete küpürü
kesiyordu. Küçük Prens’in gezegene geldiğini fark etmişe benzemiyordu.
“Merhaba” dedi Küçük Prens. “Çok dikkatli biri olmalısınız.”
Adam hemen cevap vermedi bu ince sesli soruya, kafasını bile
çevirmedi, kesime devam etti. Az sonra küpür elinde Küçük Prense döndü. “Evet”
dedi, “hukuk dikkat ister.”
“Oh siz avukat olmalısınız” dedi Küçük Prens. “Daha önce hiç
avukat tanımamıştım.”
“Yaklaş!..” dedi buyurgan bir sesle Adam. Amacı tahakküm
kurmak değildi aslında ama mesleğini yaparken böyle davranmanın etkili olduğunu
öğrenmişti. “Avukat değilim ben. Hukuk deyince aklına yalnızca avukatlar mı
gelir senin?”
Kısıtlı düşündüğü için utandı Küçük Prens. “Yaşıma verin”
dedi. “Avukat değilseniz kimsiniz siz?”
“Burada soruları ben sorarım” dedi Adam. Sesindeki hiddeti
fark edince küçük bir çocuğu azarladığını anladı. Sesini yumuşatarak: “Sen”
dedi. “Burada ne arıyorsun. Hem bu yaşta. Sahi yaşın kaç senin? Annen baban ya
da senden sorumlu başka biri ile mi geldin? Söyle bakalım kimsin sen?”
“Ben Küçük Prensim” dedi, Küçük Prens. Seri sorulardan
dolayı biraz korkmuş ve keyfi kaçmıştı. “Ben” dedi “buradan geçiyordum, sizi
görünce konuşmak istedim. Gördüğüm kadariyle yalnızsınız…”
“Pöh!..” dedi Adam. “Ben gücün önemli bir parçasıyım. Yalnızlığım güvenlik nedeniyledir. Kimseyle gereksiz yere dost olmam. Sonra adil davranamayacağımdan korkarım. Ben hukuk Adamıyım...”
“Evet” dedi Küçük Prens “…daha önce de söylemiştiniz bunu.
Ama insan dostsuz nasıl yaşar?”
“Zordur elbette bu” dedi Adam. “Ama gerekçesini söyledim
sana. Kutsal bir görevdir yaptığım. Hata kabul etmez. “
“Bir başka gezegende yaşayan kanun adamı olduğunu söyleyen
biri ile tanışmıştım” dedi Küçük Prens. “Onunla tanışıyor musunuz? “
“Evet” dedi Adam. “Yargıçtır O. Ben Savcıyım.”
“Ooo…” dedi Küçük Prens, “…hukukçular sandığım kadar yalnız
değillermiş, sevindim buna.”
“Sen…” dedi Savcı, “Küçük Prens’sen, krallığının sözleşmesinin
bizde olması gerekir. Adını söyle bakalım krallığının kayıtlarımızı kontrol
edelim hakkında hukuksal bir takip var mı ortaya çıksın. “
Sıkıldı Küçük Prens. “Yok” dedi. “Gerek yok buna.”
“Gerek olup olmadığını ben söylerim” dedi Savcı. “Hem bu
gezegende iddia makamında son sözleri hep ben söylerim” dedi. “ama karar yetkisi yüce mahkemenindir, kurallar
böyle…Gerçi adından da buluruz nasılsa...”
Bilgisayarının başına geçti Savcı.
“Hımm “dedi. “Bir kitap var seninle ilgili... Okumuş, notlar
almışım... Senin krallığının kapatılmasına ilişkin dava hazırlığı yapmışız”
dedi. “Ancak yaşın 18 den küçük olduğu için yargıca göndermemişiz iddianameyi.
Sahi kaç yaşında oldun şimdi?”
“Aman Tanrım!..” dedi Küçük Prens. “Krallığımın kapatılması
mı? Ne demek şimdi bu. Üç volkan, bir çiçek ve sürekli büyüyen boabob
ağaçlarından başka bir şey yok ki benim gezegenimde.”
“Gezegenin kapatılmasını istemiyoruz ki iddianamede…” dedi Savcı.
Sesi soğuktu. “Senin evrensel yasalara uymayan, sorumsuz beyan ve eylemlerini yazıp
prensliğine son vermek talebini açmışız Yüce Mahkemeye. Nihai kararı onlar
verir...”
