Medyanın algı oluşturarak kitleleri yönlendirme gücü, ülkemiz pratiğinde -90'lardan bu yana- görünürde devletin, esasta ise milletin aleyhine işleyen bir süreç olarak gelişti.
Her bir şehit haberi, sanki 10.000 şehit birden verilmiş gibi "facia boyutunda" işlendiğinden siyasiler, radikal karar almakta zorlanıyor. Hatırlanacağı gibi çok uzak olmayan bir geçmişte Tayyip Bey, asker olanlar ve bunu meslek olarak seçenler için şehadetin mümkün sonuçlardan biri olduğunu söylemek zorunda kalmıştı...
1974 Kıbrıs harekatının, o günden bugüne, medyanın algı gücü dışındaki her şeyin aynı kaldığı varsayılsa bile bugün yeniden yapılamayacağı kanaatindeyim.
Türkmen Dağı'nın düşüşü ve Bayırbucak Bölgesindeki sıkışma bu konuyu gündeme almayı zorunlu kılıyor.
Bedel ödeme konusunda tereddütlü davranan, huzuru tesis edemez.
Başını kuma sokmanın dışarıda olan bitenden korumayacağı gibi.
22 Kasım 2015 Pazar
19 Kasım 2015 Perşembe
Zana, değişim ve gelişecekler
Benim Leyla Zana'dan terörün bitmesi/bitirilmesi konusunda, risk alacağı, kendi grubuna metanet göstereceği, sürece hizmet edeceği vb konularında ümidim, beklentim vardı. Yemin törenini şova çevirmesi, kendisi ile ilgili beklentimi boşa çıkardı. Bunu niye yaptı? Kanaatimce bundan sonra terör örgütünün 'özgül ağırlığı'olan Kürtlerin sözü ile durdurulmak, silahlarını bırakmasının istenmesi durumunda Zana demiş oluyorki, benden fayda yok, boşuna beklemeyin. Bu durumda benzer riskleri alacak Öcalan dışında başka bir Kürt otoritesi de kalmıyor. Ancak devlet, ne Öcalanı ne de terör örgütünü muhatap almayacağını daha önce açıklamıştı. Zana, son bir girişimle ilgiyi/ışıkları İmralı üzerine yöneltmek istiyor olabilir.
Mevzunun bir de Türk Milletinden olmama meselesi üzerinden kurulması varki, devlet o devlet değil; Türk, o Türk değil; devir değişti, bir bunlar kaldı (terör örgütü taraftarları) değişmeyen. Öyle anlıyorumki, zihinlerinde yarattıkları Türk imgesi bunları hayatta tutan biricik motivasyon kaynağı. Iktidarda olsalar, Türk'e su bile vermezler. Öyle kindarlar. Ne diyeyim, ellerinden geleni ardlarına koymasınlar. Sosyolojiyi okuyamıyorlar. Dindarlar, devletin kendisine çeki düzen vermesi ile hamdolsun uzun yıllardır yaşadıkları yabancılaşmayı sona erdirdiler.
Batıdan yükselen dalga, Türkiye'yi hiç beklemediği -erken- bir zamanda İslam'ın tek temsilcisi olarak öne çıkaracak. Terör sorunu, zaman istiyor ama yeterli zaman yok. Operasyonlara hız vermek gerek.
Mevzunun bir de Türk Milletinden olmama meselesi üzerinden kurulması varki, devlet o devlet değil; Türk, o Türk değil; devir değişti, bir bunlar kaldı (terör örgütü taraftarları) değişmeyen. Öyle anlıyorumki, zihinlerinde yarattıkları Türk imgesi bunları hayatta tutan biricik motivasyon kaynağı. Iktidarda olsalar, Türk'e su bile vermezler. Öyle kindarlar. Ne diyeyim, ellerinden geleni ardlarına koymasınlar. Sosyolojiyi okuyamıyorlar. Dindarlar, devletin kendisine çeki düzen vermesi ile hamdolsun uzun yıllardır yaşadıkları yabancılaşmayı sona erdirdiler.
Batıdan yükselen dalga, Türkiye'yi hiç beklemediği -erken- bir zamanda İslam'ın tek temsilcisi olarak öne çıkaracak. Terör sorunu, zaman istiyor ama yeterli zaman yok. Operasyonlara hız vermek gerek.
17 Kasım 2015 Salı
"Ders alsın, ne ya?"
Davutoğlu, 12 Ekim Ankara Garı saldırısının hemen sonrasında en hakim olduğu dil olan Türkçenin nefret dili versiyonuyla devleti suçlayan Selahattin Demirtaş isimli sorumsuz siyasetçisini; Paris saldırısı karşısındaki tutumlarından dolayı Fransız aydınlarının ve Fransız basınının tepkisini örnek göstererek ders almaya davet etmiş.
