15 Temmuz 2013 Pazartesi

İş Hakkında Düşünceler - l

İş, zamanımızı ve birikimimizi verdiğimiz, karşılığında doyum ve gelir elde ettiğimiz ekonomik faaliyetlerdir.

Şüphesiz tanım, çeşitli ilavelerle geliştirilebilir ama işin asalda tekabül ettiği faktörler bunlardır: zaman, birikim (bilgi ve tecrübe), doyum ve gelir. Bu faktörlerin yoksunluğu, yoğunluğu oranında problem üretir. Ya siz işi değiştirirsiniz ya da iş sizi...

İnsan, kimlik kaybına uğradıkça dünyası küçülür. Bazı insanlar, iş kimliği dışındaki kimliklerini ihmal ederler. Bunlara işkolik diyoruz. Kendilerini iş üzerinden tanımlar; tatmini, sevgiyi, saygıyı iş dolayımındaki faaliyetlerinin direkt bir sonucu olarak elde etmek isterler. 45 numara ayak taşıyıp bir balet hassaslığında yere basmayı süreklilik haline getirmek... Tanrım, ne zor.

Tiyo: İş, zamanımızı ve birikimimizi daha az verdiğimiz halde aynı ya da daha çok doyum ve gelir elde ettiğimiz bir hale evrilebilir: Bu kurumsallaşma ve delegasyon ile olur.

Working is economic actions which we felt satisfaction and provide income although we spent our time and all experiences. If those 4 factors are not in your life/work at the same time either your work/job changes you or you change your work/job.

If you dont want/become to be workaholic, dont neglect your other identifies. Work life is only one identify of your all identifies like being father, spouse, friend, etc. Dont be more.

7 Temmuz 2013 Pazar

Gezi Parkında Eylem Yaparak Kendilerini Var Kılanlar İçin


(Gezi Parkında Eylem Yaparak Kendilerini İstihdam edenler İçin)

BİRİNCİ FIKRA

Joe, ayı avlamaya ormana gitmiş. Epey bir aramadan sonra bir ayı ile karşılaşmış. Tüfeğini doğrultup ateş edeceği sırada tüfek tutukluk yapmış. Çıkan gürültü, Joe'nun çabaları filan, ayının dikkatini çekmiş. Joe'nun peşine düşmüş. Kısa bir kovalamacanın ardından ayı, Joe'yu yakalamayı başarmış ve Joe'ya tecavüz etmiş. Joe, utanç içinde bir ay süre ile hastanede yatmış. Geçmiş olsuna gelenler de bıyık altından gülüp Joe'ya gaz vermiş. Artık Joe için o ayıyı öldürmek bir tercih olmaktan çıkmış bir zorunluluk haline gelmiş.

Hastaneden evine geldiği gün, duvardaki tüfeğini kapmış, ormana o ayıyı vurmaya gitmiş. Önceki olay yerine yakın bir alanda ayı ile yüzyüze gelmiş. Daha tüfeğine davranmaya fırsat bulamadan ayının saldırması ile savunmasız kalmış, ama daha kötüsü ayının yeni tecavüz girişimiymiş.

Joe'nun bu defaki hastane macerası, birincisinden zorlu geçmiş. Onuru ağır yara almış. İyileşip intikamını almak için sabırsızlıkla beklemiş. Hastaneden çıktığında kendisini bekleyen aracına atlamış doğru ormana, o ayıyı avlamaya gitmiş.

Bir kez olan bir daha olur, iki kez olanın bir daha olması daha kuvvetli ihtimaldir. Joe'nun bu defaki seferi de aynı hüsranla bitmiş. Artık hastanede ziyaretçi filan da kabul etmiyor, bir an önce çıkıp o ayıyı nasıl becereceğini tasarlıyormuş. Etraftan gelen yardım tekliflerini de geri çevirmiş, taburcu edilmesine bir gün kala hastanenin arka kapısından çıkmış, önceden ayarladığı araç ve av ekipmanıyla ormana doğru yola koyulmuş.