“Ama benim sorumsuz beyan ve eylemlerim de ne demek? Tanrım
neden bahsediyorsunuz siz? “
“Dur bakalım…” dedi Savcı. Hukuk söz konusu oluğunda kimseyi
tanımazdı. Klasörlerin yer aldığı dolapların yanına gitti. Dolabın üstündeki
fihristi aldı, masaya koydu.
“Küçük Prens…” diye mırıldanarak fihristin içinde K harfinin
yer aldığı sayfayı açtı. Eliyle aşağıya doğru taradı. “11539. dosya…” dedi.
Sonra dolapların kapaklarına baktı. Bir çekmeceyi açıp içinden bir dosya
çıkardı.
“İşte iddianame…” dedi, dosyayı elinde sallıyordu. Masaya
koydu. İçini açtı. “Bak!..” dedi “…okuyayım sana neler yapmışsın”:
“Gezegeninde bir çiçek bulduğunda ona sahip çıkmış ve onu
rüzgardan korumak için bir kavanozdan yararlanmışsın…”
“Evet!.. ama ne var bunda” dedi Küçük Prens.
“Dur! daha bitmedi” dedi Savcı. “Hukuk adamıyım ben! Böyle ikide bir sözümü
kesme, yargıdan mı kaçmak istiyorsun yoksa?” dedi. Yine hiddetlenmişti. Dosyaya
döndü:
“Hesap yapmakta olan ciddi bir adamın yanlış toplama yapmasına
neden olmuşsun.” dedi.
“Ayrıca bir sarhoşun yaşadığı gezegene uğramışsın… Hımm… Bu
da yetmiyormuş gibi yaşlı kralın gezegenine de uğramışsın. Diğer ziyaretlerin,
burada yaptığın konuşmalar ve dünyada yaptıkların da tek tek yazılı burada. Ne
diyeceksin şimdi, söyle bakalım…”
“Ben bir şey anlamadım. Ne var bütün bunlarda, ben bir
suçlama göremedim…” dedi Küçük Prens.
“Bir hukuk tekniğidir bu…” dedi Savcı “…ben delil toplar
iddianameye yazarım. Kararı Yüce Mahkeme verir…”
“Tamam orasını anladım.” dedi Küçük Prens. “Kararı onlar
verecek de siz neyle suçluyorsunuz beni.”
“Gezegenler arası bölücülük yapmak, laiklik ilkesini ihlal, ihaleye fesat karıştırmak ve yolsuzluk.”
“Ama ben bunların ne anlama geldiğini bile bilmiyorum.
Yaptıklarımın bunlarla ne ilgisi var?”
“Ben iddianamede delil toplarım. Tek tek yaptıklarına anlam
veremem. Dedim ya bir hukuk tekniğidir bu…Kararı Yüce Mahkeme verir.”
Sıkılmıştı Küçük Prens. “Siz dedi mesleğinizi ciddiye
almıyorsunuz. Yaptıklarımın ne anlama geldiği konusunda bir iddianız bile yok
ama bütün yaptıklarımı toplayıp önüne kocaman bir suçlama yazarak beni meşgul
etmek istiyorsunuz. Oysa daha gezecek çok gezegen var.”
“Sakın ha!...” dedi Savcı. Daha fazla gezme ama biraz büyü
de iddianameyi Yüce Mahkemeye sevk edebileyim. O kadar emek verdim…”
“Bak bunu öğrenmişsin…” dedi Küçük Prens. “Emek verdiğin şeyden
sen sorumlusun.”
“evet emek verdiğim şeyden ben sorumluyum.”
“O zaman gerçekten iddian olan şeylerle ilgilenip emek
versen de ortaya ciddi şeyler çıksa, bunu ben yaptım desen…”
“….hukuk adamıyım ben, kararı Yüce Mahkeme verir…”
“Ama bu halinle bir arşiv görevlisini andırıyorsun. Hayatın
başkalarının yaptıklarını izlemekle geçiyor. Seçici olmazsan Yüce Mahkemeyi de boşuna
meşgul edeceğini fark etmiyor musun?”
“…Kararı Yüce Mahkeme verir.”
İsmini yazınca Google ‘da yüzlerce sayfa gelsin istiyor bu
diye düşündü Küçük Prens. “Yüce Mahkemede görüşürüz” dedi “…o zaman.”
12 Eylül 2013 Perşembe
Kumsal Nedir? Ne demektir?