Sevgili Başbakanım, siyasi kimliği taşıdığın sürece muhataplarından beklentilerin de siyasi olmalı, öyle değil mi? O zaman neden istifa etsin, özür dilesin demiyorsun da ders alsın diyorsun? Bu adam, çözüm sürecinde Hükümeti oyalayan; terör örgütüne kaynak sağlayan bir performansın sahibidir. Onu görünce aldatılmışlığımız, kayıplarımız geliyor aklımıza. Biz bu adamın görüntüsünü görmek, sesini duymak dahi istemiyoruz.
Sevgili Başbakanım, siyasi kimliği taşıdığın sürece muhataplarından beklentilerin de siyasi olmalı, öyle değil mi? O zaman neden istifa etsin, özür dilesin demiyorsun da ders alsın diyorsun? Bu adam, çözüm sürecinde Hükümeti oyalayan; terör örgütüne kaynak sağlayan bir performansın sahibidir. Onu görünce aldatılmışlığımız, kayıplarımız geliyor aklımıza. Biz bu adamın görüntüsünü görmek, sesini duymak dahi istemiyoruz.
10 Kasım 2015 Salı
İyinin başlattığı zincirleme tepki
Avusturya kökenli Amerikalı psikolog Paul Watzlawick, iyideki kötü ismiyle dilimize çevrilen eserinde kötünün kendini sıfır toplamlı oyunları toplumda yayarak koruduğunu (olanı korumak adına vermemek/paylaşmamak, kayıp kaygısının ileri derecede kaybedene sevinmeyi pekiştirdiğini) ifade eder. Buna göre benim kaybım muhatabımın kazancı ya da tam tersidir. Bu fasit daireyi kırıp karşılıksız bir şey yapmaya kalktığınızda iyinin başlattığı zincirleme tepkinin de kötü gibi bulaşıcı olduğunu ve hayatı güzelleştirdiğini, bu kısa filmin çok güzel bir şekilde örneklediği gibi görüyoruz.
9 Kasım 2015 Pazartesi
Adalet duygusunu incitmek
14 yaşındaki madurun başına taşla vurup, bayıltarak tecavüz edip hamile bırakan şahsa, Türk Milleti adına "saygın tutum" indirimi uygulayan;
TRT sanatçısı Hatice Kaçmaz'ı, buluştukları parkta; evinden getirdiği bıçak ile 16 yerinden bıçaklayarak ölümüne sebebiyet veren şahsa; mahkeme tarafından cinayetin tasarlayarak değil "aşırı sevgiden" dolayı işlendiğine hükmedilerek Türk Milleti adına müebbet hapis cezası verildi; böylece sanık, af imkanları açık olmak üzere 30 yılı aşkın süre kesintisiz ceza yatmaktan kurtuldu;
Bu ve benzeri emniyet, yargı ve maliye (vergi, trafik) bürokrasisince verilen cezai kararların; toplumdaki adalet duygusunu inciterek milletle devletin arasını açmaya matuf nitelikli kararlar oldukları kanaatindeyim.
İşgüzarlık ederek bu cezaları tahakkuk ettiren bürokratların, usulünce sorgulanması ve verdikleri başka kararlarla da maduru değil faili ya da "haksız yere" devleti koruyan kararlarının tespit edilmesi halinde; "toplumda adalet duygusunu bilerek incitmek" ve bu yolla toplumsal barışa zarar vermeye çalıştığı tespit edilen bu bürokratların, görevlerinden süratle uzaklaştırılması ve yargılanması sağlanmalıdır.
Bunun bir büyük resim suçu, dolayısı ile hukuk tekniği dışı bir uygulama olma ihtimaline binaen (örneğin, sicilinde üçten fazla yukarıdakine benzer majör nitelikli hatalı karar bulunan bürokrat esnafını, sistem dışına atacak mekanizmaların ivedilikle kurulması,) gerekli yasal düzenlemelerin yapılması, bu toplumun huzurunu ve mutluluğunu tesis etme bakımından elzemdir.
TRT sanatçısı Hatice Kaçmaz'ı, buluştukları parkta; evinden getirdiği bıçak ile 16 yerinden bıçaklayarak ölümüne sebebiyet veren şahsa; mahkeme tarafından cinayetin tasarlayarak değil "aşırı sevgiden" dolayı işlendiğine hükmedilerek Türk Milleti adına müebbet hapis cezası verildi; böylece sanık, af imkanları açık olmak üzere 30 yılı aşkın süre kesintisiz ceza yatmaktan kurtuldu;
Bu ve benzeri emniyet, yargı ve maliye (vergi, trafik) bürokrasisince verilen cezai kararların; toplumdaki adalet duygusunu inciterek milletle devletin arasını açmaya matuf nitelikli kararlar oldukları kanaatindeyim.