Kendisinde kötü anılara mekanlık yapan, ayının ekosistemi olan bölgeye geldiğinde, tüm özeni ile sessiz kalarak ayıyı aramaya başlamış. Çok geçmeden arkasından bir çift el kendisine sarılmış :

- "Joe.." demiş, "...itiraf et, sen buraya ayı avlamaya gelmiyorsun."

Çapulcu Fıkrası

ÇAPULCU SIFATINI İÇSELLEŞTİRENLER İÇİN AYILTICI BİR FIKRA

Çapulcu ifadesinden iltifat çıkaranlara ithaf olunur:

Rum kadını, bindiği sıkış tıkış otobüste taciz edilmiş. İyice bunalan kadın arkasını dönüp tacizciye okkalı bir "...hayvan!" patlatmış. Ama gelin görün ki, adam kaşarlı çıkmış, övüngen bir eda ile gülmeye başlamış. Kadın adamın patavatsızlığına da bozulmuş: "Hayvan diyorsam sandın kuş??? Oküz diyorum oküz."

29 Haziran 2013 Cumartesi

"Hikayelerini bilmediklerimizdir, en çok düşman olduklarımız." Yalın ifade etmiş, Slavoj Zizek. Hatta şairane...

Paul Watzlawick de "Bilginin doğrudan sonucu atalettir." diyor. Ne kadar doğru. Bu yaşasın cehalet demek değil elbet... Ama bilgi, durağanlaştırır; haklı adam...

Allah, "Hakkında bilgi sahibi olmadığın şeyin ardına düşme. Şüphesiz kulak, göz ve kalp(gönül) yaptıklarından sorumlu tutulacaktır." diyor. Bir de "cevabından hoşlanmayacağın sorular sorma" diyor. -It is unnecessary to ask questions that might lead to answers you wouldn't like.-

Bunları bir yere bağlamayacağım. Okuyucunun ferasetine bırakıyorum.

"Edepli edebinden susar, edepsiz ben susturdum zanneder." Mevlana

27 Haziran 2013 Perşembe

Orospu Çocukları Hakkında

Orospu Çocuğu ifadesi, bugün yaygın olarak küfür maksatlı kullanılıyor: İtham edilen kişinin annesi, değersizleştirerek kişinin kendisinin de bundan dolayı değersiz olduğu ima ediliyor. Ne kadar yanlış ve hastalıklı bir düşünce.

Oysa gerçekte orospu çocuğu ifadesinde annenin pozisyonunu yargılamayıp aşan sosyolojik bir tespit/boyut var: Anne, eve ekmek getirmek için fuhuş yapıyor. Burada takılıp kalmak cidden psikolojik bir sorun. Kadından ne istiyorsun? Hayat zaten köşeye sıkıştırmış, belki başka seçenekler de var yapabileceği ama henüz kadın o aşamaya gelmemiş, bilmiyoruz. Bilsek de yargılamayacağız.

Tam bu sıra baba nerede? Toplum ortalamasında ataerkil özellikler devam etmekte olduğu için erkek (egemen) yargılanmaz, kadının üzerine gidilir: Ne adalet ve tutarlılık ama (!) Bu çelişkiyi görmeyen aklı kınıyorum.

O çocuk, yani annenin çocuğu, bildiğimiz anlamda aile terbiyesi alamaz. Sokakta büyür, hayatta kalmayı sağlayacak kodlar geliştirir. Aile terbiyesi sonucu edinilecek değerler ile sokağın çocuğa yüklediği değerler, hem farklı hem de -vektörel olarak- birbirine terstir. Sokağın yetiştirdiği çocukta hayatta kalma ve dolayısı ile kendi egosunu koruma eğilimleri öne çıkarken, aile terbiyesi alan bireyde kendini sınırlayan anlamda hak ve adalet kavramları öne çıkar.