Bu bloğun adı neden kumsal? Blog adı alırken neden bu metaforu kullandım? Belki başkası adlandırmadan bu konuda bir açıklama yapmam uygun olacak.
Kumsal, denizin karaya yani kıyıya vurduğu, kustuğu, içinden çıkarıp dışarı attığı nesnelerin birikme alanıdır. Evvelce denizde olduğundan biz karada yaşayanlarca bilinmeyen, keşfedilmeyen, farkında olunmayan tüm düşünce, bağlantı ve bağlantı ağının, kendi kumsalımıza vurmasıyla görünür kılındığı ve bunun diğer insanlarla paylaşıldığı bir ortamdır burası.
Tüm kıyı şeridi, kamusaldır, herkese açıktır. Ben, bunun farkında olarak zihnim, emeğim ve elimi, bir karşılık beklemeden açıyorum. Kabul buyurunuz.
Kumsal, denizin karaya yani kıyıya vurduğu, kustuğu, içinden çıkarıp dışarı attığı nesnelerin birikme alanıdır. Evvelce denizde olduğundan biz karada yaşayanlarca bilinmeyen, keşfedilmeyen, farkında olunmayan tüm düşünce, bağlantı ve bağlantı ağının, kendi kumsalımıza vurmasıyla görünür kılındığı ve bunun diğer insanlarla paylaşıldığı bir ortamdır burası.
Tüm kıyı şeridi, kamusaldır, herkese açıktır. Ben, bunun farkında olarak zihnim, emeğim ve elimi, bir karşılık beklemeden açıyorum. Kabul buyurunuz.
İş Hakkında Düşünceler - ll
Sanıldığının aksine işimiz ve işyerindeki pozisyonumuz, çoğu zaman emeğimizin doğrudan bir sonucu değildir. Ama bu gerçek, öyle bir çırpıda görülebilenler sınıfında olmadığından çalışanlar üzerinde "benden bir şey olmaz"dan, "ben ne imişim be!" pozisyon kibirlenmelerine varan geniş bir yelpazede çeşitli etkiler bırakır.
Bu blogda yer alan Küçük Prens -1 adlı hikaye, bir işe kendini adayan uzmanlara ilişkin düşünceler içerir.
Sermayesi size ait olmayan bir işletmede çalışıyorsanız, size önerim: işinize hakkının verin. Daha azını ya da daha çoğunu değil...Zira hayat hakkınız, sınırlı süreli...Bir eylem alanına ilişkin tasarruf, bir başka alanın hakkından kısıntıyla karşılanıyorsa "bir hakkını verememe" sorunu ile karşı karşıyayızdır. Unutulmamalıdır ki, dengeyi bozan bu tür uygulamalar, er veya geç başka kalıcı ve majör problemlere yol açar.
Bu blogda yer alan Küçük Prens -1 adlı hikaye, bir işe kendini adayan uzmanlara ilişkin düşünceler içerir.
Sermayesi size ait olmayan bir işletmede çalışıyorsanız, size önerim: işinize hakkının verin. Daha azını ya da daha çoğunu değil...Zira hayat hakkınız, sınırlı süreli...Bir eylem alanına ilişkin tasarruf, bir başka alanın hakkından kısıntıyla karşılanıyorsa "bir hakkını verememe" sorunu ile karşı karşıyayızdır. Unutulmamalıdır ki, dengeyi bozan bu tür uygulamalar, er veya geç başka kalıcı ve majör problemlere yol açar.
Küçük Prens - 1
Yetişkinler için Küçük Prens - UZMAN
“Merhaba…” dedi, Küçük Prens.
“Şapkanız başınızda ama sizi ışınlarıyla rahatsız edecek bir
güneş göremiyorum.”
“İşim gereği takarım bu şapkayı…” dedi adam. “Şimdi de iş
başındayım. Hatta işimin başındayım...”
“Sahi mi?” dedi Küçük Prens. “Siz hiç dinlenmez misiniz?”
“Dinlenirim tabii…” dedi adam. “Ama ben aktif dinlenme
dediğim şeyi yaparım. Öyle miskinler gibi yatıp uzanmam dinlenirken. Uğraştığım
işi bırakır bir başkasına geçerim. Uzmanım ben.”
Yine ömrünü heba eden şu tuhaf büyüklerden herhalde dedi, Küçük
Prens içinden.
“Memnun oldum ama Uzman ne iş yapar bilmem ben…” dedi, Küçük
Prens.