İşgüzarlık ederek bu cezaları tahakkuk ettiren bürokratların, usulünce sorgulanması ve verdikleri başka kararlarla da maduru değil faili ya da "haksız yere" devleti koruyan kararlarının tespit edilmesi halinde; "toplumda adalet duygusunu bilerek incitmek" ve bu yolla toplumsal barışa zarar vermeye çalıştığı tespit edilen bu bürokratların, görevlerinden süratle uzaklaştırılması ve yargılanması sağlanmalıdır.
Bunun bir büyük resim suçu, dolayısı ile hukuk tekniği dışı bir uygulama olma ihtimaline binaen (örneğin, sicilinde üçten fazla yukarıdakine benzer majör nitelikli hatalı karar bulunan bürokrat esnafını, sistem dışına atacak mekanizmaların ivedilikle kurulması,) gerekli yasal düzenlemelerin yapılması, bu toplumun huzurunu ve mutluluğunu tesis etme bakımından elzemdir.
7 Kasım 2015 Cumartesi
Türk Bankalarının Dış Borç Sorunu
Merkez
Bankası Başkanı Erdem Başçı, Türk Bankalarının, özellikle bugünlerde;
Avrupa'dan üç yıldan uzun vade ve olağanüstü düşük faizlerle borçlanmalarının
mümkün olduğunu söylüyor. "Bunu yaparlarsa ülkemizin bankacılıktan
kaynaklanan kısa vadeli borçları azalacak, yok yapmazlar ve 1-2 yıllık
borçlanmaya devam ederlerse zorunlu karşılıkları yükselttik, o zaman da Merkez
Bankasının döviz rezervlerini artıracaklar. Neden bankacılık sektörüne odaklı
gidiyoruz? Çünkü banka dışı reel kesimin borcu zaten uzun vadeli."
ABD'nin uzun
vadeli faizleri, USD bazında %2 civarında. Almanya'nın borçlanma faizleri de
Avro bazında %0,5 dolayında. Bunun üstüne ne kadar risk primi koyarsanız koyun,
Türkiye için çok cazip oranlar bunlar. Bu daha önce olmayan yeni bir durum.
Bankalarımız 3 yıldan uzun vadeli borçlanmaya başladılar bile. Bankalarımızın
bir yıla kadar bütün kısa vadeli borçlarının tamamını gelip Merkez Bankasından
borç almaları için de yeteri kadar bir pencere açtık. Dolayısı ile borcu
döndürmeyle ilgili hiçbir sorunları yok.
Erdem Başçı:
Zorunlu karşılıklara; iyi zamanlarda, bolluk zamanlarında faiz ödemiyorduk. Şimdi
kademeli olarak hem yabancı para bazındaki zorunlu karşılıklara hem de TL bazındaki
karşılıklara faiz ödemeye başladık. Yabancı para bazında da aslında FED’in
kararlarına doğrudan bağladık bunu. Orada FED, 25’ten 50 baz puana çıkacak olsa
biz de hemen bankalarımıza ödediğimiz yabancı para bazındaki karşılıklar için 50’ye
yakın bir yere çıkacağız. Şu anda 0,24 ödüyoruz, 0,25’in hemen altında. 50’ye
çıkarlarsa da 50’ye yakın bir zorunlu karşılık faizi ödeyeceğimizi, 18 Ağustos’taki
toplantımızda açıklamıştık. Bu yumuşatıcı, dengeleyici bir karar.
5 Kasım 2015 Perşembe
Marilyn Atkinson'dan mutluluğun ipuçları
Ericsson Enstitüsü Başkanı Marilyn Atkinson'dan mutluluğun ipuçları
Mutluluk, iki temel üzerine kuruludur: Biri denge, diğeri esneklik.
Yaşamdan keyif aldığını ve mutlu olduğunu söyleyen, bunu ifade eden insanları incelediğimizde, gününün bir kısmını fizikselliklerini yaşamaya ayıran insanlar olduklarını gördük.
Bedenlerini koruyorlar ve formda tutmaya çalışıyorlar.
Günlerinin bir kısmını öğrenmeye ayırıyorlar. Özellikle hayalleri ile hedefleri etrafında çalışıyorlar. Üçüncü olarak içtenlikle diğer insanlarla gerçekten güçlü bir deneyimi paylaşabilecek anlar yaratmak üzere yaşıyorlar. Mutlu insanların sırrı, o anda yaşamayı başarıyor olmalarıdır. Bu yüzden, onlarla birlikte olan insanlar da bu mutluluğu yaşıyorlar.
Son olarak ise gün içinde harcadıkları zamanın bir bölümünü de, katkı sağlamaya yönelik değerlendiriyorlar.