Aile terbiyesi almamış, sınırlarını bilmeyen, sıraya girmeyen, trafikte kendisi yol vermediği halde başkasından olmadık konumlarda yol isteyen, başkasının hukukunu önemsemeyen herkes -annesini tenzih ederim-geniş/sosyolojik anlamda orospu çocuğudur.

----------------------------------------

Bu yazı yayımlandıktan uzun bir süre sonra 06.07.2014 tarihinde "siktir lan orospu çocuğu" ifadesinden ibaret bir "yorum" aldım. İçerik analizinden bağımsız olarak servis sağlayıcı bütün geri bildirimleri "yorum" olarak tasnif edip bildirdiğinden ben de teknik bir adlandırma ile "yorum" aldığımı beyan ediyorum. Yoksa biliyorsunuz, tam da anlattığım eylemin bir başka versiyonunu gerçekleştiren bir öznenin aile terbiyesi alamama sonucu orospu çocuğu konumuna düşmüş olması bana bir zarar vermiyor ama bir farkla: Bu şahsa hakkımı helal etmiyorum. Ahirete bu hakla da gideceğini bilsin.

20 Haziran 2013 Perşembe

Sözün Büyüsü - 1



Söz büyüdür. Söylenince hem muhatabı etkiler hem de -yeniden- söyleyeni. Kişinin kendi yalanına inanması bundandır. Bu büyü, kelime kurgusu, ses tonu, vurgular ve içerik yolu ile gerçekleşir. Bir çift söz, geride masalsı bir dünyadan kaotik bir kabusa kadar denetimsiz çeşitte algı yaratır. Hadiseyi içeriden yaşayanlar/özneler, genellikle oluşan algıların otomatik ve birebir olarak gerçeklik olduğunu düşünürler. Bu tespit içsel bir nitelik taşır: ancak farkındalığı yüksek bilge bireyler ile başkalarından uyarı alan özneler, varsayım kullandığını bilebilir. Algının gerçeklik sanılması, yeniden üretim/tekrar yolu ile pekişir, inanca dönüşür. İnançlarımızı sorgulayalım, ayıklayalım. Unutmayalım: La ilahe illallah.

Buna devam etmek istiyorum.

6 Ekim 2012 Cumartesi

18 yaşında seçilme hakkı

Başbakanın 18 yaşındaki gençlere seçilme vaadi, 6 Ekim 2012 günkü gazetelerde yer aldı. Başbakan, çok sık bu tür sürprizler yapmıyor ama hiç yapmıyor da değil. Bir önceki, hiçbir toplumsal talep olmadığı halde öğrenci harçlarının tek taraflı olarak kaldırılması olmuştu. Bu tür toplum açısından gider nitelikli uygulamaların ihdası, siyasi riskler ve toplumsal huzursuzluklar getirdiği için nedensiz ve zamansız bir şekilde kaldırılmasının popülizm dışında bir açıklamasını yapamıyorum.

Ancak insanın daha yeni sorumluluğunu aldığı, karakterinin bile henüz oturmadığı/değişken olduğu bir zaman diliminde, 18 yaşında bir insana seçilme imkanı vermenin demokrasi teorisi ve uygulaması bakımından anlamı nedir?

Üstelik tutuklu olduğu için propaganda yapma imkanı olmayan insanların, parti listelerinde ön sıralara yazılmak suretiyle milletvekili seçtirildiği uygulamaları, haklı olarak eleştiren birinin, kendi seçim listesinin ilk sıralarına 18 yaşındaki gençleri yazdırarak yaptığı, kendiyle çelişme değil midir? Partiye değil adaya oy verdiğimiz seçim sistemi düzenlemeleri yapılmadan bu tür toplumsal talebi/tabanı olmayan fantastik önerilerin Başbakandan gelmesi ilginç. Allah doğru yoldan ayırmasın. Amin.

Murat Karayalçın

Gürkan Zengin ve Ekol tv'ye teşekkür ediyorum. Ankara BB ve SHP'nin eski başkanı Murat Karayalçın'la mülakat yaparak 'adam s...