Büyüklerin bilmedikleri zaman yaptıkları gibi utanmış taklidi
yapmadı. Bundan gücendi Uzman.
“Bilgi güçtür…” dedi Küçük
Prense. “Bilmen lazım. Bilmiyorsan öğrenmen lazım. Ama her şeyi bilemezsin. Öğrenmek
için de yeterli vaktin yoktur çoğu zaman. O zaman da benim gibi bir bilene
sorman lazım…”
“Oo..siz her şeyi biliyor musunuz” dedi Küçük Prens. Önemli
biriyle karşı karşıya olmalıydı.
“Çoğu şeyi…” dedi Uzman. “Ama her şeyi değil. Haddimi
bilirim ben. Sen dedi buraya bana danışmaya mı geldin. Uzmanların bir adı da
danışmandır. Sor dilediğini bilemezsem yönlendiririm seni. Hem yaşın da küçük,
para da almam senden, ama sebepsiz iyilik yapmam ben, ileride ödersin.. “
Küçüğün son söylediğini iyice anlamadığından kuşku duydu.
“Tecrubeme göre sebepsiz iyilik alan, bunun kıymetini bilmez
dedi. Bilginin değerli olmasının bir boyutu da ona değeriyle orantılı bir bedel
ödemendir.”
“Buraya özel bir nedenle gelmedim” dedi Küçük Prens. “Hele
borçlanmaya hiç niyetim yok.”
“Böyle giderse sen de miskin olursun ama…” dedi Uzman. “Uğraştığın
bir şeyler olmalı, hayatını anlamlandırmalısın…”
“Geziyorum ben…” dedi Küçük Prens. “Bu da bir uğraşıdır
sanırım. Ama çözümünü bulamadığım bir sorunum yok.”
“Anlıyorum” dedi Uzman. “Sorumluluğun yok, tabii gezersin. Benim
gezecek vaktim olmuyor. Gelişmeleri sıcağı sıcağına takip etmeli, kendimi
güncel tutmalıyım. Müşterilerimi yanlış yönlendiririm yoksa. Sorumsuz biri
değilim ben. “
Hesap yapmaktan etrafındaki yıldızların varlığını fark
edememiş iş adamını aklına geldi Küçük Prensin. Sinirlendiği bir anda gıyabında
Ona mantar demişti. Uzmanı bekleyen tehlikeyi gördü hemen…
“Siz kendiniz için bir şey yapmaz mısınız?”
“Bu işi kendim için yapıyorum” dedi Uzman. “Ücret alıyorum
bunun için.”
“Yani iş dışında bir şey yapmaz mısınız” dedi Küçük Prens.
“O şapkayı hiç ters taktınız mı?” diye sordu Küçük Prens.
“Hayır! ne münasebet, çözümün seramonik bir parçasıdır o. Aksesuarımdır
benim. Neden ters takayım?” dedi Uzman.
“Rüzgarlı havalarda uçmasın diye…” dedi Küçük Prens. “Bütün çocuklar
bilir bunu.”
“Çocukça işlerle ilgilenmem ben” dedi Uzman. “Bunu için
pedagoji eğitimi almış başka Uzmanlar vardır. Onlar, çocukların bütün
yaptıklarını bilirler dedi.”
“Çocuklar, hesaba sığmaz” dedi Küçük Prens. “Senin
arkadaşların anlamaya çalışırlar belki ama asla tam olarak bilemezler.”
“Felsefe yapmaya çalışıyorsun” dedi Uzman. “Senin yaşına pek
gitmez ama bu…”
“Bunu da nereden çıkarıyorsun?” dedi Küçük Prens.”Düşündüğümü
söyledim yalnızca. İnsanlar hesaba sığar mı?”
“Tabi sığar…” dedi Uzman. “Hangi gezegende kaç kişi yaşıyor,
ne ile beslenip hayatlarını sürdürüyorlar? Bütün bunlar hesap meselesidir.”
“Gezegende kaç çiçek olduğu da mı hesap meselesidir” dedi Küçük
Prens.
“Elbette…” dedi Uzman. “Kaç çeşit çiçek vardır. Onları yiyen
kaç cins hayvan vardır. Sayılar ve bağlantılar önemlidir.”
Gezegeninde yalnız bıraktığı çiçeğinin bir an için bir
tırtıl tarafından saldırıya uğramış olabileceği fikri gelmişti aklına. Hiddetini bastırıp bu kötü düşünceyi uzaklaştırmalıydı
aklından.