Yaşamda iz bırakan, fark yaratacak bir alanı seçmiş olmaları ve bu alanda da bir şeyler yapıyor olmaları, onların mutlu olmalarını sağlıyor. gerçek anlamda, "ben yaşamımda mutluyum" diyebilen insanların yaşamını incelediğimizde, bu dört alanın hepsine bir gün içerisinde zaman ayırdıklarını görüyorsunuz.
Hangi konuda çalışıyorsak çalışalım, istediğimiz şeylere ulaşabilme yetimizi ve bununla birlikte yaratıcılık potansiyelimizi harekete geçirmiş oluyoruz. Aynı zamanda da yaşamımızı başkaları için bir farklılık, bir değer yarattığını deneyimlemeye ihtiyacımız var. Bu böylece uzun vadeli katkıyı da getiriyor.
Kişi, yaşamın bu dört alanından hangisine daha çok odaklandığını fark ediyorsa, diğer az odaklandığı alanların yollarını aramalı. Bunun için düşünme sistemini koçlukla birlikte geliştirebilir. Bu, az önce mutluluğu tanımlarken sözünü ettiğim dengeyi oluşturabilir ve bu bir davranışa dönüşür. Koçların görevi de, insanların bu davranışlarını geliştirmesine ve adeta ışıldayarak ortaya çıkmasına katkı sağlamaktır.
Kolejliler Dergisi, Temmuz 2008, sh.44
http://www.ericksontr.com/wp-content/upload/kolejliler-temmuz-08-dr-marilyn-atkinson-roportaji.pdf
Mutluluk, iki temel üzerine kuruludur: Biri denge, diğeri esneklik.
Yaşamdan keyif aldığını ve mutlu olduğunu söyleyen, bunu ifade eden insanları incelediğimizde, gününün bir kısmını fizikselliklerini yaşamaya ayıran insanlar olduklarını gördük.
Bedenlerini koruyorlar ve formda tutmaya çalışıyorlar.
Günlerinin bir kısmını öğrenmeye ayırıyorlar. Özellikle hayalleri ile hedefleri etrafında çalışıyorlar. Üçüncü olarak içtenlikle diğer insanlarla gerçekten güçlü bir deneyimi paylaşabilecek anlar yaratmak üzere yaşıyorlar. Mutlu insanların sırrı, o anda yaşamayı başarıyor olmalarıdır. Bu yüzden, onlarla birlikte olan insanlar da bu mutluluğu yaşıyorlar.
Son olarak ise gün içinde harcadıkları zamanın bir bölümünü de, katkı sağlamaya yönelik değerlendiriyorlar.
Yaşamda iz bırakan, fark yaratacak bir alanı seçmiş olmaları ve bu alanda da bir şeyler yapıyor olmaları, onların mutlu olmalarını sağlıyor. gerçek anlamda, "ben yaşamımda mutluyum" diyebilen insanların yaşamını incelediğimizde, bu dört alanın hepsine bir gün içerisinde zaman ayırdıklarını görüyorsunuz.
Hangi konuda çalışıyorsak çalışalım, istediğimiz şeylere ulaşabilme yetimizi ve bununla birlikte yaratıcılık potansiyelimizi harekete geçirmiş oluyoruz. Aynı zamanda da yaşamımızı başkaları için bir farklılık, bir değer yarattığını deneyimlemeye ihtiyacımız var. Bu böylece uzun vadeli katkıyı da getiriyor.
Kişi, yaşamın bu dört alanından hangisine daha çok odaklandığını fark ediyorsa, diğer az odaklandığı alanların yollarını aramalı. Bunun için düşünme sistemini koçlukla birlikte geliştirebilir. Bu, az önce mutluluğu tanımlarken sözünü ettiğim dengeyi oluşturabilir ve bu bir davranışa dönüşür. Koçların görevi de, insanların bu davranışlarını geliştirmesine ve adeta ışıldayarak ortaya çıkmasına katkı sağlamaktır.
Kolejliler Dergisi, Temmuz 2008, sh.44
http://www.ericksontr.com/wp-content/upload/kolejliler-temmuz-08-dr-marilyn-atkinson-roportaji.pdf
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Murat Karayalçın
Gürkan Zengin ve Ekol tv'ye teşekkür ediyorum. Ankara BB ve SHP'nin eski başkanı Murat Karayalçın'la mülakat yaparak 'adam s...
-
Orospu Çocuğu ifadesi, bugün yaygın olarak küfür maksatlı kullanılıyor: İtham edilen kişinin annesi, değersizleştirerek kişinin kendisinin d...
-
Gürkan Zengin ve Ekol tv'ye teşekkür ediyorum. Ankara BB ve SHP'nin eski başkanı Murat Karayalçın'la mülakat yaparak 'adam s...
-
Meclis Darbeyi Araştırma Komisyonunun çalışmaları, yakın tarihimizin gri ve karanlık alanlarını aydınlatmakta ve ülkemizin iç politik günd...