“Senin çiçeğinden kime ne?” dedi Uzman. “Çok nadir bulunan
bir türden mi bahsediyorsun?”
Tipik bir yetişkin tavrıydı Uzmanın yaklaşımı.
“Benim çiçeğim…” dedi, “ dünyanın en güzel çiçeğidir. Onu
ben suladım, rüzgara karşı korunsun diye onu ben kavanoz altına koydum. “
“Ne yaptığının ne önemi var küçük ?” dedi Uzman. “Bunlar,
çiçekseverlerin yaptığı sıradan uygulamalardır. Çiçek bakımı ile ilgileniyorsan
seni bir başka Uzmana yönlendireyim, benim ilgi alanıma girmiyor çünkü…”
“Çiçeklerin ruhundan anlar mı Uzmanınız?” dedi Küçük Prens.
“Çiçeklerin ruhu yoktur dedi Uzman. Ne tuhaf şeyler
soruyorsun?”
“Hem çiçek Uzmanı
değilsiniz hem de çiçeklerin ruhu olmaz diyorsunuz. Meğer bilmediğiniz
ne çok şey varmış? “
“Haddimi bilirim ben” dedi Uzman. “Daha önce de söylemiştim
bunu. Ama her Uzman haddini bilmez. Ruh konusunu da bilmiyorum açıkçası. Aslında
öyle sandığımı da belirtmeliydim. Özür dilerim bunun için. Raporlarımda
özellikle seçici bir dil kullanırım…”
“Başkalarına bağımlı bir hayatınız var görünüyor. Sanki
kendi hayatınız değil bu” dedi Küçük Prens.
“Evet başkalarının ihtiyaç duyduğu konularda çalışırım”
dedi. “Ama bu Uzmanlara, serbest ve esnek bir çalışma zamanı bir sağlar. Hem benim gibi kendi gezegeninde
oturup iş yapmak imkanı kaç kişide var ki?”
“Ama siz meşgul iş adamları gibi etrafınızdaki yıldızların,
batan güneşin, esmeyen rüzgarın bile farkında değilsiniz. Hep işinizin
başındasınız. Bir hayatınız yok ki sizin serbest olasınız. Kendinizi güncel tutma
adına hayatı ıskalamışsınız.”
“Bunu düşünmeliyim…” dedi Uzman.
“Bu kez kendiniz için bir çözüm üreteceksiniz gibi görünüyor…”
dedi Küçük Prens. “Sanırım işleme değil değişime yönelik bir çalışma yapmanız
gerekiyor.”
“Süreçleri atlayıp sonuca dair bir şey söylediğini fark
ediyorum…” dedi Uzman. “Ama süreçler arasındaki ilişkilerin atlanmadan sonuca
ulaşılmasının yararlı olduğunu, sonucun bu yönteme bağlı olarak
kabullenildiğini söylerim hep müşterilerime. Buna benim de uymam gerek…”
Uzmanın kendisi ile ilgili olan konularda bile tarafsız
kalmaya özen göstermesi hoşuna gitmişti Küçük Prensin.
“Sizi saygı ile selamlıyorum” dedi ayrılmadan önce. “Umarım
kendiniz için en doğrusunu yaparsınız. Rüzgarlı havalarda şapkayı ters takmak
çocuksulaştırır bütün yetişkinleri” dedi.
“Gidiyorsun sanırım” dedi Uzman. “Hoşça bak kendine.”
“Siz de hoşça kalın” dedi Küçük Prens.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Murat Karayalçın
Gürkan Zengin ve Ekol tv'ye teşekkür ediyorum. Ankara BB ve SHP'nin eski başkanı Murat Karayalçın'la mülakat yaparak 'adam s...
-
Orospu Çocuğu ifadesi, bugün yaygın olarak küfür maksatlı kullanılıyor: İtham edilen kişinin annesi, değersizleştirerek kişinin kendisinin d...
-
Kişisel Gelişim konusuna ilgi duyan okuyucu kitlesinin bir kısmının merakla beklediği Metin Hara ‘ya ait “ Aşkın İstilası, Yol” isimli kita...
-
Merkez Bankası, Para Politikası Kurulunun 26 Nisan 2017 tarihli kararında "Geç Likidite Penceresine uyguladığı faiz oranlarını, 50 baz...